Perşembe Mayıs 16, 2024

Dogmatizmle hesaplaşmada teorinin önemi üzerine -2-

Sürecin tüm örgütlü yoldaşlarımıza çok daha fazla sorumluluk ve görev yüklediğini belirtmiştik. Bunlardan biri de dogmatizmle mücadele yöntemlerinden en önemlilerinden biri olan devrimci teori üretimi üzerine yoğunlaşmaktır. Devrimci teoriyle yeterince ilgilenmeme sebeplerinden birinin de ezilenlere ait bir teorik kültürün eksikliği olduğunu vurgulamıştık. Teorik kültürün eksikliği, artık üniversite okuyanların dahi teorik ilgisizliğini ve ayrıca teoriyle ilgilenenler için de önceden az çok belli olan güçlü teorik çizgilerden yoksun olmayı getirmektedir. Konuyu biraz daha açalım.

Engels, Alman işçilerinin Avrupa’nın diğer işçilerinden en önemli üstünlüklerinden birini, Avrupa’nın en teorisyen halkına mensup olmaları olarak gösterir. Engels, Alman işçilerinin teorik anlayışını “paha biçilmez bir üstünlük” olarak görmüş ve şu yorumu yapmıştır: “Eğer ondan önce gelmiş olan Alman felsefesi, özellikle Hegel’inki olmasaydı, Alman bilimsel sosyalizmi –olup olan tek bilimsel sosyalizm- asla almazdı. İşçiler arasında teorik anlayış olmasaydı, bu bilimsel sosyalizm asla şimdi olduğu gibi onların eti-kemiği haline gelmezdi. Ve bunun en paha biçilmez bir üstünlük olduğu, bir yanda, tek tek mesleklerin tüm mükemmel örgütlülüğüne rağmen, İngiliz işçi hareketinin son derece yavaş ilerlemesinin temel nedenlerinden biri olan her türlü teoriye karşı kayıtsızlıktan; öte yanda Proudhonculuğun ilk biçiminin Fransız ve Belçikalılarda, Bakunin tarafından daha da karikatürize edilmiş biçiminin ise İspanyol ve İtalyanlarda yarattığı, fesat ve karışıklıktan görülebilir.” (Engels’ten aktaran Lenin, S.E., c. 2, s. 56-57, İnter Yayınları)

Türkiye’de tam da Engels’in vurguladığı içerikte işçi sınıfı hareketinin bu “paha biçilemez üstünlükten” fazlasıyla yoksun kaldığını görüyoruz. Marksist filozof veya teorisyenler olarak tarihimize geçen ve gerçek bir teorik kültür yaratan bir geleneğe sahip değiliz. Politik geleneğin çizgisi, Osmanlı dönemindeki Ermeni devrimcilerden M. Suphilere, 1971 devrimcilerine ve Kaypakkaya’nın kopuşuna çok berrak bir şekilde günümüze kadar gelebilmekteyken teorik kültürden bu netlikle bahsedemiyoruz.

Politik geleneğimizin kendisi ve ardılları; yaptıkları politikanın teorisini dahi (politik teori) oluşturamadan, hep çok şiddetli yaşanan sınıf mücadelesine pratik olarak yanıt olma uğraşı içerisinde olmuşlardır. Hikmet Kıvılcımlı’nın teorik uğraşları önemli bir yerde dursa da, sorgusunu yaptığımız teorik kültür geleneğinin oluşturulmasında önemli bir etkisinin olmadığı açıktır. Kaypakkaya’nın bıraktığı eser ise, kendisinde var olan Marksist teorinin Türkiye’nin çeşitli politik konularına ustalıkla uygulanmasının mükemmel örneğidir. Fakat bu eser, yine politik teori veya bilimsel teori çalışması değildir. Bunu yapabilme kapasitesine sahip olduğunu eseriyle ortaya koymuş olduğu halde genç yaşta katledilmesi bunun önüne geçmiştir.

Teorik kültür derken Marksizm üzerine yazan ve Marksist klasikleri değerlendiren, bu eserleri inceleyip yorumlayan ve Türkiye koşullarına her değişen dönemeçle birlikte uyarlayan bir gelenekten/kültürden bahsediyoruz. Mesela Lenin’in tarihsel solculuğa karşı mücadelesini, bunun hem uluslararası komünist harekette hem de Türkiye’deki karşılığını, Marks’ın Hegel’den kopuşarak tarih bilimini oluşturmasını, gençlik eserleri ve olgunluk eserleri arasındaki farkı, Mao’nun Çin Devrimi ve BPKD’de izlediği politik devrimciliğin çözümlemesini vb. şeklinde uzatabileceğimiz “Bizim tarihimizden doğmuş, erişebileceğimiz ve bize yakın Marksist ustaların varlığı”ndan (L. Althusser, Marx İçin, s. 24, İthaki Yayınları) bahsediyoruz.

Yani TDH ve kolektifimiz, Marks, Engels gibi bir bilim kurabilen veya bu bilimin teorisini yapan (bir dönem için) Kautsky ve Plehanov veya Lenin, Rosa, Gramsci gibi Althusser’in deyimiyle “militan entelektüeller”in oluşturduğu bir teori olmadan, “devrimci pratik” üretmeye çalışmaktadır. Türkiye’ye Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao’nun tüm eserleri bile çevrilmiş değildir. Ki çevrilmiş olanların bahsi geçen şekilde okunmasını bırakalım, tamamının bile örgütlü devrimcilik yapanlarca okunup okunmadığı tartışmalıdır. Hatırlamalıyız ki, Marks, Kapital’i işçilerin okuması için yazdığını belirtir. O dönemin eğitim çalışmalarında da Kapital’in kendisi kullanılmıştır.

Yaşanan teorik kuraklığın boyutunu anlamamız için Althusser’in kendi tarihsel geleneklerini tartışırken belirttiği gibi “başka geleneklerin zenginliklerinden belirgin olarak ayrılan bir yoksulluğun farkına varmak için tam bir tarihsel analiz gerekir.” (age, s. 31)

Teorik çalışmalara sistemli bir yönelim gereklidir

Bahsi geçen nitelikte bir teorik kültürün var olmayışının/eksikliğinin yarattığı/yaratacağı sonuçlar Engels’in de dikkat çektiği gibi hareketin yavaş ilerlemesinden, tamamen reformist, revizyonist veya anarşist akımların etkisine girmeye kadar çok yönlü olacaktır. Çoğunlukla da bu akımların ortaya çıkışı ve mahkum edilebilmesi de aynı eksiklik dolayısıyla yapılamayacaktır. M. Suphi’den sonra TKP’nin girdiği reformist-revizyonist hattın 50 yıl boyunca çözümlenememesi ve bunu ancak tarihsel solculuğu BPKD’nin de etkisiyle genç yaşta aşan Kaypakkaya’nın yapabilmesi gibi.

Bahsini ettiğimiz teorik kültürün eksikliği apaçık bir olgudur. Elbette ihtiyacı duyulan bu teorik kültürün yaratılması, bahsi geçen “militan entelektüellerin” ve Marksist filozof veya teorisyenlerin ortaya çıkıp etkide bulunmaları, belki yılları bulacaktır. Fakat bu yoksunluğu bilip kavramanın büyük avantajları vardır. Bu, bir gerçeğin kabulü ve artık buna göre şekillenmeye çalışmanın ilk adımıdır. Bu teoriyi üretmeye yönelmek, bu kapsamda uğraş verenlere algımızı sonuna kadar açmak gibi sonuçlar oluşuyorsa, bu olumludur. Ayrıca bu durumun görülmesi, saflarımıza gelen yeni yoldaşların teorik ilgisizliklerinin nedenlerinden birinin saptanması anlamına gelmiş olacağından önemlidir.

Sorunların kökenine inilmesi, palyatif (geçiştirici) çözümlerle vakit kaybetmememiz mücadelenin bize dayattığı bir görevdir. Aslında tüm sorunlara her daim böyle yaklaşılması gerekirken, hep sonuçlara müdahale veya teknik değişimler üzerinden hareket edilmiştir. Bunun mücadelenin gereklerini karşılamada, uzun vadede zafere götürmede yetmeyeceği açıktır. Dogmatizme gerçek bir darbe vurup, saflarımızda etkisizleştirmenin ve başka kılıklarla karşımıza çıkmasının engellenmesinin yolu budur.

Mevcut durumda yapılması gereken teorik çalışmalara sistemli bir yönelimin başlatılmasıdır. Örgütlü yoldaşlarımızın tamamının katılacağı ve sürekliliği sağlanmış, alınan sonuçların takip edildiği bir yönelimden bahsediyoruz.

Kolektifimizin mevcut krizi, mücadelenin yeni aşamaları ve yeni biçimlerini kavrayarak ve gereklerini yerine getirerek aşabilmesi için ideolojik/teorik/politik ve örgütsel eğitimi kapsayan bir çalışmayı planlayıp yürütmesi en önemli adımlardan biri olacaktır. Tutuklamaların, gözaltıların, zorunluluktan faaliyet alanı değişenlerin, şehitlerin yerlerini bir pratikle hareket etmek ancak böyle mümkün olacaktır.

Bizler politik pratiklerimiz kadar teorik pratikte de adım attıkça “militan entelektüellerin” hem ortaya çıkışına vesile olacağız hem de çok çeşitli teorik alanlarda üretimi olanların yüzünü bize dönmesini sağlayacağız.

Balibar’dan Poulentzas’a ve “teorik yoksunluk” belirlemesini yapan Althusser’e kadar birçok teorisyen yetiştirmiş Fransa Komünist Partisi’ne ve akademiye Althusser şöyle seslenir: “Marksist felsefeye biraz yaşam ve teorik dayanıklılık vermek istiyorsak, bugün, bizim payımıza düşen şey ve görevimiz, çok basit olarak, bu sorunları açık açık ortaya koymak ve bunlarla açıktan yüzleşmektir.” (age, s. 40)  

45367

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

Sayfalar