Pazar Mayıs 19, 2024

Elinden gelen her şeyi yapmak

Egemenler her daim devletin bekaası ve güvencesi için sömürü ve baskı politikalarını gizlemeye, kendilerine yönelebilecek öfke ve tepkiyi yarattıkları hayali düşmana yöneltmeye çalışırlar. Bunun için her dönem içte ve dışta bir düşman bulmakta zorluk çekmezler.  Halkın biriken öfke ve isyanı “iç ve dış düşmanlara” yöneltmeye çalışarak, kurtulduklarını zannederler.

Halkı, gençliği, kadınları kandırmak-aldatmak-yanıltmak için yarattıkları “iç ve dış düşmanlara” göre eğitmeye şekillendirmeye çalışırlar. Bu çalışma içinde sadece Erdoğan-Kılıçdaroğlu-Bahçeli yer almaz. “Eğitilmiş”-seçkin ve yetkin profesörleri, bilim insanlarını, siyasetçileri, generalleri, gazetecileri, TV program yapıcılarını, sanatçıları da kendi yanlarına alırlar. Şoven-ırkçı politikalarına, hırsızlık ve yağmalarına meşruluk-güvenirlik-inandırıcılık kazandırmak için bu yola başvururlar. Resmi ideolojiyi, sahte tarih ve bilim anlayışlarını kendilerine dayanak yaparlar. Son süreçte yaşananlar budur. 

AKP’nin yağma ve hırsızlıkta uzmanlaşmış diktatörü, seçim süreciyle birlikte yandaş TV ekranlarını en fazla işgal eden faşist lideri durumundadır. İçeride “Gezicileri-lobileri-Gülen Cemaatini” hedef gösterirken dışta ise Suriye’yi düşman ilan ederek, saldırganlığını en üst düzeye çıkartmaktadır. İktidara geldiğinden günümüze kadar her daim oynadığı mağdur rolünü seçim sürecinde de oynamaya devam etmektedir. Hiçbir şekilde örtbas edilemeyen hırsızlıkları, her gün bir yenisi eklenerek ortaya çıkan rezalet ve kepazelikleriyle R. T. Erdoğan’ın İslam maskeli politikacı kimliği fena halde çizildi.

Büyük bir korku ve telaş,  kaybetme paniği içinde ortaya saçılan pisliklerini örtbas etmeye çalışıyor. Bir yandan da kendilerine yönelen öfke ve tepkileri bertaraf etmek için “Gülen ve Gezicileri” hedef göstererek, kendisini aklamaya çalışıyor. Açığa çıkan yolsuzluk ve hırsızlıkların kendisine yönelmiş bir komplo ve oyun olduğunu ifade ederek bu oyunların halka, AKP seçmenlerine yönelik bir haksızlık olduğunu ifade etmeye çalışıyor.  

Egemenler, halkın bilincini zehirlemek için milyarlarca lira harcıyorlar. Bu politikaya “Dolar ve Avro”larla satılmış gerici profesörleri, bilim insanlarını, gazetecileri, TV program yapımcılarını, sanatçıları, milletvekillerini de katıyorlar. Egemenlerin saldırılarına karşı meslek ahlakıyla hareket etmek isteyenler ise ya işten kovulmakta ya da susturularak sindirilmeye çalışılmaktadır. Gazeteciler büyük bir sınav sürecindedir; ya mesleki onurlarını koruyacaklar ya da düşkün birer yalancı olup AKP’nin borazanlığını yapacaklar. Hazır olmadıkları, istemedikleri bir yol ayrımındadırlar. Zorunda kaldıkları bir tercihle karşı karşıyalar. Gazetelerden kovulan, kapı dışarı bırakılan “hakim-savcı-polislerin” sayısı binlerle ifade edilmektedir. Kaybetmenin verdiği büyük bir korkuyla iktidar erkinin bütün hırsıyla öfkeden gözü dönmüş, çıldırmış bir diktatör gibi engel ve rakip olarak gördüğü, insanca durmaya çalışan herkese saldırmakta, susturup etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Tıpkı bir kıyım makinesi gibi çalışarak önüne gelen herkesi ezmeye, sindirmeye kalkmaktadır.

Sömürü ve baskıya, ilhak ve yağmacılığa dayalı politikalarında egemenlerin yüzyıllardır değişmeden başvurdukları politikaları şudur; aldatarak-kandırarak-korkutup sindirerek saf halkı arkasına-yedeğine almaktır. Bunun için her yalana ve sahte propagandaya başvuruyor, tehditler savuruyor.

Halkı bölüp parçalayarak, belli bir kesimini düşman ilan ederek, kendi yandaşlarına “düşmanlarını” yuhalatarak, birbirine kışkırtıp, kırdırmaya çalışarak halk düşmanı gerçek yüzünü ortaya koymaktadırlar. Sömürü sistemine ait bütün çürümüşlük ve bozulma parametreleri kendisini göstermektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Twitter’ı, Youtube’ı kapattıran, Facebook’u kapatmayı ifade etmekten çekinmeyen, yasaklarla uyanışı ve doğru bilgilenmeyi önlemeye çalışan egemen sınıfın politik temsilcileri sonu gelmez bir tükenişe ve yıkıma doğru hızla gidiyor.

Utanmazca, arsızca yağma ve talandan bir an olsun vazgeçmeyen bu sömürücü barbar sınıfa karşı ya enerjik bir biçimde mücadele edilecektir ya da bu sonu gelmeyecek olan iğrenç ve utanmaz hırsızlıkların-talanın devam etmesine “razı olunacaktır”. Ya kitlelerin biriken ve kabaran öfkesi sokaklara meydanlara dökülüp, isyana dönüşerek, tepkileri dağlarda yankılanacaktır. Ya da çaresizlik ve yalnızlık içinde bu sömürü ve barbar politika sür-git devam edecektir. Orta ve ara yol yoktur.

Elbette sınıf bilinçli proleterler birinci seçeneğin gerçekleşmesi için elinden gelen her şeyi sonuna kadar yapacaklardır. ELİNDEN GELEN HER ŞEYİ YAPMAK. Mücadelenin ana fikri olmalıdır. Kavganın kendi içinde patlama eğilimi olarak ortada duran ve saklı duran devrimci sırrı budur. “Düşmanı imha ve yok etmek için elinden gelen her şeyi yapmak” temel şiarımızdır. Devrimci savaşta bu ilke sadece askeri bir karakterle sınırlı değildir. Aynı zamanda politik ilkelere de doğrudan doğruya bağlıdır. Günümüzün politik ilkesi “kitleleri düşmandan koparmaktır”, “Kurtuluş için kopuşu örgütlemektir.” İşçileri-köylüleri-tüm emekçileri-Kürtleri-Alevileri-kadın ve çocukları devletten kopartıp, uyanış ve bilinçlenmelerini artırıp öfke ve tepkilerini büyütüp sokağa-meydanlara yöneltmektir.

Sömürü ve baskıya dayalı her uyanış ve tepkiyi sınıf bilinçli proleterler örgüte-bilince-savaşmaya çevirmek için “ELLERİNDEN GELEN HER ŞEYİ YAPMALIDIR”. Elinden gelen her şeyi yapmak demek devrim ve örgüt bilincini, inisiyatif ve enerjiyi yükseltmek, ısrar ve kararlılığı güçlü bir şekilde ortaya koymak, kitleler içinde kök salmış sağlam devrimci örgütlülükler yaratmak, gerilla savaşını büyütüp geliştirmek, demektir. Dün yaptıklarından daha iyisini ve daha fazlasını yapmaktır. Eksik, yarım bırakılan tüm devrimci görevleri tamamlamaktır. Bunun için her fırsatı kullanıp ve her olanağı değerlendirerek ezilen sınıf, ezilen ulus, ezilen cins ve inançları devletten kopartarak, Proletarya Partisi’ne yakınlaştırmak için her türlü emek ve çabayı ortaya koymaktır. Bunun için elimizden geleni sonuna kadar yapmak, temel görev olmalıdır.

Sınıf bilinçli işçiler gündelik devrimci çalışmalar yürütürken dönemin değişen koşullarını ve özgün durumu dikkate alarak çalışmalarını uyarlar. Bunun için belli bir değişime gider, “yeni” devrimci görevler edinirler. Sürecin ve çalışmaların özgünlüklerini dikkate alır. “Yeni” çalışmalara “yeni görevlere” göre kendini örgütler. Sınıf bilinçli proleterler değişen ve farklılaşan süreçlerin-dönemlerin devrimci görevlerine göre hazırlık yapmalı ve bu çalışmalara uygun bir konumlanma-ilişkilenme ve örgütlenme içine girme beceri ve yeteneğini gösterebilmelidir. Yerel seçim süreci sona ermiştir. Seçim sonrası değişen ve değişmeyen temel özellikte görevler yerinde durmaktadır. Yerel seçim sürecinin özgünlüğü ve kendisine has özelikleri ve görevleri tamamlandığında yeni dönemin kendi özgünlüğüne uygun görevler başlamaktadır. Bunun için hazır olmak gerekir.

Değişen koşullara ve dönemlere rağmen her dönem değişmeden yapılacak ve yürütülecek “eski” dediğimiz temel görevlerimiz vardır. O da nitelikli ve özenli devrimci kitle çalışmasıdır. İhtiyacından ve zorunluluğundan hiçbir şey kaybetmeden bu görev devam etmektedir. Bu çalışma sonucu sayısız emekçiyi, bilinçli durumuna getirip, ülkemizin bir yoksullar hapishanesine döndüğünü anlamalarını görmelerini sağlamalı, özgürleşme ve kurtuluşları uğruna örgütlenip mücadeleyi büyütmeleri için elimizden geleni her şeyi yapmalıyız.  

Egemenlerin hiçbir yasak ve tehdidi, hiçbir yanılsamalı “düşman” ve “hain” suçlaması bitiş ve tükenişlerinin önünü alamayacaktır. Reklam olarak insan seli üzerinde göndere çektikleri bayrak bile büyük çapta yaptıkları hırsızlığı ve yolsuzlukları örtemeyecektir. Suriye saldırganlığıyla olası müdahale, işgal bile devasa boyutta yaşanan hırsızlığını unutturmaya yetmeyecektir.

Keza yerel seçim sonucunda aldıkları “seçim zaferi” bile hırsızlığı ayyuka çıkmış suç şebekesini aklayamayacaktır. On dört yaşın fidanını katleden bir iktidar emekçilerin-ezilenlerin vicdanında ve bilincinde çoktan meşruluğunu ve haklılığını yitirmiştir. Tarihte her zaman olduğu gibi kaybeden hep şahlar, sultanlar, imparatorlar ve diktatörler olmuştur. Ve olmaya devam edecektir.

101762

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar