Çarşamba Mayıs 8, 2024

Tekin Yoldaş: 2022’de halk güçleri saldıracak, onlar savunmada olacak

kaypakkaya haber
HBDH Yürütme Konseyi üyesi Tekin Yoldaş, Medya Haber televizyon kanalında katıldığı özel bir programda, savaş cephesinde yaşananları ve Türkiye’deki krizi değerlendirdi. Delal Devrim’in sorularını yanıtlayan Yoldaş, geçen yıllar içerisinde HBDH’nin eylemleri ve 2022 yılına dair hedefleri konusunda şunları ifade etti:

 

“Öncelikle, HBDH olarak 2020 yılının 15 Ekim’inde ‘Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğü Kazanacağız’ devrimci seferberlik hamlesini ilan ettik. Bu hamle kapsamında 2021 yılında eylemlerimiz artarak ve etkisini yükselterek devam etti. 2020 yılında 65 eylem yapmıştı HBDH. 2021 yılında bu sayı 128 oldu. Bu şunu gösteriyor; özellikle HBDH milisleri metropollerde, kentlerde ciddi bir örgütlenme düzeyi yaratmış durumdalar ve yaptıkları eylemlerle faşist rejimi hedef alıyor durumdalar. Birleşik devrim mücadelesi HBDH MSA’da ve İstanbul Gazi Mahallesi’nde eş güdümlü olarak 12 Mart 2016 tarihinde ilan edildi. Bu süreçte gerilla alanlarında faşizme karşı Türk Devleti’nin işgal saldırılarına karşı ve aynı zamanda gerillanın özgürlük mücadelesini büyütmek için ciddi bir ortaklık yaratıldı. MSA’da, Dersim’de, Karadeniz alanında HBDH’ın ciddi bir örgütlenmesi vardı. Bu 2016 sonrası süreçte bu mücadelede öncü nitelikteki birçok yoldaşımız ölümsüzleşti. Onları da buradan saygıyla anmak istiyorum. Bu eylemlerin yanı sıra şehirlere bu eylemleri taşımak özellikle Türkiyeli işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin yaşadığı alanlara ve onların gündemlerine taşımak açısından bu eylemlerin çok büyük önemi vardır.

Bu anlamıyla 2022 yılına HBDH olarak eylemlerle başladık. Özellikle Maraş’ta gerçekleşen eylem önemli bir eylemdi. Neden? Bu eylem doğrudan petrol boru hattını hedef almıştı. Bu eylemle birlikte aslında işgalci Türk Devleti’nin kirli savaş yürüttüğü ekonomik imkanlarını hedeflemiş olduk. Bizim burada hedef aldığımız eylemin mantığında kirli savaşı yürüten Türkiye halklarına işçilerine, emekçilerine savaş ilan eden iktidarın ekonomik kaynaklarını hedef almak var. Diğer tarafında Kerkük-Ceyhan Boru Hattı olduğu için Kürt halkına Türk Devleti ile beraber saldıran, Türk Devleti’nin Güney Kürdistan’da ki işgal politikalarını destekleyen ve onu meşrulaştıran KDP’nin bu ittifakına da yönelik bir eylemdi. Biz esasen, bu eylemi yaparken faşist rejimin kirli savaş yürüttüğü Türkiye halklarına, ezilenlerine, emekçilerine dönük savaşı derinleştirdiği o stratejik hedeflere yönelmeyi hedefledik. Onların, yaşamı olağan bir şekilde devam ettirmesine, Kürt halkına, devrimcilere, emekçilere bunlara dönük operasyonlar yaparken, tasfiye siyaseti yürütürken yaşamın normal bir şekilde devam etmesine yönelik bir eylemdi. Bu anlamıyla eylemlerimiz devam edecek. Buradaki hedef, kesinlikle bu kirli savaşı yürüten sermaye odaklarıdır. Kirli savaşın yürütücüsü olan egemen devlettir. O hedeflenmiştir. Emekçilere ve ezilenlere dönük bir eylemimiz yok. Dolayısıyla biz HBDH olarak belli ilkelerle bu eylemleri örgütlüyoruz. Böyle bir yaklaşımımız var. Buradaki amaç şu aslında; gerillanın direnişini kentlere taşımak. Kentlerde ki işçilerle, emekçilerle, ezilenlerle bu direnişi buluşturabilmektir. Bu anlamıyla, HBDH milislerinin eylemlerinin artışı bu eylemlere katılım var, talep var. Bazen bu talepleri örgütlemekte zorlanıyoruz. Örneğin, Süleyman Soylu TV’ye çıkıyor diyor ki ‘onları bitirdik’, ‘ülke içinde kalmadılar’. Ama her gün yeni eylemler oluyor. Bu eylemlerin bazılarını bir eylem açıklaması içerisinde duyuruyoruz.

Özellikle bu eylemler HBDH’ın devrimci seferberlik hamlesinin Türkiye halklarında bir karşılık bulduğunu gösteriyor. Diğer taraftan, 2021 yılı boyunca faşist Türk rejimi bütün imkan ve olanaklarını kullanarak gerilla alanlarına ve bütün topluma savaş ilan etti. Düşünmeyen, sorgulamayan, kendi geleceğine sahip çıkmayan bir toplum yaratmak istedi. Bu amacına özellikle gerilla alanlarına dönük operasyonlarda ilk olarak Garê alanına bir işgal saldırısı olmuştu. Başarısız oldular. Sonrasında Heftanin ve onun devamında Metina, Avaşin, Zap hattın bir işgal saldırısı oldu. Bu saldırılar da boşa çıkartıldı. Bu saldırının boşa çıkarılması faşist rejimin buralardan geri çekilmek zorunda kalması önemliydi. Bu aslında saldırı gücünde büyük bir zayıflama olduğuna işaret ediyordu. Bu anlamıyla, eylemlerin şehirlere taşınmasıyla faşist rejimin devrimci güçlere dönük saldırıyı ülke dışında karşılama politikasına karşı çelişkinin ve savaşın ülke içerisine taşınması anlamını taşıyor. Bu anlamıyla Türk Devleti MSA’da büyük kayıplar veriyor ama özellikle metropollerde, yaşamın içinde hedef alındığında bunun etkisi emekçilerin, ezilenlerin nezdinde çok daha farklı olmaktadır. Onları çok daha derin etkilemekte. Bu anlamıyla bu eylemleri biz değerli buluyoruz. Bu eylemleri örgütleyen arkadaşları da selamlamak istiyoruz. Bu eylemlerin daha da örgütlenmesi, daha da geliştirilmesi, daha da artırılması bizim hedefimizdir. Bir eylem başka eylemleri tetikleyerek faşizme karşı toplumun direniş gücünü artıracaktır. Çünkü bu ülkenin bugün çoğunluğu artık faşist rejimi desteklemiyor. İlk defa korkutma ve sindirme iklimiyle aslında toplum teslim alınmaya çalışılıyor. Buna karşı devrimci eylemler, HBDH güçlerinin örgütlediği eylemler topluma dayatılmaya çalışılan korku konseptini dağıtmaktadır. Faşizme karşı eylem yapılabileceğini, faşizmin hedef alınabileceğini, faşist odakların dağıtılabileceğini ifade etmektedir. Bu açıdan bu eylemleri değerli buluyoruz. Ve eylemlerimiz artacaktır. Etkisi ise daha da artacak. Niteliği de daha artacak. Bu eylemlerle işçiler, emekçiler, kadınlar ve bütün halkı bu faşist rejime karşı seferber etmek, faşist rejimin karşısına dikilmek, faşist rejime karşı örgütlediğimiz eylemlerin içerisinde onların da bir parçası olmasını hedefliyoruz. Çünkü bu kavga faşizmle halkımız arasında bir kavgadır. Bu kavgayı kazanacağımıza inanıyoruz. 2022 bu anlamıyla HBDH eylemlerinin görünür olacağı, HBDH eylemlerinin damgasını vuracağı bir yıl olacaktır.”

AKP SAVAŞLA YAŞAYABİLEN BİR REJİM İNŞA ETTİ

AKP’nin savaş stratejisi ve buna karşı yürütülen mücadeleye değinen Yoldaş, şöyle konuştu:

“AKP savaşla yaşayabilen bir rejim inşa etti. AKP-MHP faşist rejimi savaş olmadan ayakta duramıyor. Bugün, Güney Kürdistan’da, Suriye’de, Rojava’da, Ermenistan’da, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de savaş ve yayılma siyaseti yürütüyordu AKP rejimi. Bu siyasetin sınırlarına gelmiş durumdalar. 2021 yılı geldiğinde yaşadıkları ekonomik krizle, siyasi krizle ve bir dizi gelişmelerle bu rejim hedeflerinde başarısız oldu. Çünkü bunu karşılayabilecek bir ekonomik gücü, bunu karşılayabilecek bir hazırlığı yok aslında. Bütün hazırlığı elinde bulundurduğu devletin imkanlarını kullanarak yoksul halka, emekçilere zulmetmektir. Ama yürüyen savaş, gelişen savaş politikası ise onun beslendiği bir şeydir. Savaş olduğu sürece AKP iktidarı kendini güçlü kılmaktadır. Savaş olduğu sürece parlamentoda bulunan muhalefet partilerini kendilerine yedeklemektedir. Savaş olduğu sürece ülkede işçi sınıfı, emekçiler, ezilenler gerçek sorunları konuşmak yerine savaşı konuşmaktadırlar. Şöyle olmaz; bu savaş oldu, biz de bununla savaşmayalım diyecek durumda değiliz. Onlar savaş istiyorsa bizler de onların istediği savaşı en kararlı şekilde örgütlemeye kararlıyız. Diyelim bu savaşı yürütmek konusunda zorlanmaktadırlar. Niye? Çünkü bir paralı ordu besliyorlar. Bizim gibi gönüllü savaşan insanlardan oluşmuyor faşist rejimin örgütlediği askeri organizasyon. Onlar maaşlı çalışan, paraları bir gün verilmese savaşmayacak insanlardır. Ama HBDH güçlerinin savaşçıları gönüllü, kendi imkanlarıyla, kendi olanaklarıyla bunu örgütlüyorlar. Milisler bazen kendi imkanlarıyla bu eylemleri gerçekleştiriyorlar. Halka dayanan, halkla örgütlenen güçle halkın karşısında olan egemenlerin gücü arasında ki savaşta her zaman halka dayanan güç kazanacaktır. Biz bu anlamıyla AKP’nin savaş stratejisinin çöktüğünü düşünüyoruz. Öyle bir noktaya gelmiş ki iktidar savaş olmadan da ayakta duramıyor. Savaş olacak ki o parlamentoda ki güçleri kendisine yedekleyecek. Sermaye odaklarını kendine yedekleyecek. İktidar bloğunda çözülme eğilimleri var. Bizzat AKP’ye yakın sermaye odaklarında bile bu durumdan rahatsızlıklar var. İktidar artık bir azınlığı ifade ediyor. Eski kitle desteğini kaybetmiş durumdalar. Çünkü büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. Hayat pahalılığı işçilerin, emekçilerin aleyhinedir. TÜİK denen kurum var. Bu kurumun açıkladığı resmi rakamlar %30’larda bir enflasyon var diyor ama gerçek enflasyon %80’ler %100’lerdedir. Çünkü Türk Devleti bütün ekonomik imkanlarını gerillaya karşı, halka karşı, emekçilere karşı savaşa harcıyor. Böyle olduğu için enflasyon bu noktada. Aynı zamanda bu düzen bir sömürü düzenidir. Koronavirüs pandemi süreci yaşandı. Bu süreçten en yoğun şekilde etkilenen emekçiler oldu. Her şey yasaklandı çalışmak yasaklanmadı, sömürü yasaklanmadı.

2022 HALK GÜÇLERİNİN SALDIRACAĞI, ONLARIN SAVUNMADA OLACAĞI YIL OLACAK

Dolayısıyla AKP iktidarı artık şu noktaya geldi. Bir avuç sömürücünün iktidarıdır bu faşist rejim. O ancak savaş olursa ayakta durabilir. Savaş olursa İYİP’i, CHP’yi kendine yedekleyebilir. Savaş olursa kazanacaktır. Bu savaş sonuçta kaybeden kendisi olacaktır. Artık uluslararası konjonktür açısından da ilişkiler açısından da Rusya ve Amerika arasında ki çatışmada taraf olma zorundadır. Türk devleti Rusya’dan taraf olsa Amerika ile ilişkileri bozulacak. Amerika’dan taraf olsa Rusya ile ilişkileri bozulacak. Her koşulda kaybedecek. Bu noktaya gelmiş durumda. Sömürü rejimleri eğer onu yıkabilecek bir toplumsal halk hareketi olmazsa, halk ayaklanması olmazsa bir şekilde kendilerini onarırlar, kendilerini devam ettirirler. ‘Nasıl olsa Erdoğan gidecek, bekleyelim’ gibi bir yaklaşım yanlıştır. Özellikle ana muhalefet partisi bu türden propagandaları çok dillendiriyor. Ama bu tür faşist rejimlerin karakteristik özelliği bir toplumsal halk ayaklanması olmadan, zor olmadan devrilmezler. Dolayısıyla bu açıdan da biz devrimcilerin rolü yürüttüğümüz eylemlerle, çalışmalarla, militan mücadele hattıyla faşizme her geçen gün daha da zayıflatmak, etkili eylemlerimizle onu teşhir etmektir. Çünkü bütün gelişmeler bu lehtedir. Ülkede bir avuç mutlu azınlık dışında halkımızın, emekçilerin çoğunluğu bu yönetimden rahatsızdır. Türkiye halkları, Kuzey Kürdistan halkları faşist rejim tarafından yönetilmek istememektedir. Dolayısıyla, savaş faşist rejimin dayandığı, ayakta durduğu şey iken aynı zaman bu savaş onun sonunu getirecektir. Çünkü artık 2022 yılı boyunca biz; devrimlerin, halk güçlerinin saldıracağı onların savunmada olacağını değerlendiriyoruz. Dolayısıyla ona artık kaybettiği bir savaşı vermek hedefimizdir.”

AKP-MHP İKTİDARI ÇETELERİ ÖRGÜTLÜYOR

Yoldaş, Rojava’ya yönelik saldırılar ile Türk devletinin çete grupları ile ilişkileri konusunda şu değerlendirmelerde bulundu:

 “Bu çeteler AKP-MHP faşist iktidarı tarafından desteklenmektedir, örgütlenmektedir. Bu yeni bir olgu değil. Sonuçta selefi terör ya da bu cihatçı organizasyonlar Türk Devleti tarafından sadece Rojava’da değil, örneğin Ermenistan’da savaş olduğunda Azerbaycan’a götürüldüler. Libya’ya götürüldüler. Bugün Başur Kürdistan’da yürütülen askeri operasyonlarda kullanılıyorlar. Artık kendi işgal ve savaş politikalarını yürütebilmek için bu iktidar bu güçleri kullanıyor zaten. Bu güçlerin kullanım değeri yüksektir. Hepsi Suriye’de, Irak’ta ve değişik yerlerde emperyalist güçler tarafından halklara zulmetmek için kullanılmış organizasyonlardır. İslam ve cihat adına savaştıklarını söyleyip ama aslında egemen emperyalist güçlerin, sömürücü güçlerin savaş politikalarını devam ettirmek için kullanılmaktadırlar. Rojava Devrimi ortaya çıktığında özellikle bu İhvan-ı Müslim’den DAİŞ’e kadar geniş bir selefi ve İslamcı terör grupları halka, emekçilere, devrimcilere karşı bir dizi saldırıya imza attılar. Bunlar mevcut Esat rejiminden daha kötü daha baskıcı, otoriter, faşizan bir rejim kurmak istiyorlardı. Şunu söylemek lazım. Bugün Ortadoğu coğrafyasında devrimden, emekten, özgürlükten, ezilenden yana sen ne yapacaksan bunun karşısına dikilecek ilk güç faşist Erdoğan rejimidir. Bu rejim Ortadoğu’da gelişecek her türlü özgürlük, eşitlik, adalet mücadelesinin karşısında konumlanmaktadır. Bu çeteleri de kullanmaları çok normal. Bu çeteler onlar için faydalıdır. Duyuyoruz, Rojava’da cezaevinde isyan çıktı. Bu organizasyonu sonuçta yapan Türk istihbaratıdır. Niye? Oraları istikrarsızlaştırmak, orada ki halkı, demokratik-özerk-halkçı yönetimi boğmayı hedefliyorlar. Bu anlamıyla Türkiye rejimi Ortadoğu’da ki her türlü özgürlük-eşitlik-adalet arayışının karşısında bir rejimdir. Bu noktada bu rejimin yıkılması Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesinin kazanması için zorunludur. Dolayısıyla Rojava’da ortaya çıkan bir devrim ya da bir devrimci durum Erdoğan rejimini rahatsız etmektedir. Doğrudan onunla mücadele etmek için, onunla savaşmak için bu çeteleri kullanıyor. Bu çeteler bugün dünyanın her yerinde sömürü düzeninin, emperyalizmin kullandığı aktörler haline gelmiştir. Onlar artık paralı askerlere dönüşmüş durumdadırlar. Afrin’in zeytinini çalıyor, Serekaniye’nin başka bir ürününü çalıyor, insanların evlerini yağmalıyor. Buralarda bir yayılma politikası izliyorlar. Erdoğan rejimi, eski Osmanlı toprağı olan alanlara yayılma siyaseti izliyor. Bu yayılmacı siyaseti de bu çeteler aracılığıyla yürütüyor. Bu çeteler ekonomik ve savaş ilişkilerinin yürütücüleridir. Halka dönük de zulmediyorlar. Kobane Direnişi döneminde de böyle olmuştu. ‘Kobane düştü, düşecek’ diyen Erdoğan’dı. AKP yöneticisi olanlar ‘bunlar birkaç öfkeli genç’ diyerek DAİŞ’i böyle tanımladılar. Bugün de bunların aralarında stratejik bir ortaklık var. Bu Selefi güçler tarih boyunca İngilizlerin, Amerikalıların ya da başka güç odaklarının kullandığı organizasyon olmuşlardır. Bir bölgede demografik yapıyı değiştirmek istiyorsan, bir bölgeye saldırmak istiyorsan bu aktörleri kullanıyorsun. Bunlar bu açıdan hep kullanılmışlardır. Bugün, DAİŞ’i ve Nusra türü örgütlenmelerin en büyük destekçisi Erdoğan rejimidir. Çünkü o bölgede ki halkları boğmak için onları kullanmaktadır. Onların karşısında ancak halkların ortak mücadelesi, birleşik devrim mücadelesi bunu durdurabilir. Dolayısıyla, Rojava Devrimi’nin de geleceği Türkiye ve Bakur Devrimi’ne bağlıdır. Erdoğan bölgede ki her türlü özgürlük, hak arama mücadelesinin karşısında konumlanmak ve onu boğmak istemektedir. Kendi ordusuyla saldırmakta, o yetmeyince paralı askerlerini göndermektedir. HBDH açısından en temel görev Türkiye cephesinde birleşik devrim mücadelesini yükseltmek ve faşist Erdoğan rejimini yıkmaktır. Faşist Erdoğan’ın rejimi yıkılıp Türkiye’de diğer birleşik devrim mücadelesi başarıya ulaştığında şunu diyebiliriz; Rojava Devrimi de güvende olacaktır. En azından böylesi saldırılara, provokasyonlara maruz kalmayacaktır.”

GERİLLA MÜCADELESİ TOPLUMSAL MUHALEFETE NEFES ALDIRIYOR

Türk devletinin işgal saldırıları karşısında gerilla direnişinin Türkiye ve Kürdistan’da yarattığı etkiye dikkat çeken Yoldaş, şöyle konuştu:

“Garê operasyonunu hedeflemişti Türk Devleti. Medyada şov yaptılar ama başarısız oldular. Eğer Garê operasyonu başarılı olsaydı, o esirleri ele geçirselerdi hemen bir erken seçime gidebilirlerdi. Toplumda ki hak arayanı, özgürlük arayan, emekten yana olan bütün kesimleri bastırmak bu tür askeri başarılar elde ettiğinde Türk devleti açısından daha kolay oluyor. Gerilla direnişi hem kendi özgürlük mücadelesini büyütürken aynı zamanda Türkiye’de ki toplumsal muhalefete, işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere de nefes aldırmaktadır. Faşist iktidarın zayıflaması hak arayan, özgürlük arayanların lehine bir şeydir. Bu mücadele alanları içerisinde tabii ki ayrıksı bir durum görmemek lazım. Gerilla direnişi ile kentlerde ki milisler ya da sokaklarda fiili meşru mücadele yürüten, özgürlük arayan işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar bunlar aynı düşmana karşı mücadele ediyor. Sadece mücadele enstrümanları farklı. Aynı faşist iktidara karşı mücadele ediyor. Gerillanın direnişi Boğaziçi öğrencilerine moral olmuştur. Onların daha rahat hareket etmesini sağlamıştır. Kadın özgürlük mücadelesi veren, İstanbul Sözleşmesi için direnen kadınlara moral olmuştur. Fabrikada direnen işçilere moral olmuştur. Böyle bakmak lazım. Çünkü zalim bir devlet, baskıcı bir devlet. Bir tarafta nüfusun çok küçük bir azınlığı zevk-u-sefa içinde yaşarken, İslam dinini sömürerek kendilerine fetvalar vererek en lüks şekilde yaşarken toplumun büyük bir çoğunluğu açlık-yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin mücadelesi açısından da gerillanın mücadelesi onlara da güç vermektedir. Bu anlamıyla gerici faşist rejimlerin askeri açıdan yenilgiye uğraması onların çözülmelerini hızlandırmıştır. Bakarsanız tarihsel olarak böyle olmuştur. Rus Çarlığı 1905 yılında Japonya’ya karşı savaşta askeri açıdan yenildiği için 1905 devrimi olmuştur. 1917 Devrimi yine askeri açıdan başarısızlık sonucu Çarlık’ın 1. Dünya Savaşı’nda zorlanmasıyla gerçekleşmiştir. Buna benzer örnekler çok fazla. Egemen güçlerin bu savaşlarda, gerilla karşısında güç kaybetmesi Türkiye’de ki sınıf çelişkilerini ve toplumsal çelişkileri daha da güçlendirecektir. Böyle bakmak lazım. Bunları ayrıksı düşünmemek lazım. Ayrıksı düşündüğümüzde işçiler kendi ücretleri için mücadele etsin, kadınlar kendi hakları için mücadele etsin, gerilla da ayrı olsun denir. Ayrı değiller. Ortak mücadelenin parçalarıdırlar. Bizde bu mücadelenin başarı kazanmasının ülkede ki anti-faşist güçlere moral verdiğini, onlara devrimci bir enerji kattığını düşünüyoruz. Bu anlamıyla da onların mücadelelerini de bir kerede buradan selamlamak istiyorum. Zap’ta, Avaşin’de, Metina’da direnen yoldaşların, büyük bedeller ödüyorlar, mücadelelerini sahipleniyoruz. HBDH güçleri olarak onlarla yan yanayız, birlikteyiz. Onların mücadelesi bizim de mücadelemizdir.”

EMEKÇİ VE EZİLENLERİN YANINDAYIZ

Yoldaş, Türkiye’deki ekonomik kriz ve emekçilerin eylemlerini de değerlendirirken şunları ifade etti:

“Biz, Boğaziçi öğrencilerine destek verdiğimizde ‘vay efendim, HBDH ve diğer devlet karşıtı güçler bunlara destek veriyor’ diyerek aslında onları kriminalize etmeye çalışıyorlar. Aynı şey işçiler, emekçiler için de geçerli. İşçi grevi olduğunda ‘bunlar düzeni bozmak istiyor’ diye propaganda yapılıyor. Aynısını Adıyaman’da Malatya’da ki işçilere de yaptılar. ‘Tırşikçi kapitalizm’ dediği için tutuklananlar oldu. Fabrikada direnen metal işçileri vardı, onlara ‘devletin düzenini bozmak istiyorsunuz’ dediler. Bir yerde işçiler eşit işe, eşit ücret ve insanca yaşam için eylem yaptıklarında onları ötekileştirip düşmanca bir dille hedef alıyorlar. Ama bu bütün gerici faşist rejimlerin ortak özelliğidir. Orada mutlu bir azınlığın iktidarını savundukları için, mutlu azınlık dışında olan bütün kesimleri aslında öteki ilan ederler, ‘terörist’ ilan ederler. Halka terör yapan aslında bu iktidarın kendisidir. Bu anlamıyla, bu işçi direnişlerinin birbirinden bağımsız bir şekilde artmasıyla birçok direnişin kazanımla sonuçlanması bütün topluma moral veren bir şeydir. Türkiye gibi baskı rejimlerinin olduğu, despotik rejimlerin oldu Doğu toplumlarında hak arama bilinci zayıftır. Dolayısıyla, biz hak arama bilincinin güçlü olduğu bir Türkiye, ülke hedefliyoruz. İşçi sınıfının ve ezilenlerin mücadelesi böyle bir ülke kurmak içindir. Onlar ücretleri kadar siyasi hakları için de mücadele etmeliler. Fabrikada çalışan işçi ülkede yürütülen savaştan, faşist rejimden bağımsız değildir. Faşist rejimin yıkılması en başta işçilerin lehinedir. Biz bu direnişlerin birleşik devrim mücadelesine güç verdiğini düşünüyoruz. Birleşik devrim mücadelesini daha ileriye taşıyacağını düşünüyoruz. Bu anlamıyla da bu direnişleri destekliyoruz. Biz zaten işçilerin, emekçilerin, Kürt halkının, kadınların, öğrencilerin özgürlüğü için bu mücadeleye katılmış insanlarız. Bunu söylememiz faşist rejimi ve çevresini rahatsız ediyor olabilir. Etsin, bunu söylemeye devam edeceğiz. Fiiliyatta da o direnişleri destekleyeceğiz. Eylemlerimizle de işçi sınıfının hakkını gasp eden patronları ve onların düzenini hedef alacağız. İşçi sınıfının, emekçilerin kanını emiyorlarsa biz de onların çarkına çomak sokmasını bileceğiz. Çünkü HBDH zaten bunun için kurulmuş bir örgüttür. Onlara anladıkları dilde, şekilde işçi sınıfının haklarını sömüremeyeceklerini anlatacağız. Güzellikle ikna olurlarsa güzellikle yoksa tarihte zorun rolüyle bunu yapmak zorundayız. Bu bizim görevimiz. Biz işçi sınıfının, emekçilerin, ezilenlerin yanındayız. Onlarla beraber varız. Onlarla beraber ancak güç kazanırız. Bu ortaya çıkan direnişler, hak arama eylemleri bizim desteklediğimiz ve varlık nedenimiz olan eylemlerdir”

BİRLEŞİK MÜCADELE DAHA FAZLA GÜÇ KAZANACAK

Yoldaş, faşizmin Kürt halkı başta olmak üzere ezilenlere ve yoksullara yönelik saldırıları ile neyi amaçladığını şu ifadelerle dile getirdi:

“Her şeyden önce nasıl dış politikada bir savaş politikası yürütüyorsa iç politikada da ülkede aslında savaş politikasıyla kendisini ayakta tutuyorlar. Kendi halkına işçilere, emekçilere, kadınlara, Kürt halkına savaş ilan eden bir iktidar var. Kürt sorununda özellikle inkar ve imha siyasetinde ısrar ediyorlar. HDP’nin seçilmiş belediyelerine kayyım atadılar. Bu belediyelerin %60-70 oyla seçilen belediyelere el koyup kayyum atadılar. Örneğin, Amed Belediyesi’ne gidip, Sur sınırları içerisinde olan bir parka Devlet Bahçeli’nin ismini veriyorlar. Bu neyi gösteriyor? Faşizmin sömürgeci siyaseti Oktay Esat Yıldıran kışlası kurmakla aynı zihniyettir, bunun devamı olduğunu gösteriyor. AKP-MHP faşist ittifakı Kürt halkına topyekun bir savaş ilan etmiş durumda. Dağda gerillayla savaşırken şehirde siyaset yapanlarını engelliyor, belediye başkanlarını tutukluyor kayyum atıyor. HDP’nin kapatılması da bunun bir aracı aslında. Türkiye parlamentosunda HDP öyle ya da böyle ciddi bir muhalefet odağını oluşturuyor. İçinde devrimci güçler var, sosyalistler var, Kürt siyasetçiler var. Diğer taraftan da HDP’nin bir şekilde sindirilmesinde başarılı olamadı Erdoğan rejimi. 2015’in 24 Temmuz’undan beri yürütülen savaş politikasında ne olursa olsun HDP’nin tabanını zayıflatamadı. Bu yüzden Erdoğan siyaseti ülke siyasetinde dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyor. Sadece kayyum siyasetiyle bunu yapma değil, aynı zamanda topyekun Kürtlerin varlığını yok saymak istiyor. Çünkü faşist rejim ittifakı bunun üzerine kurulmuştur. Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerine kurulmuş bir iktidar var. Bu iktidarın bu sorunu çözme koşulu, ehliyeti yok. Kürt sorununun bu faşist rejim içerisinde çözülmesi mümkün değil. Bu gerçekliği görmek gerekiyor.

Kürtler ne yaparsa yapsın yasaklandı. Kürt siyasetinin yok sayıldığı tarihsel dönem içerisinde ‘90lı yılları aratmayan politikalar var. İnsanlar kaçırılıyor, işkenceye uğruyor, helikopterlerden insanlar atılıyor, infazlar yapılıyor. Bütün bunların mantığında bütün bir toplumu sindirme, toplumu yok sayma var. AKP’ye oy vermeyeceğini söylediği için Şenyaşar ailesi katledildi. Hala adalet nöbeti tutuyorlar. Bu faşizmin adaletsizliğini ortaya koyan bir şey. Faşist rejimden rahatsız olan bütün toplumun hak aramasını sindiren bu rejim bu kesimlerin hepsini birbirinden ayrıştırmak istiyor. Birleşik devrim mücadelemizin bir diğer hedefi birbirinden bağımsız olan direniş dinamiklerini buluşturmaktır. HBDH’ın kuruluş mantalitesi de budur. Kürdistan devriminin Türkiye devriminin birleşmesi ve birleşik devrim stratejisine dönüşmesidir. Faşizmin istemediği şey bu direniş odaklarının birbiriyle birleşmesidir. Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Karadeniz’de doğasına sahip çıkan emekçinin, Ege’de siyanürler altın aranmasına karşı çıkan, toprağına sahip çıkan emekçinin buluşmasını istememektedir. Onların birbirinden ayrışması faşizmin çıkarına olan bir şeydir. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin her zaman karşısında olan bir iktidar olmuştur. Kürtlerin siyaset yapma hakkını hep yasaklamıştır. Parlamentoda vekillerin dokunulmazlığını kaldırıyor, cezaevine atıyor. Öte yandan da Selahattin Demirtaş ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan arasında bir ayrışma yaratmak istiyor. Ama Abdullah Öcalan üzerinde ki tehdit de yıllardır devam ediyor. Bu anlamıyla onun tecriti de bu savaş politikalarının bir devamı. Abdullah Öcalan üzerinde ki tecrit Kürt halkına dönük olarak gerçekleşen savaş politikasının devamıdır. Kürt halkının teslim alınması sindirilmesi, faşizme karşı muhalefet edemez hale getirilmek isteniyor.

Bu anlamıyla AKP iktidarının temel mantığı biraz bu politika üzerine kurulmuş durumda. 7 Haziran seçiminden beri böyle. AKP tek başına iktidar olmayı kaybettikten sonra genel politikasının merkezine Kürtlerle savaşı oturtmuştur. Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de, Silopi’de kentler yıkıldı. Bu kentler Kürt yoksullarının mahalleleri tanklarla, toplarla hedef alındı. Bu sadece Türkiye içinde böyle değil. Rojava’da da Haseke cezaevinde ki DAİŞ’lileri örgütleyen, Hol kampından insanları kaçırtan yine aynı devletin politikasıdır. MİT bizzat silah vererek, para vererek, askeri olarak destekleyerek-eğiterek bu çeteleri her yerde Kürt halkının özgürlük mücadelesinin karşısına dikiyor. Başur Kürdistan’ın da gerilla alanlarında ajanlaştırıyor. Bunu da KDP ittifakıyla yapıyor. Onları gerilla hakkında bilgi vermesi konusunda zorluyor, oralara SİHA’larla- savaş uçaklarıyla saldırılar düzenliyor. KDP ile de çok derin ekonomik ilişkileri var.  Geçtiğimiz günlerde KDP medyası Türkiye ile 20 milyar dolarlık ticaret ilişkisi olduğunu anlatıyordu. Bu ticaret ilişkisi aslında bir sömürge ilişkisi gibidir. Her açıdan kendine bağlamış durumda. O çıkar ilişkisi içerisinde de Kürt halkının emekten, özgürlükten yana olan tercihini yok saymak istiyor. Kürt halkının bu yöndeki arayışlarını, mücadelesini boğmak istiyor. Niye? Kürt halkının özgürlük mücadelesi, eşitlik, demokrasi, devrim mücadelesi aslında KDP iktidarını da hedef alacak bir şeydir. 30-40 yıldır orayı yöneten oranın ekonomik imkanlarından yararlanan bir aşiret yapılanması var. Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında bu yüzden Türk faşizmiyle ittifak yapmayı tercih ediyorlar. Erdoğan rejimi topyekun Kürt halkına bir savaş ilanı üzerine kurulmuş bir rejimdir. Kürt halkının imha edilmesi üzerine kurulmuş bir rejimdir. Rojava’da DAİŞ’i örgütlüyor. Başur Kürdistan’da gerillaya dönük operasyonlar yapıyor, hava saldırıları yapıyor. Aynı zamanda Türkiye cezaevlerinde insanları katlediyor. Garibe Gezer’i katletti, başka insanları katletti. Cezaevlerinin tecrit koşulları, işkence bir halka karşı topyekun bir saldırı konseptini ifade ediyor. Buna karşı birleşik devrim güçleri olarak, HBDH olarak topyekun bir karşı saldırıyı hedefliyoruz. Topyekun bir örgütlü iradeyi hedefliyoruz. Birleşik devrim mücadelemizin amacı özgürlük mücadelesidir. Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak mücadelesi bu anlamıyla bu faşist iktidarın sonunu getirecektir. Bu yönde de bu gelişmeler aslında buna işaret ediyor. Zayıflamış, gerilemiş bir rejim var. Bu rejim eski ataklığına sahip değil. Birçok alanda toplumsal desteğini kaybetmiş durumda. Askeri açıdan olduğu yerlerde askeri varlığıyla kendisini koruyor. Bugün gidip sorsan Serakaniye’de, Tel Abyad’da (Girê Spî), Efrin’de işgal ettiği yerlerde insanlar bu rejim tarafından yönetilmek istemiyor. O insanlara kendi suyunu, elektriğini parayla satan bir rejim var. Buna karşı Kürt halkının özgürlük mücadelesi HBDH’ın mücadelesinin önemli bir öznesidir. Kürdistan devrimi, Türkiye ve Kürdistan’ın birleşik devriminin önemli bir dinamiğidir. Bu yüzden de Kürt özgürlük mücadelesi birleşik mücadelemizde daha da güç kazanacaktır. Böyle değerlendirmek gerekiyor.”

TÜM EZİLENLER EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE MÜCADELENİN PARÇASI OLMALI

Tekin Yoldaş son olarak, işçilere, emekçilere ve tüm ezilenlere şu çağrılarda bulundu:

“Tüm ezilenlere çağrımız faşist iktidara karşı bulundukları bütün alanlarda en güçlü şekilde örgütlü mücadelenin parçası olmalarıdır. Örgütlü mücadeleye güç vermeleridir. Sonuçta, faşizm toplumun bir azınlığını temsil ediyor. Ona rağmen iktidarını baskıyla zulümle devam ettiriyor. Ama toplumun geri kalanını organize edebilecek, yönlendirebilecek bir muhalefet odağı olmadığı için bunu böyle gerçekleştiriyor. Toplumun geri kalanının örgütlü olması, bir arada olması, faşizme karşı işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin yan yana durması ve örgütlenmesi onun en büyük korkusudur. Bu kesimleri buluşturmamak istiyor faşizm. İşçi sınıfı, emekçiler, ezilenler, gençler bütün bu kesimler artık faşizmden rahatsız. İktidarın medyasına da yansıyor artık. Ekonomik çelişkiler çok derinleşmiş durumda, insanlar açlık-yoksulluk içinde, yaşam standartları çok düşmüş durumda. Ama bir taraftan da bu rejime, faşizme yakın olan, bu kirli savaştan beslenen, bu sömürü düzeninden beslenen azınlık her gün yaşamını daha da geliştirerek, daha da zevk-u-sefa içerisinde yaşayarak, daha da zenginleşerek yaşıyor. Bu anlamıyla da şunu diyebiliriz. Basit döviz spekülasyonları bile iktidara ne kadar kazandırdı. Orada toplumu manipüle etmeye çalıştı. Bu iktidar artık ömrünün sonuna gelmiş bir iktidardır. Artık kendini baskıyla, zorla yaşatıyor. Kendi hazırlıklarını da bu yönde yapmış durumdalar. Paramiliter güçleri örgütlemiş durumdalar. Bunlara istihbaratın dağıttığı kayıp silahlar var. Kayıp silahlarla onları örgütlemiş durumda. Buna karşın halkın örgütlenmesi gerekiyor. Halka çağrımız örgütlü olması, birleşik devrim mücadelesine katılması, gerilla mücadelesine katılması, faşizme karşı örgütlü mücadeleyi örgütlemenin öznesi olmasıdır. Bu anlamıyla, gerilla güçlerimiz, HBDH güçlerimiz eylemler yapmaya devam edecek. Halkın da bu eylemlerin yanında faşist rejimi kabul etmeyen, ona karşı direnen bir hatta bulunması lazım. Bu yüzden de sokakları bu faşist rejime terk etmemesi lazım. Ona karşı örgütlü mücadelenin içinde olması lazım. Örgütlenmesi, ona karşı etkili mücadele etmesi gerekiyor. Faşizme karşı en büyük güç örgütlü halk gücüdür. Bizim de hedefimiz HBDH olarak bütün halkı faşizme karşı savaştırabilmek, seferber etmek ve bu mücadeleye katmaktır. İktidardan rahatsız olan bütün kesimler aslında bu mücadelenin öznesi olmak zorundadır. Özellikle işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler ve geleceği çalınanlar… Bunu örgütlemek bizim görevimiz. Çağrımız bu kesimlerin faşizme dur demesi için bizim mücadelemize omuz vermeleridir. 2022 faşizmin kaybedeceği bir yıl olacak. Faşizm yıkılacak, halkların birleşik devrim mücadelesi kazanacak diyoruz.”

716