Cumartesi Nisan 27, 2024

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

12 Mart askeri faşist mahkemelerinde TKP/M-L’nin toplu siyasi savunmalarında tanıdık Mehmet Zeki Şerit yoldaşı. Faşizmin mahkemelerinin idam isteği ve tehdidine karşı nasıl dik durulması gerektiğini biz Denizler ve yoldaşlarıyla birlikte ondan öğrendik. Faşizm tarihinde ilk defa kendi mahkemelerinde TKP/M-L tarafından yargılandı ve mahkûm edildi.

TKP/M-L’nin azami, asgari programı savunuldu. Mahkemeler araç olarak kullanılarak halka daha geniş anlatılabildi. Toplu savunmada esnasında çözülme şekliyle yaralanan, sanıklar dahi faşizmin yargılanmasında taraf olarak ihanete meydan okundu.

 

Faşizme karşı verilen savaşta Partimiz ve diğer devrimci örgütler ağır darbeler aldı, yenilgiye uğradılar. Merkezi yapılanmalar dağıldı. Dışarıda kalan örgütlü örgütsüz taraftarların ezici çoğunluğu bölgelerinde parti faaliyetlerini zorlu şartlarda kendi yetenekleri ölçüsünde devam ettirdiler. Ve bu merkezi dağınıklığa rağmen süren mücadelede M. Zeki ve yoldaşlarının payı büyüktür.

1974 affı yeniden merkezi örgütlülüğü kısa zamanda yarattı. Dışarı çıkan Kadroların ezici çoğunluğu mücadele içerisinde yer aldı. Partimiz beklenenin çok çok üstünde hızla gelişen, güçlenen, kitleselleşen, ideolojik, siyasi, politik ve örgütsel duruşuyla abartısız bütün devrimci örgüt ve çevrelerin çekim merkezi haline gelmişti.

 

Ancak; partimiz aldığı yenilgiyle henüz yüzleşmemiş, hesaplaşmamıştı. Mutlaka partimiz kendisiyle hesaplaşmalıydı. Lakin bu hesaplaşma, alınan yenilginin ideolojik, siyasi, örgütsel, politik nedenlerini, sonuçlarını ortaya koymalı, doğru yol–yöntem kullanılarak sağlıklı özeleştiri yapılmalı, geleceğe daha güçlü, etkili ve örgütlü girilmeliydi. Parti çalışanlarının ve kadroların ezici çoğunluğu bunu beklerken tam aksi bir yol–yönteme başvurularak resmi olmayan el altından parti komitelerinde yarı ürkek, yarı dayatmacı darbeciliğe başvuruldu... Partimizde yenilginin sebepleri ve yapılması gerekli olan özeleştiri tartışmaları 1974’lerin sonlarına, 75’in başlarına doğru komitelerde sağlıksız, plansız –programsız el altında tartışılmaya açıldı. Resmi bir özellik taşımıyordu. Ama yenilik adına parti çizgisine sağdan saldırılıyor, ”sol maceracı çizgi olarak mahkûm ediliyor!”du. Partinin asgari ve azami programını teşkil eden beş temel belgenin özü ret edilerek tartışma darbeci ve dayatmacı mantıkla kabul ettirilmeye çalışıldı. Tepeden inme ve biçimsiz hukuksuz sekliyle; “Türkiye’de kendi iç dinamiğiyle gelişen kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim ekonomiyi oluşturduğu tezi üç sayfalık bir yazı ile görücüye çıkarılmıştı. Özellikle parti tabanı ve Batı Bölge Komitesi ve de mahpushanelerde bulunan kadroların, parti üyelerinin çoğunluğu KK’sine tavır takınarak hem yöntem ve izlenen yol hem de parti çizgisiyle oynandığı noktada tavır takınmıştı

 

Kısacası yersiz, zamansız olup partimize büyük zararlar veren 76 ayrılığı bu şekilde başladı.

 

Yaşanan bu ayrılıktan Mehmet Zeki Şerit yoldaş tasfiyeciliğe karşı çıkarak, parti çizgisinden yana tavır almıştı. O döneme kadar Zeki yoldaşla tanışmıyorduk. Biz İstanbul Toptaşı cezaevinde tutsaktık, Zeki yoldaş ise mahkemeye hakaretten almış olduğu hükmün infazı için Ankara Ulucanlar cezaevinde yatmaktaydı. Bazen dolaylı, bazen ise mektuplaşarak haberleşiyorduk. Toptaşı merkezli yeni bir ayrılık daha partimizde yaşanmıştı. Ahmet Kızıler ve beraberindeki arkadaşlar  ”birçok noktada ayrı düştükleri için partiden atılmıştı”. Bu ayrılık 1977’nin başlarına rastlar. Kızıler ve ekibi önemli birikimli kadroyu da birlikte uzaklaşmıştı. Ankara’da da bölgesel faaliyet yürütülmekteydi. Yeterli kadrosal ve kitlesel bir gücümüz yoktu ama militan bir örgütlenme, dar kadro çalışmamız mevcuttu. Ankara bölgesi diğer bölgelere nazaran daha edilgen, askeri faaliyette yetersiz kalıyordu. Kendini koruma adına partiyi geliştirecek eylemlerden özellikle kaçınılıyordu.

 

Mehmet Zeki yoldaş kaçış planını Ankara yönetimine sunduğunda Zeki yoldaşın firar eyleminin örgütlü yapılması, destek sunulması önerisini o dönemki; ” Ankara yönetimi ret ederek gerçekleştirilecek eyleme destek veremeyeceğini, firar edenleri koruyup barındıramayacağını söyleyerek, eylemin iptal edilmesi kararını aldı”  Zeki yoldaş alınan karara uymayarak firar eylemi çalışmalarını devam ettirdi ve Ankara parti yönetimiyle ilişkisini kesti. Zeki yoldaş yanına aldığı üçü siyasi biri adli beş arkadaşıyla firari gerçekleştirdi. Firar 13 Mart 1977 yılanda gerçekleşti. Zeki yoldaş faşizmin zindan duvarına: ”O DUVAR, DUVARINIZ VIZ GELIR BIZE VIZ” yazarak tarihe bir daha silinmeyecek bir not düşmüş ve komünistlerin ve devrimcilerin simgesi olmuştu. Evet, Zeki yoldaş faşizme kendi kalesinde yenilgiyi tattırdı.   Devrimcilerin, komünistlerin en zor koşullarda yoktan var etmeyi, imkânsız olanı başararak zafere taşımayı; inanç-azim ve kararlılığın nelere kadir olduğunu bize gösterdi. Gelecekte tutsaklık koşullarındaki devrimcilerin öncü rehberi oldu.

 

Ankara parti komitesiyle Zeki yoldaş arasında süren çelişkiler neticelenmemiş, bölge Zeki yoldaşı yeterince sahiplenmemişti. Süren sorunlar neticesinde Ankara parti organıyla, Zeki yoldaşın organik bağı tamamen kopar. Bir buçuk aya yakın kendi imkânlarıyla yaşamını sürdürür. Bölgesel dönem yaşandığından partinin diğer bölgeleriyle ilişki imkânı arar Partimizle ilişki kuracağı ilk alan İstanbul Bölgesi olur. Aynı dönem bölgeler arası koordineyi sağlayan, partiyi kongre veya konferansa taşıyacak Bölge temsilciliklerinden oluşan komite oluşumunda çalışır. Sorumluluğuna ise Süleyman Cihan yoldaş getirilir. O döneme kadar bizimle de ilişkiyi sürdüren Süleyman yoldaştı. Her hafta periyodik parti ile görüşmeler yürütülür, içeride ve de dışarıdaki gelişmeler gibi önemli konular değerlendirilirdi.

 

Ahmet Kızıler ile Parti ayrılığı içeride yaşandı. Bu kaçınılmaz dışarıya da yansıma göstermişti. Aramızda ayrılık olmuştu ama halen ilişkilerimiz sürüyordu. Aramıza siyasal, örgütsel ayrılık hariç herhangi bir soğukluk yoktu. Hatta komünlerimiz dahi belli bir dönem birlikte devam etti. Kendi doğallığında her mahkûm ziyaret günleri kendi ziyaretçisini veya ziyaretçilerini bekler. Benimde Süleyman Cihan yoldaşla randevum vardı. O dönem görüşler daha gevşekti. Ama mutlaka Kimlik kontrolleri yapılmaktaydı. Hemen hemen her ziyaret günü yoğun geçerdi. Ahmet Kızıler’in ziyaret çağrısı yapılmıştı Aradan çok zaman geçmeden Ahmet Kızıler yanıma gelerek benimle özel bir şey konuşmak istediğini söyledi ve birlikte maltaya çıktık. Zeki Şerit yoldaşın benimle görüşmek istediğini söyledi. Ahmet Kızıler Zeki yoldaşla 68-70’li yılların başlarında PDA içinde tanışmaktaydılar. Ahmet Kızıler’in ayrıldığından haberdar olmadığından partiyle ilişki kurmak için Toptaşı cezaevine bizleri görmeye geliyor. Kanımca yaz ortalarıydı. Önce aşırı bir heyecan bastı tüm bedenimi, Zeki yoldaş nasıl olur da yakalanma riskini göze alarak bizleri ziyarete gelebilirdi. Bu çok büyük bir risk ve sorumsuzluk diye içimden geçirdim. Diğer yandaysa içimde büyük bir sevinç ve Zeki yoldaşı görme heyecanı vardı. Çünkü görüş anına kadar gelişmelerden haberimiz yoktu.

 

Ziyaretçi yerine giderken dahi ,’O DUVAR DUVARINIZ VIZ GELIR BIZE VIZ “sözüyle tarihe not düşen efsanevi yoldaşımızı göreceğim için çok heyecanlıydım ve sanki ne yapacağımı şaşırmış ruh hali içindeydim.

 

Ahmet Kızıler’e ilk sorum; ” Zeki yoldaşın cezaevine, yani buraya gelmesi çok tehlikeli. ‘Ya tanınırsa, ya yakalanırsa ne yaparız’ oldu. Ahmet Kızıler de; ‘Söylediklerin doğru ama kullanacağı başka yol ve imkân kalmadığından, bu yönteme başvurmuş’ dedi. Bu sözler üzerine ben biraz daha sakinleştim kendime gelmeye çalıştım. Anlaşılan Ahmet Kızıler gelişmeleri ve Zeki yoldaşın zor koşullarından haberdardı. Belki benden önce sohbetleri de olmuştu. Ancak Zeki yoldaş Kızıler grubunun partiden ayrıldığından haberdar değildir. Ahmet Kızıler gelişmeleri anlatınca Zeki Yoldaş, Kızıler’e partiyle görüşmek istediğini söyleyerek son noktayı koyar. Benimle görüşmek istediğini açıklayıp ziyarete gelir.

Görüş yerine vardığımızda tanışma ve yüz yüze görüşmemizi şu an kelimelerle ifade etmemin tarifi mümkün değil. Bir can sıcaklığında, sımsıkı sarıldık, yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz gibi yoldaş sıcaklığında tarifsizlikler yaşadık. Gözlerimizle bir an da çok şeyi anlamış, anlatmış olduk. Ahmet Kızıler bizi yalnız bıraktığında Zeki yoldaş gelişmeleri ve Toptaşı cezaevini neden zorunlu ziyaret ettiğini bana anlattı. Ve ”partiyle ilişki kurmak istediğini” söyledi. Ben bugün çeşitli ziyaretçilerimin olduğunu ancak yetkili yoldaşla birkaç gün sonra iletişime geçebileceğimi ama hemen kendilerine haber iletebileceğimi, su andan itibaren de geçici olarak kalacak yer ayarlayabileceğimi kendisine anlattım.

 

Zeki yoldaş İstanbul’a geldiğinde kimseyle bağ kurmamasından dolayı mecburen Üsküdar Mezarlığı vb. yerlerde yatarak firari yaşamını sürdürür. Kendisine bir iki saat dışarıda oyalanmasını tekrar ziyaretime gelerek benim ismimi anons etmesini söyledim.  Büyük bir sevinç heyecan ve güvenle birbirimizden ayrıldık. Ziyaretime örgütsel bağımız olmamasına rağmen çeşitli semtlerden yoldaşlar da geliyordu. Bazı yoldaşlar da ihtiyaçlarımızı karşılamak amaçlı periyodik ziyaretlerimize geliyorlardı.

     Zeki yoldaşı deşifre etmeden, kim olduğunu, nerden, niçin geldiği sorularına muhatap bırakmadan ziyaretime gelen yoldaşa bir yoldaşımızı zorunlu birlikte götürmesini kimseye de bir şeyler bildirmemesini kesin talimatla güvenilir bir yere yerleştirmesini söyledim. Anadolu yakasında oturan yoldaşımız Zeki yoldaşı da yanına alarak sonraki randevumuzda buluşmak üzere ayrıldılar.

 

Ziyaretçi günlerimiz haftada iki gündü. Salı ve Cuma günleri dokuz ile beş arası ziyaretçi günlerimizdi. Cezaevi idaresiyle de aramız iyi olduğundan görüşmelerimiz pek sıkı sayılmazdı. Hatta çoğunlukla serbest görüş yapıyorduk. Cuma günü ziyaretime Süleyman Cihan yoldaş ve İbrahim Ünal (Kıvırcık) yoldaşlar geldiler. Süleyman yoldaş bundan böyle örgütle bağlantımızı Kıvırcık yoldaşla süreceğini, örgütsel tüm bağlantıları Kıvırcık yoldaşın sürdüreceğini bana bildirdi. Kendilerine Zeki yoldaşın ziyaretime geldiğini, partiyle ilişki kurmak istediğini, geçici olarak …. Yoldaşa teslim ettiğimi söylediğimde her iki yoldaşta şaşkındı.” olamaz, niçin daha önce haber iletmedin” eleştirisini yaptılar. Bende güvenlik gereği bunu uygun gördüğümü söyledim. Üstünde de fazla durulmadı Çok zaman geçmeden Zeki yoldaş ve onu misafir eden yoldaş birlikte geldiler. Zeki yoldaş hem Süleyman’ı hem de Kıvırcığı tanıyordu. Ayrılığın ilk dönemleri Ulucanlar Cezaevinde Zeki yoldaşı ziyaret ettikleri ortaya çıkıyordu. Kısa bir hasret gidermeden sonra vedalaşarak ayrıldılar. İçimde bir hüzün, burukluk ve yalnızlık belirdi. Önce bir suskunluk, birkaç dakikalık mola sonrası koğuşumun yolunu tuttum. Diğer yoldaşlar gelişmeleri ve neler olduğunu bilmiyorlardı. Aslında moral olarak iyiydim. Çünkü Zeki yoldaşı partiye, emin ellere sağ salim sorun yaşanmadan teslim etmiştim. Bundan daha güzel ne olabilirdi.

 

Zeki yoldaşın partiye gelmesi önemliydi. Hem bizlerin morali açısından, hem de önemli deneyimlerden geçmiş eski bir yoldaşımızın faaliyet içerisinde yer alması bizleri her yönlü sevindiriyor, güçlendiriyordu. Öyle ki; bölgesel dönemden merkezi döneme geçisin yaşandığı bir zamanlamada Zeki yoldaş daha da gerekliydi. Partimiz mutlaka gerekeni yapacaktı.

Bu dönem bölgeler temsilcilerinden oluşan KOK çalışmalarını daha da hızlandırmış, bölgeler arası koordineyi belli bir merkeze bağlamış, örgütü tek merkezden yönlendirmeyi asgari planda da olsa gerçekleştirmişti. Henüz bölgeler arasında tam uyum ve örgütsel bütünlük sağlanamadığından Zeki yoldaşla Ankara Bölgesi arasında var olan sorun da devam ediyordu. Çözüm için tartışma yürütüldüğünden Zeki yoldaşa bölgede ve partide herhangi bir görev verilmemişti, sorunun çözümüne kadar beklemedeydi diyebilirim. Bu sorun İstanbul Bölgesiyle, Ankara Bölgesi arasında da tartışmalara sebep olmuştu. O sebeple Zeki yoldaşı görevlendirme geçici olarak ertelenmişti.

 

Bu süreçte partimiz yoğunlaşan faaliyetlerine Orhan Bakır yoldaşı kaçırarak gündeme damga vurmaya devam ediyordu. Birçok azılı işkenceci faşistleri cezalandırarak tüm dikkatleri üstüne çekiyordu. Partinin gerçekleştirdiği eylemler karşısında çaresiz kalan faşizm azgınca saldırılar yapıyor değerli yoldaşlarımızı katlediyordu. Faşizmin çok yönlü saldırıları partimiz tarafından esasta bertaraf ediliyordu.

 

İzmir ve İstanbul bölgesinde yoğunlaşan operasyonlar sonucu bazı yoldaşlar faşizme esir düştüler. Bu operasyonlar da Orhan Bakır yoldaş güvenli bir şekilde operasyon dışına çıkarıldı. Zeki Şerit yoldaş ise operasyon bölgesi içinde bulunmaktaydı. Partimize yönelen operasyonda düşman boş durmuyor sürekli istihbarat çalışmaları yaparak, partimize darbe vurmak istiyordu. Kadıköy’de yapılan bir ihbar sonucu Zeki Şerit yoldaşın kaldığı ev faşist vurucu timlerce basıldı. Zeki Şerit yoldaş Kadıköy Altıyolda faşizme karşı çatışarak sonuna kadar direndi. Uğur Gür, Mete Altan, Muhsin Bodur gibi aşağılık katil işkenceci faşistler tarafından yaralı esir alındı. Zeki yoldaş kasığından yaralanmıştı ama durumu ölümcül değildi. Sloganlar atarak faşist diktatörlüğe, onun kolluk kuvveti operasyon güçlerine meydan okuyor, marşlar söylüyordu. Zeki yoldaşla birlikte iki yoldaş daha faşizme aynı evde esir düşmüşlerdi. Biz Toptaşı cezaevinde haberi öğrendiğimizde hemen harekete geçerek gelişmeler hakkında bilgi almaya çalıştık. Hüseyin Balkır ve Sefa Kaçmaz birkaç ay öncesinden yakalandıklarından dolayı gelişmeleri yakinen biliyordular. Kaldı ki her iki yoldaşta İst. Bölge Komitesinde yer almaktaydılar. Yani Zeki yoldaşın kaldığı evi biliyor ve yakalanan yoldaşları tanıyorlardı.

 

Zeki yoldaşın yakalanması ile katledilmesi arasında en az yirmi beş günlük bir zaman dilimi vardı. Toptaşı Cezaevi firar eylemi kasımın ilk haftasına planlanmış, karar altına alınmıştı. Zeki Şerit yoldaşın yakalanması sebebiyle firar eylemi ertelenmişti. Zeki yoldaşın Haydarpaşa Hastanesinde sorgusunun ve tedavisinin sürdüğünü öğrenmiş, kendisiyle irtibat kurma yolları aranmıştı. İlk on gün irtibat direkt kuramamıştık, dolaylı ilişkilerimizi kullanarak ilişki sağlamıştık. ”Emniyet sorgusu tamamlanmış hastanede bir sure daha tedavisi için kalması gerektiğini bana bilfiil Hapishanedeki Jandarma başçavuşu söylemişti. Artık sorumluluğun hapishane jandarmasına geçtiği ve Zeki’nin tutukluluk suresince hastanede jandarmanın yetkisinde olduğu açık ve netti.

Ben savcılıktan hastaneye sevkimi istedim yetkili başçavuşu zaten örgütlemişti ve tüm gelişmelerden haberdardık. Anlaşarak sevk edildiğim Haydarpaşa hastanesinde Zeki yoldaşla görüşmeye gitmiştim. Başçavuş korkarak da olsa beni Zeki Şerit yoldaşla uç beş dakika görüştürdü. Zeki yoldaş ranzaya kelepçeliydi, sağlığı gayet iyi, morali yüksekti. Ölüm riski atlatılmıştı. Kendisini beklediğimizi: moralini sağlam tutmasını, erken iyileşip Toptaşı hapishanesine sevkinin yapılmasını ben kendisiyle konuştum. Gerekli sinyali vererek; Kendisini götürmek için beklediğimizi hissettirdim. Ve vedalaşarak ayrıldık. Bende gerekli bilgileri yoldaşlara, dışarıya ve bizimle firar eyleminde yer alan MLSPB’li arkadaşlara ilettim. Ortak karar Zeki Şerit yoldaşı beklenmesiydi. Toptaşı’na gelmesinin ertesi gününde firar eylemini gerçekleştirecektik. Her şey planladığımız şekilde gidiyordu. Aksayan hiçbir şey yoktu. Parti birinci konferans hazırlığına hız verdiğinden ve de belirlenen tarihin yaklaşmasından dolayı bizi sürekli sıkıştırıyordu. Hatta bir ara Süleyman yoldaş ziyaretimize gelerek KOK’un eylemi ertelememiz gerektiği kararı aldığını bizlere bildirdi. Her halinden alınan karara karşı olduğunu ifade edercesine Kıvırcık’la konuşmamızı bölgenin kararı değerlendirmesi gerektiğini söyledi. Biz hapishanedeki komite olarak karara itiraz ettik ve firar eyleminin mutlaka yapılması gerektiğini Bölge Komitesine bildirdik. İçerideki iki Bölge komitesi üyesinin onayıyla Bölge komitesinden onay çıkararak, firar planlandığı sekliyle gerçekleşecekti. Aradan dört veya beş gün geçmişti, biz Zeki yoldaşın her an yanımıza geleceğini hesaplarken, kötü haber gece yarışı başçavuş tarafından bize ulaştı.

”Zeki Şerit’i, bugün emniyetten bir ekip sorguya aldı. Bütün gün süren sorgu sonucu Zeki Şerit işkenceyle öldürüldü, haberiniz olsun.” Dedi. Hepimiz şoktaydık, inanamıyorduk. Zeki yoldaşın katledilip edilmediğini öğrenmek için sloganlar atarak eylem başlattık Hapishane savcısını istedik. Ne var ki Zeki yoldaş katledilmişti. Bütün mahkûmlar, devrimciler, yoldaşlar Zeki’nin katledilişini protesto ettik, isyan başlattık. 24 Kasım 1977’de Zeki yoldaş Haydarpaşa Hastanesinde işkenceciler tarafından alçakça katledilmişti.

   Biz Seni bekledik Zeki Yoldaş. Seni dört gözle, büyük umut ve heyecanla bekledik.

Karar kesindi, Senin Tırnaklarınla yazdığın “O DUVAR DUVARINIZ VIZ GELIR BIZE VIZ” yolunda yeni bir özgürlük hamlesiyle faşizme beklemediği bir darbe daha vurarak onlara sevinç yaşatmayacaktık.

Seni unutmayacağız Çerkez komünist, sonsuz sevgiler kavgamızın onuru…

104056

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar