Pazar Haziran 2, 2024

ABD’nin AKP iddianamesi hazır!

Bu da nereden çıktı denilmesini gerektirecek bir durum yok çünkü Türkiye her an karışabilir! İstemediğimiz halde şuanda Türkiye’nin Lübnan, Mısır, Tunus, Irak ve Suriye gibi olmaması için hiçbir neden yok. Nasıl mı?

Aslında tek başına Türk devleti kendi ülkesinde yaşayan halkına yaptığı zulümden dolayı bir çöküşe götürülebilir. Dersim ve Zilan katliamından dolayı soykırım suçlusu olarak yargılanabilir. Olmadı 90’lı yıllarda katlettiği ve bugün topraktan fışkıran on binlerce faili belli kemiğin hesabını verebilir. Hal böyle ve bunlar her güne yayılması gereken direniş nedeniyken aileler sessizce topraktan çıkan kemiklerine kavuşmanın sevinç (!) ve hüznüyle gencecik fidanlarının yasını tutmaya devam ediyor. Diğer taraftan İslam ve Sünnilik dışında kalan tüm din ve inançlara karşı olan ayrımcı yaklaşımı nedeniyle de Türk devleti, çok zor durumda bırakılabilir.

Türkiye’de normal şartlarda neredeyse yılın her günü serhıldan nedeniyken bunların olmaması Türk devleti için bile olsa acıdır! Sadece AKP hükümeti döneminde Atina’yı bir hafta da düşürecek serhıldan nedeni olan binlerce Aleksis toprağa düştü.

Her şeye rağmen Türk devleti ile Kürt halkı arasında yeni temiz bir sayfa açılmak istendi. 2013 yılının Newroz bayramında Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan tarafından alınan kesintisiz “ Demokratik Siyaset” kararı tüm dünyaya duyuruldu. Bu barış mesajının üzerinden neredeyse iki yıl geçmesine rağmen hala somut, pratik adımların atılmaması ve PKK’nin göstermiş olduğu tüm iyi niyet adımlarına karşılık olsa bile bugün tek tek zindandan tabutları çıkarılan Hasta Tutsakların dahi bırakılmaması çözüm sürecinde niyetsizliğin bir göstergesidir. Tabi keşke sadece bununla kalsa ve oyalama, aldatma sadece bununla yetinilse!

AKP’li Erdoğan ile Osmanlı hayalleri kuran Türk devleti imkânlarını ve dolayısıyla sınırları çok zorladı. Öyle ki AKP tabanının dışındaki Türkiye halkları da bir devletleri olsa da özgür olmadıklarını anlayıp Gezi direnişinde bir patlama noktasına geldi. Çünkü bir halkın Devletinin olması demek, o halkın özgür olacağı anlamına gelmiyor. Yine 6-8 Ekim olayları ile de Türk devletinin içinde olmuş olduğu vahim durum görülebildi. Hal böyleyken AKP ve Türk Devletinin yaşam kredisi bitmiş gibi. Bugün eğer Musul, Kerkuk, Şengal ve Kobanê’de bir DAİŞ belası Kürt ve diğer halkların başına bela edilmiş ise bu, Devlet’ten bağımsız bir Hükümet politikası değildir ki itirafçı MİT’çilerin açıklamalarını hep beraber okuyor, duyuyor ve görüyoruz. Ayrıca 29 Kasım 2014 günü açık bir şekilde Kobanê’ye saldıranların Türk devletinin özel birlikleri olduğu da herkesçe malumdur. Başta Cizre olmak üzere Kuzey Kürdistan’ın çeşitli kentlerinde Türk polisi destekli Hizbi-Kontraların Özgürlük hareketi çalışanlarına karşı öldürmeye varan silahlı saldırıları da bölge de acze düşen AKP ve dolayısıyla Devletin halini gözler önüne serebiliyor.

Kürt cephesinden bunlara bakıldığında dahi Türkiye’nin her an karışmaması ve bir Suriye gibi olmaması için hiçbir neden yok. AKP ve Türk Devleti de biliyor ki bunlar bahanenin de ötesinde çok büyük kaos nedenleridir. Eğer Sayın Öcalan “barış ve çözüm” umudunu yitirirse böylesi bir zamanda her hangi bir dış gücün karıştırmasına gerek kalmaz ki görüldüğü üzere yeterince neden var.

Şimdi gelelim Türkiye’nin dünyada köşeye sıkıştığı DAİŞ konusuna! ABD’li bir akademisyenin “IŞİD-Türkiye bağlantıları” başlıklı dokuz maddelik somut delillere dayanan iddianame gibi makalesi akıllara; Acaba ABD Türkiye’yi gözden mi çıkardı? sorusunu getirdi.

Makalede geniş olarak değinilen dokuz maddeye kısaca göz atarsak eğer bir makaleden çok iddianame görüntüsüne sahip olduğunu anlayabiliriz. Buna göre;

1)     Türkiye IŞİD’e askeri teçhizat veriyor. 2) Türkiye IŞİD savaşçılarına ulaşım ve lojistik destek sağladı. 3) Türkiye IŞİD savaşçılarını eğitti. 4) Türkiye IŞİD savaşçılarına tıbbi yardım sağlıyor. 5) Türkiye petrol alarak IŞİD’e mali destek veriyor. 6) Türkiye IŞİD’in militan toplamasına yardım ediyor. 7) Türk askerleri IŞİD’le birlikte savaşıyor. 8) Türkiye IŞİD’e Kobani’de yardım etti. 9) Türkiye ve IŞİD aynı dünya görüşünü paylaşıyor.

Bu maddeler bir iddianameye benziyor çünkü burada sıralananların TMK’daki karşılığı sırasıyla; 1) Terör örgütüne üye olmak. 2) Terör örgütüne silah ve mühimmat sağlamak 3) Patlayıcı maddeleri izinsiz bulundurmak, saklamak ve taşımak. 4) Devletin ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü bozmak

DAİŞ bir terör örgütü olarak kabul edildiğinden ABD’nin başını çektiği Koalisyon güçlerince doğal olarak bir tehdit ve düşman olarak görülüyor. DAİŞ zaten kendisini bir devlet olarak ilan etmiş durumda. Buna göre 40 ülkenin katıldığı koalisyonu da bir devlet olarak kabul edersek AKP, yani Türk devletinin üzerine atılı suçlamalar da sırasıyla şöyle olacak

2)     Düşmanla işbirliği yapmak. 2) Devlete karşı savaşa tahrik. 3) Temel milli yararlara karşı hareket. 4) Yabancı devlet aleyhine asker toplama 5) Askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma. 6) Düşman devlete maddi ve mali yardım

Eğer Türk devleti bugün bile DAİŞ’den desteğini çekip Sayın Öcalan ile el sıkışsa ve Türkiye ve dünya halklarından özür dilese, yani şeffaflaşarak Demokratikleşse inanıyorum ki bu iddianame rafa kaldırılabilir. Yoksa bırakın AKP’yi, Türk devletinin 2015 yılı içerisinde bir Suriye olmaması için hiçbir neden yok.

15.01.201


71585

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Mehmet Serhat Polatsoy

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Sayfalar