Cuma Mayıs 17, 2024

12 EYLÜLÜ GÜNLER DE BİTECEK!

Bundan 38 yıl önce kuvvet komutanı faşist generaller 12 Eylül 1980’de tıpkı 27 Mayıs 1960 ile 12 Mart 1971 ve sonraki tüm darbelerde olduğu gibi, halkın gelişen muhalefetini durdurmak, sol-sosyalist, emek cephesinin ‘özgürlük eşitlik, adalet’ mücadelesinin önünü kesmek, toplumsal hareketi engellemek, emperyalistlerle işbirlikçi komprador feodallerin çıkarlarını korumak için bir darbe yaparak yönetimi ele geçirdiler .

Faşist cuntanın başındaki Kenan Evren ve kuvvet komutanı arkadaşlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi (*), öncelikle sıkıyönetim ilan ederek, meclisi feshetti. Anayasa uygulamadan kaldırıldı. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler ve meslek örgütlerinin kapılarına kilit vurulup, yöneticileri zindanlara dolduruldu. Başta toplumsal muhalefetin temel dinamikleri olan devrimciler, işçiler, köylüler, Kürtler ve Alevilere karşı büyük bir saldırı başlatıldı.

12 Eylül darbesi sürecinde resmi verilere göre 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.. 98 bin kişi yasadışı örgüt üyeliği ile suçlandı. 650 bin kişi gözaltına alınıp bunlardan 230 bin kişi yargılandı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkartılıp, 7 bin kişi hakkında idam cezası istendi.. 517 idam kararı verildi ve 50 kişi. Faşist generaller daha önceki tüm ağa babalarının yaptıklarını fazlasıyla yinelediler. İlk olarak 9 Ekim 1980 de Necdet Adalı, ardından da 37-38 Dersim soykırımında olduğu gibi, (Seyit Rıza’nın yaşının küçültülüp oğlu İbrahim’in yaşı büyütülerek) 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşı da bir gecede büyütülerek, “asmayalım da besleyelim mi?” diyen katil Kenan Evren’in talimatıyla 13 Aralık 1980 tarihinde idam edildi. 

300 devrimci, “faili meçhul cinayetler” sonucu, 171 devrimci işkence odalarında, 14 devrimci de açlık grevi direnişlerinde can verip yıldızlaştı. 73 devrimci ağır tecritlerde, 85 kişi de sözde çatışmalarda öldü. 43 kişinin intihar ettiği iddia edildi. Binlerce sol, sosyalist, devrimci genç sakat kaldı. 12 Eylüllü günlerden sonra on binlerce aile yerlerinden yurtlarından, yaşadıkları köy ve kentlerden yurtiçi ve dahi yurtdışı göçe zorlandı. Bine yakın film yasaklandı. 

Darbeci generaller sıkıyönetimde dayattıkları referandumla 27 Mayıs anayasası yerine,  12 Eylül anayasasını getirdi. Temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırıp okullarda Alevi çocukları için adeta işkenceye dönüşen “Zorunlu Din Dersleri” uygulamasını başlattılar. Yüzlerce Alevi köyüne zorla cami inşa ettirdiler. 

12 Eylül darbesi sonucunda milyonların karşı karşıya kaldığı zulüm, yaşanan yıkım ve tahribat, bugün bile halen sürmekte olan travma ile de sınırlı değil. O dönemin ülkeye, ülke halklarına en büyük kötülüğü, besleyip büyüttüğü, her koşulda desteklediği, örgütlenmelerini sağladığı gerici, şeriatçı yapılardır. Ki, günümüzde ülkeyi yöneten ve “tek millet, tek dil, tek din ve tek bayrak” sloganlarını dillerinde pelesenk eden bu zihniyet, kimi zaman 12 Eylül uygulamalarından daha olumsuz bir tabloyu sergilemektedir.

12 Eylülde “Milletin can ve mal güvenliğinin tesis edilmesi ve terörü sonlandırma iddiasıyla darbe yapanlar ile günümüzde ülkeyi OHAL ve KHK’larla yönetenler aynı tornadan çıkmışlardır. O gün ABD’nin “yeşil kuşak” projesine hizmet edenler (12 Eylül darbe gecesi ABD Dışişleri Bakanı Muskie, Başkan Carter’a “Mr.President, Türk Ordusu’nun komuta heyeti Ankara’da yönetime el koydu, herhangi bir kaygıya gerek yok. Kimlerin müdahale etmesi gerekiyorsa onlara müdahale etti” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yine 12 Eylül için, ABD Ankara Büyükelçisi Paul Henze: "Bizim çocuklar yaptı" ifadesini kullanmıştır ) günümüzde de batılı emperyalistlerin emirlerini harfiyen uygulamaktadır.

Bilinmelidir ki, bugünkü karanlığın, hukuksuz ortamın, gerici, şeriatçıların yaratıcısı, en büyük mimarı 12 Eylüldür. Generallerdir.  AKP ve çevresi 12 Eylül sayesinde ‘siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik” alanda gelişip büyümüştür. Bugün  ile 12 Eylül uygulamaları arasında  en küçük bir fark yoktur.. Hatta AKP, 12 Eylül faşist anayasasını yetersiz bulduğu için 2010 ve 2016 yıllarında 2 kez daha referandum yapmıştır. Bu değişiklikler de yetmediği için, ülke uzun yıllar OHAL ve KHK’lar ile, şimdilerde de cumhurbaşkanı KHK’ları ile yönetilmektedir.

Yani anlayacağımız o ki, 12 Eylüllü günler tüm anti demokratik uygulamaları, hak adalet eşitlikten uzak özellikleriyle devam etmektedir.

Ancak insanlık tarihi, güzellikler için, sevgi için, barış, eşitlik, adalet, özgürlük için şanlı mücadelelerle doludur. Tarihte hiçbir kişi, padişah, hükümdar sonsuza kadar iktidarda kalmamıştır. Bu gerici, şeriatçı, insan sevgisinden yoksun, barış yerine savaşı isteyen zihniyet de bir gün koltuktan inecektir, indirilecektir. 

Halkların birlikte dayanışması, mücadelesi ile Eylüllü karanlık günler de bir gün sona erecektir. Hak, hukuk, adaletin hüküm sürdüğü, barışın, halklar arasında eşitlik ve kardeşliğin olacağı güzel günler mutlaka gelecektir.

Erdal YILDIRIM

12 Eylül 2018 

35273

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Sayfalar