Cumartesi Nisan 27, 2024

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır. Kâr hırsı, hegemonya kavgası, jeo-stratejik emeller, emperyalistleri ve onların güdümündeki devletleri, halklara ve mazlum uluslara karşı daha saldırgan, daha acımasız kılmıştır. Bunun sonucu günümüzde birtakım ülkeler doğrudan askeri saldırılara, işgallere maruz kalmıştır. İşgal altındaki topraklarda yapılan saldırı ve katliamlarla kitleler daha açıktan hedef alınır duruma gelmişlerdir. Ve bu saldırılar sonucu kitlesel katliamlara, pogromlara, soykırımlara yol açmaktadır. Bu minvalde halklar ve uluslar hedef alınmaktadır.

Özlerinde ve mayalarında saldırı furyası olan devletler günümüz konjonktüründe, çığrından iyice çıkarak işgal ettikleri topraklarda saldırılarını daha vahşi boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Nitekim Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri tarafından işgal edilmiş Kürdistan topraklarına yapılan saldırılar giderek artmıştır. Baskı ve tahakküm tırmandırılmış durumdadır. TC; sınırlarında, Irak sınırlarında ve Rojava’da askeri saldırılar ve zorbalık katbekat artmıştır. TC, Kürtlere yönelik kitlesel katliamlar yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Başur Kürdistan ve Rojava’da Türk devletinin saldırıları sonucu Afrin, Serekaniye, Gire-Sipi gibi yerler doğrudan işgal edilmiş, askeri üsler kurulmuş, Kürtler tehcire zorlanmış, TC’ye ait okul ve kurumlar açılmış, TC bayrakları dikilmiş, ülkenin zenginlikleri gasp edilmiştir. Kısacası Kürt toprakları, yeni saldırı ve işgallerle hedef alınmış ve Kürt ulusu pogroma tabi tutulmuştur. Tüm bunlara karşın Kürt ulusal hareketi, Başur Kürdistan ve Rojava’da saldırılara karşı direniş göstermiştir ve saldırılar birçok yerde püskürtülmüştür. Direniş devam etmektedir.

Filistinlilerin tüm izleri silinmek isteniyor!

Ortadoğu’da bir diğer saldırı da Filistin topraklarında yapılmaktadır. Başta Gazze olmak üzere Filistinliler hedef alınmaktadır. Gazze dışında Batı Şeria da saldırı altındadır.  Bu saldırılar sonucu şu an 15 binden fazla Filistinli öldürülmüştür. Ölenlerin çoğunluğunu çocuk ve kadınlar oluşturmaktadır. Bu sayı, saldırı devam ettikçe giderek artacaktır. Katliamlarla beraber Filistinlilerin evleri, yerleşim yerleri, hastaneleri, okulları, camileri, yolları vb. tüm yaşam alanları bombalanıyor, yerle bir ediliyor. Özellikle Gazze’ye yapılan saldırılarda taş üstünde taş bırakılmıyor. Kenti kökünden yok etmek hedefleniyor. Filistinlilerin Gazze’deki izleri soykırım ile silinmek isteniyor. Bu saldırılar yeni değildir. İsrail Devleti’nin Ortadoğu coğrafyasında kuruluş doktrininin sonucudur. İsrail Devleti, 75 yıldır işgal ettiği Filistin topraklarına benzer saldırılar yapmaktadır. Saldırıların dozu bazen azalmakta bazen artmakta ama hep devam etmektedir. Bir dönemler kendi yurtlarında çoğunlukta olan Filistinlilerin nüfusu yapılan işgal, saldırı, katliamlar, zoraki tehcirler ile azınlık durumuna getirilmiştir. Son Gazze saldırısı ile açıktan soykırım hedeflenmektedir. Verilen bilgilere göre, saldırılara karşı direnen dinci ve gerici HAMAS örgütü başta olmak üzere Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) gibi örgütlerin de yer aldığı 14 örgütten oluşan bir ittifak (“Operasyon Odası”) vardır. Elbette ki HAMAS’ın gerici yanı gözardı edilemez ve doğrudan desteklenmez. Ancak diğer yandan da Filistinlilerin soykırımla yok edilerek hedef alınması, yurtlarından göç ettirilmek istenmesi de gözardı edilemez!… Esas öne çıkan da Filistinlilere yapılan saldırı ve soykırımdır. Bu nedenle, ABD’nin başını çektiği emperyalist devletlerin desteğindeki İsrail devletinin saldırısı görmezden gelinemez. Bu saldırıya karşı çıkılır, mahkum edilir ve saldırıya karşı yapılan mitinglerde, yürüyüşlerde ve diğer eylemlerde yer alınır, tavır takınılır. Özgür Gelecek’in daha önceki sayılarında bu tavır çeşitli yazılarda işlendiği için burada ayrıntıya girmeyeceğiz.

Katliamların, tehcirlerin sorumluları uluslararası emperyalist kapitalist sistemin parçasıdır

Bu yazıda Artsakh (Karabağ) işgalini ve zoraki tehciri ele alacağız. Ancak konuya girmeden önce Artsakh’a yapılan saldırının Rojava ve Filistin’e yapılan saldırıyla aynı dönemde ve aynı minvalde gerçekleştirildiğini belirtmek istedik. Daha açık bir deyimle Karabağ sorunu ile Rojava (Kürdistan) ve Filistin sorunu aynı tarihsel sürece tekabül etmektedir. Elbette ki bu sorunların özgül yanları ve özgül durumları vardır, ama sorunun uluslararası evrensel koşulları hala varlığını devam ettirmektedir. O da katliamları, pogromları, tehcirleri yapan devletlerin uluslararası emperyalist kapitalist sistemin birer parçası oldukları ve bu pratiklerinin emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu durumdan bağımsız olmadığıdır.

Dolayısıyla Filistin, Kürdistan, Karabağ sorunları birer ulusal sorun olarak, ezen ulusların ulusal baskı, imha ve tehcir politikasına karşı ezilen ulusların direnişinin aynı zaman diliminde yaşanan canlı ve sıcak sorunlardır.

Daha açık bir deyimle, serbest rekabetçi dönemde ilerici olan kapitalizmin egemen sınıfı burjuvazi önderliğinde gerçekleştirilen demokratik devrimler, kendi içlerinde ulusal sorunları çözmüşlerdi. Bu çözüm, yıkılan feodal devletlere alternatif kurulan kapitalist ulus devletler üzerinden olmuştu. Ancak burjuva demokratik devrimini tamamlayan ve emperyalist aşamaya varan kapitalist devletler, artık tümden gericileşen ve ulusal sorunların kökten çözümüne engel olan devletler halini aldılar. Emperyalizm ve proleter devrimler çağında burjuvazi gericileşti. Eski çağın çözülememiş ulusal sorunları yeni çağa devredildi. Tarihsel olarak çözülememiş bu ulusal sorunların kökten çözümü yeni çağın tek devrimci sınıfı proletarya önderliğindeki demokratik halk devrimleriyle mümkün hale geldi.

Elbette içinde bulunduğumuz çağda ezilen ulus burjuvazisinin önderliğinde de ulusal devrim hareketleri olur. Proletarya açısından bu devrimin demokratik muhtevası desteklenir. Ama burjuvazinin önderliğindeki devrim, milli ve demokratik devrimi tamamlayamaz, kurulan ulusal devletler giderek emperyalist-kapitalist sisteme bağımlı hal alırlar. Ve onların güdümünde yer alan sınıflar ülkeyi mevcut yapıya tekabül eden sorunlarla başbaşa bırakırlar.

Nitekim bu durum kendisini Artsakh’ın işgalinde göstermiştir. Artsakh/Dağlık Karabağ, Azerbaycan tarafından TC’nin, İsrail’in, Rusya’nın desteğiyle işgal edildi. ABD, İngiltere, Fransa gibi devletler de aynı emellerle bu saldırıya göz yumdular. Bunun sonucu Dağlık Karabağ Ermenileri zoraki tehcirle Ermenistan’a sürüldü. Böylece Ermeniler yurtlarından koparıldılar, binlerce yıl yaşadıkları topraklarından tasfiye edildiler. Ve bu ilhak sonucu toprakları, mal-mülkleri ve yarattıkları tüm değerler gasp edildi. Tüm bunlara bağlı olarak evleri barkları, okulları, kiliseleri, kültürel ve sosyal kurumları yıkıma uğratılarak Ermenilerin Artsakh/Dağlık Karabağ’dan izleri silinmeye çalışılıyor.

1915 soykırımıyla çıkarılan “emval-i metruke yasası”yla Ermenilerin nasıl ki Türkiye’de izleri silindiyse, Karabağ’da da bir nevi aynı uygulamaya gidiliyor. Zaten soykırımların ve tehcirlerin diğer hedefi yok edilen, toprakları gaspedilen ulusun, toplumun, halkın izlerini, belirtilerini, yarattıkları tüm emareleri de silmektir. Artsakh’da günümüzde yapılmak istenen de budur…

Burada dikkati çeken bir diğer durum şudur; Bir dönemler içinde yer aldıkları Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) içinde birbirlerine karşı düşman olmayan, özerk sosyalist cumhuriyetler olarak varlıklarını birlikte sürdüren Ermenistan ve Azerbaycan’ın, günümüzün jeo-politik atmosferinde birbirlerine karşı düşman ve saldırgan konuma gelmesidir. Bir başka deyişle sosyalist sistemin sosyalist ulusları, kapitalizmin kapitalist uluslarına dönüştüklerinde birbirlerine karşı düşman durumuna büründüler. Sosyalist Ermenistan toplumu ile sosyalist Azerbaycan toplumunun yerini ne zamanki kapitalist toplum aldı, birbirlerine karşı azılı hasım oldular…

Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) 1956 yılında yaptığı 20. Kongre ile modern-revizyonist hatta kayması sonucu başlayan, Azerbaycan ve Ermenistan arası sorunlar, klasik kapitalizme geçişle had safhaya ulaştı. Ve günümüz mertebesinde mevcut duruma vardı. Bunun sonucu, günümüzde daha “güçlü” olan ve gerici devletlerin desteğini alan Azerbaycan devleti Dağlık Karabağ’a saldırdı! Ve Artsakh/Dağlık Karabağ tehciri yapıldı!…

Sorun çarpıtılıyor ve Stalin şahsında sosyalizm hedef alınıyor

Tüm burjuva kesimler, Artsakh/Dağlık Karabağ’da yapılan saldırı ve tehciri sosyalizme mal ediyorlar. Kapitalizmin damgasını vurduğu günümüzde oluşan sorunların gerçek muhtevası çarpıtılıyor. İçinde bulunduğumuz kaotik süreç içinde sosyalizm aleyhtarı furya had safhaya çıkarılmıştır. Piyasaya gerçekle ilgisi olmayan sanal ve anti-sosyalist faraziler sürülüyor. Toplumun yabancılaşması giderek üst mertebeye çıkarılarak gerçeklerin üstü küllenmeye çalışılıyor. Bu minvalde sosyalizm, komünizm aleyhtarı şaibeler piyasaya sürülüyor. Tüm bunlar egemenlerin devleti, dini, basını, yayını, interneti, bilgisayarı, dijital propaganda aletleri vb. kurum ve araçlar üzerinden yapılıyor.

Nitekim kapitalizmin yarattığı Ermenistan-Azerbaycan düşmanlığı ve Dağlık Karabağ sorunu, bu minvalde 100 yıl öncesinin Sovyetler Birliği’ne yükleniyor. Oysa 1917 Ekim Devrimi öncesi Çarlık Rusya’sında Ermenistan ve Azerbaycan’ın varlıkları reddedilmiş ve ulusal baskıya tabi kılınmışlardı. Çarlığın egemenliği altına alınmışlardı. Bunun sonucu katmerli sınıf baskısı ve ulusal baskı uygulanıyordu. 1917 Ekim Devrimi ile oluşan Sovyetler Birliği’nde, diğer cumhuriyetler gibi Ermenistan ve Azerbaycan cumhuriyetleri kurulmuş, ulusal baskı, sınıfsal baskı ve her türlü tahakküm kalkmış ve kendilerini özgürce ifade eden yapıya dönüşmüşlerdi. Eğer SSCB olmasaydı -diğer ezilen uluslar ve Orta-Asya’daki sömürgeler gibi- Ermenistan ve Azerbaycan büyük ölçüde asimile edilirlerdi. Ulusal yapıları günümüzün epey gerisinde olurdu. Belki de ulusal konumlarını yitirirlerdi. Bugün dillerini özgürce konuşabiliyor, kendilerini mensup oldukları ulusal kimlikleriyle ifade edebiliyorlarsa, var oldukları topraklar üzerinde varlıklarını devam ettiriyorlarsa, bu sosyalist sistemle mümkün olmuştur.

Oysa sosyalizmin yerini alan bürokrat devlet kapitalizmi ve günümüzün saf kapitalizmi, bu ülkeleri ulusal sorunların, sınır ihtilâflarının ve sınıf çelişkilerinin depreştiği mevcut yapı içine sokmuştur. Bir dönemler, SSCB’nin bileşeni olarak ortak bir toplumsal yapı oluşturan ülkeler, bugün birbirinden kopmuş ve birbirine hasım ve düşman olmuşlardır. Nitekim Slav ulusları olan Rusya ve Ukrayna arası sorunlar giderek agresif boyutlara tırmanmış ve günümüzde savaşa dönüşmüştür. Baltık ülkeleri Litvanya, Letonya, Estonya Sovyetler Birliği’nden kopmuş ve günümüzde ABD’nin liderliğindeki NATO üyesi devletler olmuşlardır. Yine Orta Asya’da, Kafkasya’da eski Sovyetler Birliği içinde yer alan ülkelerin günümüz devletleri, birbirlerine karşı hasım ve düşmanlıkların oluştuğu girdap içine girmişlerdir. Çünkü bu devletler burjuvazinin iktidarda olduğu devletlerdir. Bu devletler sömürüyü daha artırma, pazarlara sahip olma, sınırlarını genişletme, siyasi çıkarları ve nüfuz alanlarını genişletme dürtüsünün depreştiği kapitalist devletlerdir.

Nitekim bu durum sonucu Azerbaycan ve Ermenistan arasında oluşan düşmanlık böylesi bir atmosferde meydana gelmiş ve giderek keskin boyutlara tırmanmıştır. Bu iki devlet arasında oluşan sorunlar çözüme kavuşmadığı gibi iyice kızışmış ve günümüz mertebesinde iki devlet arasında savaşa kadar tırmanmıştır. Artsakh sorunu bu jeo-politik konjonktürde ortaya çıktı. Bunun sonucu Ermenistan ve Azerbaycan Artsakh’ı kendi sınırları ve etkinlikleri içine almaya çalıştılar. 30 yıl önce başlayan bu durum giderek agresif boyutlara tırmandı.

Ve bunun bedeli, Artsakh/Karabağ Ermenilerine çıkarıldı. Türkiye’nin, Rusya’nın, İsrail’in desteğinde Azerbaycan tarafından işgal edilen topraklarından Ermeniler tehcir edildiler. Yukarıda belirttiğimiz gibi binlerce yıl öncesine dayanan Ermenilere has tüm değerler de yok edilmeye çalışılacaktır. Bir başka deyişle Ermeniler daha önce atalarının Türkiye topraklarında yaşadıklarını bu sefer Karabağ topraklarında yaşadılar. Yüz binin üzerinde Ermeni bu sefer zoraki tehcire ve pogroma maruz bırakıldılar.

Tüm bunların arkasındaki güçler bellidir. Bu gelişmeler sosyalist Sovyetler Birliği döneminde olmamıştır. Kapitalizmin damgasını vurduğu süreçte olmuştur.

Ancak günümüzün Artsakh/Karabağ pogromu burjuva güruhlar tarafından anakronizmle (olayı ve zamanı gerçek bağlamından kopartarak) sosyalizme ve Stalin’e mal ediliyor. Stalin düşmanlığına dayalı manipülasyon ve dezenformasyon (bilgi çarpıtması) öne çıkarılıyor. Mayalarında olan anti-sosyalizm histerisi bir kez daha dışa vuruyor. Yaratılan anti-Sovyetik atmosfer ile Stalin ve şahsında sosyalizme karşı yürütülen ideolojik saldırı furyası daha öne çıkarılıyor. Uluslararası kapitalizmin temelleri giderek sarsıldıkça, girdikleri fasit daire derinleştikçe, girdikleri girdaptan çıkamadıkça, egemen güçler, alternatif olan sosyalizme karşı ideolojik-politik-askeri vb. karşı-devrimin tüm alanlarında daha agresif hal alıyorlar. . .

Dolayısıyla Stalin’e ve MLM’nin diğer ustalarına saldırıyorlar. Artsakh/Karabağ’ın günümüz akıbeti da Stalin’e mal ediliyor. Anti-Stalinist kampanya ile Stalin hedef alınıyor. Aslında Stalin’e saldırı, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlatıldı. İçinde yer aldığı SBKP ve iktidar, onun ölümünden sonra modern-revizyonistler tarafından ele geçirildi. Ve onlar tarafından Stalin yoldaşa karşı saldırı furyası yürütüldü. 1956’da yapılan 20. Kongre’de Stalin aleyhtarı kararlar alındı. Stalin yoldaşa karşı ağır suçlamalar getirildi. Ve bu kararlar 20. Kongre sonrasında devam ettirildi. Bunun sonucu Sovyetler Birliği’nde Stalin aleyhtarı kampanya yürütüldü. Böylece Sovyet toplumunda Stalin hakkında olumsuz imaj yaratılmaya çalışıldı. Halkın bilincine yerleştirilmeye çalışılan anti-Stalinist imaj ile gerçekte sosyalizm de hedef alınıyordu. Onun ölümünden evvel ona “yoldaş” diyenler, ölümünden sonra onu hedef aldılar.  Günümüzdeki anti-Stalinist saldırılar bu saldırıların devamıdır. Stalin aleyhinde nice yayınlar yayınlandı ama lehine yayınlanmasına müsaade edilmedi. Öyle ki, 1956’da yapılan 20. Kongre’den sonra 20-30 yıl boyunca Stalin hakkında Sovyetler Birliği’nde kitap basılmadı.

Modern-revizyonizmin yürüttüğü anti-Stalinist kampanya, Batılı emperyalistlerin ideologları tarafından yürütülen kampanya ile birleşti. Daha açık bir deyimle karşı devrimin tüm güruhları anti-Stalinist güzegahta birlikte yer aldılar. Yüzleri açık olan burjuvaziden ziyade, sosyalizm maskesiyle yüzlerini gizleyen burjuvazi bu saldırıda daha etkin oldu.

1987-89 yılında uluslararası alanda modern-revizyonizmin ve bürokratik devlet kapitalizminin sosyalizm maskesini atması ile, anti-Stalinist kampanya daha üst boyutlara tırmandırıldı. Öyle ki, geçmişte modern-revizyonizmin yörüngesinde yer alan ve kendilerini “sosyalist”, “komünist”, “devrimci” olarak adlandıran nice yapılar, bu hengâmede taşıdıkları maskeleri attılar, anti-sosyalist, anti-komünist mecrada açıktan yer aldılar.  Marks’a, Engels’e, Lenin’e, Mao’ya karşı yapılan saldırı, Stalin’e karşı had safhada sürdürüldü. Perestroyka (Yeniden Yapılandırma) ve Glasnost (Açıklık) yaftasıyla sürdürülen saldırı ile sosyalizm ve Stalin açıktan hedef alındı.

Kapitalizmin yarattığı sorun, Stalin yoldaşa mal edilmeye çalışılıyor.

Tüm bunlar raydan çıkan karşı-devrimin tüm güruhlarınca günümüzde devam ettiriliyor. Son dönemler buna Ermenistan-Azerbaycan savaşı ve Artsakh/Karabağ sorunu da eklenmiştir. Kapitalizmin yarattığı bu sorun da Stalin yoldaşa mal edilmeye çalışılıyor. Sebep olarak Stalin ve Sovyetler Birliği gösterilmeye çalışılıyor. Oysa sosyalizm öncesinde geçmişin Çarlık İmparatorluğu’nun diktatörlüğü, diğer uluslar gibi Ermeniler ve Azerileri de tahakkümü altına almıştı. Bu diktatörlük, 17 Ekim Devrimi ile yıkıldı ve işçi-köylü temel ittifakına dayalı sosyalist iktidar ulusal sorunlara da kökten müdahalede bulundu.

Nitekim Kafkasya’da 29 Nisan 1920’de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, 2 Aralık 1920’de Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, 25 Şubat 1921’de Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Dağlık Karabağ’ın durumu da bu cumhuriyetlerin gündemine geldi. Azerbaycan sınırları içinde yer alan Karabağ’ın nüfusu, o dönem yüzde 90’ı Ermenilerden oluşuyordu. Toprak olarak da Azerbaycan sınırları içinde yer alıyordu. Tüm bunlara bağlı olarak içinde bulunulan mevcut çağ ve dönemin jeostratejik ve jeopolitik koşulları da göz önüne alınarak Artsakh/Karabağ Azerbaycan sınırları ve yönetimine bağlandı. Ama, Karabağ’ın demografik yapısında Ermenilerin nüfusun çoğunluğunu oluşturmaları, tarihsel, sosyal ve kültürel olarak öne çıkmaları göz önüne alınarak, Karabağ’a Ermenileri yansıtan bir özerklik statüsü de verildi. Bunun sonucu hem Ermeniler hem Azeriler ulusal varlıklarını özgürce devam ettirdiler ve birbirleriyle kaynaştılar.

Bu karar, Stalin karşıtı kampanyayı yürütenlerin iddia ettiği gibi tek başına Stalin tarafından alınmadı. Dağlık Karabağ’la ilgili karar, Kafkasya’daki Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan komünist partilerinin ortak kararıdır. Kafkasya Cumhuriyetlerinin komünist partilerinin temsilcileri, Dağlık Karabağ’la ilgili resmi kararı, 4-5 Temmuz 1921’de yaptıkları görüşmeler sonrası aldılar. Bu görüşmelere Stalin de -o dönemki adıyla- RKP(B) (Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesini temsilen gözlemci olarak katıldı. Ama alınan kararda oylamaya katılmadı. Kısacası Karabağ’la ilgili alınan karar Kafkasya’daki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini temsil eden komünist partilerinin ortak kararıdır. Alınan karar Lenin’in önderliğindeki -daha sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi adını alacak olan- RKP(B) Merkez Komitesi tarafından da onaylanmıştır.  Daha açık bir deyimle, Kafkasya cumhuriyetleri ve Dağlık Karabağ’ın durumu, sınırları, konumlarına ilişkin kararlar dönemin komünist partilerinin perspektifiyle alınmıştır. Tek başına Stalin’in kişisel bir kararı değildir. Tersine Kafkasya’daki komünist partilerinin kollektif iradesini yansıtan kararıdır.

Sosyalizm, Stalin ve MLM kazanacaktır!

Dolayısıyla Stalin’e yönelik saldırılar had safhaya ulaşmışsa da, bu saldırının dayanağı koftur. Türediği zemin giderek çatırdıyor. Onun için bu denli çaptan düşerek mevcut yapılarını korumaya çalışıyorlar. Çürüyen ve can çekişen uluslararası burjuvazinin ve tüm gerici uzantılarının içine düştükleri durumun göstergesidir bu konumları. Öyle ki, uluslararası finans kapitalin ve bağımlı ülkelerin ekonomik, siyasi ve sosyal alandaki oluşan çelişkiler yumağı giderek büyüyor. Durumları çöken sistemin can havliyle MLM’e saldırısından başka bir şey değildir…

Bunun içindir ki, günümüzde tüm burjuva güzergahın Artsakh/Karabağ’la ilgili attığı adımlar, aldığı kararlar ve yaptığı saldırılar kamufle edilmek isteniyor. Kapitalizmin kar dürtüsü burjuvaziyi, anakronizm ile tarihi çarpıtmaya, korku ve kaos atmosferi yaratmaya, işçi sınıfına ve dünya halklarına karşı saldırıya yöneltiyor. Bununla da yetinmiyor ve yalan dolanla Stalin’e, MLM’e karşı da saldırıyor. Kapitalizmin yarattığı sorunlar sosyalizme mal ediliyor. Yaratılmak istenen sovyetofobi ile sosyalizm, Stalin ve MLM hedef alınmak isteniyor.

Ama tarih ve gerçekler inatçıdır. Eskimiş, çürümüş, çökmüş kapitalizm giderek daha sarsılıyor. Girdiği girdaptan çıkamadığı gibi daha sarmal bir durum içine giriyor. Bağımlı ve geri kalmış ülkelerle beraber emperyalist tekellerin de durumları daha agresif, daha saldırgan ve yalana dolana, tarihi yanılgıya daha ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Tüm bu baskı ve saldırılar ezilen sınıfların öfkesini, tepkisini de beraberinde getiriyor. Her ne kadar günümüzde ezilenlerin bu tepki ve öfkeleri henüz daha örgütlü ve daha radikal düzeyde değilse de bu durum giderek mücadelenin daha sert, daha kızışacağı, daha örgütlü bir güzergaha doğru gireceğinin de habercisidir!..

Bu mücadelede bilimsel sosyalizm, Stalin’in hattı ve MLM rehber olacaktır!

Artsakh/Karabağ ve tüm ezilenlerin yurtları gerçek özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşacaktır! Proletarya ve ezilen halklar öncü müfreze önderliğinde çökmüş sistemi tarihin çöplüğüne gömecektir!

990

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar