Cuma Mayıs 17, 2024

Dağlık Karabağ Sorunu Nedir?

Tarihi, ekonomik, kültürel, sosyal dokusu ile yüzyıllardır Ermenilerin yaşadığı Dağlık Karabağ bölgesi, Ermenistan’la sınırı olmayan bu coğrafya; SSCB döneminde nüfusun büyük çoğunluğunu Ermeniler oluşturmasına rağmen yanlış bir kararla Azerbaycan’a bağlanmıştır.

SSCB Anayasası’na göre Sovyetler Birliği’nin idari düzeninde, Birlik üyesi cumhuriyetler, SSCB Anayasası’nda gösterilen durumlar dışında kendi topraklarında devlet iktidarını bağımsız olarak tesis ediyorlardı.

Birlik üyesi cumhuriyetin, SSCB Anayasası’nın yetki alanına girmeyen ve cumhuriyetin özelliklerini gözeten kendi anayasası bulunuyordu.

Birlik üyesi cumhuriyet, birliğin ve birlik cumhuriyetinin yetkisini gasp etmeksizin topraklarında çok yönlü iktisadi ve sosyal gelişmeyi garanti ediyor; kendi içinde idari örgütlenmeyi de kendisi yapıyordu. Bu idari örgütlenme Oblast, Okrug ve İlçe örgütlenmesi olarak şekilleniyordu.

SSCB üyesi cumhuriyetlerin içinde ayrıca Özerk Cumhuriyetler vardı. Varlığı birlik üyesi cumhuriyet tarafından değil, birlik Anayasa’sıyla tayin ve tespit edilirdi.

Özerk cumhuriyet, birliğin veya birlik cumhuriyetinin çizdiği sınırlar dışında kendi hukuki meselelerini çözmeye yönelik karar alabilirdi. Özerk cumhuriyetler kendi anayasalarına sahiptirler; ancak bunlar, birlik anayasasına ve birlik cumhuriyeti anayasasına uygun olmak zorundaydı.

SSCB Anayasası, birlik cumhuriyetlerinde aşağıdaki özerk Sovyet sosyalist cumhuriyetleri kabul ediyordu;

Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde Başkir, Buryat, Dağıstan, Kabardin-Balkar, Kalmık, Karel, Komi, Mariy, Mordov, Kuzey Osetya, Tataristan, Tuvin, Udmurst, Çeçen-İnguş, Çuvaş ve Yakut Özerk Sovyet sosyalist cumhuriyetleri.

Özbekistan SSC’nde Karakalpak Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti.

Gürcistan SSC’nde Abhaz ve Acar Özerk Sovyet sosyalist Cumhuriyetleri.

Azerbaycan SSC’nde Nahçıvan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti.

SSCB Anayasasına göre birlik cumhuriyeti veya Kray’ın içerisinde özerk oblastler de kurulmuştur. Özerk oblastın kanunları, özerk oblast halk temsilcileri Sovyet’inin önerisiyle, birlik cumhuriyetindeki Yüksek Sovyet tarafından kabul edilmekteydi.

SSCB Anayasası, birlik cumhuriyetlerinde şu özerk oblastleri tanıyordu;

Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde Güney Osetya Özerk Oblastı.

Azerbaycan SSC’nde Dağlık Karabağ Özerk Oblastı.

Tacikistan SSC’nde Dağlık Badahşan Özerk Oblastı.

Dolayısıyla SSCB döneminde Dağlık Karabağ, Özerk Oblastı. Ve şu temel haklara sahip olarak kurulmuştu;

Her şeyden önce Oblastın kuruluşu SSCB anayasası tarafından güvence altına alınmıştır. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nı, dolayısıyla oblastın halk temsilcileri Sovyet’ini feshetme, oblastın sınırlarını değiştirme veya başka oblastlerle birleştirme hakkı bulunmamaktaydı. Özerk oblast, her şeyden önce milli bir coğrafyaydı. Kendi kanunlarını, ilkin birlik kanunlarıyla, ikincisi de Azerbaycan kanunlarıyla çelişmemek şartıyla ve Azerbaycan Yüksek Sovyeti onayıyla, kendi yapıyordu.

Bu noktada herhangi bir özerk oblastın ulusal bir coğrafya olduğu vurgusu son derece önemlidir. Dağlık Karabağ’ın nüfusunun büyük çoğunluğunun Ermeni ulusuna mensup olması (1926’da Karabağ nüfusunun yüzde 10’unu, 1970’te yüzde 18.1, 1989’da ise yüzde 21.5’nin Azeri olduğu ifade edilmektedir. 1989 sayımına göre halkın yüzde 76.9’u Ermeni’ydi.

Bu açıdan Oblastın Ermeni yurdu olduğuna şüphe yok!) beraberinde bölgenin ulusal temelde bir oblast olarak örgütlenmesini ve fakat Azerbaycan’a bağlanmasını getirmiştir. Dağlık Karabağ’ın neden Ermenistan’a değil de Azerbaycan’a bağlandığı konusu ayrı bir tartışmadır.

Dağlık Karabağ’ın Kısa Tarihsel Süreci!

İttihatçıların ve ardından Kemalistlerin emperyalist güçlerin politikalarını arkalayarak bölgeye saldırısının püskürtülmesinden sonra, 5 Temmuz 1921’de, Tüm Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) (RKP(B)) Kafkasya Bürosu tarafından Dağlık Karabağ, geniş bir özerklikle Azerbaycan SSC’ne bağlandı. 1923’te de ilk defa özerk oblast olarak ilan edildi.

Bunun gerekçesi ise SSCB’nin bütün milliyetlerin özgürce yaşayabileceği bölgelerin kurulmasını hedefleyen milliyetler ilkesi oluşturuyordu. Karabağ’a özerklik tanınması da Ermenistan’la arasında Kürt nüfusunun yaşadığı bu bölgedeki Ermenilerin varlığını güvence altına almak amacını güdüyordu.

Nitekim bu ara bölgede özerk bir “Kızıl Kürdistan” da kurulmuştu. Kaldı ki bu ilk dönemde özerk oblast, daha sonra taşıyacağından daha geniş bir özerklik anlamı taşıyordu; nitekim 1930’ların ortalarından itibaren birçok “özerk oblast” özerk cumhuriyetler haline getirildi.

1945’lerde Karabağ’ın konumunun tartışıldığını ifade edelim. Ermenistan KP(B) Sekreteri Arutyunov, Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın Ermenistan’a bağlanması için başvurdu.

Azerbaycan KP(B) Sekreteri Bagirov, kendisine Moskova tarafından iletilen bu talep karşısında Ermenistan’dan toprak talep etti. Stalin önderliğindeki merkezi yönetim halkların çıkarlarını değil de sadece milliyetçi çıkarları gözeterek ileri sürülen her iki talebi de reddetti.

Dağlık Karabağ sorununun ön plana çıkması Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin başladığı, Gorbaçov’un “glasnost” (açıklık) ve “perestroyka” (yeniden inşa) politikalarının ilan edildiği 1987’de başlar. Bunun Karabağ’daki ilk yansıması, bölgenin Ermenistan’a bağlanması için aktif bir imza kampanyası olur. Enternasyonalizmin yerini milliyetçilik aldıkça gerilim artar.

Aynı yıl Ermenistan’da yaşayan Azerbaycanlıların önemli bir bölümü doğrudan veya dolaylı tehdit ve provokasyonlarla yaşadıkları yerleri terk ederler. Benzer bir durum, Azerbaycan’da yaşayan Ermenilerin başına gelir. Onlar da tehditler ve provokasyonlarla yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalır.

20 Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Özerk Oblastı Halk Temsilcileri Sovyeti, bölgenin Ermenistan’a bağlanması için SSCB Yüksek Sovyeti’ne başvuruda bulunur. Bu sırada bölgede tahminen 145.000 Ermeni ve 40.000 Azerbaycanlının yaşadığı ifade edilmektedir.

İki gün sonra kuzey sınırında ilk silahlı çatışmalar başlar. O yıl, Ermenistan’daki bütün Azerbaycanlıların ve Müslüman Kürtlerin ülkelerini terk ettiği sanılıyor. Aynı şey karşı taraf için de geçerliydi: Dağlık Karabağ ve kısmen Bakü dışında Azerbaycan’daki bütün Ermeniler ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar.

12 Temmuz 1989’da Karabağ Halk Temsilcileri Sovyeti, Azerbaycan’dan ayrılma ve bağımsızlık ilan etme kararı aldı. Azerbaycan’ın bu çıkışlara yaklaşımı Oblast Halk Temsilcileri Sovyeti’ni dağıtma kararı oldu.

Kasım 1989’da SSCB Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın özerkliğini kaldırılıp doğrudan Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanmasına dair karar almıştır. Fakat Sovyetlerin politikası ters etki yaratmış ve Aralık 1989’da Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti ile Karabağ Ulusal Konseyi’nin ortak oturumu, Moskova’nın kararını geçersiz sayarak Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın Ermenistan ile birleştiğini açıklamıştır.

Bu gelişmeler üzerine Ermenistan ile Azerbaycan arasında 1992 yılında savaş başladı. Ermenistan, Sovyet Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın neredeyse tamamını (kuzeyinde ve doğusunda çok küçük toprak parçaları dışında) ele geçirmekle kalmadı, bunların dışında 1930’lu yılların “Kızıl Kürdistan” bölgesini (Karabağ ile Ermenistan arasında kalan şerit) kontrol altına aldı.

1992-1994 yılları arasında yapılan savaşta her iki taraftan en az 40 bin kişinin hayatını kaybetti.

10 Aralık 1991’de Azerbaycanlıların boykot ettiği ve yalnız Ermenilerin katıldığı referandum sonucuna göre Karabağ için bağımsızlık kararı alındı ve 6 Ocak 1992’de de bağımsızlık resmen ilan edildi. Ancak Ermenistan dahil hiçbir ülke veya uluslararası kuruluş, bu devletin bağımsızlığını tanımamaktadır. Şubat 2017 tarihinde gerçekleştirilen referandum ile Dağlık Karabağ Cumhuriyeti olan ülke ismi Artsah Cumhuriyeti olarak değiştirilmiştir.

Artsah Cumhuriyeti (Արցախի Հանրապետություն) Tanınmalıdır!

Önce bir yanlışı düzeltmek gerekir. Dağlık Karabağ işgal altında değildir. Dağlık Karabağ’ın büyük çoğunluğunu oluşturan Ermeniler kendi kaderlerini çizmek istemişlerdir. Sorun burada baş göstermektedir.

Dağlık Karabağ Ermenileri, Özgürce Ayrılma Haklarını kullanmak istemiş, (bu hakkın kullanımında Ermenistan’a bağlanma tartışması ayrı bir konudur ve proletaryanın sınıf çıkarları açısından ayrıca değerlendirilmelidir) imza kampanyasıyla başlayan bu talep, süreç içinde her iki ülkenin hakim sınıfları, emperyalist güçler ve bölge gerici devletleri tarafından kendi sınıfsal çıkarları için kullanılmıştır.

Karabağ Ermenilerinin bağımsızlık talebi, Ermeni ve Azeri burjuvazisinin kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda, ırkçılığın ve şovenizmin devreye sokularak bölge politikalarına alet edilmekte, başta Ermeni ve Azeri halkı olmak üzere bölge halkları birbirine düşman ilan edilmektedir.

Oysa sorunun çözümü basittir. Bu meseleye dair proletaryanın siyaseti, ulusların özgürce ayrılma hakkının tanınmasından geçmektedir. Konuya dair İbrahim Kaypakkaya’nın ülkemizdeki Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne dair şu çözümlemesi öğreticidir:

“Birinci olarak, Türk hakim sınıflarının Kürt milli hareketini zorla bastırma ve ezme politikasına kesinlikle karşı çıkmak, buna karşı aktif bir şekilde mücadele etmek, Kürt milletinin kendi kaderini kendisinin tayin etmesini istemek, yani ayrı bir devlet kurup kurmamaya bizzat Kürt milletinin karar vermesini istemek.

Bu, pratikte dışarıdan müdahale edilmeksizin, Kürt bölgesinde genel oylama yapılması, ayrılma veya ayrılmama kararının bu yolla veya buna benzer bir yolla bizzat Kürt milleti tarafından verilmesi anlamına gelir. Kürt hareketini bastırmak için yollanan bütün askeri birliklerin geri çekilmesi, her türlü müdahalenin kesinlikle önlenmesi, Kürt milletinin kendi geleceği hakkında kendisinin karar vermesi, komünist hareket birinci olarak bunun için mücadele eder ve Türk hakim sınıflarının bastırma, ezme, müdahale politikasını kitlelere teşhir eder, ona karşı aktif olarak savaşırdı.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Nisan Yayımcılık)

Dağlık Karabağ Ermenilerinin Özgürce Ayrılma Hakkı yani ayrılıp ayrı bir devlet kurma hakları vardır. Buna bizzat Karabağ Ermenileri karar vermelidir. Nitekim vermişlerdir de. Bunun için referandum yapmışlar ve bağımsızlık kararı almışlardır.

Bu karar karşısında her türlü saldırı, bastırma, müdahaleye karşı durulmalıdır. Bu iradeye yönelik her türlü bastırma ve imha saldırısına karşı komünist hareket bir yandan bu politikaları teşhir ederken, diğer yandan imkanları dahilinde gerici ve işgalci saldırılara karşı aktif olarak savaşır.

2966

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Sayfalar