Pazar Mayıs 19, 2024

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

Gelişen teknoloji sayesinde, insanlar, nerede ne oluyor anında  takip edebiliyor, gelişmelerden haberdar olabiliyor. Ayrıca, bir ülkeyi tahlil etmek için de gidip görmek gerekmiyor.

 

Yazı da dikkatimi çeken, Brezilya’nın “yarı-feodal” değerlendirilmesiydi. Şöyle tanımlanıyor: “Ülkemizle ilgili mevcut değerlendirmemiz bürokratik kapitalist ve gelişmekte olan yarı-sömürge, yarı-feodal yapıdır.“

 

Yukarıda da belirtiğim gibi, internet sayesinde bütün ülkeler ve o ülkelerdeki gelişmeler elinin altında oluyor. Ve hatta nasıl ki TÜİK’in verileri izlenebiliyorsa, diğer ülkelerdeki istatistik kurumların verileri de aynı şekilde izlenebiliyor.

 

Söz konusu örgüt, hangi verilerden ve hangi kriterlerden hareketle Brezilya’yı „yarı-feodal“ değerlendiyor bilmiyorum. Ancak, ben Brezilya’nın kapitalist olduğunu ve Türkiye’deki kapitalist gelişmeden daha ileri düzeyde olduğunu biliyorum.

 

Burada, Brezilya’nın sosyo-ekonomik yapısını inceleyecek durumumuz yok. Ancak, bazı istatistiki veriler, bir ülkenin ekonomik ve toplumsal durmunun ne olduğu konusunda yaklaşık olarak bir fikir verebilir.

 

Brezilya, 2010 yılı verilerinden hareket edilirse, GSYİH açısından dünyanın 8. Ekonomisi. Ancak, 2013’de 7. sıraya çıkarak, İngiltere’nin önüne geçeceği tahmin ediliyor.

 

Bir ülkenin toplumsal yapısı, yaklaşık olarak, aşağıdaki verilerden çıkarılabilir:

 

(Bir) Brezilyz'da şehirleşme oranı ise % 87,4’dir. Bu oran, en gelişmiş kapitalist emperyalist ülkelerin bazılarından bile ileri düzeydedir. Köylülüğün en kısa zamanda en fazla mülksüzleştirildiği ve şehirlere sürüldüğü ülkelerin başında Brezilya gelir. Amazon ormanların derinliklerinde bir kaç yerli kabile kaldı, onları da kapitalist pazara bağlamanın uğraşı içindeler. Adı geçen örgüt, bu kabilelere bakarak mı „yarı-feodal“ tesbiti yapıyor, demeye dilim varmıyor.

 

(İki) Brezilya’da, ekonomik sektörlerin GSMH’ya katkıları ise sırasıya şöyledir: Tarım: % 5,5, sanayi, % 27,5 ve hizmetlerin katkısı ise % 67,0’dır. 

 

(Üç)  Yine, çalışan nüfusun % 17,4’ü tarımda, % 22,6’sı sanayide ve % 59,7’si ise hizmet sektöründe çalışmaktadır. Tarım da çalışanların da büyük bir bölümünün tarım işçisi olduğu gözönüne alınmalıdır. Çünkü toprakların büyük bir bölümü büyük çiftlik sahiplerinin elindedir. Ve bir çok emperyalist ülkenin Brezilya’da dev tarım işletmeleri söz konusudur.

 

Dünyanın 7. Büyük ekonomisi olan  Brezilya’nın kapitalist iç pazara bağlanmayan hiç bir yerleşim yeri kalmamıştır. Bunu şehirleşme oranından çıkarabiliriz. Yaklaşık 200 milyon nüfusuyla büyük bir ülke olan Brezilya, 107 milyon aktif olarak çalışana sahiptir. 

 

Dünyanın en büyük ihraçatçı ülkeler sıralamasında yeri 24. sıradadır. Dış ticaret fazlası veren bir kaç ülkeden birisidir. Dünya tarım ürünleri ihracatında, ABD ve AB’den sonra 3. sırada yer almaktadır.

 

 

Yazı da şöyle bir veri de var: "Toplam toprak sahiplerinin % 1’i toplam toprağın % 50’sine sahiptir.  ....  Bu alan 200 milyon hektardır, yani toplam toprak mülkünün yarısıdır." Bunun anlamı; ekilebilir toprakların yarısı tarımla uğraşanların % 1'nin elinde toplanmış. Bu, köylünün topraksızlaştırılması ve üretim aracı olarak toprağın belli ellerde yoğunlaşmasının bir ifadesidir.

 

 

Brezilya’da yoksulluk büyüktür. Özellikle kırsal alanda yaşayan köylülerin ve tarım işçilerinin yoksulluğu ön planda iken, mülksüzlerin aktığı şehirler de birer devasa yoksulluk merkezleri haline gelmiştir. Toprak sahipleri ile tarım işçileri arasında sıklıkla çatışmalar yaşanırken, toprak sahipleri işçilere yönelik yer yer katliamlara varan baskılar uygulamaktadır. ILO’nun 2004 verilerine göre, tarımda, yaklaşık 25 bin köle işçi çalıştırılmaktadır. Bugün de bu uygulama bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Hem paramiliter güçlerle hem de devletin resmi güvenlik güçleriyle işçilere ağır baskılar uygulanmaktadır. Aynı şekilde, şehirlerin yoksul yerleşim alanlarında devletin katliamlar uyguladığı bilinmektedir.

 

Bunları, kısa notlar halinde buraya aktarmamın nedeni; kapitalizmi, toplumsal bir zenginlik olarak gören anlayışların yanlışlığıdır. Kapitalizm, bir avuç burjuvazinin zenginliği pahasına,  kitlelerin muazzam ölçüde mülksüzleştilmesi ve yoksullaştırılması demektir. 

 

Brezilya’da kitlelerin yoksulluğuna ve devletin baskılarına bakarak, ülke „yarı-feodal“ değerlendiriliyorsa, büyük bir yanılgıdır. Daha doğrusu, bu, kapitalizmi „refah toplumu“ gösteren burjuvaziye hak veren bir yaklaşım olur. 

 

Acaba, Maoistler bulundukları ülkeleri böyle değerlendirmek mecburiyetinde mi? Özellikle de yarı-sömürge bağımlı ülkelerdeki Maoistler, kendi ülkelerini „yarı-feodal“ değerlendirme yükümlülüğü mü taşıyorlar? Mao, Çin’i yarı-feodal değrlendirdi diye, kendine „maoist“ diyen siyasal yapılar da aynı Mao’nun Çin’i değrlendirdiği gibi, kendi ülkelerini de Mao’ya bakarak mı değerlendirmek zorundalar? Yoksa Mao; „hangi ülke olursa olsun bütün yarı-sömürgeler aynı zamanda yarı-feodal“ mi demiş! Ya da Mao; bilimsel olun, araştırma yapmadan basma kalıp ve yüzeysel bir şekilde kendi kafanızın içindeki öznel şablonlara mı sosyal olguları yerleştirin“ demiş? 

 

Ya da 

 

Mao; „Gerçeği pratik içinde keşfedin ve gene pratik içinde kanıtlayıp geliştirin“ yerine, sübjektif dünyanızı gerçeklerin yerine mi geçirin demiş? 

 

Elbette hayır! Mao, ML bilimi kendine rehber edinmişti. Bu nedenle de ML geliştirerek MLM düzeyine ilerletebildi.

 

Mao, Çin’i ML bilimin ışığında değerlendirdi ve ona göre devrimin strateji ve taktiklerini geliştirerek Çin Devrimi’ne önderlik ederek devrimi başarabildi. Mao’yu yanlış kavrayanlar ise, onu ML özünü alacakları yere, onun Çin özgülündeki değerlendirmelerini birebir kendi ülkelerine uygulamaya çalışıyorlar. Yalnış olan burasıdır.

 

 Bir çok ülkede, kendine Maocu diyen kimi örgütlerin durumu böyledir dense pek de abartılı bir saptama olmayacaktır.

 

Kısacası, Mao gibi enternasyonal proletaryanın ML bir ustasını, sübjektif ve dogmatik sığ anlayışlara alet edilmesine karşı sessiz kalmak doğru olmasa gerek….

 

                                                         ***14.01.2013 

108794

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar