Salı Mayıs 21, 2024

Bakış Can : ‘‘Kaypakkayacılık‘‘ mı, Kaypakkaya’nın İdeolojik, Siyasi Komünist Çizgisi mi?

Son günlerde polemik başlatan ve polemik yapan iki yazı ilgimizi çekti; önemli bulduk, okuduk ve üzerine bir kaç söz söylemeyi gerekli gördük ki, yazılar kesinlikle dikkate değerdir.

1)- Esasen akıl sağlığı yerinde ve duyularda engelli olmayan hiç kimse savunulmaya muhtaç değildir. Özellikle mürekkep yalamış, eserler üstüne eserler yazıp çizmiş ve felsefede, siyasette, sanat ve edebiyatta olmak kaydıyla çok yönlü olan, üstelik ciddi bir siyasi yaşam tecrübesine sahip bir kimsenin savunulmaya hiç ihtiyacı yoktur. Temel prensip şu olmalı; kimin söylediğine bakılmaksızın bilimsel doğrular savunulmalı, aynı biçimde kimde olduğuna bakılmaksızın hatalar eleştirilmelidir. Tarafgirlik kişisel değil, sınıfsal olmalı. Savunu ise, sınıf-halk-devrim davası ve bu uğurda stratejik işlev gören kolektif araç adına yapılmalı ya da olmalıdır. Ama mesele doğru-yanlış meselesiyse, tarafsız kalmak ve durmak kabahattir.

2)- Her gelişmenin bir neden ve bir mantığa dayandığını herkes bilir. Sebepsiz bir şey olmadığı gibi, her şeyde bir mantık vardır. Şans-tesadüf-rastlantı diye bir şey yoktur derken, tam da her şeyin varlık sebepleriyle var olabileceğini söylemiş oluyoruz. 30 sene sonra bir romanın ‘‘ince elenip sık dokunarak‘‘ masaya yatırılması, bu roman yazarının siyasi, sanatsal, edebi vb. yaşamını tepeden-tırnağa irdeleyip operasyona tabi tutulması sebepsiz olamayacağı gibi, bu operasyonda kişisel hesaplaşma güdüldüğü izlenimi uyandıran öfke, hınç ve hırs halinin kaba ve aşağılayıcı yaftalamalarına tenezzül edilmesi de, kesinlikle nedenlere dayanır ki, bu davranış bizlere belli ip uçları vermektedir.

Sınıf mücadelesi karşısındaki ahlaki sorumluluklarımızı hafifletmek için kişileri hedef alıp onları mücadelemizin önüne koyamaz, kişisel mücadelelerden sakınmalıyız. Kişisel husumet ve kaygılarla hareket edip fırsat kollamak ve somuttaki tavır itibarıyla ‘‘Kadınlar tarafından pişirilerek hazır önüme getirilmiş yemeğe bir kaşık da ben çalayım‘‘ dercesine hücuma geçip, hedefin üzerinde tepinmek bencilliğin çekememezlik yansımasıdır.

Yazılara mercek tutup hata aramadık. Buna gerek de yoktu. Metin Kayaoğlu’nun yazısında kişisel husumet ve çekememe tavrı ‘’gül dikeni’’ gibi göze batarken, hakaret içeren kaba tutumu da yazıda ‘’kırmızı şerit’’ gibi geçiyordu. ‘’Kaypakkayacılık’’ adına konuşurken de ‘’çaldığım çaldık öttürdüğüm düdük’’ havasından bir nebze ödün vermiyor. O kadar ki ‘’Kaypakkayacı’’ Ki, ‘’Kaypakkayacılığı’’, özünde dışarda kalanlar kavramıştır diyerek alenen kendisini işaret ediyor. Ve bununla ne kadar mütevazı olduğunu sere serpe gözler önüne sererek, Oruçoğlu’da olan mütevazılığın binde birine sahip olmadığını ispatlamış oluyorken, komünist bir çizginin kimler ve hangi pozisyondakiler tarafından, yani örgütsüzler tarafından temsil edildiğini-edileceğini ileri sürerek bilimden kopuyor, iddialı eleştirilerinin aksi köşeye yatıyor.

Kaba materyalist anlayış zaman zaman sırıtarak öne çıkıyor Metin Kayaoğlu’nun yazısında. Her şeyi A ya da B ile açıklıyor. İki seçenek, iki olasılık, iki koşul dışında başka bir olasılık vb. tanımıyor. İki yanlış bir doğru yapmaz formülasyonundan soyutlama yaparken, doğru formülasyonu yanlış felsefi anlayışına kurban ediyor.

Öte taraftan esas amacının bağcıyı dövmek olduğunu da deşifre ediyor. Üzerinde durmasa da, kalemini kırarak geçiyor ki, ‘’Kaypakkaya’nın’’ arkaya (muhtemelen kendisi dışında) bir yapı bırakmadığını söyleyerek bunu kabaca yapıyor. İnkara sığınarak yaratılan değerleri, ödenen bedelleri, akan kanı ve verilen canı bir çırpıda hiçleştirip kenara koymaktan sakınmıyor. Kendisini görmekten başkasını görmeyecek kadar gözü dönmüş bir vaka bu. Kibirin tedavisi ve önyargının değiştirilmesi son derece zorken, dogmatik sübjektivizmden objektiflik beklemek ham hayaldir. Zira, bu sübjektivizm görür kördür ya da görmek istemeyen kördür.

Yüzlerce komünist devrimci dağlarda ve şehirlerde olmak kaydıyla silahlı savaş ve çatışmalar içinde ölümsüzleşti. Doğrudan Kaypakkaya güzergahında, genel siyasi çizgisine uygun siyasi savaşta, aynı perspektifle biçimlenen devrim programı ve stratejisi temelinde Halk Savaşı/Sosyalist Halk Savaşı siperlerinde ölümsüzleşti yüzlerce yoldaş. 50 yıllık bir mücadele tarihi, tecrübesi ve pratiği ortada dururken, ‘‘Kaypakkayacılığı‘‘  adeta ‘‘ben ve ben gibilerden başka kimse temsil etmedi, etmemektedir‘‘ demek kibirle kararmış körlük, inkarcılık ve ukalalık değil midir?

Uzun uzadıya hareketi, verilen bedelleri, yaratılan değerleri, elde edilen kazanımları(yenilgi ve darbeleri, gerileme ve zayıflıkları da) vb. vs. anlatmak gereksizdir. Ama unutulması mümkün olmayan yakın ayna var. Doktora tezlerine konu olan bir siyaset ve kazanım var gözlerinin önünde. Türkiye-Kuzey Kürdistan’ı en geniş biçimde tesir altına alan, büyük etki yaratan, dahası Avrupa-dünya çapında etki yaratan bir siyaset-çizgi başarısı var, tüm objektif devrimci gerçeklere rağmen ne demektedir Metin Kayaoğlu?

Bizler kendi payımıza her şeyden vazgeçelim. İyi de mangalda kül bırakmayan Metin Kayaoğlu, bahsini ettiği ve Oruçoğlu‘na da men ettiği o ‘‘Kaypakkayacılığın‘‘ neresindedir? Nasıl bir ‘‘Kaypakkayacılık‘‘ yürütüyor, nasıl temsil ediyor ki, hangi pratikle, hangi siyasetle, hangi araçla ‘‘Kaypakkayacılığın‘‘ tek varisi olduğunu iddia edip başkasına yasaklıyor ve hınca hınç bir Kaypakkaya teorisiyle dolu olduğunu savlıyor. Neredeyse ‘‘Kaypakkayacılığı‘‘ kavrayan tek insan olarak başkalarına ve değerlerimize salvolarda bulunmaktan sakınmayan Metin Kayaoğlu’nun Kaypakkaya kavrayışı bu mudur, böyle midir?

Pratikten tecrit, örgütten yoksun, tek eylemi kalem-kağıttan ibaret olan bir mücadele ve savaş temsiliyeti midir  o en has ‘‘Kaypakkayacılık‘‘? Ki Metin Kayaoğlu’nda bundan bir fazlası yoktur. O halde bu cüreti nerden almaktadır. Siyasal düşüncelere saygı duyarız ama kırtasiyeciliği geçmeyen bir teori-pratik temsiliyetinin ya da kişinin, bu durumuyla yetinmeyip örgüt ve siyasi gücüyle mücadelede, savaşta olanlara, ağır bedeller ödeyerek kendilerini kanıtlamış olan yapılara, Kaypakkaya yoldaşın ideolojik-siyasi-örgütsel ilke ve çizgisini takip ederek pratik içinde olan hareketlere söz etmesi aymazlığın daniskasıdır.

Oruçoğlu üzerinde üstten değerlendirmelerde bulunurken kendisine de bakmak durumundadır Metin Kayaoğlu. Ki Oruçoğlu, Metin Kayaoğlu‘nun tahmin edemeyeceği kadar mütevazı, alçak gönüllü ve dürüst-samimi bir devrimci aydındır. Hiç bir kibiri ve kişisel hesabı yoktur. Sakladığı bir tek zaafı ve kusuru da yoktur; en önemlisi de böyle bir çabası yoktur. Açık ve dürüsttür. Kendisini son derece çıplak biçimde ortaya koyar, hatta işi mütevazılığa vererek kendisiyle dalga geçer ve hak etmediği kadar kendisini eleştirir.

Oruçoğlu zaten hiç bir zaman ben siyasal önderim, bu kişiliğim var dememiştir, bu iddiası olmamıştır. Aksine, daha çok sanatla, edebiyatla alakalı olduğunu alenen söyler. Hatta siyasi bakımdan oynadığı, üstlendiği ve pratikte az ya da çok yürüttüğü çalışmayı küçümseyip yok göstererek bunu yapmaktadır. Oysa, 1973 dava dosyasına bakıldığında kimin ne ile meşgul olduğunu, neler yaptığı veya yapmaya çalıştığı, pozisyon ve tavrının ne olduğu, harekete ve çalışmalara, eylemlere dönük neler planlayıp düşündüğü vb. vs. açık biçimde görülür.

Her şeye rağmen, Oruçoğlu, asla siyasi önder veya önder kişilik gibi iddialarda bulunmamış, aksi yönde beyanlarda bulunmuştur. Kaypakkaya ile kendisini asla kıyaslamamıştır. Aksine Kaypakkaya’nın ileri düzeyini, zekasını, çalışma temposunu, kararlılığını vb. vs. hep teslim etmiş ve kendisini bu tablonun dışında tutmuştur. Oruçoğlun‘a yönelik yürütülen bir çok eleştiri doğrudur. Fakat güdülen kör husumet, kaba saldırı ve tersi iddia edilmeyen şeyleri malzeme ederek üzerinde tepinme tavrı ve kuşkusuz ki, Kaypakkaya yoldaşın siyasi tez, çizgi ve ilkelerini teorik-pratik mecrada temsil edip yürüten hareket ve hareketlere karşı inkarcı tavrı da, son derece çiğ ve bencil hırsın esiri olarak sakattır.

Kayaoğlu, ‘‘Kaypakkayacılık‘‘ yapmakta ama değim yerindeyse bunu kuru-kurusuna yapmaktadır. Oysa aslolan Kaypakkaya yoldaşın Komünist ilkelerle sağlam olan genel siyasi çizgisi ve tüm düşünce sistemetiği ile buna uygun devrimci pratiğinin sahiplenilerek yürütülmesidir. Oruçoğlu’nu eleştiren ve Kaypakkaya yoldaşın kurduğu siyasi partileri tüm bedel ve değerleriyle inkar edip hiçleştiren Kayaoğlu öncelikle Kaypakkaya çizgisi ve pratiğiyle ne kadar bağlaşık olduğuna bakmalıdır. Ne yaptığını gözden geçirmeli, buna uygun konuşmalıdır. Başkasını yargılarken de buna göre yargılamalıdır.

8228

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

DİSİPLİN ANLAYIŞIMIZA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ - I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Sayfalar