Perşembe Mayıs 23, 2024

"Elbette yiyorlardır,içiyorlardır ''

TV de haberleri izliyorum.

Renkli camda içişleri bakanı Süleyman Soylu arz-ı endam eyliyor.Her zaman ki yüksekten bakan tavırlarıyla konuşmasına başlıyor.'...sabahleyin saat 9.00 da eyleme geliyorlar,akşam ayrılıp evlerine gidip yiyip içip ertesi sabah yine 9.00 da eyleme geliyorlar.Defalarca doktorlar tıbbi sıkıntı olabilir mi diye bakıyorlar ''bizde hiçbir sıkıntı yok'' diyorlar.

Bakanın söyledikleri bu kadarla sınırlı değildi.Bu açlık direnişinde olanların terör örgütleriyle ilişkileri olduğu ''terörist'' olduklarını TV den ilan ediyordu.Hiçbir yargı kararı olmadan.Hatta bu her iki direnişçinin daha önceden hiçbir davadan tutuklanmaları olmadan.

Ama bizler şunu çok iyi biliyoruz ki,RTE nin cumhurun başı,AKP nin hükümet olduğu süreçte halka yönelik terör uygulanmıştır.Özellikle Kürdistan da Sur,Cizre,Nusaybin,Şırnak...ta devlet eliyle terör saldırıları yapılmıştır.Bodrumlarda insanlar diri diri yakılmıştır.İstanbul da,Ankara da,İzmir de hakları için sokağa çıkanlara plastik mermilerle,gaz bombalarıyla,tomalarla terör estirilmiştir.Hacı Lokman Birlik in cenazesinin panzere bağlanarak sürüklenmesi,Ekin Wan ın cenazesinin teşhir edilmesi...terörist eylemlerdir.

 Hakim sınıf temsilcileri sadece bu dönemde değil sürekli olarak kendilerinin kanunsuzluklarını,hukuksuzluklarını ortaya serenlere ,hukuksuzluklara direnenlere''terörist'' damgası vurmuşlardır.25 mayıs 2017 perşembe günü KHK larla görevlerinden ihraç edildikleri gerekçesiyle açlık grevi yapan ve birkaç gün önce tutuklanan öğretmen Semih Özakça ve akademisyen Nuriye Gülmen le ilgili TV de konuşan içişleri bakanı Soylu bana başka bir bakanı,Milli Selamet Partisinden Adalet bakanı Şevket Kazan ı hatırlattı.Şevket Kazan da 20 mayıs 1996 da başlayan devrimci tutsakların ölüm oruçlarıyla ilgili TV de yaptığı konuşmada ''...kantinden stok yapmışlar.Elbette yiyorlardır,içiyorlardır'' demişti.Ama direnişin 69. gününe gelindiğinde yaşamını yitirenlerin sayısı 12 olmuştu.

Aygün Uğur,Altan Berdan Kerimgiller,İlginç Özkeskin,Hüseyin Demircioğlu,Ali Ayata,Müjdat Yanat,Ayçe İdil Erkmen,Tahsin Yılmaz,Yemliha Kaya,Hicabi Küçük,Osman Aygün,Hayati Can  güneşe uğurlandılar...

 Onları bir kez daha saygıyla anıyorum.

RTE nin cumhurun başı AKP nin hükümet olduğu bu süreçte 15 temmuz ''darbe girişimi'' bahane edilerek ilan edilen OHAL sürecinde 100 binin üzerinde akademisyen,kamu emekçisi haksız ve hukuksuz bir şekilde KHK larla işten çıkartıldılar/mesleklerinden atıldılar.OHAL süreci işlediğinden en temel haklarını kullanmaları engellendi.

Türkiye de başlatılan cadı avıyla birlikte işlerinden atılan kamu emekçileri,akademisyenler,öğretim görevlileri aileleriyle birlikte açlığa terkedildi,bu hukuksuzluğu ve haksızlığı kabullenemeyen onlarca insan intihara sürüklendi.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça bu uğradıkları hukuksuzluğa,haksızlığa boyun eğmek yerine direnişi seçtiler.Bundan dolayıdır ki AKP nin gözünde ''terörist''oldular.Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 120 gün boyunca Ankara Yüksel caddesindeki İn san Hakları Anıtı  önünde oturma eylemi yaptılar.121. gününde direnişlerini ''işimi geri istiyorum''talebiyle süresiz açlık grevine dönüştürdüler.75 gün boyunca sürdürdüler direnişi.

Süresiz,dönüşümsüz açlık grevinin 75. gününde evlerine yapılan polis baskınıyla gözaltına alınan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça çıkarıldıkları mahkemece tutuklandılar.Direnişin sahiplenilmesinden korkan hakim sınıfların temsilcileri tutuklama ve hapishaneye koymayla direnişi bitirmek istiyorlar.

 Kızılayın orta yerinde İnsan Hakları Anıtı polis tarafından kariyerlerle kuşatıldı.Nuriye Gülmen ve Semih Özakça nın direnişine destek için oraya gidenler darp edilerek,yerlerde sürüklenerek gözaltına alındılar.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ya da hapishanede zorla besleme yoluyla direnişi kırmak istiyorlar.Türk hakim sınıflarının dümenindeki AKP nin bu saldırılarına karşılık Nuriye Gülmen ve Semih Özakça nın direnişini sahiplenmek insanlık görevimizdir.Haksız,hukuksuz şekilde KHKlarla işten atılan tüm emekçilerin görevlerine iade edilmeleri talebi insani bir görevdir.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça nın direnişinin kazanımla sonuçlanması bir anlamıyla dışarıdaki mücadeleyle/sahiplenmeyle de ilintilidir.

Bu sorumlulukla hareket ederek bir adım ileri...

43001

Çetin Çetin

Çetin Çetin sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Çetin Çetin

Umreye Giden Düşkünler/ Erdal Yıldırım

Gündemde AKP iktidarı Kültür Bakanlığınca organize edilen 100 Alevi kökenli ‘dede’nin önce Necef’e, Kerbelâ’ya ve sonra da umreye götürülmesi olayı var. Ve (ben de dahil) bir çok yazar çizer, kanaat önderi, kurum yöneticisi günlerdir bu konuda, konuşuyor, yazıp çiziyor ve ülkenin başkaca bunca önemli yaşamsal sorunuları varken, bu konu gündemde önemli bir yer tutuyor.

On yıl mı beş yıl mı bu ne demektir?

AKP’nin başı Başbakan mahpusların uzun yargılama süresini kısaltacağını açıkladı! Herhalde bravo dememizi bekliyorlar. Ne diyelim ülkemizin kara mizahı böyle oluşmakta.  Ülkeyi  öyle ki yazboz tahtasına çevirdiler ki. Bu zevatlar ne yaptıklarını biliyorlar mı? Yoksa, bizlerle dalga mı geçiyorlar? Sanki on yıldır bu iktidarda olan, bu yasal düzenlemeleri yapan kendileri değilmiş de başka biri imiş gibi ortalığa çıkıp ne iyi düzenleme yapacaklarını ballandıra ballandıra anlatıp duruyorlar.

Lenin ile Stalin arasinda ulusal sorun konusunda"çeliski var"miydi

 

Abdullah Öcalan,Hatip Dicle ve “Kapitalist Modernite”’

Time dergisinin her yıl açıkladığı “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesinin 2013 versiyonunda Ortadoğu’dan sadece iki liderin adı vardı: Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen.Liderliğini esaret koşullarında sürdürmesiyse Abdullah Öcalan’ın çok özel durumuna işaret ediyor.Tam anlamıyla bıçak sırtında yapılan bir politika üretiminden bahsediyoruz.Bu politika üretimine ilişkin tartışmalar Öcalan’ın bir komployla 15 Şubat 1999’da TC’ye tesliminden ve takip eden sorgu aşamasındakı performansından itibaren hiç durmadı.Öcalan’ın özeleştiri vererek önünü kesmediği bu tartışmalar başta PKK dü

Mültecilik ve düşünce üretimi

Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) içinde eskiden beri “mülteciliğe” bir kızgınlık ve yabancılaşma vardır. Özellikle “mülteci” devrimcilere iyi gözle bakılmaz. Bunun TDH’ne, “kötü” olarak yansıması TKP’nin mülteciliğinden kaynaklanıyor. TKP önderleri,,, ülkedeki baskı koşularından dolayı uzun bir süre yurtdışında (o zamanki adıyla Sovyet bloku ülkelerinde) yaşamak zorunda kalmaları, 1970’lerden sonraki devrimci kuşak içinde, “lanetlenen” bir durum oldu.

Zor Yıllarda "Aydın olmak"

“Ne kadar nahoş olsa da,olguları açıkça görmek,adlı adınca çağırmak, …doğruyu söylemek zorundayız.”[1]

“12 Eylül 1980 sonrası sosyalist mücadelede sosyalist aydınlar” konulu bir yazıyı kaleme almak “zor”; dahası, zor olduğu kadarıyla hüzünlü. 

Bizi bırakıp giden(lerden) biri bağlamında bana; Maksim Gorki’nin, “İnsan, ne onurlu sözcük”; Bertolt Brecht’in, “İnsan olmak büyük bir şeydir”; Anton Çehov’un, “İnsanlar inandıklarıdır,” sözlerini anımsatan Ata Soyer’e dair;[2] yazmak daha da “zor” bir iş...

Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!

Yusuf KÖSE

Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”

Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek

Saat sabaha doğru yol alıyor, köpekler havlıyor dışarıda, hoparlörden Mehmet koçun sesi geliyor, elimde Sefagül Arslan’ın kitapları, gerillanın kaleminden kelimeler ısıtıyor soğuk odayı. Düşüncelere dalıyorum. İlkel komünal toplumda ava çıkıyorum. Analarımla topluyorum yiyecekleri. Mağaradan mağaraya koşuyorum. Aç kurtlar günümüzün korkusu, beterinden geçiyorum. sana yaklaştıkça azalıyor korkularım. Daha da azalacak korkularımız zaman denen tünelde, dün bugün ve yarın denen tarihsel ilerleyişinde. 

Alamut Kartal Yuvasıdır

Bundan yaklaşık bin yıl önce Selçuklu veziri Nizamülmülk, “Bunlar duvarların arkasında, memleketin kötülüğünü isteyerek karışıklık çıkarrnaya çalışırlar.” (Aktaran, Faik Bulut. Hasan Sabbah Gerçeği)  demişti. Bu sözlerin muhatabı, Büyük Selçuklu İmparatorluğunun baskısı altında açlık ve yoksulluk içinde yaşayanlara eşitlik-adil bir toplum için umut olan, ezilenler üzerinde gerçekleşen sınıf ve inanç baskısı karşısında başkaldıran, Nizari İsmailliğinin kurucusu Hasan Sabbah’dı.

Kılıçdaroğlu Alevileri mi temsil ediyor? —Ergin Doğru

CHP’nin Alevilerin temsilcisi olduğu iddiası, cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen aldatmacıdır. Alevilerin CHP ile ilişkisi sorgulanması ve tarihsel gerçeklerin sosyolojik olarak irdelenmesini gerektiriyor.

Gerici sistemlerin Sünni baskı politikalarına karşı sürekli olarak dışlanmış ve baskılanmışları temsil eden Alevilerin, cumhuriyete yaklaşımı baskılanmış toplum psikoloji ile olmuştur. Gerici baskılardan bunalan Alevilerin, kendilerine taktiksel olarak yaklaşan cumhuriyet yönetiminin riyakarlığını anlayabildiğini söylemek çok mümkün değildir.

Adı aşk olsun

Faruk Eskioğlu, bu kitapta yurtdışında yaşayan göçmenlerin memleket ve sıla özlemlerini tarihsel olaylarla harmanlayarak okuyucuya sunmuş. Faruk Eskioğlu, yazarlık yetisiyle gazetecilik gözlemlerini bütünleştirmiş, dişiyle tırnağıyla uğraşarak bulunduğu yerden hayata seslenmiş gazeteci bir dostumuzdur. Kendi deyimiyle bu kitap: ”Gurbetçilik, sürgünlük, kişinin dişiyle tırnağıyla, etiyle ayakta kalma savaşıdır.” Belki de bu tanımlama hayatın yeniden üretilmesi için uğraşan insanların dur-durak bilmeden bulundukları yerlerde çalışarak var-olma savaşını bizlere anlatmış.

Sayfalar