Cuma Mayıs 3, 2024

KBDH Konsey üyesi HeviSarya ve HBDH YK üyesi Tekin Yoldaş, Medya Haber Özel Programı'nda Delal Devrim'in konuğu oldular (2 Nisan 2022)

kaypakkaya haber
HBDH Yürütme Komitesi üyesi Tekin Yoldaş ve KBDH Genel Konseyi üyesi HeviSarya, Medya Haber Özel Program’ında Delal Devrim’in sorularını yanıtladılar. Tekin Yoldaş ve HeviSaryamart ayı içerisinde halklara dönük olarak gerçekleştirilen katliamları ve faşizme karşı mücadelenin yükseldiği Newroz’a ilişkin önemli açıklamalarda bulunarak Kızıldere Direnişi’nin 50.yılında güncel anlamını ifade ettiler.

 

Delal Devrim: “Mart ayı direniş ayı olarak bilinir. HBDH da 12 mart gibi önemli bir tarihte gerçekleştirdi kuruluşunu. HBDH’ın 6 yıllık mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?”

HeviSarya: “HBDH bu kurucu iradesini, cesaretini buradan saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum. Neticede birleşik devrimin zaferi için kuruldu hareketimiz ve söze başlarken de birleşik devrimimizin zaferi için ‘yaşasın HBDH’ diye belirtmek isterim. Neticede devrimin zaferine odaklı bir politik-askeri örgüttür HBDH. 6 yıllık tarihine baktığımızda da bu amacına uygun bir hareket tarzından bahsedebiliriz. Mücadelenin yasal, yasadışı, silahlı, silahsız bütün biçimlerini bir mücadele tarzı olarak gören; devrimin zaferi için ise kitlelerin örgütlenmesi, savaştırılmasını önceliğine alan silahlı mücadeleyi de bu temelde ilkesel olarak gören politik-askeri örgüttür HBDH. Dolayısıyla da bu amacına uygun bir hareket tarzı söz konusudur. Fakat elbette yetersizlikleriyle de dövüşkendir. Özünü esasında öz-eleştirinin devrimci şiddetinden almaktadır. Çünkü, şehitlerimize verdiğimiz sözler, halklarımıza verdiğimiz sözler daha yüksek bir eylem iradesi, daha yüksek bir politik irade düzeyi ortaya koymayı gerektiriyor. Birleşik devrimimizin zaferi derken şunun altını çizmek isteriz. Türk burjuva cumhuriyetinin olduğu bir coğrafyada yaşamaktayız. Buralarda mücadele yürütmekteyiz. Kürdistan ve Türkiye olgusu, yani iki farklı coğrafya ama birleşik temelde konumlanan bu iki temel olgu oldukça önemli bir yerde duruyor. Kürt ulusunun sömürgeci bir boyunduruk altında olması, işgal altında olması, Kuzey Kürdistan topraklarının faşist Türk devleti tarafından sömürgeci bir boyunduruk altında olması öncelikli bir sorun. Çünkü bu durum Türkiye devriminin de kaderini belirleyen bir yerde duruyor. Bugün Türkiye’de ki politik mücadelenin daha ileri bir nitelikte ortaya çıkması için Kürt ulusal sorununun çözülmesi öncelikli bir konu durumundadır. Bu aslında 50 yıllık bir sürecin gerçeğini tarifliyor. Kuzey Kürdistan söz konusu olduğunda da daha ileri bir devrimci kazanım elde etmek için Türkiye’de işçi ve emekçilerin devrimci mücadelesini daha ileri düzeye taşınması gerekiyor. Dolayısıyla da devrimimizin ikili bir sorunu var. Türkiye ve Kuzey Kürdistan alanlarında bu iki devrimin birleşik karakterde ilerlemesi nesnel bir sonuç, zorunluluktur.  HBDH’da birleşik devrim görüşünde ortaklaşmış örgütlerin bir araya geldiği bir yapı. Bizim burada en önemli gördüğümüz konulardan bir tanesi şu; Türkiye’de işçi ve emekçiler, ezilenler faşist Türk burjuva devletinin boyunduruğu altında, aslında çok büyük bir şovenist bir kuşatma söz konusu. Bu şovenist kuşatma altında sınıf bilinci de tarumar oluyor ya da politik eylemin niteliği de düşüyor. Kürt ulusuyla da çok daha güçlü bir kardeşleşme, birleşik mücadele geliştiremeyen bir Türk proletaryası, işçi-emekçisi Türkiye’de devrimi gerçekleştiremez. Dolayısıyla, bizim en öncelikli gördüğümüz sorun budur. Türkiye’de işçi-emekçi hareketinin daha yüksek bir politik düzeyi ortaya çıkarması gerekiyor. Kürdistan’da ki gelişen ulusal özgürlük mücadelesiyle daha güçlü bir ittifaklık içerisine girmesi gerekiyor. Keza, bugün Türkiye’nin de kozmopolit bir bölge olduğunu çok rahat ifade edebiliriz. Bu kozmopolit yapı da bir nevi küçük Kürdistan’dır. İstanbul metropolüne bakalım, küçük Kürdistan yerleri vardır. İzmir’e gidelim vardır, Adana’da bunu görürüz. Dolayısıyla da bunu görmeyen, bu gerçeğe gözünü kapatan bir anlayış birleşik devrimi gerçekleştiremez. HBDH o anlamıyla, tam bir amaç netliğini ortaya koyuyor. 6 yıllık savaşım bunu gösterdi. Gerek fiili meşru mücadelede ki politik eylemsel düzeyiyle bunu ortaya koyuyor. Gerek milis ve gerilla temelinde ki eylemsellikle bunu ortaya koyuyor. O politik amaç netliğini çok rahat söyleyebiliriz. Bir nevi biraz, bu topraklarda ki çeşitli örgütlenmelerin teorik tutuculuklarına aslında bir darbedir HDBH’ın kuruluşu. Bizim burada politik çıtayı yükseltmemiz temel öncelikli bir yerde duruyor. HBDH’ın yeni mücadele yılı da buna vesile olacaktır. Politik çıtayı daha fazla yükseltmeliyiz. Mevcut olan faşist Türk burjuva devleti yıkıma götürecek bir süreci daha güçlü örgütlemeliyiz. Bunun kararlılığı içerisindeyiz. Bir nevi örgütsel seferberlik içerisinde olduğumuzu belirtebiliriz. Buna göre mevzilenme, konumlanma, buna göre bir eylem düzeyi ortaya çıkarma bizim açımızdan nettir. Önümüzdeki süreçte bunun somut örnekleri de ortaya çıkacaktır.”

Delal Devrim: “Geçtiğimiz süreçlerde önemli açıklamalarda bulundunuz. Bu açıklamalarınızda ‘katliamlardan hesap soracağız’ dediniz. Yeni mücadele döneminde birleşik devrim güçlerinin hedefleri nelerdir?”

Tekin Yoldaş: “Her şeyden önce HBDH, Türkiye devrimci hareketinin ve Kürdistan devrimcilerinin ortak bir mücadele mirası olarak kurulmuş bir harekettir. Bu hareketin kendinden önceki mücadele geçmişinin mirası olmakla beraber ayırt edici özelliği faşizmin karşısında hesap soran bir pratik içerisinde olmasıdır. Bu anlamıyla HBDH hem gerilla sahasında ki direnişiyle hem kentlerde örgütlediği milis eylemleriyle ve devrimci kitle faaliyetiyle her düzeyde faşist rejimden ve onun işbirlikçi unsurlarından hesap sormuştur. Bu anlamıyla yaptıklarımız yapacaklarımızın göstergesidir. Birleşik devrim hareketi olarak faşizmden hesap sorma kararlılığını 2022 yılında daha güçlü bir şekilde ifade ediyoruz. Çünkü 2022 yılında, bu 6 yıllık HBDH kuruluşu sürecinden itibaren, AKP-MHP faşist rejimi çok zayıflamış durumda. Bu zayıflama her aşamada kendini gösteriyor. Ekonomik olarak tıkanmış bir rejim var. Siyasi olarak tıkanmış bir rejim var. Artık, açık bir şiddetle, zulümle ayakta duran bir rejim var. Buna karşı işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin birleşik devrim mücadelesine katılması ve bu faşist rejimden hesap sorması hedefimizdir. Gerilla alanlarında büyük bir direniş yaşandı, Gare’yle birlikte. Hem geçtiğimiz nisan ayında başlayan operasyona karşı aslında faşist rejimin beklentileri, gerillanın direnişiyle boşa çıktı. Şimdi de yeni bir saldırı hazırlığı içerisindeler. Bunun haberlerini alıyoruz. KDP ile ittifak halinde gerilla alanlarına dönük bir saldırı konsepti var. Bu neyi gösteriyor? Artık Türk devleti tek başına gerilla karşısında başarı kazanamıyor. Dolayısıyla KDP’yi devreye sokuyor. Yine bakıyoruz siyasi alanda HDP’yi kapatma projesi var. Yeni seçim yasaları çıkartılıyor. Burada ki amaç da gerillaya dönük bir tasfiye hareketi, içeride toplumsal muhalefeti baskılamak, işçi direnişlerine saldırmak, örgütlenme engellenmeye çalışılıyor, kadınlara dönük saldırıları görüyoruz. Kadınların yürüyüşleri yasaklanıyor. Örgütlenme hakları ellerinden alınıyor. Onları hedef alan yasalar, onların örgütlenme haklarını engelleyen yasalar var. Bu tablo içerisinde gençliğe dönük saldırıları görüyoruz. Gençlik sokağa çıktığında, mücadele kararlılığını ortaya koyduğunda düşmanın baskılarıyla hedef haline geliyor. Bu tablo neyi gösteriyor? Bu faşist rejime karşı ancak, direnirsek ve mücadele edersek sonuç alabiliriz. Direnmeyen, mücadele etmeyen, hesap sormayan bir gücün ayakta kalma şansı yok. Gelişmeler şunu gösteriyor. 2022 yılı aslında faşist rejimin kaderinin belirleneceği bir yıl olacak. AKP-MHP faşist rejiminin aslında bir tükeniş yılı olacak. Onlar da bunun farkında. Giderken her şeyi yıkıp gitmek istiyorlar. Tablo böyle. Bu yönde saldırılarının merkezinde de Kürt halk iradesi var, Türkiyeli devrimciler var, işçiler-emekçiler var, kadınlar var… Özellikle şöyle de bir tablo var; Bu 8 Mart sürecinde, Newroz sürecinde, 12 Mart katliamlar sürecinde kitlelerin sokağa çıkması ve devrimci çizgiden uzaklaşmaması, devrimcilerle yan yana olması faşist rejimde büyük bir kaygı ve korku yarattı. HBDH milislerini buradan selamlamak istiyorum. Onların yaptığı eylemler bu anlamıyla değerlidir. Çünkü bu eylemler neyi gösteriyor? Düşmanın ‘bitirdik, engelledik, artık yoklar’ demagojisine rağmen Türkiye metropolleri faşizm için dikensiz gül bahçesi değildir. Oralarda eylemlerimiz devam ediyor, örgütleniyor. Bu eylemler faşist rejimin o güvenlik konseptini yerle bir ediyor. Onların düşünmeyen, sorgulamayan, itiraz etmeyen toplum yaratma projesine karşı birleşik devrim güçlerinin eylemleri önemlidir. Bu anlamıyla, hesap sorma bilinci sadece sözde değil aynı zamanda silahla, eylemle, kararlılıkla gerçekleşen bir pratiğimizdir. Bu pratiğimiz düşmanın en büyük korkularından biridir. Çünkü, düşman şunu istiyor. AKP-MHP çizgisi var, biraz da CHP ile İyi Parti’ye sığınmış bir muhalefet aslında bunlar madalyonun iki yüzüdür. Burjuva siyasetin, faşist siyasetin iki rengidir. Onun dışında devrimci bir seçeneğin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Bizim eylemlerimiz, HBDH’ın çizgisi ve onun politikleşmesi düşman cephesinde şöyle bir kaygı yaratıyor; düzen dışı bir arayıştır, devrimci bir arayıştır, devrim iddiasıdır birleşik devrim hareketimiz. Bu hesap sorma bilinci de buradan gelir. Bu anlamıyla 6 yıl, 60 yıllık-600 yıllık ezenle, ezilen arasında ki mücadele geçmişinden gelmektedir. Böyle görmek lazım. Bu kararlılıkla eylemlerimizin hedefi düşmandan hesap sormaktır. Katliamların, işkencelerin, halka dönük işlenen bütün suçların hesabını birleşik devrim güçleri olarak, gerillalar olarak, milisler olarak soruyoruz, soracağız. 2022 yılı eylemlerimizin daha da yükseleceği, faşizmden daha güçlü hesap soracağımız bir yıl olacak. Faşizmden özgürlüğü kazanma bilinciyle hesabımızı daha güçlü soracağız.”

Delal Devrim: “Mart ayı kadınlar açısından da önemli bir ay. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınlar ve ezilen cinsel kimlikler yasaklamalara, engellemelere, gözaltılara rağmen önemli bir irade sergilediler. Bu dönemi, kadın özgürlük mücadelesi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?”

HeviSarya: “8 Mart oldukça başarılı geçti, Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında. Özgürlük, eşitlik, adalet, barış talepleri öne çıktı. Bu oldukça önemliydi. Özellikle eşit işe eşit ücret talebini oldukça fazla dillendirdi Türkiye’de ki kadın hareketi. Toplumsal cinsiyetçi rejime, mevcut bu erkek egemen sisteme karşı itirazlarını dile getirdi kadınlar. Bunun dışında tabi Kürdistan söz konusu olduğunda 4 parça Kürdistan’da ulusal birlik temelinde talepler oldukça öne çıktı. Bakur Kürdistan’da mevcut gelişen Kürt kadın hareketi, ulusal birlik talebini, Kürt ulusuna özgürlük talebini, Kürt kadınlarına özgürlük talebini haykırdılar. Yani, toplamda aslında hareketin niteliği giderek daha fazla politikleşme yaşamaktadır. Giderek daha fazla erkek egemenliğine karşı, faşizme karşı bir mücadele gücü olarak kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin varlığını ortaya çıkarmaktadır. Bu gelişen yönümüzdür. Militanlaşan yönlerini de belirtmek gerekir. Örneğin, İstanbul/Taksim’de alanı zorlayan on binler oldukça cesur ve kararlı bir duruş sergilediler. İzmir’de kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin polis barikatını zorlayan eylemleri oldukça anlamlıydı. Kadınlar yine Amed’de polis barikatını zorladı. Baktığımızda aslında hem Kürt kadın hareketinin hem de sosyalist kadın hareketinin, feminist kadın hareketinin işçi direnişlerinde yer alan kadınların hareketinin çok renklilikte kendisini ortaya koyduğu bir 8 Mart’tı. Ve Newroz’da bu koşullarda ortaya çıktı. Newroz’unda kitlesi kadındı. Baktığımızda 8 Mart’tan aldığı güçle, enerjiyle Newroz’un bir kadın Newroz’u olduğunu çok rahat söyleyebiliriz. 8 Mart’ın ortaya koyduğu mesajlar açısından şunu da altını çizmek gerekiyor. Büyük bir adalet talebi var. Kadınlar adalet istiyor. Kadın cinayetleri karşısında, devlet şiddeti karşısında adalet haykırışı içerisindeler. Ve elbette istenen bir kadın adaletidir. Biz burada KBDH olarak kendimize görev çıkarıyoruz. Kadınların bireysel öz savunma eylemleri bu topraklarda giderek yaygınlaşmakta. Bir ev emekçisi kadın, işçi kadın etrafında ki erkeklerden birinden yaşadığı şiddet karşısında öz savunmasını kullanıyor. Evdeki tüm gereçleri devrimci şiddet aracına dönüştürebiliyor. Bazen bir bıçakla, silahla, kızgın yağ ile erkek şiddeti karşısında tutum ortaya koyuyor. Ama bunun kolektif bir kadın öz savunmasına dönüşmesi oldukça önemli. Kadınların bireysel öz savunmasıdeğerlidir. Hatta cesaret aşılayıcıdır fakat doğrudan kolektif kadın örgütlerinin milisleriyle, gerilla kuvvetiyle devlet şiddeti karşısında konumlanmak, erkek şiddeti karşısında konumlanmak bugünün acil bir görevidir. 8 Mart’ta ki adalet haykırışına KBDH olarak bizim daha güçlü cevap vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. Elbette bu konuda bütün kadınları buradan tekrardan KBDH saflarına çağırdığımızı belirtmek isterim. KBDH’ın kolektif örgütleri içerisinde kadın milislerinde özgürlük ve adalet talebimiz için mücadele edelim. Daha güçlü bir militan kadın hareketi çıkartmaya odaklanalım. Ayrıca kadın devrimi şiarının daha fazla genelleştiğini görüyoruz. Bu da oldukça önemli. ‘Erkek egemenliğini yıkacağız’ söylemi de daha fazla yaygınlaşıyor. Eylemlerde ki dövizlerde, atılan sloganlarda, açıklama metinlerinde de bunu görebiliyoruz. Kürdistan ve Türkiye söz konusu olduğunda giderek düşman algısında bir benzerleşme, aynılaşma, bunun karşısında bir pozisyon alış var. Bu aslında mücadelenin daha fazla birleştiğini gösteriyor. Daha fazla hedeflerin sadeleştiğini gösteriyor. Ama tabi şunun altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de ki kadın hareketimizin siyasal eylem çıtasını daha fazla yükseltmesi gerekiyor. Biraz bu konuda Kuzey Kürdistan daha ileri bir örnektir. Örneğin, Kuzey Kürdistan’da doğrudan Kürdistan’ın işgali karşısında sloganlar, hasta tutsakları sahiplenme konusunda sloganlar oldukça ön plandaydı. Sömürgeciliğe, faşizme karşı sloganlar oldukça ön plandaydı. Kuzey Kürdistan’da ki kadın hareketinin politik niteliğinin Türkiye’de ki kadın hareketi açısından daha olumlu bir örnek teşkil ettiğini belirtebiliriz. Buradan daha fazla öğrenmek, daha fazla içermek gerekiyor. Çünkü, birleşik devrimimizin zaferi açısından, aynı zamanda kadın devrimimizin zaferi açısından da Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ki kadın hareketinin birleşmesi bir zorunluluktur. Kuzey Kürdistan’da gelişen Kürt kadın hareketi ile Türkiye’de gelişen sosyalist-komünist-feminist-anti faşist kadın hareketinin birleşmesi bugün açısından bizim en temel görevimizdir. Dolayısıyla, bu noktada daha güçlü bir kadın ittifakına ihtiyaç olduğunu belirtebiliriz. Faşizmi ve erkek egemenliğini bu temelde yıkabileceğimizi düşünüyoruz.”

Delal Devrim: “Geçtiğimiz ay boyunca Gazi, Beyazıt, Halepçe ve Kamışlo katliamları için eylem ve anma etkinlikleri gerçekleştirildi. Katliamlar ve ezilen halkların bilinçleri bugün için ne anlam taşıyor?”

Tekin Yoldaş: “Her şeyden önce bu katliamların bir değerlendirmesini yaparsak, Beyazıt ve Gazi Katliamı Türk devletinin gerçekleştirdiği katliamlardır. Halepçe Katliamı ise Baas rejiminin-Irak Saddam rejiminin gerçekleştirdiği, Kamışlo Katliamı Esat rejiminin gerçekleştirdiği katliamlardır. Bunlara bir değerlendirme yaparsak 12 Mart Gazi Katliamı HBDH için, birleşik devrim hareketi için kritik önemdedir. Türkiye metropollerinde bir işçi, emekçi mahallesinde devletin gerçekleştirdiği katliama, saldırıya karşı bir direnişi temsil ediyor. HBDH’ın kuruluşunu da MSA’da ilan ederken aynı zamanda Gazi Mahallesi’nde de ilan ettik. Bu anlamıyla HBDH olarak, Gazi Katliamı’nınTrkiye devrimci hareketine, emekçilere, halkımıza dönük devletin bir sindirme hareketi olduğunu düşünüyoruz. Ve buna karşı halkımızın, devrimcilerin direnişi stratejik önemdedir. Bu 12 Mart’ta da halkımız bütün engellemelere rağmen Gazi Katliamı’nda ölümsüzleşenlere sahip çıktı, şehitlerini andılar. Devletin bütün provakasyonlarına, saldırı girişimlerine rağmen güçlü bir şekilde bu katliama karşı birleşik devrim fikrini de saiplenerek o alanda yer aldılar. AKP zihniyeti de Gazi Katliamı’nı gerçekleştiren devlet zihniyetinin sürdürücüsüdür. Bu anlamıyla, sadece protesto etmek yetmez. Bunlardan hesap sormak zorundayız. Birleşik devrim mücadelesinin farkı sponuçta bu protestonun ötesinde bu katilleri bulmak ve onlardan hesap sormak, onlara anladığı dilden cevap vermektir. HBDH gerillasının, milislerinin bütün pratiği de bu amaçlıdır. Gazi Katliamı’nı gerçekleştirenlere karşı devrimci eylemle o katillerden, onların işbirlikçisi rejimlerden, Gazi halkını ve sokaklarını teslim almaya çalışan faşist rejimden hesap sormaktır. Beyazıt Katliamı’nın tarihsel önemi Türkiye devrimci gençlik hareketine dönük bir saldırıdır. İstanbul Üniversitesi’nde bu katliamda rol alanlar şimdi MHP safında milletvekili, yöneticidir. Bunlar, üniversiteye giden öğrencilere bombayla saldırdılar. Bu katliamın amacı devrimci gençlik mücadelesini sindirmektir. Devrimci gençliğin o dönem gelişen mücadelesini, İÜ’de ki Dev-Genç’li, DÖB’lü öğrencilerin o mücadelesini sindirerek aslında yapılmak istenen 12 Eylül’e giderken Türkiye devrimci hareketinin en dinamik güçleri olan akademik gençlik hareketini sindirmekti. Bugün de aslında AKP-MHP iktidarı yine üniversitelere dönük böyle bir politika içinde. Bakıyoruz, ellerinde palalarla-satırlarla bu faşistleri üniversite gençliğinin üzerine salıyorlar. Bunların nerelerde yönetildiği bellidir. 20’ye 30’a bir bulduklarında insanlara saldırıyorlar, cinsiyetçi hakaretlerle kahraman kesiliyorlar. Sonra bir tanesi ellerinden bıçağı alıp onları etkisiz hale getirdiği zaman, İzmir’de öldüren faşist katil Fırat Çakıroğlu’na gönderme yapıyorlar. Diyorlar ki, ‘o mağdurdur’ diye anlatıyorlar. Ama bu faşistlerin hepsi katildir. O dönem üniversite öğrencilerine saldırdı. O okulun öğrencisi de değil aynı zamanda. Öğrenciler de can havliyle kendisini savunurken elinden bıçağı alıp kendini savundu öğrenciler. Bu kez de bu faşist mağdur oldu. Faşistlerin psikolojisi böyledir. Saldırırken saldırgandırlar, karşılarında bir devrimci kararlılık, devrimci enerji gördüklerinde geri adım atarlar. Bu anlamıyla o Fırat denen şahsın benzeri katiller nasıl İÜ’de devrimcilere dönük saldırı içine girdiyse aynı şekilde devrimci güçlere saldırmaktadır. Üniversiteleri ısrarla savunmak, devrimci bir iddiayla orada olmak bizim için kritik önemdedir.

                Halepçe Katliamı, Kürt halkına dönük gerçekleştirilmiş katliamlardan biridir. Amacı, Baas rejiminin ırkçı politikasıdır. Tıpkı KamışloKatliamı’ndaSuriye’de ki Baas rejiminin yaptığı gibi. Suriye’de ve Irak’ta ki Baas rejimleri yine madalyonun iki yüzü gibidir. Biri daha milliyetçi sağ bir Baas, diğer sol görünümlü bir Baas. Ama ikisi de Arap milliyetçiliği üzerine kurulmuş bir siyasi oluşum olduğu için Kürt kimliğine ve Kürt siyasetine dönük bu yönlü katliamlara imza attılar. Dolayısıyla şöyle diyebiliriz, bu iki katliamın ortak özelliği halka karşı işlenmiş suç olmasıdır. Şimdilerde Türk Devleti ile ittifak yapan KDP gerillaya dönük operasyonlarda rol alıyor. O dönemlerde de Saddam’la çeşitli ittifaklar yaptılar. Saddam’la beraber YNK’ye saldırdılar, Hewler’i o şekilde ele geçirdiler. Bu politikanın mantığında işbirlikçilik politikası var. Hem Halepçe hem Kamışlı Katliamı’nda işbirlikçi Kürtlere de bir rol biçilmiş durumda. Bugün bu rolü MSA’da KDP oynamaya çalışıyor. Bu anlamıyla Gazi, Beyazıt, Halepçe ve KamışloKatliamları’nın ortak özelliği faşist, milliyetçi, ırkçı rejimlerin gerçekleştirdiği katliamlardır. Bunlara karşı, devrimci saflarda örgütlenme, hesap sorma mücadelemiz devam edecektir. Birleşik devrimimizin zaferi bu katillerden hesap soracaktır. Birleşik devrim mücadelemiz zafer kazandıkça katillerin zayıfladığını ve halkların birliğinin, mücadelesinin daha da büyüdüğünü göreceğiz.”

                Delal Devrim: “Mart ayının önemli tarihsel günlerinden biri de 21 Newroz’dur. Bütün engellemelere, yasaklamalara, saldırılara, öncesinde ve sonrasında ki gözaltılara rağmen 2022 Newroz’u görkemli ve kitlesel kutlandı. Başta Kuzey Kürdistan olmak üzere Türkiye kentlerinde de halk meydanları doldurdu. İktidara karşı önemli bir irade sergilendi. Newroz’dan bakarak mart ayında ezilenlerin mesajı ne oldu diyebiliriz?”

                HeviSarya: “Öncelikle, bu başarılır Newroz’u kutlamak istediğimizi belirtmek isterim. Halklarımız, faşist Türk devletine çok önemli bir mesaj verdi. Aslında, vücut işgali,sömürge siyasetini kabul etmediğini ayan beyan ortaya koydu. Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ı çok güçlü sahiplendi. PKK’yi, gerillayı çok güçlü sahiplendi. Rojava’yı, Başur’u işgaline karşı tutumunu çok net ortaya koydu. Kürt ulusal birliği talebini sürekli ifade etti. Çok politik bir Newroz’du ve bu koşullarda milyonlarca insanın sokağa çıktığı, meydanları zapt ettiği örneğin Amed’de polis bariyerini yıkarak, platformun önüne konulan tel örgüleri yıkarak Kürt gençliğinin militan duruşunu sergileyerek bir direniş de açığa çıkarmış oldu. Militanlığıyla, kitleselliğiyle şu an ki siyasal mücadelenin en diri kuvvetinin yine Kürt halkı olduğunu görmüş olduk. Bu mesajları düşmanın çok net aldığını düşünüyorum. Türk burjuvazisinin bir dizi oyunu var. Bir nevi aslında Türk burjuvazisinin egemenlik aygıtı olan devleti ya da yıllardır hep birbirinden görev devralan savaş hükümetlerini korumak için Kürdistan’da ki sömürge siyasetini ve Türkiye’de ki faşizm politikasını her dönem tırmandırdı ve tırmandırmaya devam ediyor. Bu temelde bir dizi politik oyunlar da sergiliyor. Millet ve Cumhur İttifakı gibi oluşumlar kendisini farklı politik söylemlerle ortaya koysa da aslında bir TÜSİAD ile MÜSİAD arasında ki fark kadar oluyor aralarında ki fark. Gözaltına alınan bilir, bir iyi polis-bir kötü polis vardır. Amaç ikisiyle direnişçiyi çözmektir. Biri iyi polis, biri kötü polis rolüyle halklarımızı kandırmak uğraşı içerisindeler. Newroz buna bir cevaptır. ‘Biz bu oyunları çok iyi biliyoruz’ dedi halkımız. Kürt halkının zeki bir halk olduğunu, yüksek bir politik kavrayışı olduğunu çok net yeniden gösterdi. Osmanlı oyunlarını Türk burjuvazisinin kendi devlet bekasını koruma oyunlarını gördüğünü ve bu oyunları da dün de bozduğunu, bugün de bozacağını ortaya koydu. Türkiye halklarımız da ve Türkiye’de ki anti-faşist mücadele dinamikleri de şunu yeniden gördü diye düşünüyoruz; faşizme karşı mücadele Kürt halkı olmaksızın yürütülemez. Faşizme karşı bir mücadele yürütülecekse bunun en güvenilir müttefikinin Kürt halkı olduğunu yeniden aslında ortaya koydu Newroz pratiği. Bugün örneğin, faşizme karşı mücadele tartışmalarına baktığımızda bir nevi kendi mahallelerinde ki Kürt halkı gerçeğini ya da hemen birkaç kilometre ötesinde ki Kuzey Kürdistan illeri gerçeğini göremeyen, ya da görmek istemeyen bir görüş açısıyla bir anti-faşist mücadele yürüteceğini zanneden politik kesimler var. Tutarlı bir anti-faşist mücadeleden söz etmek istiyorsak bu elbette Kürt halkının ortaya koyduğu mücadeleyle çok güçlü bir ilişki kurmaktan geçtiğini hatırlatmak isteriz. Bu birleşik devrimimizin zaferi açısından önemli bir olgu ve faşizme karşı mücadelenin zaferle taçlanması açısından da bu çok önemli bir olgudur. Tabii, şu da çok sevindiriciydi; Türkiye’de de pek çok ilde yaygın Newroz’lar vardı. Kitlesellerdi. Konya’dan Denizli’ye, Bursa’dan Samsun’a kadar böyle bir çeşitlilikteydi. Buradan doğru aslında toplumsal mücadelelerin de birbirinden aslında oldukça etkilendiğini görüyoruz. Bir nevi, bugün, gerillamızın ortaya koyduğu Haftanin, Zap, Gare direnişi olmasaydı böyle güçlü bir Newroz’da ortaya çıkmazdı. Ya da bugüne kadar yürütülen mücadeleler, son döneme damgasını vuran gelişmeler, işçi direnişleri örneği mesela. Bu işçi direnişleri de mevcut faşizme karşı mücadelelerden etkileniyor. Ortaya konan ve faşizme karşı ya da işgal, sömürge siyasetlerine karşı yürütülen bu mücadelelerin, emeklerin mutlaka bir karşılığı vardır. Türkiye’de de politik özgürlük mücadelesinin ya da işçi ve emekçi direniş hattının geliştiğini görüyoruz. Bu elbette halkların birbirleriyle olan etkileşimiyle ilgilidir. Ya da halklarımızın gerilla ile olan etkileşimi ile ilgilidir. Ortaya koyduğumuz direnişlerin, mücadelelerin somut karşılıklarını Newroz’da gördük. 8 Mart’ta gördük, işçi direnişlerinde gördük-görmekteyiz. 1 Mayıs’ta da göreceğiz. O yüzden kendi emeğimizi, bu topraklarda mücadele yürüten devrimci-yurtsever-sosyalist-komünist-anti faşist bütün toplumsal kuvvetler açısından söylüyorum- kendi emeğimizin anlamını ve değerini daha fazla bilen bir yerde durmalıyız. Çünkü öyle bir durum var ki faşist şeflik rejiminin bir psikolojik savaş saldırısı da söz konusudur. Gerek fiziki gerek psikolojik bir kuşatma ortamı var. Evet, bu kuşatma ortamında bazen ortaya koyduğumuz emekler de anlamsızlaştırılmaya, değersizleştirilmeye çalışılıyor ve çarpıtılıyor. Tam da burada ortaya koyduğumuz mücadelenin emeklerinin karşılığını alanlarda Kürt halkı koymuştur, faşizme karşı mücadele güçleri koymaktadır. Milislerimiz ortaya koymaktadır ve bunun daha fazlası ortaya çıkacaktır. O yüzden Newroz umut aşılayıcıydı, güven vericiydi. Biz bu umutla ve güvenle daha güçlü yürüyeceğiz önümüzdeki dönemde”

                Delal Devrim: “Mart ayının önemli tarihsel günlerinden birisi de 30 Mart Kızıldere Direnişi’nin yıl dönümüdür. Mahir Çayan ve yoldaşları, birleşik mücadele açısından önemli bir örnek oldu. Bu tarihsel günü esas alarak bugünün görevlerine ilişkin neler söylemek istersiniz?”

                Tekin Yoldaş: “Her şeyden önce Kızıldere Direnişi’nin 50. yıl dönümü. 50 yıl geride kalmış durumda. Kızıldere’de ölümsüzleşen Mahir Çayan ve yoldaşları en devrimci duygularımla anmak istiyorum. Onlar bir yol açtılar. Mahir Çayan ve yoldaşları kavgamızın Türkiye Devrimci Hareketinin öncülerindendiler. Denizlerle, İbrahimlerle beraber Mahir Çayan Türkiye devrimci hareketinin önemli bir direngen, savaşçı ve mücadeleci bir damarını temsil ediyordu. Sadece Türkiye devrimci hareketini değil, Kürdistanlı devrimcilere de örnek oldular. Kürt Özgürlük Hareketi, HBDH’ın bileşeni olan birçok örgütlenme o tarihsellikten geldi. Bu anlamıyla, Mahir Çayan ve yoldaşlarının Kızıldere’de başlattıkları direniş o günden bugüne Türkiye devrimci hareketinin mücadelesi içinde, Türkiyeli işçilerin-emekçilerin, gençlerin, kadınların içerisinde her gün yeni bir anlam kazanmıştır. Tarihsel önemi çok büyüktür. Kızıldere teslim olmama iradesidir. Savaşma iradesidir. Mahir Çayan, TDH içerisinde hem teorik görüşleriyle hem devrimci duruşuyla örnek bir liderdir, örnek bir kadrodur. O mücadele kararlılığında Mahir Çayan’ın ‘biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik’ sözünün kararlılığıyla aslında Türkiye devrimci hareketinin ‘20’li yıllardan başlayarak, ‘50li yıllarda TKP ile gelişen ama düzen içi olan sol anlayıştan bir kopuştur, bir yol ayrımıdır Kızıldere. Kızıldere çizgisinde savaşma vardır, irade var, mücadele etme kararlılığı var. Ve tabii ki yoldaşlık var. Devrimci dayanışma var. THKO’lular ve THKPC’li yoldaşlar Denizleri kaçırdıkları teknisyenlerle değiştirmek istiyorlar. HBDH’ın da yaratmaya çalıştığı bu birleşik devrimci yoldaşlaşmanınilk örneklerindendir. Biz, HBDH’ın kuruluşunu ilan ederken hep Kızıldere Direnişi’ne, 6 Mayıs Denizlere, 18 Mayıs İbrahim Kaypakkaya’ya, Mazlumlara, Necdet Adalılara, Kemal Pirlere… onlara atıfta bulunduk. Bunlar bizim mücadele tarihimizin altın harflerle yazılmış direniş gelenekleridir. Mahir Çayan da kavgamızın ustasıdır, mahiridir. Mücadeleye kattığı çok değer vardır. Teorik görüşleri itibariyle de o kuşak içinde belki de önemli teorik tespitlere imza atan, Türkiye’de emperyalizm olgusunu analiz eden ve onun içsel bir olgu olduğunun değerlendirmesini yapan değerli bir isimdir. 50. yılında Kızıldere’de bir kerpiç evde başlayan direniş bugün Türkiye halklarının mücadelesinde, kalbinde büyümeye ve gelişmeye devam ediyor. Türkiye’de, Kürdistan’da Ortadoğu’da birçok coğrafyada Mahir Çayan’ın adı, görüşleri, yaktığı özgürlük ateşi, yaktığı devrim mücadelesi büyüyor ve gelişiyor. Bu anlamıyla, Kızıldere’de bir tılsım var, bunun önemi var. Bunu anlamak gerekiyor. Kızıldere’nin devrimciliğinin, o çizginin takipçisi olmak ve bizler onların yarattığı değerlere layık olmaya çalışıyoruz. Bu anlamıyla, HBDH’ın da önemli sac ayaklarından birisidir Kızıldere kararlılığı ve iradesi. Düzen siyasetine sığmayan, devrimci savaş çizgisi, devrimci mücadele çizgisi, militan hat, bunu silahlı mücadeleyle gerçekleştirme iradesi Kızıldere’de kendini çok güçlü bir şekilde ifade etmiştir. 50.yılında Mahir Çayan ve yoldaşlarının o kerpiç evde başlattıkları savaş, mücadele bugün Türkiye metropollerinde, Gazi’de, İstanbul’da, Ankara’da, Kürdistan’da, Newroz alanlarında, Rojava Devrim topraklarında, MSA’da onları kendine rehber edinmiş militanların, gerillaların, devrimcilerin bilinçlerinde yaşamaya devam ediyor. Onlara selam olsun, onların yarattığı tarihe layık olmaya çalışacağız. Kızıldere savaşçıları ölümsüzdür, Mahir yoldaşın devrimci kararlılığını bir kez daha selamlamak istiyorum. O Kızıldere iradesi, devrimci kararlılık bizlere rehber olmuştur”

                Delal Devrim: “İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Mart ayında ezilenler önemli bir enerji ürettiler. HBDH olarak işçilere, emekçilere, ezilenlere mesajınız nedir?”

                HeviSarya: “2022 1 Mayıs’ı elbette çok daha farklı bir yerde duruyor hepimiz açısından. Newroz nasıl bu yılın önünü açan bir yerde durduysa hatta belki de önümüzde ki yılları da etkileyecek bir stratejik bir önem taşıdıysa, 1 Mayıs da öyledir. 2022 1 Mayıs’ının Türkiye’de ki işçi ve emekçi mücadelesinin daha devrimci bir rotaya girmesine vesile olmasını hedefliyoruz. Çünkü, bugün Türkiye’de işçi ve emekçi hareketinin daha devrimci bir rotadan ilerlemesi bir zorunluluktur. Kürdistan’da gelişen mücadelenin devrimci düzeyiyle daha güçlü bir buluşmaya doğru evrilmesibir zorunluluktur. Çünkü hıza ihtiyacımız var. Hıza kavuşmak açısından da bu 1 Mayıs’ta hem çok yaygın alanlarda olmalıyız. Türkiye’nin ve Kuzey Kürdistan’ın bütün illerinde sokağa çıkan bir hareket ortaya çıkarmalıyız. Aynı zamanda da siyasi polisin engellemelerine rağmen ya da sömürgeci faşist valiliklerin kararlarına rağmen yasaklı alanları zorlayan bir yerde durmalıyız. Zaten şu an oldukça canlı bir sürecin içerisindeyiz. Türkiye’de çok yaygın işçi direnişleri var. Hak arama bilincinde bir gelişme söz konusu. Bu sınıf hareketi açısından yeni bir eşiktir. Bir nevi, örneğin, Antep’te son iki ayda 34 fiili grev gerçekleştirdi Antep işçi sınıfı. Bu, farklı farklı iş kollarında gerçekleşti ve bunların bazıları kazanımla sonuçlandı. Bu bir tesadüf değildir. Bu harekete katılım, mevcut sermaye düzenine karşı ya da faşizme karşı mücadelede bu harekete katılım söz konusu olduğunda işçi sınıfımızın daha güçlü bir yönelime girdiğini söyleyebiliriz. Şu an Türkiye’de de adını anamayacağım bir dizi işçi direnişleri var. Dolayısıyla, 1 Mayıs’a gerek Kürt halkımızın çok canlı ve dinamik, kitlesel sokakta olduğu bir konjonktürde gerekli. İşçi sınıfımızın daha direngen bir pozisyonda girdiği bir durumdayız. 1 Mayıs’ta elbette bir dizi talepler ortaya çıkacaktır. Fakat HBDH olarak, şunun altını çizmek istiyoruz; sömürü düzenini yıkarak ancak özgürlüğümüzü kazanabiliriz. Bu sömürü düzenini yıkacak bir toplumsal kuvvet açığa çıkarmalıyız. Faşizme karşı mücadelenin zaferi açısından sömürü düzenini yıkıma götürecek bir Türkiye ve Kürdistan halk hareketine ihtiyaç var. Evet, güncel olarak birleşik halk mücadelesini örgütlemek, birleşik halk direnişini örgütlemek, somut olarak genel grev örgütleyecek bir örgütsel düzeyi hazırlamak gerekiyor. Dolayısıyla, bu 1 Mayıs sadece 1 Mayıs değildir. 2022 yılını etkileyecek bir yerde duruyor. Bugün ufkumuz şununla sınırlı olamaz; ekonomik krize karşı bir mücadele yürütmek sınırlı olamaz. Biz ayaklanma çıkartmalıyız. Çünkü bunun toplumsal dinamikleri birikmektedir. Bu yıl açısından gerek daha güçlü bir halk direnişi, doğrudan somut örgütleyebileceğimiz birleşik bir halk direnişe doğru hazırlanmalıyız. Belirli yerlerde, kimi emekçi semtlerde elbette halkımızın güvenliğini alacak milislerimizle birlikte bazı otorite anları örgütlemeye odaklanmalıyız. Emekçi semtlerde de bu faşist polisleri, faşist paramiliter kuvvetleri bu mahallelere sokmayan bir direngenlik, bir kitlesel halk gücü açığa çıkarabilmeliyiz. 1 Mayıs bütün bu unsurlar içerisinde önemli bir yerde duruyor. Elbette, Taksimkızıllığıyla, cüretiyle de hepimizin odağındadır. İsteriz ki onbinler, yüzbinler Taksim’e aksın.Amed, Newroz’uyla nasıl ayırt edici bir yerde duruyorsa Türkiye söz konusu olduğunda da Taksim 1 Mayıs’ıyla ayırt edici bir yerde durur. Bu konuda elbette ki Türkiye’de ki işçi-emekçiler, ilerici anti-faşist devrimci kuvvetler kararını verecektir. Elbette onların kararıyla bu alanlar belirlenecektir. 2022 1 Mayıs’ının Taksim zaferiyle taçlanması bizim de temennimizdir HBDH olarak. Bunu belirtmek isteriz. Tam da bu temelde tüm yoldaşlara, 1 Mayıs öncesi çalışmaları söz konusu olduğunda başarılar dilemek istiyoruz. Newroz’un ortaya çıkardığı gibi bir başarının bizi beklediğini düşünüyoruz. 1 Mayıs’ta süreci farklı yönleriyle sınıfsal yönüyle, işçi-emekçi karakteri yönüyle politik kitle hareketinin yönünü yeni bir düzlemde açacaktır. Bir nevi yol açıcı bir yerde duracaktır 2022 1 Mayıs’ı.”

                Delal Devrim: “1 Mayıs yaklaşıyorken işçilere, emekçilere, ezilen halklara sizin mesajınız ne olacaktır?”

                Tekin Yoldaş: “1 Mayıs Türkiye işçilerinin, emekçilerinin, ezilenlerinin mücadelesinde tarihsel bir öneme sahip gündür. Amerikan işçi sınıfının başlattığı direniş Türkiye coğrafyasında Taksim direnişleriyle özdeşleşmiş, ’77 Taksim Katliamı sonrasında 1 Mayıs aslında Türkiye işçi ve emekçilerinin alınteriyle, kanıyla, canıyla kazanılmıştır. Mehmet Akif Dalcılar, başka devrimciler bu mücadelede ölümsüzleştiler. Canları pahasına Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimciler 1 Mayıs alanlarını zapt ettiler. Her sene 1 Mayıs o konjonktürdeki işçilerin, emekçilerin gündemiyle örtüşüyor. Bu 1 Mayıs’ın gündemi de faşizmin işçi sınıfına, emekçilere saldırıları ve ona karşı birleşik devrim güçlerinin direnişi damgasını vuracak. Faşist rejimin MSA’yı içeren bir askeri işgal hazırlığı var KDP ile beraber. Ona karşı gerilla direnişi, faşist rejimin kurduğu ekonomik sömürü düzeni, bu adaletsiz düzen bütün çelişkileriyle beraber daha derin hissedilmekte işçi ve emekçiler tarafından. Hayat pahalılığı almış başını gitmiş, işçiler-emekçiler için yaşam daha zor, temel tüketim maddelerinin fiyatları çok artmış durumda. Buna karşı, bu ekonomik eşitsizliğe karşı, adaletsizliğe karşı bir öfke var. Faşizmin yasaklarına, baskılarına karşı bir özgürlük talebi var, özgürlük arayışı var. Hem Kürt halkında hem de işçilerde, emekçilerde, kadınlarda… Özgürlük özlemi var, halkta ve kitlelerde. Bunu düzen siyasetine hapsetmemek lazım. Devrimci seçeneği yaratmak lazım. Çünkü, tablo şu; AKP-MHP faşist rejimi onun karşısında o altı partinin yanyana gelişiyle oluşan CHP öncülüğünde düzen içi başka bir seçenek var. Ama bizim devrimci seçeneğimiz işçilere, emekçilere, ezilenlere yaslanmalıdır. Newroz alanıyla 1 Mayıs alanını buluşturmalıyız. Newroz coşkusuyla Taksim’de, Gündoğdu’da, Kızılay’da ya da Türkiye’nin her yerini 1 Mayıs alanı haline getirmek, 1 Mayıs mücadelesini o tarihsel anlamına uygun bir şekilde bu düzeni yıkma mücadelesine, bu düzenin sınırlarını sarsma mücadelesine çevirmek gerekmektedir. O gün faşist rejime karşı kitlesel bir buluşma yaratmak, kitlesel bir hareket yaratmak, Newroz coşkusunu olduğunu gibi kitlesel bir mücadeleyle görkemli bir mücadeleyle aslında sadece 1 Mayıs günü değil nisan ve mayıs ayının başını faşizmden hesap sorulduğu, faşizmin savaş, sömürü, baskı politikalarına karşı birleşik devrim güçlerinin en güçlü şekilde örgütlendiği ve hesap sorduğu bir 1 Mayıs olmalıdır. İşçi sınıfına, emekçilere, ezilenlere çağrımız faşizmi yıkma özgürlüğü kazanma mücadelesinde bize güç vermeleridir. Bizimle olmalarıdır. Çünkü biz, gücümüzle, taraftarlarımızla, birleşik devrim güçlerimizle o alanlarda olacağız. Bizi var eden gerekçeler özgürlük, eşitlik, adalet, sosyalizm idealleridir. Bu idealleri daha güçlü bir şekilde 1 Mayıs alanlarını zapt ederek işçi ve emekçilerle beraber en ileriye taşımak hedefimizdir. Yaşasın 1 Mayıs!Biji Yek Gulan”

449