Cumartesi Mayıs 11, 2024

12’ler; Öldüler Ama Yenilmediler! Dersim-Aliboğazı Şehitlerinin Anısına!

Ön açıklama: 24-28 Kasım 2016 tarihinde Dersim’de faşist TC devletinin gerçekleştirdiği saldırı sonucunda katledilen 12 halk savaşçısına dair aktardığımız bu yazı, “24-28 Kasım 2016 Düşman Operasyonu Değerlendirmesi, Özeleştiri ve Devrimci Sonuçlar!” başlığıyla proletarya partisinin iç yayınında yayınlanmıştır. Yazıyı haber değeri taşıdığı için  kısaltarak yayımlıyoruz.

Düşman Saldırısı Öncesinde Durum

(…) Saldırı ordumuzun kış üslenmesi öncesinde gerçekleşti. Düşmanın gerillanın kış üslenimine yönelik bir saldırı gerçekleştireceği bilinmiyor değildi. Hatta yaz sürecinde, düşmanın hareket tarzından ve önceki kış üslenimlerine yönelik saldırılarından, saldırının nasıl gerçekleştirileceğine yönelik bir öngörü de söz konusuydu. Buna rağmen gerekli önlemlerin alınmayışı ve düşman saldırısının sonuç alması, askeri bir güç için hele hele bir gerilla gücü için affedilemez/bahane bulunamaz bir durum olarak değerlendirilmelidir.

… partinin ve onun önderliğinde savaşan güçlerimizin, savaş tarihimiz boyunca almış olduğu bu en fazla kayıplı –sonuç itibariyle- düşman saldırısını esas olarak partinin içinde bulunduğu durum, bunun alan ve alan önderliğine yansıması kısacası önderlik ve komutanlık olarak değerlendirmek daha doğrudur. Ki bu sadece gerilla alanına özgü değildir. Herhangi bir faaliyetin başarısı ya da başarısızlığı doğrudan o faaliyetin önderliğiyle, önderliğin sevk ve idaresiyle değerlendirilmelidir.

Düşmanın Durumu…

… Türk hakim sınıflarının kendi içlerindeki çelişkilerin had safhaya ulaştığı ve tam da bu nedenle 15 Temmuz 2016 darbe girişimi olarak adlandırılan bir gelişmenin yaşandığı koşullarda, bu kapışmanın halka ve ilerici devrimci güçlere yönelik eşgüdümlü bir saldırı dalgası olarak yöneleceği çok açıktı.

Düşman, Kürt ulusal hareketi karşısında “bir yandan oyala diğer yandan saldırı konseptini hayata geçir” politikasını izlemiş; 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, Temmuz ayında saldırısını başlatmış ve bu saldırıdan sonuç da almıştır. 15 Temmuz 2016’da kendi içinde yaşadığı klik dalaşına rağmen saldırılar daha da artmıştır. Bunda darbe girişimi sonrasında kendi gücünü tahkim etmesi, halk üzerinde tahakkümünü sağlamlaştırma isteği de etkili olmuştur. Ulusal harekete yönelik saldırısından, savaşan bir güç olarak partimizin ve ordumuzun güçlerinin etkilenmemesi düşünülemezdi. Nitekim “çözüm süreci”nin bitiminden sonra bir gerçeğe dönüşyaşanmıştır.

Bu gerçeğe dönüş, faşizmin kendi içindeki kapışmayı konsolide ettiği oranda, bu kapışmayı gerekçe gösterip, halka ve devrimci güçlere saldırısının dozajını artırmakta gecikmemesiyle ortaya çıktı. Faşizm kendi içindeki dalaşı, halka ve devrimci-ilerici güçlere saldırısının manivelası olarak kullandı. …

Düşmanın bu saldırganlığı kırsal alanlarda gerilla güçlerine yönelik bir dönem ABD

emperyalizminin kullandığı “önleyici saldırı” olarak formüle edildi ve devreye sokuldu. Bu konseptle düşman en az kayıpla en fazla kayıp verdirmeyi hedefliyordu. Bunun yolu da gerilla savaşı karşısında teknik üstünlüğü son kapasitesine kadar kullanmaktan geçiyordu. Bu amaçla düşman, gerilla güçlerine karşı başta savaş uçakları olmak üzere, hava üstünlüğünü devreye soktu. T. Kürdistanı’nın birçok yerinde gerilla güçlerine yönelik başta elektronik istihbarat olmak üzere, bununla desteklenen biçimde uçaklarla bombalı saldırılar gündeme geldi. …

2016 yaz ve sonbahar sürecinde düşman, keşif uçaklarıyla istihbarat toplayıp, ardından da uçaklarla belirlediği hedeflere bombalı saldırılar gerçekleştirdi. Bu saldırılar sonucunda ise PKK’den ve diğer devrimci örgütlerden toplamda 100’ün üzerinde gerilla şehit düştü. Düşmanın bu hareket tarzıyla sonuç alması, onu daha fazla bu tekniği kullanmaya itti. İlk önce gerillanın noktalama ve üslenme alanlarına keşif uçağı gönderiyor, ardından bu yöntemle topladığı istihbari bilgiyi, savaş uçaklarıyla somut hedef haline getiriyordu.

Düşmanın bu hareket tarzındaki en büyük avantajını, gerilla güçlerinin hareket tarzında verdiği açıklar oluşturmaktaydı. Yaptığı açıklamalardan ve gerillanın operasyonlar sonrası çıkardığı gözlemlerden ortaya çıkan sonuç budur. Keşif uçaklarıyla özellikle belli bir hava sıcaklığının altında, gerillanın yakmış olduğu ateşi (ısı kaynakları) tespit etmesi ve uçakların tam da bu noktaları vurması bunun göstergesidir.

Normal koşullarda gerilla, keşif uçaklarına karşı önlem geliştirmiş durumdadır. Ancak yapılan hatalar, verilen açıklar, düşmanı ve onun tekniği kullanma kapasitesini ciddiye almamak vb. gerilla güçlerini sonucu imha olan bir gerçekle karşı karşıya bırakmıştır.

Düşmanın Dersim’de bu teknik üstünlüğünü kullandığı ve özellikle keşif uçaklarıyla “ısı kaynakları”nı tespit ettiği ve bu noktaları bombaladığı, gerilla güçlerimiz tarafından bilinmiyor değildi. Ancak buna rağmen, bir önlem alınmadı ve gerilla güçlerimiz “kaçınılmaz sonla” karşı karşıya kaldı. Bunun nedenleri üzerinde durmak deyim yerindeyse “göz göre göre” böyle bir sonuçla karşılaşmak elbette sorgulanmalı ve gelecekteki hataları önlemek için gereken dersler mutlaka çıkarılmalıdır.

Başta alan parti önderliği olmak üzere, bölge komutanlığı ve savaşçı bileşeni bu noktalarda mutlaka kendini ve pratiğini sorgulamalıdır. Yapılan hatalar, ortaya çıkan eksiklikler ve en önemlisi de müdahalesizlikler masaya yatırılarak gerekli ders çıkarılmalıdır. Eğer bu layıkınca yapılmazsa, savaşın ilerleyen günlerinde yeni ve daha ağır kayıplarla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. (…)

Üslenimin Örgütlenmesi, Kampların Örgütlenmesi

…. güçlerimizin son yıllarda ilk defa … sayıda kamp örgütlendiğini belirtelim.

Bu kamplardan, … kampının taktik olarak … bir alanda örgütlenmesi kararı alınmıştır. Bu; hem önderliğin/komutanlığın hem de gerilla gücümüzün içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında oldukça cüretli bir karardı. Sonuçları itibariyle düşünüldüğünde, düşman saldırısı karşısında önemli bir riski de içinde barındırıyordu. …

Kamp örgütlenmeleri ve hazırlıklarının bitiş tarihi olarak, 15 Kasım son gün olarak belirlenmişti. Diğer bir ifadeyle kampların örgütlenmesi için her gruba bir aylık bir zaman tanınmıştı. Geçen süre içinde … kampı hariç, diğer bütün kampların ilk başta belirlenen yerleri değiştirilmiştir. Hatta … kampının yeri üç kez, … kampının yeri dört kez değiştirilmiştir. 15 Kasım tarihine gelindiğinde ise … kamp dışında … kamp bitirilememiştir. …

Yapılması gereken açıktı. Var olan durumun değerlendirilip, 15 Kasım tarihli kararı da dikkate alarak inisiyatif kullanmak ve kamp sayısını yeniden örgütlemek gerekiyordu. Ancak … bu inisiyatif geliştirilemedi ve önceden belirlenen bitiş tarihinden önemli oranda sarkıldı. Bu tarihin önemi, düşman saldırısının beklenmesine rağmen gerilla gücünü hazırlıksız yakalamasıyla birlikte değerlendirilince daha iyi anlaşılır. Sonuçtan hareketle de olsa söylenecek olan, hem komutanlığın hem de gerilla gücünün içinde bulunduğu durum, … sayıda kampın örgütlenmesi yerine … sayıda kampın örgütlenmesi, kadın ve yeni yoldaşlar hesap edilerek, bu kamp sayılarının daha aza düşürülmesiydi. Taktik olarak üslenilen kamp hariç, geriye kalan kampların bu şekilde ele alınması, hem zaman, hem emek tasarrufu hem de kampların niteliği/verimi açısından yararlı olacaktı.

Kamp örgütlenmesinin başında alınan kararın subjektif olduğu anlaşılınca bu karar yapılacak bir müdahale ile değiştirilebilirdi. …. Ancak maalesef ki bu yapılmamıştır/yapılamamıştır.

Savunmanın Örgütlenmesi

… Üslenim boyunca … ve … mıntıkalarında savunma güçleri bırakılmıştır. Savunma gücü olarak bırakılan 3 ayrı tim de savunma yerlerini sırasıyla bırakarak (kendilerince gerekçelerle) gerilla gücünün yanına gelmişlerdir. Üçüncü kez ardı ardına tekrarlanan bu pratikten sonra, savunmayı bırakıp gelen yoldaşlara “soruşturma” açılması talimatı verilmiştir. … Savunma gruplarında yer alan güçlerin birlik komutanları olarak, birim komutanları olduğu düşünülürse … gerilla gücümüz ve toplamda ordu ve parti örgütlenmemiz tarafından gerilla savaşının en temel ilkelerinden biri olan, “kendini koru düşmanı imha et” ilkesinin nasıl kavrandığı görülmektedir. Özellikle de kendini koruma yani savunma meselesini bu tarzda bir ele alış, “savunma mıntıkasını kendine göre gerekçelerle terk etme” yaklaşımı, savaşı kavrayış ve ele alış düzeyi hakkında belli bir fikir vermektedir.

Öte yandan meselenin sadece bununla sınırlı kalmadığının altı çizilmelidir. Yoldaşların bu olumsuz pratiklerine yönelik komutanlıkça anında etkili müdahale geliştirilmediğini de kaydetmek gerekir. Nitekim ancak 3. savunma grubu da savunma mıntıkasını terk ettikten sonra, soruna müdahale etmek, bunun aracı olarak da soruşturma açmak, … savaş ve savaşla ilişkilenişe dair belli bir fikir vermektedir.

Aslında bu durumun arkasında ideolojik bir yaklaşım vardır. En başta da savaşı kavrayış, düşman olgusunu kavrayış, savaşa göre konumlanma vb. vardır. … Öte yandan var olan bu olumsuz duruma müdahale etme çabalarının olduğunu da kaydetmek gerekir. Özellikle savunma gruplarının örgütlenmesinin sadece … kampı üzerinden şekillenmesinin yarattığı sorunlar nedeniyle, bu olumsuz duruma müdahale etmek için gayri resmi bir toplantı yapılmış … ve var olan durum eleştirilmiştir. Bu toplantıdan sonra … savunma gruplarının tamamının … kampından değil, diğer kamplardan da örgütlenmesi kararı alınmıştır.

Bununla birlikte şu gerçeği de kaydetmek gerekir. Kampların öngörülen tarihte bitirilememesi (15 Kasım) beraberinde gerilla gücünün konumlandığı alanı savunma için düşmanın olası indirmeler yapabileceği mıntıkaları mayınlama planının hayata geçirilmesini engellemiştir. … Bu durum sadece savunma anlamında değil, onu da içerecek biçimde düşmana daha fazla kayıp verdirme ve düşman operasyonunu durdurup geri çekilmesini sağlayabilmenin de önünde engel olmuştur.

Toplamda 24-28 Kasım düşman saldırısında savunma anlamında çıkarılacak ders, düşmanın gerilla gücünü en zayıf anında, hazırlıksız olarak yakaladığı gerçeğidir. Bu gerçek, kayıpların fazla olmasında etkili olmuştur. (…)

Düşman Saldırısı

24-28 Kasım 2016 tarihleri arasında yaşanan düşman saldırısı, düşmanın doğrudan partimize ve onun önderliğinde savaşan ordu güçlerimize karşı gerçekleşmiştir. Bu saldırının sonucunda toplam 12 Halk Savaşçısı şehit düşmüş, 1 Halk Savaşçısı da gazi olmuştur. Şehit düşmelerin bir kısmı, düşmanın yoldaşların noktalamalarına yönelik doğrudan hava saldırılarıyla, bir kısmı ise düşmanla girilen çatışmada yaşanmıştır. Düşman güçleri bu saldırıdan sonra iki uzman çavuşun öldüğünü açıklamıştır. Ki düşman, bu kayıplarından sonra arazideki güçlerini çekmiş ve saldırısını sonuçlandırmıştır.

Düşman saldırısı, önce 24 Kasım’da sabah saat 9.00’da geçiş yapan bir keşif uçağı, ardından 12.50’de uçuş yapan bir keşif uçağıyla başlamıştır. Bu keşif uçağı 14.20’de uzaklaşmış, 14.45’de ise yeniden yakınlaşmıştır. Bu sırada ikinci bir keşif uçağının da olduğu sonradan -aylar sonra- öğrenilmiştir. Düşman saat 15.00’te uçaklarla ilk saldırısını gerçekleştirmiştir. 5 dakika arayla iki büyük saldırısını (patlama) gerçekleştirdikten sonra, 15.25’de dördüncü ve son büyük saldırısını (patlama) gerçekleştirmiştir. Bu dört büyük saldırısının arasında, tahminen 8-9 füze saldırısı da yapılmıştır.

Üç büyük saldırı doğrudan doğruya yoldaşların noktalamalarına yönelik gerçekleşmiştir. Bu saldırılar sırasında özellikle noktalamalar arasındaki patikalar ya da düşmanın hareket tespit ettiği yerler füze atışlarıyla vurulmuştur. Son büyük saldırının, yoldaşların noktalarına yönelik gerçekleşen saldırıyla birlikte bulundukları noktadan uzaklaştıkları ve hava saldırısına karşı görece daha uygun olan bir noktaya çekilmelerine rağmen bu noktaya yönelik gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

Bu noktada kesin olan, düşmanın –sonradan yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere- keşif uçağıyla istihbarat topladıktan ve özellikle ısı kaynağı olarak açıkladığı ateş yakılan yerleri (ve hareket tespit ettiği noktaları) tespit ettikten sonra, bu hedeflere yönelik iki uçakla hava saldırısı gerçekleştirmiş olmasıdır.

Dördüncü ve son büyük saldırı, düşmanın hava saldırısının başlamasıyla birlikte, gerilla güçlerimizin o an ki konumlanışları itibariyle kullanmadıkları bir noktaya olmuştur. Bunun anlamı düşmanın saldırılarından kurtulma imkanı bulan 4 yoldaşın hava saldırılarına karşı daha korunaklı olan bir noktaya çekilmeleridir. Ancak düşman keşif uçağıyla bu hareketliliği de tespit etmiş ve o noktayı da vurmuştur. Üçüncü ve dördüncü büyük patlamanın arasındaki 15 dakikalık fark bu şekilde açıklanabilir.

Düşmanın uçakla hava saldırısının bitmesinden sonra saat 16.00’da Kobra saldırı helikopterleriyle araziye yönelik doçka ve roket saldırıları başlamış, düşman böylelikle indirme yapacağı noktalara yönelmiştir. Bu saatten, saat 20.00’ye kadar arazi Amutka ve Akirek karakollarından yapılan havan ve obüs saldırısıyla vurulmuş ve ardından da düşman belirlediği alanlara kara güçlerini indirmiştir.

Düşmanın ön araziye indirdiği güç yaklaşık 200-250 civarındadır. Saldırı kapsamında harekete geçirdiği ve konumlandırdığı güç ise toplamda 1.000 civarındadır. …

Saldırı ilk önce kadın yoldaşların bulunduğu noktaya yönelik gerçekleştirilmiştir. Yoldaşlar saldırı anında şehit düşmüşlerdir. Kadın yoldaşlar (Ekin, Zilan ve Özlem) TİKKO savaşçısıdır. Noktada bulunan saçma ve şarapnel parçaları, saldırının bombayla gerçekleştirildiğini ya da düşmanın bu tarzda bir silahla yoldaşlara yöneldiğini göstermektedir. Düşman bu saldırısından sonra tam tersi –karşı- yöndeki yoldaşların bulunduğu noktaya yönelmiştir. Bu noktaya büyük ihtimalle kazan bombasıyla saldırılmıştır. Saldırı sonrasında ortaya çıkan tahribattan bu anlaşılmaktadır. Daha sonra başka bir noktada bulunan yoldaşlar hedef alınmıştır. Ancak yoldaşlar, dağıldıkları ve önlem aldıkları için kayıp vermemişlerdir. Son saldırı ise düşmanın ikinci noktaya saldırısından önce yoldaşların uzaklaştıkları ve sığındıkları noktaya olmuştur. Bu süre içinde düşman, aralıklarla dar bir alanda hedeflediği noktaları, patikaları uçakla vurmaya devam etmiştir.

Düşmanın ikinci saldırısını gerçekleştirdiği nokta, yoldaşların kış üslenimi için bulunduğu noktalardan biridir. … Düşman saldırısı gerçekleştiği sırada noktaya doğru koşan ve yoldaşları uyaran bir yoldaş görülmüştür. … kesin olarak bildiğimiz bu noktada, 2 yoldaşın şehit düştüğü, 4 yoldaşın ise uzaklaşmış olduğudur.

Düşmanın noktaya saldırısında 2 yoldaş şehit düşmüştür. Bu yoldaşlardan biri TİKKO Birim Komutanı Munzur, biri Ferdi’dir. Noktadan uzaklaşmış olan ve görece daha korunaklı olduklarını düşündükleri bir noktaya mevzilenen 4 yoldaştan biri parti İleri Militanı ve TİKKO savaşçısı Ahmet, diğer üç yoldaş (Orhan, Cem ve Tuncay) ise TİKKO savaşçısıdır. (…)

28 Kasım Devrimci Saldırısı

Düşman güçleri, 24 Kasım’da başlattıkları saldırıyla gerilla güçlerimize kayıp verdirmiş ve araziye indirdiği güçle araziyi denetimi altına almıştır. Bu tarihten sonra 25-26-27 Kasım’da düşman güçleri adım adım araziyi denetim altına alarak, arama ve tarama faaliyetinde bulunmuşlardır. Bu süreçte gerilla güçlerimizin bir kısmı arazideki düşman hareketliliğini gözlemlemiş, bir kısmı ise geri arazide savunma hatlarında bulunmaktadır. Düşmanın araziyi denetim altına alması, alanda bulunan gerilla güçlerimizi savunma pozisyonunda ve hareketsiz bir durumda bırakmıştır.

Bu durum gerilla savaşı mantığı içinde anlaşılır olmakla birlikte, gerilla güçlerinin üslendikleri alanda hareket kabiliyetlerinin sınırlanmış/hareket edemeyecek durumda olması son derece olumsuz olmuştur. Düşman deyim yerindeyse “beklenmedik” bir saldırıyla gerilla güçlerimizi hazırlıksız yakalamış ve bu durum beraberinde gerillanın “ruhuna” aykırı olarak, gerilla güçlerinin belli noktalarda çakılı kalmasına neden olmuştur.

Düşmanın araziyi denetim altına almasından sonra … mıntıkasında savunmada olan bir gerilla timimizin 28 Kasım’da (öncesi de olabilir) bulunduğu mıntıkayı terk ederek, (ki düşmanın bu timimizin savunmada bulunduğu mıntıkaya da saldırdığı bilinmektedir. Bu anlamıyla yoldaşların çatışarak geri çekilme ihtimali kuvvetlidir.) düşman saldırısının yoğunlaştığı ve araziyi denetim altına aldığı alana yöneldikleri anlaşılmaktadır.

3 yoldaştan oluşan bu savunma timinin komutanlığını Birim Komuta’nı bir yoldaş (Aşkın) yapmakta, 2 TİKKO savaşçısı (Bakış ve Hakan yoldaşlar) bulunmaktadır. Bu gerilla timimiz düşmanın denetim altına aldığı araziye yönelerek bir sızma eylemi gerçekleştirmişlerdir. Yoldaşlar önce sırt çantalarını uygun bir yere bırakmışlar ve hareket halinde gördükleri düşman güçlerine yönelik eylem pratiği içine girmişlerdir.

Yoldaşlar, savunma mıntıkası olarak belirlenen alandan çekildikten sonra, (bu nokta da yoldaşların çekilirken de düşmanla çatıştıkları anlaşılmaktadır. Operasyon sonrası yapılan arazi aramasında buna dair kanıtlar bulunmuştur. Düşmanın bu çatışmada da kayıp verme ihtimali vardır.) üslenim yapılan alana gelmişler ve düşmana bir saldırı eylemi örgütlemişlerdir. 28 Kasım’da öğlen saatlerinde gerçekleştirilen bu saldırıda düşmanın iki ölüsü vardır. Bu eylemle birlikte düşmanın başta yoldaşların eylemi örgütlediği noktalar olmak üzere, her tarafa yönelik yoğun bir karşı saldırı içine girdiği gözlemlenmiştir. Saldırı sonucunda düşman iki kobra helikopteri getirmiş ve güvenliğini almıştır. Yine düşman saldırının geldiğini tahmin ettiği alanı ağır silahlarla (lav, bomba atar vb.) dövmüştür. Saldırının hemen akabinde ise düşman, havanın kararmasıyla araziden gücünü çekmeye başlamıştır. Gece boyunca da aynı hareket tarzını izlemiştir.

Düşmanın böyle bir saldırıyı beklemediğini saldırı sonucunda verdiği aşırı tepkiden anlamak mümkündür. Yine araziyi denetim altına aldığını düşünürken, böyle bir saldırıyla karşılaşması, güçlerini araziden hızlı bir şekilde çekmesiyle birlikte değerlendirilmelidir. Bu durum düşmanın, onca teknik üstünlüğüne rağmen arazide gerilla karşısındaki çaresizliğine de işaret etmektedir.

Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da, yoldaşların partimizin ve ordumuzun direniş ve saldırı geleneğine uygun olarak, bu çizgiyi pratikte hayata geçirmeleri olmuştur. Bu nokta son derece önemlidir. Düşmanın gerilla güçlerimize yönelik teknik üstünlüğünü kullanarak sonuç alması ve yine arazide teknik ve cephane üstünlüğüne sahip olmasına rağmen; TİKKO savaşçılarının saldırısıyla kayıp vermesi ve hemen ardından araziden güçlerini çekmesi, onun tüm bu üstünlüğüne rağmen güçsüzlüğüne işaret etmektedir. Yoldaşlarımız bu saldırı eylemiyle, partimizin ve ordumuzun saldırı geleneğini yaşatırken aynı zamanda son süreçte Mercan ve Deşt şehitlerinin direniş geleneğinin de sürdürücüleri olmuşlardır. …

2016 Kışı/2017 Baharı 

21068

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar