Pazar Mayıs 19, 2024

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

         Sadece bu mu? Doğanın cömertçe sunduğu sınırsız gıda zenginliklerine rağmen birçok ülkede insanlar -en çok da çocuklar- hâlâ açlıktan ölüyorlar.

         Ülkeleri yağmalayan zenginler ve onlar adına devletleri yönetenler krallara mahsus şatafatlı hayatlar sürerken, cehaletin ve akılsızlığın pençesindeki yoksullar tutuşturuldukları vahşi savaşlarda birbirlerini katlediyorlar. Yoksulların yoksullara yağdırdıkları bombalarla her gün onlarca, yüzlerce insan parçalanarak can veriyor. Bir yamyam devri hüküm sürüyor dünyada; akılları başlarından gitmiş yobazlar koyun boğazlar gibi kesiyorlar insanları.  

         Dünyada bunlar yaşanırken bizim durumumuz da pek farklı değil. Bizi diktatörlükle yöneten hükümet ülkeyi polis terörü ile cehenneme çevirmiş; hak arayan kalabalıklara pervasızca ateş ediliyor, gencecik insanlar öldürülüyor. 

         "Susmak ve baş eğmek şartıyla herkes özgürdür,"deniyor bize!

         Cezaevlerinde yıllardır sürüp gelen şu vahşete hangi yürek dayanır: Kadın, erkek, adli ve siyasi tüm mahpuslar hâlâ çırılçıplak soyundurularak aranıyor. Elle yapılan ince aramalar ve bir iğneyi bile ele veren cihazlarla yapılan taramalar yetmiyor, bir de soyundurularak arama yapılıyor. Aslında bir bahanedir arama. Ruhu, onuru ve kişiliği esir alınan insanlar birer canlı cenazeye, robota dönüştürülmek isteniyor.

         Bu haysiyet kırıcı uygulama yaşadığımız kentlerde, belki de evlerimizin olduğu semtlerde gerçekleşiyor.

         Ne yazık ki dedelerimiz babalarımıza, babalarımız da bizlere işte böyle kana bulanmış bir dünya ve ülke teslim ettiler.

         Ne büyük bir acı ki, bizler de çocuklarımıza ve torunlarımıza insanlığı böyle aşağılayan, acıtan ve böcek gibi ezen korkunç bir dünya ve ülke bırakmaktayız.      

         Kimin yarın ne olacağı hiç belli değil! Bizim de çocuklarımız ve torunlarımız yarınlarda tutuklanabilir ve cezaevlerinde çırılçıplak soyundurulabilirler. Kızlarımızın, oğullarımızın ve kardeşlerimizin o vahşi ellerce çırılçıplak soyunduruluşunu bir an getirelim gözümüzün önüne! İnsanlığın bittiği o gün yüzü görmemiş soğuk hücrelerdeki iki büklüm olmuş çırılçıplak halleri, ses geçirmeyen beton duvarlarda yankılanan çığlıklar ve bizim çaresizliğimiz…

         Evet, bu insanlık trajedisi şimdi her gün onlarca kez tekrarlanmakta devlet hapishanelerinde. Aslında mahpusların şahsında böyle çırılçıplak soyundurulan bizim insanlığımızdır. Çiğnenen bizim şerefimiz ve haysiyetimizdir. Ben cezaevine girdiğimde soyundurulmuş, güya savmıştım sıramı. Oysa şimdi cezaevinde yatanları her düşündüğümde sokak ortasında çırılçıplak soyundurulduğumu hissediyorum. Utanıyorum.  

         Tam bir mezarlıktır insanlığın sıfırlandığı cezaevleri. Üzerleri kırmızı tuğlalarla örtülmüş koca mezarlıklar… Kapalı hücrelerde ve hücrelerin önündeki nemli beton kuyularda geçer mahpusun ölü zamanı. Sinekler bile korkar o derin kuyuların alacakaranlığından aşağı bakmaya. Kalabalık yaşamdan kopukluk, hücrelerdeki gri sessizlik ve donuk kımıltısızlık insan hafızasını ve aklını bir fare gibi kemirir durur günün yirmi dört saati. İçe kapanma, dikkat dağınıklığı ve bellek kaybı gibi kalıcı tahribatlar bekler tüm mahpusları. 

         Çocuklarımızı ve torunlarımızı bekleyen bu vahşeti düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Babamın ve annemin bana teslim ettiği bu cehennemi torunlarıma devrederek gitmek istemiyorum bu dünyadan. Hiç değilse bu ateşle mücadele etmiş olmalıyım giderken. Eminim, siz anne ve babalar da isyan edersiniz bu vahşiliğe. Siz de böyle şiddet dolu bir dünya ve bir ülke teslim etmek istemezsiniz çocuklarınıza ve torunlarınıza.

         Olması gereken şey bellidir: Öncelikle bir Özgürlük Yasasıyla cezaevleri tümüyle boşaltılmalıdır. Bu arada çıplak aramaya kesinlikle son verilmeli ve kuyu sisteminden bahçe sistemine geçilmelidir. Her blok, günü ortak bir bahçede geçirecek, akşam olunca da odalara geçilecek. Bunun ne kimseye bir zararı, ne de bir maliyeti ve zorluğu var.

         Hükümet iki satırlık bir genelgeyle bu sorunu kolaylıkla çözebilir. Ne var ki hükümetin ve Parlamento'daki sözde muhalefetin böyle bir dertleri yok. Mahpuslar hükümet için birer "terörist", muhalefet partileri için de  demeçlerini süsleyen birer kelimedirler.

         Biz ne yapabiliriz diye içimde volkanlarla düşünüp duruyorum uzun zamandır. Bilmem siz ne dersiniz; bu zulmü teşhir etmekten ve hükümeti zorlamaktan başka bir şey gelmiyor aklıma. İç ve dış kamuoyu baskısı yaratmak gerekiyor. Görünürde icraattan başka bir çare yok. Ben bu nedenle önümüzdeki günlerde Kandıra Cezaevi önünde ÇIPLAK ARAMAYA VE KUYU SİSTEMİNDEN BAHÇE SİSTEMİNE GEÇİLMESİ gerekliliğine dikkat çekmek için üç gün "İnsan Hakları Nöbeti" tutacağım. Sonra da olabilirse sizlerle, değilse kendim başka çalışmalar yapmak istiyorum.    

         Sizden bana moral destek vermenizi umuyorum. Bu nöbeti başlattığımda bir tek kaygım var: Bazıları beni şov yapmakla karalayıp eyleme gölge düşürebilirler! Vereceğiniz psikolojik destek hem direncimi arttıracak, hem de bu kara çalmaları boşa çıkaracaktır.

         Birlikte bir şeyler yapalım derseniz, o zaman zaten dünyalar benim olur. Oturur konuşur, ne yapacağımıza birlikte karar veririz. Çocuklarımıza ve torunlarımıza teslim edeceğimiz ülke ve dünya için lütfen bir şeyler söyleyin!

         Telefonum ve mail adresim aşağıdadır. Dört gözle sizden haber bekleyeceğim. 9 Ekim 2013

alinakmahmut@hotmail.com

0546 518 86 86

101833

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar