Pazar Mayıs 19, 2024

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Orhan Veli Kanık’ın, “Anlatamıyorum/ Ağlasam sesimi duyar mısınız,/ Mısralarımda;/ Dokunabilir misiniz/ Göz yaşlarıma, ellerinizle?”;[3] Nâzım Hikmet Ran’ın, “Ne güzel şey hatırlamak seni:/ Ölüm ve zafer haberleri içinden,/ Hapiste/ ve yaşım kırkı geçmiş iken,”[4] dizelerini anımsatan duyarlılıkla kaleme alınmış bir lahzada keyifle ve sarsılarak okuduk...

* * * * *

“Onun için…” (s.7) ithafıyla başlayan yapıt, bir yanıyla ilan-ı aşk sanki:

“Sevda rayihasi yayan/ Savruklu, kavruklu/ İki acı esintiyiz…” (s.16) diyor.

“Ilgıt ılgıt esersin/ Hücreme/ Ülkem kokulu tenin/ Doluşur birden/ Çepeçevre her yere…” (s.36) vurgusuyla pekiştirilen sevda yoğunluğunu “Ben ki sende bildim sevdayı/ Sende gördüm kavgayı/ Ve tutuşan yüreklerimiz gibi/ Sende tattım acıyı,” (s.103) beyanıyla pekiştiriyor.

Bu kadar da değil! “Sen ki/ İlk durağıydın hayatımın/ Her anıma damga vurandın/ Yıldızlı günlerime/ Işıl ışıl/ Ve pırıl pırıl damlayandın/ Nankörlük olur bunu unutmak/ İhanet olur/ Kalleşlik olur/ Unutmadım hiçbir zaman/ Seni/ Unutmayacağım/ Unutturmayacağım…” (s.100) ya da “Ne dil ile/ Ne gönül ile/ Anlatamam seni/ Bağışla beni…” (s.88) imkânsızlığıyla özdeşleşmiş tutkularla ütopyası iç içe geçiyor -çok ama pek çok şeyi tarif eden- “Sarı sen/ Kırmızı sen/ Yeşil sen…” (s.57) dizeleriyle…

Tam da burası Emil Cioran’ın, “Her şeye rağmen sevmeye devam ediyoruz ve bu ‘her şeye rağmen’ bir sonsuzluğu kapsıyor”; Halil Cibran’ın, “Aşk, mevsimlerin yardımı olmadan büyüyüp açan tek çiçektir”; William Shakespeare’ın, “İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya da başlar”; Metin Altıok’un, “İnsan, insana eklenmedikçe hiç bir anlam ifade etmez,”[5] saptamalarını anımsatır…

Aşk, sevda hayata anlam katar, yaşamı değerli kılar. Fuzuli, “Aşk imiş her ne varsa âlemde/ ilim bir kıyl ü kal imiş ancak,” diyerek aşkı tanımlamış; Eşrefoğlu, “Aşk odunu yanmayanın kalbi safi olmaz” teşhisini dillendirmiş; La Fontaine, “Sevgiyi insanları hayallere sürükleyen tutku” biçiminde tarif etmiş; Balzac da “Aşkın insanı alıp sürüklediği”ne dikkat çekmiştir.

Gerçekten de Seyrani’nin, “Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş kıyamete kadar sökülmez” deyişi boşuna değildir.

Aşk, insanın iyiye, doğruya, güzele mahkûmiyetidir; etkili, itici güçtür. Bu bağlamda Bernard Shaw, “Aşk insana ağırbaşlılık, güzellik verir,” diye yazarken; Nurullah Ataç da, “Aşk bizi bencilliğimizden temizler” öngörüsünü dillendirir.

Kimilerine “abartılı” gelse de, “Aşk varsa, gerisi teferruattır; insan(lık)ın içi aşkla, nefesle, şiirle dolarsa, sevincin de içi içine sığmaz.

Kolay mı? Öncesiyle sonrasıyla hayatımızı derin biçimde etkisi altına alan durumdur aşk!

“Nasıl” mı?

“Her aşk insan ruhunu zenginleştirir. Yenildikçe küçülen ekmek parçası değildir aşk, harcandıkça artan bir güçtür. Daima daha derinliğine, daima daha sık ve daima daha fazla fedakârlıkla sevmek, işte büyük gönüllerin çetin yolu”dur.[6]

Çünkü “Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır.”[7]

Bunlar Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’sinde tüm netliğiyle şiirine yansımışken; bir çocuk içtenliğiyle itirazın dizeleri birbirini izler…

* * * * *

“Çocukça yaşamak”tan (s.31) vurgusuyla, “Farklıydık oysa/ Maviden içkindik mesela/ Sevdadan içre” (s.15) der ve ekler: “Çıplak ayaklı, asi bakışlı/ Esmer çocukların/ Kalbindeki sevginin/ Tezahürüyüm/ Ben!” (s.56) “Vatanımı sordular bana/ ‘Yitik Ülke’ dedim”! (s.49)

Devamla “Acıdan pay çaldım/ Zulmün Çernobil’indeyim” (s.17); “Sanıyorlar ki/ İlelebet sürdürecekler/ Bu dayak, bu falakayı/ Bu zulüm, bu ölümü…” (s.20); “Tarihin sayfalarında görüldüğü gibi/ Bu devir kapanacak/ Bu çağ atlanacak/ Ve saraydaki şatafat/ Çocuk kahkahalarıyla sallanacak…” (s.23) haykırışıyla özetler insanlık hâl(ler)ine karşı net duruşunu…

Hasan Şeker’in karşı çıkışı; Cemal Süreya’nın, “Şiir bir karşı çıkma sanatıdır,” saptamasını anımsatır.

Evet şiir, insanlık hâl(ler)i felaketine “Hayır” demekle mükelleftir.

Çünkü “İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.”[8]

“İnsanları kazanmak için en iyi çare onların sevdiklerini sever görünmek, doğru dediklerine doğru demek, kusurlarını övmek, her yaptıklarını alkışlamak. Yaranacak mısın, aşırı gitmekten hiç korkma. Yalan söylediğin istediği kadar belli olsun, suratından aksın, en zeki insanlar bile kanıveriyorlar dalkavukluğa. Pohpohu bastınız mı, en gülünç, en yüzsüzce söylenmiş sözleri bile yutuyorlar.”[9]

“Modern insan, kendisinden kopmuştur.”[10]

“Gerçeklik insanın şu ya da bu şekilde içinde bir bitki gibi yaşadığı ve yaşayacağı bir zindandır.”[11]

Özetle: “Dünya sallanıp sarsılıyor, biz bu kalın duvarlı evin içinde işgüzar ve epeyce de heyecanlı vızıldayıp duruyoruz.”[12]

Şiir bu hâle karşı çıkmalıdır.

Çünkü Sabahattin Ali’nin, “Fakat dünya insan olmayan insanlarla doludur”; Louis Aragon’un, “Sakın görünüşe aldanma, görünüşte herkes insandır”; Albert Einstein’ın, “İnsanlar arasında kendi gözüyle gören ve kendi yüreğiyle hissedenler çok azdır”; Özdemir Asaf’ın, “İnsanlar, insanların içinde insana hasret yaşarlar,” betimlemeleriyle malûl tablo insan(lık) dışıdır ve de Cengiz Aytmatov’un ifadesiyle, “Bir insan için en zor şey, her gün insan kalabilmektir.”

* * * * *

“Neresi olursa olsun/ Bir yerde apaçık zulüm varsa/ Onu ifşa etmeli insan/ Ve kabul etmemeli bunu/ Bilakis, isyan bayrağı çekmeli!” (s.128) dizelerindeki üzere, sorgulayan duyarlılığı ile Hasan Şeker’in kitabı bir kez daha Ülkü Tamer’in, ‘Şiir İçin Cevaplar’ını doğrulamaktadır:

“Şiir ölümün gölgesidir,/ yaşamanın örtüsü./ Çocuğun savunmasıdır şiir.//

Şiir ateşin habercisidir,/ yangının kundakçısı./ Yanardağın üstündeki kuştur şiir.”

 

12 Nisan 2023, 20:16:41, İstanbul.

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No:262, Mayıs 2023…

[1] Veysel Çolak, “Aslıhan Tüylüoğlu Veysel Çolak ile Eskimiyen İçin Görüştü”, 23 Haziran 2020… https://eskimiyen.com/siirsiz-toplum-eksik-siirsiz-insan-yalnizdir-aslihan-tuyluoglu-veysel-colak-ile-eskimiyen-icin-gorustu/

[2] Hasan Şeker, İki Acı Esinti, Ar Yay., Şubat 2023, 129 sahife.

[3] Orhan Veli Kanık, Garip, Şiir Hakkında Düşünceler ve Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli’den Seçilmiş Şiirler, Yapı Kredi Yay., 2014, s.58.

[4] Nâzım Hikmet Ran, Henüz Vakit Varken Gülüm, Yapı Kredi Yay., 2008, s.46.

[5] Metin Altıok, Şiirin İlk Atlası, Kırmızı Kedi Yay., 2006, s.126.

[6]  “Ben benim, sen sensin; biz yalnızca aşkta tekiz.” (Aleksandra Kollontai, Marksizm ve Cinsel Devrim, çev: Aysem Göztok, Bilgi Yayınevi, 1974, s.81.)

[7] Erich Fromm, Sevme Sanatı, çev: Işıtan Gündüz, Say Yay., 1981.

[8] Fyodor Dostoyevski, Budala, çev: Ayhan Aktar, Güven Yay., 2008.

[9] Molière, Cimri, çev: Sabahattin Eyüpoğlu, İş Bankası Yay., 2006.

[10] Allan Megill, Aşırılığın Peygamberleri-Nietzsche Heidegger Foucault Derrida, çev: Tuncay Birkan, Say Yay., 1998.

[11] Cesare Pavese, Yaşama Uğraşı, çev: Cevat Çapan, E Yay., 1984.

[12] Ingmar Bergman, Büyülü Fener, çev: Gökçin Taşkın, Afa Yay., 1990, s.42.

 

1347

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Sibel Özbudun

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar