Cumartesi Kasım 30, 2024

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur. Buna dair, sınıfsal çıkarlardan ve onun temsiliyetine paralel olarak şekillenen dünya görüşü birlikte mücadele anlayışına dair farklılıkları yaratır. Ama ezilen halk kesimlerin ortak sorunlar temelinde bir araya gelme eğilimi ve kararlılığı bu kesimlerin temsiliyetini taşıyan siyasal tutumlara kaçınılmaz olarak olumlu bir şekilde yansır. O eğilim siyasal anlayışta sistematize olur, uygun şekil alır, kendi siyasi programı ve kendi örgütsel çıkarlarını da işin içine katarak pratikte kristalize olur. Ama siyasal yönelimin bu eksende bu süreci kumanda ettiğini belirtmekte fayda var. Zira siyasi yönelimle kristalize olmamış bir birlik anlayışı, ezilenlerin ilk ve yer yer ilkel eğilimine teslim olmak anlamına geleceği gibi, diyalektiğin temel yasası olan ve gelişimin temel dinamiği olarak kavranması gereken halkası zıtların mücadelesi temeline dayanmamak anlamına gelir. Ki mücadele, kapışma, farklılık ana hatlarıyla belirginleşmeden yapılacak birliğin temeli sınıf uzlaşmacılığında demirleyen, liberalizme dayanan bir karakteristikten kurtulamaz. MLM literatürde bunun siyasal biçimi ekonomizm ve ya reformizm olarak kavramlaşır.

Birlikte Hareket Etmenin Önemi Ve Temel Kaynağı!

Mücadelede birlik anlayışı da, birlik içinde mücadele anlayışı da her sınıfın temsiliyetine uygun olarak hayat bulur. MLM’ler “birleşmeden sürekli mücadeleyi sol çizgi, mücadele etmeden birleşmeyi ise sağ çizgi” olarak tanımlar. Kendilerini de bu ölçütler içinde teste tabi tutar, pratiğini denetler ve ortaya çıkan yansımaları açığa çıkarır. MLM’lerin birlik anlayışı stratejik yönelimine, devrim stratejisine, temsil ettiği enternasyonal proletaryanın çıkarlarına uygun ilkelere bağlı olarak ülkenin toplumsal yapısını, ulusal ve mezhepsel temeldeki ayrışımlara, katmanlar ve cinsler arasındaki çelişkinin boyutuna ve kuşkusuz kendisinin ve toplumun tarihsel deneyimine dayanarak somutlanır.

MLM’ler birlik anlayışını öncelikle mücadeleyi içerdiği oranda benimser. Birliğin içinde de ideolojik-politik mücadeleyi temel dinamik olarak görür. İkincisi, kendi temsil ettiği sınıfın çıkarlarını ve siyasi yönelimini etkin hale getirme perspektifini esas alır. Üçüncüsü, birliğin gerçekçi ve toplumsal sürece uyumunu belirleyici olarak görür. Dördüncüsü, programlarla kurulmuş bir birliği değil sorunlar ekseninde kaynaşmış, tabana dayanmış, örgütlü güçlerin ve ezilen halk kesimlerinin somut eğilim haline getirdiği birliği ihtiyaç olarak görür. Bunu sağlamamış tepeden inme birlik anlayışının yapay ve kandırmaca olduğunu bilerek konumunu belirler.

Bugün ezilen halk kitleleri yaşadıkları sorunlardan kaynaklı örgütlü güçleri meydanlarda, alanlarda, siyaset arenasında ve tüm sorunlar karşısında ortaklaşmış ve birlikte seferber olmuş olarak görmek ister. Bu devrimci bir istektir. Bunu devrimci, demokrat güçlerde yoğun bir talep olarak ifade eder. Ancak halkımız “birlik olursanız bir şeyler başarırsınız, sorunları aşarsınız” anlayışına da sahiptir. Bu noktada siyasal ve ideolojik konumlanış halkın pragmatist eğiliminde daha geri plandadır. Örgütsüzlüğün, siyasal ve ideolojik olarak doğru olanı görememenin ya da ona sunulamamasının yarattığı zayıflığın karşısında hızla ilk ürettiği çözüm genelde bu olmaktadır. Bu anlaşılırdır. Ancak kabul edilir olduğu anlamına gelmemektedir. Zira doğru temele oturmayan, doğru siyasal yönelim belirlemeyen birliklere aynı halk kitleleri yine ilgi duymaz, onda soyut motivasyondan ve kendi dışında bir gelişme yaşanmasını beklemekten başka bir etki yaratmaz. Türkiye devrimci-demokratik mücadelenin tarihi bunlarla doludur. Doğru siyasal gerekçelere ve hayatın gerçeğine uymayan her birliktelik halkın “birleşin” eğilimine rağmen ezilenlerin harekete geçmesine özel olarak vesile olmamıştır. Çünkü halkın asıl ihtiyacı onları ikna edecek, yaşamında karşılığı olacak doğru siyaset ve onun ürettiği doğru örgütsel araçlar ve ortaklaşmış birliklerdir. Bu durumu gözetmeyen, bu gerçeğe dayanmayan her türlü güçleri birleştirme anlayışı ya halkın bu yanılsamalı eğilimine teslim olmaktır, ya kendi sorunları ile yüzleşmekten kaçınan yüzeysel pansumanlar aramaktır ya da kendi ideolojik-politik zayıflığının üstüne bir örtü atma girişimidir. Bu noktada bir şeyi ifade etmek gerekir farklı kesimlerin birliğini savunmanın genelde halk kitlelerini seferber etmiş, ciddi güç haline gelmiş hareketler açısından önderliğini tesis etmenin daha ileri adım atmanın bir aracı olması durumu vardır. Ki bunu sağlamış hareketlerin bu anlayışı doğru ve siyasetin doğasına uygundur. Ama bu güce ulaşmamış kesimler için genelde kendi sorunlarını ve zayıflığını örtmenin gerekçesi, ya da kendi sınıfsal temsileyetinin tarihsel rolüne dair bir gerçeğin ortaya çıkması olarak görmek gerekir.

Devrimci-Demokrat Hareketin “Birlik” Arayışı Ve Nedenleri!

Son süreçte devrimci, demokratik güçlerde çeşitli amaç ve hedefler doğrultusunda siyasal birlikler, ortak eylem platformları oluşturmaya dair bir iştah ve girişkenlik söz konusu. Ancak genelde ortak eylem birliği ve ortak mücadele platformları yerine, ideolojik ve siyasi birlik düzeyi daha ilerde oluşumlar şekillenmektedir. Haziran Hareketi, HDK, HDP ve son olarak Halkların Birleşik Devrim Hareketi(HBDH) bu girişimlerin bilinenleridir. Bunun yanında ideolojik-politik ve örgütsel birlik gerçekleştiren bir dizi hareket vardır. “Birlik” algı olarak tılsımlı ve büyüleyicidir. Ancak aynı zamanda karmaşık ve oldukça zorlu bir iştir. Zira sağlıklı ve gerçekçi zemine oturmayan her birlik ilk olumlu yansımasından sonra devamında daha yıkıcı ve birlik zeminini zedeleyici, kitleler üzerinde olumsuz etki bırakan sonuçlar doğurur. Birlik anlayışının karmaşıklığını içinden geçilen politik sürecin özellikleriyle birlikte ele almayan her yaklaşım “birliği” aynı zamanda yeni ve güvensizliklerle dolu parçalayıcı zemine evirmekten kurtulamaz. Bu anlamda birliğin ağırlığı ve ciddiyeti büyüktür, önemlidir, vebali vardır.

Türkiye devrimci ve demokratik güçlerinin bugün ki birlik anlayışları ciddi oranda defolu ve sorunludur. 

Birincisi, devrimci ve demokratik güçler sınıfsal, toplumsal sorunlara çözüm üreterek, doğru siyaset belirleyerek, önüne çıkan engelleri aşarak kendini geliştirebilir asgari bir yönelim içinde değildir. Devrimci ve demokratik güçler yıllardır bu eksende başarısız bir siyasi yönelim ve ele alış içindedir. Bu bağlamda birikmiş siyasal ve örgütsel sorunları, oluşmuş ideolojik defoları ve en basit konular da ciddi düzeyde mücadeleyi ortaklaştırma sıkıntıları vardır. Bu gerçekliğiyle hesaplaşmadan ve hala önüne çıkan toplumsal sorunların akışını kavramadan bir birlik oluşturma hem de ciddi siyasal programlara dayanan birlik anlayışı en başta bu sorunların üstünü kapatmak demektir. Gerçek sorunuyla yüzleşmekten kaçmak demektir. Şuanda birlik ya da cephe oluşturma anlayışı zayıf güçler için zayıflığı örtme güçlü hareketler içinse kendi önderliğini tesis etme biçimine bürünmüştür. Bu tarz birliklerde sorunlu ve zayıf olan güçlünün çizgisine yedeklenmekten kurtulamaz.

İkincisi, genel siyasal iklim uzlaşma, barış içinde bir arada yaşama, siyasal ve ideolojik mücadeleyi geri plana atma, reformist çizginin egemenliği, sivil toplumculuk, demokratizm şeklindedir. Bu genel iklim devrimciler arası ilişkide ciddi bir uzlaşmacılığı, “mücadele etmeden birleşmeyi” getirmektedir. Belirlenen siyasi programlar eklektik, ana çizgileri belirsiz, devrimci-demokratik programı içeren ama onun sınıfsal karakterini flulaştıran niteliklere sahiptir. Uzlaşmacılık ve barış içinde bir arada durmayı esas alan reformist iklimin tipik ürünüdür.

Üçüncüsü, bir süredir devrimci-demokratik güçler arasında kendi ideolojisine, dünya görüşüne bu bağlamda sosyalizme-komünizme yabancılaşma, onun arkasında duracak onun sorunlarını giderecek bir incelemeyi içeren mücadele hattı çizgisi yerine onun toplumsal kurtuluş reçetesi olmasına dair güvensizlikler söz konusudur. Özellikle PKK’nin demokratik özerklik projesi ve geniş kitleleri buna seferber etmesinin yarattığı etkiyle birlikte bu sorun ele alınmalıdır. Çünkü Demokratik özerklik sadece bir ulus için belirlenmiş bir paradigma değil, bütün toplumsal-ulusal kesimler için belirlenen toplumsal çözüm projesidir. Bu yaklaşımda uzlaşma esas çatışma tali, üretim ilişkileri ve üretici güçler temel dinamik değil politika temel dinamiktir. Bu eksende bilimsel sosyalizmin reddini içeren burjuva tipte bir sosyalist anlayışa dayanan özü vardır. Egemen olan ile bir arada yaşayarak güçlenmeyi esas alan bir niteliği söz konusudur. Bu hareketin direngen ve mücadeleci hattı, Rojava’da ki demokratik ilerici kazanımları bu paradigmanın genel devrimci-demokrat hareketleri ciddi bir tesir altına almasını getirmiştir. Onun çıkardığı sonuçlar sahiplenilirken (ki sahiplenilmelidir de) ama aynı zamanda onun ürettiği tüm ideolojik zaaflara kapıların açıldığı zayıflayan ideolojik bağışıklığın etkisiyle de bünyeyi donanımsız bıraktığı bir durum yaratmıştır. Özellikle son girişimler ve oluşumlar bir nevi bu güçlü politik, örgütsel ve ideolojik harekete ideolojik anlamda teslim olmak anlamına gelmektedir. Birçok hareket demokratik halk devrimi ve sosyalizm yerine “demokratik özerkliğin” propagandasına kendisini vakfetmiştir. Bunu bir kurtuluş reçetesine çevirmiştir.

Dördüncüsü, MLM devrim anlayışı, proleter dünya görüşünün zayıfladığı zemindir. MLM hareketleri esasta güçlendiren nokta sınıf ayrışımlarını olabildiğince net ve berrak koyması, genel siyasi çizgisini sade ve ikna edici şekilde politik mücadeleyle ve aldığı tutumlarla kitlelere aktarması, onları siyasal olarak donatmasıyla mümkün olmuştur. Bu bir mücadele sürecidir. Gerilediği dönemde dahi bu ayrımları ve kapışmaları açık ve net koyabildiği, sürecin özelliklerini açığa çıkarıp ideolojik-politik tedbirlerini aldığı ama pratik mücadelede kendi cephesini bu ayrışımları belirginleştirerek genişletme karşı cepheyi darlaştırma perspektifi taşıdığı oranda dünya görüşünü ve siyasi çizgisini donanımlı hale getirir. Zayıflığı güce dönüştürür. Ancak temel programatik görüşlerini, kendi önderlik anlayışını, devrim anlayışını burjuva akımlara yedeklediği, sorunları çözmeyi bu uzlaşmacılık ekseninde bir siyasi çizgiyle belirlediği noktada ne farklı sınıf ve akımları doğru yönde birleştirebilir nede aradaki farklılıkları uzlaşmazlıkları keskinleştirip siyasi yönelimini örgütleyebilir. Kuşkusuz bu önüne çıkan sorunların çözümünü değil sınıf uzlaşmacılığı temelinde daha fazla birikmesini beraberinde getirir. MLM’ler bu sürecin bu kendinde özgünleşmiş bu sorununa çözüm üretmek yerine buna teslim olma, bunun karşısında çaresiz kalma lüksüne sahip değildir. Sorunun bu derece büyük olmasının bir nedeni de bu zayıflıktır.

MLM’lerin Yaklaşımı Ve Sorgulayıcılığın Tarihsel Zorunluluğu!

Bugün ülkede ve bölgede ciddi bir karmaşa ve kaos vardır. Bu devrimci durumun lehinedir. Zora dayanan mücadele biçimleri hızla meşruiyet kazanmaktadır. Ancak devrimci durumun gelişiyor olmasına rağmen, devrimci ve komünist güçlerin hazırlıksız olduğu özelliklede siyasi çizgilerinde uzlaşmacılığa dayanan bir karakterin var olması açısından ciddi bir soruna işarettir. Zira her türlü gelişmeye gebe bu süreçlerde ayrışımların net, çizgilerin berraklaşması zorunludur. Dünya devrim tarihlerine kabaca bir bakacak olursak ustalar ve tüm devrim hareketleri berrak bir sınıfsal farklılık ve karşıtlık kurarak gelişimi sağlamıştır. İdeolojik ve politik çizgiyi keskin ve önderliği tesis edecek şekilde koyduğu oranda karmaşık çelişkilerin esasını yakalayıp, diğer çelişkileri buna tabi kılmayı başarmıştır. Bu bağlamda böylesi keskin süreçler ideolojik politik anlamda uzlaşmacılığı, barış içinde “kardeşçe” bir arada yaşama siyasetini kaldırmaz. Çürütür zayıflatır. Aynı şekilde düşmanla mücadele yöntem ve araçlarını belirlerken de aynı keskinlik ve netlik zorunludur. Birleşme bir araya gelme mücadelenin ortak sorunları ekseninde doğru belirlenmiş siyasetle mümkündür. Sorun bu birleşmelerin, birliklerin adına taktik ya da stratejik denmesinde değildir. Adı her ne olursa olsun bu birleşmelerin, ortak siyasi programlar belirlemiş oluşumların özünün reformist, ekonomist ve kendi zayıflığını açıkça ilan edecek karaktere sahip olmasıdır. Gerçek sorunlarıyla ve kapışmanın esas halkalarıyla yüzleşmekten kaçınmanın sonucudur. İdeolojik mücadele zeminini bir arada olmaya kurban eden bir zihniyet ve tutum egemendir. Bunun egemenliğinin olduğu yerde ciddi, kaynaşmış taktik düzeyde bir eylem birliğinden de stratejik düzeyi andıracak bir cephe örgütünden de siyasal sonuçları olumlu, etkili bir “birliktelik” çıkmaz. Çıksa çıksa uzlaşmacı, ekonomist, siyasal teslimiyeti ilan eden bir birlik çıkar. Güçlü olanın belirlediği, zayıf olanın teslim olduğu bir zemindir bu.

Oysa eylem birliği temelden, tabandan, mücadeleci güçlerin birleştirilmesi ve ortak hareket zeminini yakalanmasına dayanmalıdır. Bu örgütlü güçleri daha enerjik kılacağı gibi, halka kendi sorunlarına çözüm üretme bağlamında daha fazla güven verecektir. Mesele eylem birliklerinin yapılmaması değildir, mesele eylem birliklerinin amaca, halka hizmet edecek, sorunlar karşısında siyasal ve örgütsel güç olmayı sağlayacak olanakları yaratmasıdır. Bu aynı zamanda MLM’lerin demokratik halk devrimini ve siyasal gelişimini, kendi anlayışını kitlelere daha güçlü taşımasını sağlamasında başarı getirecektir.

Bu bağlamda MLM’ler, Kaypakkayacılar eylem birliğine ya da cephe örgütlerine hem programatik görüşleri doğrultusunda, hem dünyaya bakış açıları, hem stratejisi doğrultusunda bakmalı gerçekliğe sarılarak, ideolojik politik tutumunu daha fazla dejenere etmeden yaklaşmalıdır. Sorgulayıcı olmak, kendi penceremizden eleştirel yaklaşmak zorunludur. 

47582

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar