Perşembe Mayıs 2, 2024

Diktatörler gölgelerinden korkarlar

Tarihin en büyük korkakları hiç şüphesiz diktatörlerdir. Çünkü onların dostları olmaz, yalakaları olur. Yalakaları ise diktatör zayıfladığı anda onu arkadan vurabilecek tipte kişiliklerdir. Bu nedenle diktatör, en yakın yalakasına da güvenmez.

Diktatörler, gölgelerinden korkarlar. Gölgelerinin dahi kendisini takip ettiğinden, her an eline bir silah ya da bıçak alıp kendini arkadan vuracağını sanırlar. Bu nedenle, Gölgesinin serbest kalmasına asla müsade etmez. Kendi gölgesinin üstünde de koruma gezdirir.

Diktatörler, her yönüyle en zayıf kişiliklerdir. Her şeyden korktuklarından ve  diktatör olarak kalabilmeleri için, herkesin kendisinden korkmasını ister. Özellikle halktan korkar. İşçilerin varlığı, onların en küçük direnişi onu hep ürkütür. Bu karınca gibi insanların birlik olup kendini yıkacağını düşünür ve onları ezmeye çalışır. Daha fazla çalışıp kendine ve kendi destekcilerine daha fazla sermaye sağlamalarını ister.

Bu nedenle, sermaye sahipleri de diktatörleri sever. En “demokrat” sermayedar gözüken, en korkak, en pespaye, kişiliksiz bir diktatörün halka kan kusturmasına ses çıkarmaz. Arada bir “demokrasi iyiydir” derselerde, yine işçi ve emekçileri aldatmak içindir. Oysa, en büyük karlarını bu tür diktatörlük dönemlerinde elde ederler. Palazlandıkça palazlanırlar. Kar üstüne kar katarlar. Sermayelerini büyüttükçe büyütürler. Diktatörde onlardan biraz pay ister ve “ben olmasam siz bunları kazanamazdınız” diyerek, rüşvetlerini aksatmamalarını buyurur.  Rüşvetlerde, diktatörün kasalarına akar, kasalar yetmezse ayakkabı kutularına istiflenir.

Diktatör, korkusunu hiç bir zaman ve hiç bir şekilde yenemez. Bu nedenle de durmadan yeni  zorba kanunları çıkarır. Uçan kuştan dahi korkar. Gürül gürül akan derelerden, özgürce güneşe doğru uzanan ağaçlardan, işçinin grevinden korkar.  Korktukça yasaların ardı arkası kesilmez. Korku yasaları birbirini takip eder. Ne yazık ki, yine de, her yeni çıkan korku yasası, diktatörün korkusunu dindirmeye yetmez.

Korkunun ecele faydası olduğunu sanır, diktatör. Ayakta kalmasının, saltanatını sürdürmenin yolu; kitleleri baskı ve şiddetle ezmek olduğunu, yaşamın her alanını asker ve polis ile kuşatmaktan geçtiğini düşünür. Bu nedenle de durmadan kendi koruyucularını çoğaltır. Halk üzerindeki baskıları artırdıkça artırır. Güvenlikçilerine her türlü yetkiyi verir. Bu da yetmez! ...

Her tarihsel dönemin diktatörleri, kendi dönemlerinin özgülüklerini taşırlar. Kapitalist toplumun diktatörleri de birbirine benzerler. Hangi ülkenin diktatörü olursa olsun, korku ve uygulamaları aynıdır. En büyük istemleri; sermayeyi korumak, onun semirmesini sağlamaktır. O büyüdükçe kendi sermayesini de büyütmek. Onun desteği olmadan ayakta kalamayacağını bildiği için, diktatör ile sermaye özdeşleşmiştir.

Diktatörlerin, en büyük korkusu, hiç kuşkusuz kitlelerdir. İşçi ve emekçi yığınlarıdır. Varlıkları, onların aşırı sömürülmesi  ve ezilmesine bağlıdır. Onların suskun kalması, şiddetle susturulması, diktatörün saltanatının ömrünü de uzatır. Bu nedenle de, çıkardığı her yeni kanun çalışanların aleyhine, burjuvazinin ise lehine olur.

Ama, bütün diktatörler, kendilerini “halktan yana”, “halkın dostu”, zenginlerin ise düşmanıymış gibi gösterir. Arada bir zenginlere çıkışır. Ancak, böyle bir “azarlamayı” neden yaptığını sermaye sahipleri de diktatör de bilir. Bu azarlama, sermayenin büyümesine, kitleleri ise oyalamaya hizmet eder. Kapitalist toplumun gelmiş geçmiş sivil ya da askeri diktatörleri bu tür “azarlamaları” yer yer yaparlar.

Bütün diktatörler çok konuşur. Yakın tarihimizin diktatörlerini alın inceleyin, her gün her konuda konuşurlar. Hiç kitap okumazlar, ama, bilmedikleri hiç bir konu da olmaz ve her işin uzmanı gibi ahkam keserler. Uzayın derinliklerinden tutunda, doğum kontrolüne, oradan sanata kadar her bir şeyi bilirler.

Ve hepsi de yalancıdır. Kendi yalanlarına da inanırlar. Etrafı da yalancı doludur. Ve kitleler üzerinde koca bir yalan imparatorluğu oluştururlar. Yanlışlıkla doğru söylediklerini, ertesi gün yalanlarlar. Onlar için kitleler aptaldır. Hiç bir şey anlamaz ve onlar ne derse inanır! Aynen böyle düşünürler.

Bütün diktatörlerin, en çok kullandığı sözcük “hain” olur. Kendilerinin dışında herkes haindir. Bazan vatan hainleri bazan ise din düşmanlarıdırlar. Ama mutlaka “hain”dirler. Diktatörlerin kimi, din üzerinde kitleleri oyalamaya çalışırken, kimi “vatan-millet-bayrak” üçlemesi üzerinden nutuk çeker. Ama, istisnasız hepsi, din de dahil, bu üçlemeyi kullanır. Kitleleri bunlarla oyalamanın bilincindedirler. Bu nedenle de aptal değildirler. Aynı Erdoğan gibi.

Bazı liberaller, Erdoğan’ın “ruh hastası” olduğunu ileri sürüyorlar. Emperyalist burjuvazi de Hitler için aynısını söylüyor. Bu aldatmacadır. Bunun anlamı, kitlelere; “bu delidir, ne yapsa yeridir”, “idare edelim” diye işi yumuşatmanın, diktatörü hoş göstermenin bir yöntemidir.

Mussolini, Hitler, Franco, Salazar, Pinochet, Evren, Mübarek ve diğerleri ne kadar deliyse, “ruh hastasıysa”, Erdoğan’da onlar kadar hastadır. Yani, bunların hepsi ne yaptıklarını bilen kişilerdir. Yaptıklarını bilerek yaparlar ve burjuvazinin kitleler üzerindeki baskı araçlarıdır. İçinde bulundukları ekonomik ve siyasal koşullardan bağımsız değillerdir. Onları halkın tepesine bir zulüm aracı olarak diken kapitalist sistemin ta kendisidir.

Baskıların artış oranıyla sermayenin artış oranı aynıdır. Bu bağlamda, diktatörün “demokratlık” seviyesi ile sermayenin “demokratlık” seviyesi birbirine eşittir. Ne zaman ki, sermayenin artış oranı baskı oranının gerisinde kalırsa, burjuvazi, diktatöre “süren doldu” der. Sermayenin artış oranının düşmesi, ise kitlelerin sokaklara dökülmesi ve işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesiyle direkt ilgilidir.

Kitlelerin susması, sinmesi, diktatörlüğün baskılarını azaltmaz. Tersine, her suskunluk, her örgütsüzlük, her sinme arkasından daha büyük baskı ve sömürüyü koşullar. Diktatörde bunu bilir ve baskıyı artırdıkça artırır.

Diktatörler yıkılmaz değildir. Bütün diktatörler ve onu ayakta tutan sermaye, aslında bir kağıttan kaplandır. Kitlelerin örgütlenip ayağa kalkmasıyla kaçacak delik ararlar. Önemli olan, işçi sınıfının örgütlenmesi, üretim alanlarını ve sokakları zapt etmesidir. O zaman, ortada, ne Erdoğan kalır ne de onu yaşatan sistem.

03.03.2015

 

60627

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

UYU EY „YİǦİT“ HALK ;Hasan Hayri Aslan

UYU EY YIGIT HALK

UYRUKEN ÖLÜM ACI VERMEZ İNSANA
UYU SEN!...

Atlar ve katırlar kişniyerek tepişiyorlar… Zavallı, yoksul çaresiz halklar ayaklar altında. Onları peygamber belleyen katiller gariban erlerden birinin kellesini kesiyor kameralar önünde. Katiller karanlık yüzlü, kara sakallı pis birer mahluk, öteki kellesiz gariban cesedin başında kurt işareti yapıyor, ağzı kulaklarında. Kurtların, çakalların, yılanların işgali altında memleket!

Durum iyidir !Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

15 Temmuz akşamı faşist klikler arasında iktidara hâkim olma kavgası yeni bir boyut kazandı. Hâkim sınıflar arasında süregelen çelişkinin özü uzlaşmaz bir çelişkidir. Bu uluslar arası emperyalist devletlerin sermaye egemenlik savaşının bir parçasıdır. Faşist klikler arası darbe girişimleri, çatışmalar, öldürmeler, idamlar vb. yeni bir şey değildir. Bu yüzyıllık TC tarihine bakıldığında çokça görülür. Tarih, Ermenilere, Kürtlere, Araplara, Alevilere vb. yapılan soykırımla, katliam ve akıl almaz işkence, zulümle doludur. İttihat ve Terakki’den günümüze bu böyle oldu.

Darbe'nin imitasyon ve fason hali...

Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum;  ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!

Soralım!

Kendi öz savunmamızı güçlendirmeliyiz!! Mahircan

Darbenin her türlüsüne karşı olduğumuz açık. Yıllardır yaşadığımız hukuksuzluğa, sivil darbe örgütlenmelerine, faşizme, gericiliğe, radikal İslamcı katliamcı zihniyete karşı olduğumuz gibi..

Bu tiyatrodan kim yarar sağladıysa, kotaranı da odur.

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

TKP/ML Merkez Komitesi;“Faşist kliklerin dalaşına değil, halk savaşına taraf ol!”

Türk egemen sınıflarının yaşadığı siyasal kriz derinleşerek devam ediyor. Faşist diktatörlük içindeki klik çatışması 15-16 Temmuz 2016’da ordu içinde örgütlenmiş bir cuntanın askeri darbe girişimiyle yeni bir evreye geçmiştir. Türk egemen sınıflarının tarihinde pek tanık olunmadık bir darbe girişimi olmuştur. Darbe girişiminin başladığı saatten (15 Temmuz saat 21.30), örgütlenme biçimine ve kısa sürede yelkenleri indirmesine kadar fiyasko niteliğinde bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu darbe girişimi TC tarihi açısından bir ilktir.

Partizan “Darbenin her türlüsüne karşı direnişe, mücadeleye!”

15 Temmuz akşamından başlayarak 16 Temmuz gecesi boyunca devam eden askeri darbe girişimine karşı bir açıklama yayınlayan Partizan “Bugün “Allah’ın bir lütfu olarak” ifade edilen darbe girişimiyle daha güçlenen ve halka yönelik saldırılarına artıracak olan resmi ve resmi olmayan sistem güçlerine karşı, emekçi halkın kendisini korumak için tedbirler alması, darbeleri üreten ve kendisi de bir darbe ürünü olan AKP şahsında sisteme karşı mücadeleyi yükseltmesi “darbe-darbe karşıtlığı” üzerinden yapılmaya çalışılan bölünmeye karşı çıkması varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir.

Parti inşası; ve sürekliligi saglanmış önderlik ;Halil Ahmet

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Her birimiz bunun farkındayız kulaklar sağır gözler kör uykuda ölü taklidi yapmanın bir anlamı yoktur.

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Parti ve önderliğin inşası,doğru bir siyasal hattın MLM temelde sürekliğinin sağlanması her geçen gün daha da hissedilir bir durum olarak kendini dayatmaktadır.

Parti ve önderliğin inşası sürekliliği sağlanmış önderlik olgusu ve bunun la berabar doğru temelde çizginin sürekliliği nin sağlanması dediğimiz olgudan ne anlamalıyız

ÇÖZÜLME, PARÇALANMA VE KUTUPLAŞMA GÜZERGÂHINDA[*]

“Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı,İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.”[1]

III. Büyük Bunalım’ın yerküresinde, Sykes-Picot’un miadını doldurduğu Ortadoğu’da, nihayet coğrafyamızda devasa bir dissolution (çözülme) fragmantasyon (parçalanma) ve polarizasyon (kutuplaşma) yaşanıyor.

Bunu hâlâ görmeyen, bilmeyen, kavramayan varsa ne yazık.

Çünkü gelecek(imiz) “Fortis imaginatio generat casum/ Zengin hayalgücü, olacakları (önceden) tahmin eder,” kaydı düşülmesi gereken söz konusu gerçeğin biçimleneceği güzergâhtaki çatışmalarla karara bağlanacak.

Gündem'e, düne ve bugüne dair…[1]

“halkımın damlayan kanını gördüm ve ateş gibi tutuşuyordu her damla!”[2]

Bu benim Gündem’e ilk gelişim değil. Yıllar önce, “kirli savaş” döneminde daha çok -orada yaşadığım için- Ankara’da, ama aynı zamanda İstanbul’daki merkez ile Diyarbakır büroda gözüpek genç gazetecilerle yanyana olmanın onurunu yaşamıştım. O zamanlar, gazeteyi yanılmıyorsam Gültan yönetiyordu… Yurdusev haber müdürüydü. Hüseyin dış haberlerde, Ali ve Emine Kültür-Sanat servisindeydiler… Koordinatör yanılmıyorsam Sanlı’ydı…

Neden suriyeli savaş mağdurları istenmez

Dünyamız küresel  emperyalist  semayenin yaşadığı ekonomik kriz sonucu büyük sarsıntılar yaşıyor. Ortadoğu’da başta Amerikan  emperyalizmi olmak üzere,empryalist haydutlar kendi çıkarları,sömürü ve rahatları için insan kanına doymuyor. Daha fazlasını istiyor,kan , katliam kâr, kâr, kâr …Onları kendi çıkar ve menfaatleri ilgilendiriyor. Biz bunları yüzyılın tarihinde çokca yaşadık. Alman emperyalizmi birinci emperyalist savaşta Ermeni soykırımını  İttihat-Terraki paşalarıyla birlikte  gerçekleştirmedimi?

Sayfalar