Cumartesi Haziran 1, 2024

Burjuvazinin Ekonomik Krizinin Yükünü İşçiler Çekmemelidir!

 Burjuvazi, her ekonomik kriz döneminde, daha fazla “birlik beraberlik”, “vatan-millet”, “din-iman”, “aynı gemideyiz” vb. gibi, burjuvaziyi kurtarma söylemlerini öne çıkarırlar. Bunun anlamı; krizin yükünün büyük bölümü emekçilerin üzerine yıkılacağıdır.

2001 krizinde de aynısını yaptılar.

Buruvazinin bu “vatanseverlik” korosuna, başta sarı sendikalar olmak üzere bir çok liberal ve “sol”-liberal aydınlarda katılmaktadır. Krizin yükünü “hafiletmek” ve topluma daha az “yansımasını” sağlamak için, çeşitli ekonomik öneriler getiriliyor. Bu konular üzerine “faydalı(!)” ekonomik bilgiler ileri sürülüyor. Buradaki amaç; işçi ve emekçilerin sisteme karşı seslerini yükseltmeyip, krizin yükünü çekmelerini sağlamaktır.

Oysa, bu krizi işçiler çıkarmadı. Bu kriz burjuvazinin krizidir. Kapitalist sistemin temelinde olan aşırı üretim krizidir ve genelde her on yılda bir ortaya çıkar ve son yıllarda daha sık çıkmaya başlamıştır. Bu da kapitalist sistemin artık toplumun ve doğanın üstüne karabasan gibi çöktüğünü ve yıkılmasının zorunluluğunu ortaya koymaktadır.

Türk tekelci burjuvazisi, hızlıca büyüme ve sermaye birikimini sürekli katlamak için, devlet garantili (dolar-avro) borç içine girdi. Baskı ve şiddetin dozajının artarak sürmesinin yanında, yağmalamalar, talanlar, özellieştirmeler burjuvazinin büyümesi ve daha fazla palazlanması içindi. Ancak, kapitalizm, insan ve doğa dokusuna uygun bir sistem olmadığı için, onun büyüme hamleleri, krizide beraberinde içinde taşıyor ve elbette bu krizden en çok etkilenen çalışan kesimler oluyor.

Kriz, burjuvazinin yağma ve talan krizi olduğuna göre, bunun bedelini başta işçi ve emekçiler olmak üzere küçük (köylü-esnaf vb. gibi) üreticinin ödemesi gerekmez, gerekmemelidir.

Ne var ki, “aynı gemideyiz” ve “vatanımıza karşı ekonomik savaş açıldı” yalan ve manipüle söylemleri altında, kitlelerin gerçekleri görmeleri engellenmeye ve hedef saptırılmaya çalışılıyor. “Dış güçlerin ekonomik savaşına karşı birlikte olmalıyız” yalanları ve aldatmacaları, burjuvazinin kanlı sermaye birikimine ortak olmak, ona destek vermek anlamına gelecektir. Çünkü, “dış güçler” dedikleri uluslararası tekellerle içli dışlı olanlar yine Türk egemen sınıflarıdır.

Faşist Türk devleti, krizin yükünü, daha şimdiden, tüketim ürünlerine zaman yaparak emekçilerin üzerine yıkmaya başladı ve bu zamlar her geçen gün artarak devam edecektir. Başta çalışanların olmak üzere tüm halkın yaşam seviyesi peyder pey daha aşağılara çekilecek, yoksullaşma ve yoksunlaşma aratacaktır. Buna oranla da faşizmin baskısı aratarak devam edecektir.

Krizin büyük yükü esas olarak işçilerin sırtına yıkılacaktır. Maaliyeti düşürme” adı altında işten çıkarmalar artacak, buna karşın çalışma saatleri uzatılarak, işçi ücretleri sabit tutulmaya çalışılacaktır. Çalışanların kazanılmış sosyal hakları her geçen gün budanacaktır.

Kapitalizmin ve onun sahiplerinin talan krizinin yükünü işçiler çekmemelidir. Bunu işçiler örgütlenerek ve mücadele ederek başarabilir ve başarmalıdırlar. Çünkü bu kriz işçilerin değil, sınıf olarak burjuvazinin yağma ve sömürü sisteminin bir sonucudur. 

Öncelikle işçi ve emekçiler ile burjuva sınıfı aynı gemide değildir. Sınıflarımız ayrı olduğu gibi üzerinde durduğumuz gemide aynı değildir. Onların dostu uluslararası burjuvazidir. Biz işçilerin dostu ise uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halklardır. 

Durum bu kadar net olduğuna göre, faşist Türk egemen sınıfların zulümlerini, “ekonomik kriz” adını verdikleri sömürü, talan, yağma düzenlerini çekmek durumunda değiliz. Bunun için örgütlenmeli ve bu sisteme karşı mücadele etmeliyiz. İşçi ve emekçilerin krizden kurtuluşunun tek çıkar yolu budur. 

Burjuvazi ile işçi sınıfı arasında toplumsal hiç bir uzlaşma olamaz. Aynı toplum içinde yaşamamıza karşın, toplumsal yapıyı belirleyen burjuvazinin kapitalist sistemidir. Yani, işçi ve emekçilerin sömürülmesi üzerine kurulu bir sistemin yaşatılması işçilerden istenemez ve işçiler böyle bir kurtarma operasyonuna katılamaz. İşçi sınıfının devrimci operasyonu, kapitalist sitemi yıkıp sosyalist sistemi kurmak amaçlı olmalıdır.

Faşist Erdoağan hükümeti, başta büyük tekeller olmak üzere bütün sermaye kesiminin zararlarını asgariye indirmeyi ve hatta bazılarının bu krizden yararalanarak daha fazla büyümesi hedeflenecektir.

Bazı “sol” liberal ekonomistlerin, “reformist” önerileri,1 kapitalist sistemin devamını sağlayıcı özelliktedir. Burada ileri sürülen “kurtarama” önerileri; krizin yükünün kısmen sermaye kesmine de yüklenmesini ve kapitalist sömürü sisteminin burjuvazinin yararına “sağlıklı işlemesi” önerilerini içermektedir.

Kapitalist sistemi kurtarma adına işçilerden “fedakarlık”, istemek, burjuvazinin yükünü hafifletip, yine işçilerin sırıtına yüklemektir. İşçi sınıfı böylesi “aldatıcı” ve kendi kendinin köleleştirici bir “fedakarlığa” hayır demelidir.

Ücretli köleliğe hayır demenin yolu; sınıf tabanlı örgütlenmekten ve her türlü anti-demokratik baskı ve sömürü sistemine karşı mücadele etmekten geçmektedir. Bu yapılmadıkça, burjuvazi ekonomik krizlerin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya devam edecektir. 24.08.2018

1Mülkiyeliler Birliği Dergisi (MİSAM, 17.08.2018). bkz. Milkiye.org./2018

33793

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Sayfalar