Perşembe Mayıs 16, 2024

Agos nedir, ne işe yarar? Ümit Kıvanç

Hrant Dink'in gazetesidir; bu kadarını biliyorsunuz. Gerisini de çarçabuk, kısacık yoldan söyleyebilirim: Esas Türkiye'nin belgesidir. Eski Türkiye, Yeni Türkiye değil, "Türkiye aslında neydi?"deki Türkiye. Agos okumuyorsanız, yaşadığınız ülke hakkındaki fikriniz güdük, kavrayışınız sığ kalır. Anadolu şehirlerinin kanı çekilmişliğini, hayatımızda eksik olan hayatî birtakım madde ve duyguları, ruhsal bozukluklarımızın kaynaklarını, bazı soruların niye sorulamadığını, sorulsa niye hep cevapsız kaldığını bilmezsiniz. Belki en önemlisi, nasıl büyük bir zenginliği elimizin tersiyle ittiğimizi...

Agos'ta anlatılan, sadece Ermenilerin meseleleri değil, hepimizin hikâyesidir. Nasıl bir toplum olabilirdik, nasıl bir hayatımız olabilirdi, nasıl bir ülkede yaşıyor olabilirdik... Sadece kaçırılmış imkânlara hayıflanma değildir Agos; yeni imkânlar arama önerisidir. Hrant'ın özgünlüğü buradaydı. Korkunç bir acının insanı felç eden teessüründen sıyrılıp, suçu ve acıyı inkâr etmeden, tam tersine, onunla yüzleşerek geleceğe kapı açma derdindeydi. Agos'u öncelikle bunun için Türkçe çıkarmıştı.

Türk toplumu, Ermeni meselesini kendisine dışarıdan dayatılmış bir fuzulî mesele olarak görme, bu toprakların hepimizden eski sâkinleri olan Ermenileri, Rumları şuursuzca "yabancı" diye niteleme eğilimindedir. Agos okursanız, "hepimiz" diye bir kavram geliştirirsiniz, zenginleşirsiniz. Her şeyin aslında nasıl da tam bağrımızda, bünyemizde olup bittiğini, "dışarıdan" dediğiniz şeyin kökünün bu topraklarda olduğunu, söküp atmaya kalktığınız şeyin basbayağı sizin kalbiniz veya yüreğiniz olduğunu kolayca, rahatça, bir çırpıda kavrayıverirsiniz.

Ölürken, böyle bir fırsatım olursa, en çok övüneceğim şey, Agos'un çıkışına katkıda bulunmuş olmaktır. Hrant'ı koruyamamış olmanın utancı izin verirse, elbette.

Agos'ta bir görev devir teslimi yapıldı. Rober Koptaş, gazetenin yönetimini Yetvart Danzikyan'a devretti. Rober dostum, Yeto yakın arkadaşım. Rober'in gazeteyi güzel yönettiğini, onun döneminde Agos'un eldeki imkânlara göre hayli kaliteli bir yayın yaptığını düşünüyorum. Tebriki hak ediyor. Hayatı adını Yozgat, Edirne, Trakya... diye kodlayarak geçen Yetvart'ın başarılı olmasını da çok istiyorum. Bu işi hakkıyla yapacağına güveniyorum.

Agos Türkiye'nin yazı-çizi hayatında başka hiçbir şeyle kıyaslanmayacak bir kaynak, bir değerdir. Aynı zamanda, başta kısaca anlatmaya çalıştığım gibi, başka hiçbir yerden edinemeyeceğiniz zihinsel besin kaynakları ihtiva eder.

Rober'e, şimdi neler yapmayı planlıyorsa o işlerde, Yetvart'a Agos'un başında başarılar dilerim.

riyatabirleri.com


66518

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Sayfalar