Pazartesi Nisan 29, 2024

15-16 Haziran'dan Gezi'ye

Her toplumsal olayları hazırlayan ekonomik ve siyasal koşular vardır. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin hazırlayan da koşullar vardı. Her şeyden önce kapitalist sanayide önemli bir gelişme olmuştu. Ve bu alanda çalışan işçi sınıfı sayısı nicelik ve nitelik olarak bir gelişme göstermişti.

Banka sermayesi ile birleşen sanayi burjuvazisinin istem ve talepleri egemen sınıf içinde egemen hale gelmişti. Bu gelişme uluslararası ve ülke içindeki kapitalizmin doğal akışına uygundu. Ülkedeki askeri (1960 darbesi de dahil) darbeler, sanayi (ve finans)burjuvazisinin çıkarlarına uygun olarak yapılmış ve onların istemleri doğrultusunda hareket etmiştir.

Kapitalizmin gelişemine koşut olarak işçi sınıfı da nicelik ve nitelik olarak gelişmiştir. Nicelik olarak gelişen işçi sınıfı, nitelik gelişme olarak 15-16 Haziran direnişiyle burjuvazinin karşısında kendisi için sınıf olduğunu net olarak ortaya koymasının yanında, bu mücadeleyi daha ileriye taşıma niteliğine sahip olduğunu da göstermiştir.

15-16 Haziran’ın kökleri elbette bir kaç yıllık bir birikimin ürünü değildi. Özellikle 1960 darbesi sonrası kısmi demokratik hakların elde edilmesiyle başlayan ortam içinde, işçi sınıfı örgütleri de, işçi sınıfının nicel ve nitel gelişmesine koşut bir gelişme göstermişti.

1967 yılından itibaren işçi grev ve direnişlerinde ciddi artışlar olmuştu. İşçilerin o dönemde sendikalaşma oranı ise %60 civarındadır. Bu bugün ki (%11,5) sendikalaşma oranıyla kıyaslandığında oldukça yüksek bir rakamdır.Ve dünyayı sarsan 1968 Gençlik Hareketi, her ne kadar “gençlik hareketi” olarak tarihe geçse de, işçi sınıfı da meydanlardan eksik olmamıştır. Bu hareketlerin yükselişinde, 1966’da Çin’de Mao Zedung önderliğinde başlatılan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etksini görmezden gelmek ise tarihi eksik okumak olur. Bütün bu gelişmeler dünya paroletaryasının birlikte hareket etme (enternasyonal) kabiliyetine de sahip olduğunun bir kere daha kanıtı olmuştu.

1968’ler işçi sınıfıyla gençliğin buluşması ve özellikle öğrenci gençliğin işçi sınıfını keşfetmesi olarak ele alınmalıdır. Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi hareketi de kendini bu süreç içinde daha da nitelikleştirdi. Sınıfsal karakteri gereği, burjuvaziye karşı daha örgütlü ve kararlı bir şekilde mücadelesini yükseltti.

Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı, ortaya çıkışından beri hareket halindeydi. Yerine göre sesini yükseltmiş ve yerine göre ise sesini derinlere gömmüştür. Ama, o, sessizliğini bozmanın ve burjuvazi karşısında ayrı bir sınıf olduğunu ve kendi sınıfsal çıkarlarını savunmak için ayağa kalkmak istediğini eylemleri ile ortaya koyabilmiştir.

İşçi sınıfına güvensizlik duyanlar, sınıf olarak onlardan uzak olanlardır. İşçilerin yer yer ciddi olarak sessizlik zırhının altına girmelerini yanlış yorumlayanlar, onlar üzerinde ne gibi baskı ve sömürü olduğunu görmezden gelen ya da bu olguların etkilerini anlayamayacak denli sınıftan uzaklaşmışlardır. Ve bu tür düşünce sahipleri sınıflar arası mücadelenin diyalektiğine de hep yabancı kalmışlardır.

İşçiler, ne istediklerini ve nereye gitmek istediklerini eylemleri ile ortaya koyarlar. Sorun bunu doğru çözümlemek ve onların güncel taleplerini siyasal taleplerle birleştirmek, işçi sınıfının kendi öz sınıf partileriyle brlikteliğini güçlendirecektir.

Türkiye işçi sınıfı çok önceleri de eylemleri ve direnişleriyle kendini ortaya koymasına karşın, 15-16 Haziran 1970 Direnişi’yle birlikte, gerçek sınıfsal gücünü ortaya koymasını bilmiştir. Burjuvazinin ve sarı sendikaların karşı-devrimci işbirliğine rağmen, işçiler, 15-16 Haziran’da devrimin gerçek gücü ve öncüleri olduğunu da net olarak ortaya koymasını bilmiştir.

İşçi sınıfı içindeki çalışma ve örgütlenmenin burjuvaziyi yıkmak için olmazsa olmazlardan bir ilke olduğunu, tankların üzerinde adeta dans eden işçiler net olarak göstermiştir.

15-16 Haziran, burjuvazinin işçilerin örgütlenme haklarını, daha doğrusu 1967 yılında kurulan DİSK’in sınırlanmasını amaçlı yasal değişiklik yapmak istemelerinden kaynaklandı. Sorun salt DİSK’in sınırlanmasından öte, işçi sınıfının örgütlenmesinin kısıtlanması ve grev ve direnişlerin sınırlanmasını amaçlıyordu.

Sendikalar kanununu düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi ve 275 sayılı Grev ve Lokavt kanunlarının işçilerin aleyhine değiştirilmesi ve bunların meclis’te kabul edilmesi, bardağı taşıran son damla olmuştu.

Bu kanunları o zamanın iktidardaki AP (Adalet Partisi) meclise getirmesine karşın CHP de işçiler aleyhine değiştirilmek istenen bu kanuna onay vermişti. Kanun, AP,CHP, GP (Güven Partisi) gibi partilerin oylarıyla yasallaşmıştı. Çünkü burjuvazi, işçi hareketinin örgütlenmesi ve gelişmesini engellemek istiyordu. Burjuva sınıfı iktidarı ve muhalefetiyle işçi sınıfı karşısında birlik olduklarını bir kere daha göstermişti.

15-16 Haziran Direnişi’nin getirdiği korkuyla CHP (tabi ki büyük burjuvazinin onayını alarak), onay verdiği yasa değişikliğini Anayasa mahkemesine (AYM) iptal edilmesi için götürdü ve AYM değişikliği iptal etti. Ancak burjuvazi, işçi hareketi ve buna bağlı olarak koşut gelişen devrimci hareketin gelişmesinin normal parlamenter yollarla durdurulamayacağını anlayınca, 1971’de 12 Mart Askeri Darbesi’ni yaptı. Bu darbe burjuvaziye kısmi de olsa bir soluk aldırdı. Çünkü, işçi sınıfının devrimci ve komünist örgütlenmeleri ağır darbe almıştı. Deniz’ler, Mahir’ler ve Kaypakkaya’lar katledilmiş ve örgütleri yenilgi almıştı.

Bütün bunlara karşın, söz konusu sendikal (274-275 sayılı)kanunların tamamiyle değiştirilmesine 12 Mart cuntasının gücü yetmedi. Ancak, on yıl sonra yapılan 12 Eylül 1980 askeri faşist cuntasıyla değiştirilebildi.

Burjuvazinin işçi hareketinin gelişmesinden korkmasının sınıfsal nedenleri vardı. Bu hareketin gelişmesi, burjuvazinin sınıfsal çıkarlarına darbe, ve bir adım ilerisi ise işçi sınıfının kendi iktidarını kurma hazırlığı demekti. 1970’lerin devrimci hareketlerinin gelişmesi ve yeni devrimci ve komünist örgütlenmelerin ortaya çıkması bu gerçeğin kendisidir.

2013 Haziran’ları (GEZİ) 15-16 Haziran 1970’lerin devamıdır. Çünkü aynı sınıfın sınıf hareketidir. Dün sendikal hakların budanması temelinde ortaya çıkmasına karşın, 2013 Haziran’ı ise burjuva demokrasisi içinde de olsa politik özgürlüklerin yok edilmesine karşı bir başkaldırı ve isyan olmuştur. Çünkü bütün kitlelerin sahip olduğu tüm özgürlükler yine kitleler tarafından kazanılmıştır. Bu haklar burjuvazinin bir lütfu değildi.

İşçi sınıfı, 15-16 Haziran’da “taşları birbirine sürtmüştü.” GEZİ, bu taşlardan çıkan kıvılcımların daha geniş kitleleri kucaklamasıydı. Bu eylem ve direnişlerde, sınıf hareketinin daha ileri gitmesini zorlaştıran temel etmen ise; kendiliğindenci örgütlenmeden sınıfın partisi etrafında örgütlenerek sınıf mücadelesinin bilinçli özne olma diyalektiğini yakalayamamak oluşturuyordu.

15-16 Haziran’da 150 bini aşkın işçi harekete geçmişken, 2013 Haziran’ında 20 günü aşkın bir sürede on milyonu aşkın insan sokaklara çıkmıştır. Ve bir gecede milyonlar sokaklara dökülebilmiştir. 1970’lerde bir kaç şehirde sokaklara çıkanlar, bugün neredeyse ülkenin bütün şehirlerinde sokakları eylem alanı haline çevirecek bir güce ve dinamizme sahip olmuştur. Bu iki şeyi ortaya çıkarır: Birincisi, kapitalizmin iyice çürüdüğünü, ikincisi ise; işçi sınıfının nicelik olarak büyüdüğünü, ama, esas olarak niteliksel büyük bir ivme kazandığını...

Bu işçi direnişlerinin ortaya koyduğu bir başka gerçeklik ise; çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı kendi sınıfsal çıkarlarına sahip çıkmak için ayaklanmasını da biliyor olmasıdır.

Bütün bu sınıfsal olguların ortaya koyduğu gerçekler, işçi sınıfı içindeki örgütlenme ve siyasal çalışmaya herşeyden öncelik tanımak, komünistler için temel prensip olmak zorundadır. İşçi sınıf devrimciliği, işçi sınıfı içinde olgunlaşır ve gelişir. Sınıf mücadelesi diyalektiği bunu defalarca doğrulamıştır. 

38649

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Sayfalar