Cumartesi Mayıs 11, 2024

Boykotçuların taktik yanlışlıkları ve halktan kopuk faliyetleri! Sidar Hanoğlu

24 Haziran baskın seçimi kararının açıklanmasından sonra tüm toplumsal kesimler nasıl davranacaklarını, kiminle hareket edeceklerini açıklayarak duruş aldılar. Buna göre, AKP-MHP ''cumhur ittifakı''nda, CHP, SP, İyi Parti ''Millet ittifakı''nda, birleşirken, devrimci, demokrat ve Kürt yurtsever kesimi HDP etrafında birleşerek seçime dahil oldu. Bunların karşısına az sayıda devrimci yapılar ise ''Boykot'' kararı alarak, seçime katılmayacaklarını açıkladılar.

Boykot diyenlerin her biri kendince bir gerekçe açıklasa da, birleştikleri ortak payda ''seçimlerin kurtuluş olmadığı, parlamenter mücadeleye hapsolmak, devrimden uzaklaşmaktır'' demek oldu.

Boykot elbette tümden ret edilecek bir taktik olamaz. Bazı dönemler boykot bir devrimci taktik olarak uygulanabilir. Proleter hareketin kendi mücadele tarihinde çok kez boykot taktiğini uygulamış ve kitlelere bu taktik üzerinden ulaşmaya çalışmıştır. Lenin'de belirttiği şekilde ''1905'te ''parlamento''nun Bolşevikler tarafından boykot edilmesi, devrimci proletaryaya son derece değerli siyasal deneyimler kazandırdı.'' Bunu ret etmek, taktik mücadele biçimlerini ret etmek olur ki, devrimciler hiçbir mücadele biçimini önceden ret ettiklerini açıklayamazlar. Mücadele biçimleri stratejiktir. Hangi mücadele biçimini esas alarak devrim yapacağımıza, o ülkenin sosyo-ekonomik yapısı belirler. Ancak tüm mücadele biçimlerinin değişmeyen tek stratejik hedefi ''Zora dayanan devrim olmaksızın burjuva devlet yerine proleter devleti geçirmek olanaksızdır'' ilkesinden hareket etmektir. Tamda burada Lenin'i devreye koymak iyi olacaktır. Lenin ''Düşmanın kullandığı ya da kullanabileceği bütün silahlardan, araç ve yöntemlerinden yararlanmayı, bunları kullanmayı öğrenmemiş olan bir orduyu savaşa sürmenin akılsızca bir davranış, giderek cinayet olduğu besbellidir. Bu gerçek, siyasete, askerlik sanatının uygulandığından daha da iyi uygulanabilir. Gelecekteki şu ya da bu durumlarda bizim için hangi mücadele aracının daha pratik ya da elverişli olacağını önceden kestirmek, siyasette daha zor bir şeydir. Bütün mücadele araçlarından yararlanmayı bilmemek, büyük bir yenilgi tehlikesine –bazen, hatta kesin yenilgi tehlikesine– kendini atmak olur, çünkü bizim irademizin dışında meydana gelecek olan öteki sınıfların durumundaki değişiklikler, bizi özellikle zayıf olduğumuz bir hareket biçimine başvurmaya zorlayabilir. Eğer bütün mücadele araçlarından yararlamayı biliyorsak, mutlaka yeneriz; çünkü koşullar, düşman için en tehlikeli olan silahı, öldürücü darbeleri en çabuk indiren silahı kullanmamıza olanak vermese de, biz gerçekten ilerici olan, gerçekten devrimci olan sınıfın çıkarlarını temsil etmekteyiz. Tecrübesiz devrimciler, çok defa, legal mücadele araçlarının oportünizm lekesini taşıdıklarını sanırlar, çünkü bu alanda, burjuvazi, çok defa işçileri aldatmış, işçilerin güveniyle oynayabilmiştir; ve bu devrimciler, illegal mücadele araçlarının en devrimci araçlar olduğunu sanırlar. Bu, yanlıştır. …. Ama illegal mücadele biçimleri ile bütün legal mücadele biçimlerini birleştirmeyi bilmeyen devrimciler, en kötü devrimciler sayılmalıdırlar. İhtilâl patlak verdiği zaman ve var hızıyla gelişirken, ve herkes modaya uymak için, bazen da kariyerinde ilerlemek için ihtilâle katıldığı zaman, ihtilâlci olmak zor bir şey değildir. Bu sözde-devrimcilerden "kurtulmak" için proletarya, daha sonraları, zaferden sonra az çekmeyecektir; proletarya, bu ikinci kurtuluş uğrunda görülmedik çabalar sarf edecek, acılar çekecektir…''

Taktik her zaman stratejiye hizmet zorundadır. Stalin,''Taktiğin konusu nispeten kısa olan, hareketin kabarması ve alçalması, devrimin hızlanması ve yavaşlaması döneminde proletaryanın davranış çizgisini saptamak, eski mücadele ve örgütleme biçimlerinin ve eski sloganların yerlerine yenilerini koyarak, mücadele ve örgüt biçimleri arasında uyum sağlayarak vb. bu çizginin uygulanması için mücadele etmektir'' der.

Her taktiğin kendi içinde bir sınırı vardır. Hiçbir taktik tüm mücadele boyunca uygulanamaz. Her somut duruma göre sınıf partisi bir taktikle hareket eder. Sonuçta tüm taktikler stratejiye hizmet eder.

24 Haziran baskın seçimlerine tavır ortaya koymakta bir taktiktir. Bu taktiğin kendi içindeki sınırı seçimlerin bitmesiyle bu taktiğin de son bulacağıdır.

Boykot tavrı alan kesimlerin ortaya koydukları argümanlar kendi içinde anlaşılır bir tarafı olmakla birlikte, dönemsel olarak belirlenen boykot taktiği yanlıştır. Mevcut ülke gerçekliği ve devrimci hareketin bir güç olarak durduğu yer ve kitlelerin talep ve istekleri göz önünde bulundurulduğunda seçim yoluyla (devletin değil) AKP'nin yıkılması hiçte küçümsenecek bir talep değildir. Devrimci hareket bugün güçlü kitlesel bir güce sahip değildir. Gücü oldukça zayıflayan devrimci hareketin, mücadeledeki kararlılığı, nihaiyi hedefi olan faşizmi yıkma stratejik mücadelesini kararlılıkla sürdürse de, toparlanmak ve yeniden hedefine kitlenmesi için bazen soluklanma ihtiyacı duyabilir. Bu dönemlerden birini de bugün yaşıyoruz.

AKP'nin 16 yıllık hükümeti geride büyük bir yıkım bırakmış durumda. Kitleler sindirilmiş, en küçük bir muhalefete dahi tahammül edemeyen AKP, her muhalifi tutuklamakta yılları bulan hapis cezalarıyla cezalandırmaktadır. Kitlelerin büyük bir kesimi artık geleceklerinden emin olmayan bir şekilde yaşıyorlar. Hiçbir dönem AKP'nin gitmesi için bu kadar yüksek bir sesle kitleler ayağa kalkmamıştı.

Kitlelerin bu taleplerini devrimciler dikkate almak zorundadır. Devrimciler, ''ne kadar baskı olursa, kitleler o kadar devrimcileşir'' düz mantığıyla hareket edemezler. Devrimciler, bazen kitlelerin reformist taleplerini dikkate almak zorundadırlar. Sonuçta faşizm yıkılıp, devlet sınıfın eline geçmediği müddetçe, mevcut düzen içinde elde edilen her şey reforma tekabül eder.

Boykotçuların da bildiği bu basit argümanı bir yana bırakarak, sırf kendi taktiklerinin doğruluğunu ispat etmek için, ''seçimim kurtuluş (sanki kurtuluşmuş diyen devrimci bir yapı varmış gibi) olmadığı'' tezi üzerinden ileri sürdükleri tüm gerekçeler karşılıksız kalmaktadır.

Boykot tavrı alanların bir bölümü bundan önce hiçbir seçime katılmamış gibi hareket ediyorlar. Önceki tavırlarını unuturcasına, keskin cümleler kurarak herkesi seçimleri boykot etmeye çağırmaları arasında da bariz bir çelişki var. Örneğin Kızıl Bayrak, 2015 yılında yapılan genel seçimlere bağımsız adaylarla girerken, tavır doğru oluyor, ancak 2018'deki seçimlere katılmayı ise ''Bu rejimin yıkılması, yarattığı sorunlarla baş edilmesi seçim sandıklarıyla mümkün olmayacağı gibi, bu rejimi yaratan emperyalist kapitalist sistemi hedef almayan bir mücadele anlayışıyla da bu hedeflere ulaşılamaz. Bu rejimi yıkmak da onu yaratan kapitalizm vebasıyla hesaplaşmak da sınıfa karşı sınıf eksenli, meşru-militan bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.'' diyebilmektedir. O zaman aklımıza şu soru geliyor. 2015 tarihinde ''Ankara 1. Bölge Bağımsız Sosyalist Milletvekili Adayı Melek Altıntaş'' ve ''İzmir 2. Bölge Bağımsız Sosyalist Milletvekili Adayı Muharrem Subaşı''yı aday gösterdiğiniz de, sizler ''Sınıfsız ve sömürüsüz, emekçilerin eşitlik ve kardeşlik içinde yaşayacakları bir dünya için sosyalizm şarttır.'' şiarını ret ederek mi seçime bağımsız adaylarla girdiniz? Biz, sizin kesinlikle ''sosyalizmden vaz'' geçtiğinizi düşünmüyoruz. Seçimlere bir taktik olarak bağımsız adaylarla girmenizin, kendi propagandanızı bu bağımsız adaylar üzerinden yaptığınızı biliyoruz. Nitekim 2015 seçim çalışmalarınıza dönüp baktığımız da, bunları görüyoruz. Dolaysıyla sizin geçmişinizde seçimlere katılım hiç yokmuş gibi, HDP ile seçime katılan kesimlere ''..... solun seçimlerde aldığı tutuma baktığımızda, vaat edilen geleceğin pek de parlak olmadığını vurgulamak durumundayız. Zira her yönüyle düzen sınırları içine hapsolan, parlak vaatleri ise bizzat bu kokuşmuş düzenin kurumlarına dayanarak ya da onları değiştirerek gerçekleştireceğini iddia eden bir platformla karşı karşıyayız.'' demeniz sadece bir iddiadan ibarettir. Şöyle demeniz daha inandırıcı olurdu; ''evet bizim daha önceki seçimlere bağımsız adaylarla katıldığımız oldu, bu dönem katılmayı doğu bulmuyoruz'' söyleminiz daha anlaşılır olurdu. Bu cümleyi kurmadan, doğrudan ve şimdiye kadar seçime katılımınız olmamış gibi, tepeden inmeci bir şekilde herkesi ''düzen içi'' olmakla suçlamak, sizi daha fazla inandırıcı kılmıyor, aksine kitlelerin gözünde ne kadar tutarsız olduğunuzu gösteriyor.

Mevcut boykot cephesinde yer alan bazı kesimler AKP ve diğer burjuva partilerden çok HDP'ye saldırarak boykot kararlarını gerekçelendirmeleri de ayrı bir politik tutarsızlıktır. Bu bakış açısının Kürt hareketine bakış, onlarla olan ilişkilenmeden ayrı düşünülemeyeceği açıktır.

İşte bunların özeti niteliğinde bazı değerlendirmeler şöyle; TKİP, ''Bu bağlamda, solu etrafında toplayan HDP’nin programına baktığımızda, burjuva sosyal reformun ötesinde bir şey göremiyoruz. Örneğin kapitalizme, emperyalizme, burjuva sınıf egemenliğine herhangi bir itiraz yoktur. Bu arada söz konusu programın burjuva düzenin kurumlarına dayanılarak gerçekleştirileceği bile iddia ediliyor. Çizgi bu olunca, haliyle kitlelerin buna inanması da isteniyor.''

Yürüyüş ise, ''TESLİMİYETÇİ VE TASFİYECİ, ABD İŞBİRLİKÇİLİĞİNİ MEŞRULAŞTIRAN KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN ADAYI: SELAHATTİN DEMİRTAŞ. HALKIN SORUNLARINI HDP DEĞİL DEVRİMCİ HALK İKTİDARI ÇÖZER! 24 Haziran seçimleri öncesi HDP de seçim bildirgesini hazırladı. Demirtaş ve HDP’nin bol vaatli bildirgesi de diğer düzen partilerinin halkı aldatmak için bulunduğu vaatlerden pek farkı yoktur. Hemen her soruna dair vaatlerde bulunuyorlar. Ancak bu vaatlerini nasıl hayata geçireceklerine dair ortada ne bir plan ne de bir programa sahipler. Diğer partiler gibi iktidara bir gelelim de sonra bakarız diyorlar.'' devamla '' Ama Demirtaş ve HDP, hesap vermek bir yana, Amerikan işbirlikçiliğinin adayı olarak, halklarımızdan oy istiyor.'' daha da ileri giderek ''DEMİRTAŞ, EMPERYALİSTLERİN ÖVGÜSÜNE LAYIK OLDUĞUNU İSPATLADI''

Kızıl Bayrak ise, ''Kürt hareketi ile solun önemli bir kesimi ise, “AKP-MHP/T. Erdoğan karşıtlığı” noktasında buluşuyor. Bu noktada buluşanlar da dinci-faşist rejim karşıtlığını ekonomik/sınıfsal bağlamından kopardıkları için düzen sınırlarına sıkışıp kalıyorlar.'' diyerek/görüşlerini dile getirerek, boykot kararlarının ana eksenini HDP'yi teşhir üzerine kurmuş bulunuyorlar.

Bu alıntıları çoğalmak mümkün. Ancak, dile getirmek istediklerimiz açısından bunlar yeterlidir. Burada, boykot taktiklerini HDP'yi teşhir üzerine kuranların bunu oldukça bilinçli yaptıkları ortadır. Özellikle Yürüyüş çevresinin tam bir sosyal şoven politika üzerinden geliştirdiği argümanları bu çevrenin öteden beri her fırsatta Kürt hareketine saldırılarından ayrı düşünülemez. Yürüyüş çevresinin bu düşmanlığı yeni değildir. Her fırsata HDP ve Kürt Ulusal Hareketine saldırarak dergi saflarının önemli bir bölümünü buna ayırmaktadırlar. Kendi dergi sayfalarında HDP'yi teşhir ettikleri yerde, bunun yarısı kadar AKP ve diğer burjuva partilerini teşhir etmedikleri hemen göz çarpmaktadır. Mesele HDP olunca diğer burjuva partilerin teşhir edilip edilmesi o kadar da önemli olmuyor. 24 Haziran 2018 seçimlerinde baş hedef AKP'dir. Bütün oklar AKP'yi hedef almalıdır. Bunun yanı sıra diğer burjuva partiler de bu seçimde bizim hedeflerimiz arasındadır. Tamda böyle bir politik teşhir faaliyetiyle hareket edilmesi gerekirken, boykot tavırlarını açıklayan bu çevrelerin, hedefe HDP'yi koyarak teşhir etmeleri, rotalarının ne denli yanlış olduğunu gösteriyor.

Bu çevreler, HDP'nin legal bir parti olduğunu unutmuş görünüyorlar. HDP'ye devleti yıkma görevi atfedenlerin bu eleştirileri yapmalarına şaşmamak gerekir. HDP'nin daha anti faşist, anti emperyalist bir kulvarda yürüdüğünü anlamayanlara ne söylersek söyleyelim bunun fazla bir anlamı yoktur. Selahattin Demirtaş'a ''TESLİMİYETÇİ VE TASFİYECİ, ABD İŞBİRLİKÇİLİĞİNİ MEŞRULAŞTIRAN KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİN ADAYI'' diyenlerin, anti -emperyalistlikten ne anladıklarını, Esad'a yaptıkları güzellemelerden çok iyi biliyoruz. Selahattin Demirtaş'ı nasıl tutarlı bir anti faşist olduğunu anlamak isteyenler, onun 17 Haziran 2018 tarihinde TRT'de yaptığı konuşmayı bir kez daha dinlerlerse, bu söylediklerinin saçmalıklarını daha iyi göreceklerdir.

HDP, düzen sınırları içinde kurulmuş legal bir partidir. O bir komünist ya da devrimci ihtilalci bir parti değildir. Söylem ve istemlerinin temel içeriği reform çerçevesindedir. Ancak, sadece bununla sınırlamak da HDP'yi anlamamaktadır. HDP, tüm üzerindeki baskılara, tutuklamalara, çalışanlarının katledilmesine karşın, burjuvazinin meclisinden, o kürsüyü kullanarak, AKP'nin gerçek yüzünü defalarca kitlelere anlatmıştır. Eksikleri yok mudur? Elbette vardır. Bunu dile getirmekle, Demirtaş'ı ''ABD İŞBİRLİKÇİLİĞİNİ MEŞRULAŞTIRAN KÜRT MİLLİYETÇİ''si demek farklı şeylerdir. Biri dost bir yapıyı eleştirmek, diğeri ise onu karşı devrimci ilan etmektir. Demirtaş'ın Le Monde verdiği ve 17 Haziran 2018 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan röportajında ''Bedeli ne olursa olsun, ben kendi adıma, halkım uğruna hiçbir şekilde durduğum muhalif konumdan geri adım atmayacağımı söyleyebilirim. Benim gibi, Türkiye’de barış ve demokrasi mücadelesi veren on milyonlarca insanın da bu otoriter gidişat ile hiçbir şekilde uzlaşamayacağını biliyorum. O yüzden, seçim sonuçları ne olursa olsun, bizler eşitlik, adalet ve hürriyet için mücadele etmeye devam edeceğiz.'' demesinden bir şey anlamayan, ya da anlamak istemeyenlere ne anlatırsanız anlatın para etmez. Kafalarına HDP'yi teşhir etmeyi koyanların dönüp dolaşıp HDP ne vaat ediyor ki, demelerine sadece şaşırıyoruz.

Biz yinede bilmeyenler için HDP'in ne vaat ettiğini aktaralım.

''16 yıllık bir yıkımı sandıkta sonlandırmanın dönüm noktasındayız! Yeni bir başlangıç için el ele vererek tekçi, baskıcı, soyguncu, kayırmacı, kayyumcu ve kavgacı tek adam rejimini SEN’le değiştireceğiz. Üreten SEN’sin, Yöneten de SEN olacaksın!''

Toplumsal yaraları acilen sarmak için; OHAL’i derhal kaldıracağız.

OHAL’den kaynaklanan ve KHK’lerle doğan zararları telafi edeceğiz. Haksız yere işten atılanların işlerine dönmesini sağlayacağız.

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin maruz kaldığı zulme son vereceğiz. Mağduriyetleri acilen giderecek düzenlemeler yapacağız. Hiçbir ayrım yapmadan tüm hasta mahpusların derhal serbest kalmalarını sağlayacağız.

Halkın seçme hakkı ve iradesinin gaspına dayanan kayyum uygulamasını sonlandırıp, görevden alınan belediye eş başkanlarını derhal görevlerine iade edeceğiz. Toplumun farklı kesimlerini gözeten hizmetlerin tekrar sunulmasını sağlayacağız.

Demokratik kurumların tahribatı, hukuka güvenin bütünüyle ortadan kalkması Türkiye ekonomisine güveni sarstı. Siyasal ve ekonomik kararların Saray’ın bekasına endekslenmesi, Türkiye’yi öngörülemez bir ülke haline getirdi. Ekonomi kırılganlaştı. Demokrasiyi güvence altına alarak ekonomiyi de rahatlatacağız. Toplumsal ihtiyaçları karşılamayı esas alan bir ekonomi yaklaşımıyla üretenlerin ekonomik ilişkiler üzerindeki denetimini artıracağız.

Tek adamın hizmetine tahsis edilen Saray’ı boşaltacak, Saray’ın hangi amaçla kullanılacağını halka soracağız. Savurganlığa ve israfa dayanan yönetim ve bürokrasi anlayışına son vereceğiz. İtibarımızı şatafatla değil, şeffaf ve halka hizmete adanmış yönetimimizle sağlayacağız; itibarda israf yapmayacağız. Koruma ordusuyla dolaşan, halktan uzak, ulaşılmaz ve eleştirilmez bir Cumhurbaşkanlığı anlayışına son vereceğiz.

Dış politikada mevcut sorunların diyalog ile barışçıl yol ve yöntemler ile çözülmesini temel dış politika haline getireceğiz. Düşman yaratmayan dost kazanan dış politika anlayışı ile tehdit olgusunu bitireceğiz.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısını yeniden düzenleyeceğiz. Adalet Bakanını HSK’dan çıkaracağız. Hâkimler/savcılar üzerindeki siyasi baskıyı kaldırarak Kurulu özerk bir hale getireceğiz. Yargı siyasetin emrinden kurtarılacak, herkese eşit ve adil yaklaşımla görev yapacak.

YÖK’ü kaldırarak üniversitelerin akademik, bilimsel ve yönetsel özerkliğini güvence altına alacağız. Rektörleri cumhurbaşkanının değil, üniversite bileşenlerinin seçmesini sağlayacağız. Milli Güvenlik Kurulu, Terörle Mücadele Kanunu gibi vesayetçi, darbe ürünü yapı ve düzenlemelerin kaldırılması için çalışacağız. 

''Erkek egemen zihniyetin değişmesi için toplumsal seferberlik başlatacağız. Kadınlar tüm toplumsal sorunların çözümünde fikir ve önerileri ile belirleyici olacak. Kadınların bedenine, yaşam tarzlarına ve değerlerine saldırılmasına asla izin vermeyeceğiz''

Başka ne diyor

''Ezilen ve dışlanan tüm kimlik, inanç, kültürel grupların ve cinsiyet kimliğinin üzerindeki baskıları kaldıracağız.

Herkesin inancı, kültürü ve dünya görüşü çerçevesinde sosyal hayatını özgürce yaşamasının önünü çoğulcu demokrasiye uygun bir şekilde açacağız. Başta cemevleri olmak üzere, Alevilerin bütün ibadet mekânlarını “ibadethane” olarak tanıyacak ve kamu güvencesi altına alacağız. Hakça Dağıtım Programımızla (HDP) Refahı Artıracağız''

Yoksullara; su, elektrik ve doğalgazı ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz hale getireceğiz. Asgari ücreti ve en düşük emekli gelirini 3000 TL yapacağız. Tüm işsizlere şartsız, süresiz olarak en az 1000 TL maaş bağlayacağız. Kamu emekçilerine 1000 TL zam yapacağız. 50.000 TL’ye kadar banka borçlarının faizlerini silerek yeniden yapılandıracağız. Tarım ve hayvancılıkta destekleri 2 katına çıkaracağız. Yolları, köprüleri ücretsiz yapacağız.''

Bunlar sizlerin de her gün sokaklara çıkıp bağırarak talep ettiğiniz talepler değil mi? Siz dile getirdiğinizde devrimci talepler oluyor da, HDP dile getirdiğinde neden reformist talepler dahi olmuyor! Sizler gerçekçi değilsiniz. Siz, sadece sol lafazanlıklar yaparak politika belirlediğinizi sansanız da, bu yanlış taktiğinizle hayat sizi hep kenarda bırakıyor! 

41407

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Sayfalar