Cuma Mayıs 17, 2024

Gazze direniyor, Şengal yanıyor

6 Temmuz 2014 tarihinde “Koruyucu Sınır Operasyonu” adı altında başlattığı askeri operasyonuyla, Siyonist İsrail Devleti’nin faşist yüzü bir kez daha dünyanın gözleri önüne serildi. 2000’in üzerinde insan bomba ve füzeler- kurşunlara katledildi. 500’e yakın çocuk evinin önünde, parklarda, sokaklarda, yolda, okulda, oyun oynarken minicik bedenleri bombalarla parçalanarak katledildi. 10 binin üzerinde insan yaralandı. Yüz binlerce insanın evi yıkıldı. Kalacak bir yer bile bulamadılar. Bombalardan korunmak için sivil halkın sığındığı hastanelerde tedavi beklerken ölüm çaldı kapılarını ve hastaneler ölüm hanelere çevrildi. Doktorlar çaresiz, anne-babalar çaresiz, bir halk çaresiz. Trajedi değil soykırımın kendisidir yaşanan acılar ve buna sessiz kalmak ortak olmaktır bilinsin.

Artık klişeleşen Siyonist İsrail Devleti’nin politik söylemleri, özellikle de Gazze’deki katliamlarla adeta paramparça olmuştur. Askerinden medyasına, bakanından başbakanına neredeyse açık bir jenoside bel bağlıyorlar. Bu öylesine basit ya da hadi canım sendeci bir değerlendirmeyle geçiştirilemeyecek denli önemlidir. Çünkü, Ortadoğu yorumcusu Jeremy Salt’ın bir açıklaması her şeyi özetliyor: “Birçok köktenci Siyonist, Filistinlilerin Gazze’den çıkartılıp Sina Çölü’ne sürülmesi gerektiğini düşünüyor.”

Bu özellikle Ortadoğu halklarının yabancısı olmadığı bir bakış açısıdır. Her devletin, her iktidarın karşıtı daima Çöl’e sürme arzusu ve aşkı tarihsel bir gerçekliktir. Çöl sıcak, çöl kurak, çöl sususz ve çöl ölüm yeri. Bir tek mermi yakmadan topluca doğaya bırak ölsün, sen de bundan pişmanlık duyma. Ne de olsa sen öldürmedin onları, onlar sıcaktan ve açlıktan öldü. Doğa öldürdü “Kader” ve “Takdir-i ilahi” diyecek bir şey yok!

Bir de ölüm kusanlar var ki onlar kendisini Çöl’e sürenlerden ayrı tutarlar ve bunlar açıkça ölüm fetvasını vermenin görev olduğuna inanır. Faşist yaratılanın dini olmaz, dili farklı olsa da karakteri ve söylemi birdir ve ırkı fark etmez, faşist- faşisttir! Kendisinin dışındakinin yaşamasını asla istemez, hepsi bu. İşte size Siyonist İsrailli bir faşistin sözleri:

İsrail Knesset’inin yetkilisi Mashe Feiglin; bu zat-ı pek muhterak faşistimiz, Gazze’de top yekûn askeri işgalini ve orada yaşayan insanların şehirden çıkarılmasını savunuyor ve yetmiyor, şehirden sürülenleri Sina Çölü’ne sürülüp sınırına da bir kampta yaşamalarını istiyor. Bu politikaya direnenler için ise sadece ölüm düşünülüyor.

Jenosid’in bazen bazı koşullarda haklılığını savunanlardan Yachanan Gordon, Ayeled Shaked bilimin akılanelerinde bu ölüm senfonisinin akustik versiyonuna dahil olmuşlar. Ayeled Shaked öldürülen Filistinli çocuklar için söylediği aslında, kendi söylemi değil faşist Siyonistlerin ortak genel (ve tüm faşistler dünyada bunu istiyor) söylemidir. Bu kişilik müsveddesi Facebook’ta: “Onlar da oğullarının yolundan gitmeliler. En hakkaniyetlisi bu olacaktır. Küçük yılanları yetiştirdikleri yerlere geri mi dönsünler? Böylece daha fazla yılan ürer. Bu da bizim için iyi olmaz…” diyor. Yani bu söylemin mesajı İsrail Devleti’nin duygu düşüncesinin İsrail’in aynasını yansıtan duygusudur. Bu faşist duygu Gazze’nin üzerindeki kara buluttan daha kara bir bulut olarak çökmüştür. İsrail topraklarının üzerine, görmesini bilene…

İşgal-sömürü için giden her gücün hedefinde daima çocuklar ve kadınların olması boşuna değildir. Öldür, öldürmediğini değiştir.

Niye insan şaşırmıyor tüm bu olanlara? Bu yaşananlar elbette sadece Gazze’de yaşanmıyor. Bakın IŞİD, bakınız Boko Haram’ın yaptıklarına, Ukrayna’ya- Suriye’ye. “Güzel”, “Özgürlük”, “İnancın yaşatılması vs. vb.”…

O “özgürlükle” övünen ABD ve ölüm kusan egemenlerin ağızlarından salyalı ellerindeki namlular hep sıcak, kan deryasında ölüm hep uzanır boylu boyu yerde. Azrail bile artık yeryüzünde yaşanan katliamlara daha fazla, görevi ile alakalı konumuna rağmen dayanamaz. O da can alır ama vakti geldiğinde derler. Vakitsizce kapıya dayanmaz derler. Faşistler gibi ansızın çıkıp gelmiyor yani. Bu kadar kan-vahşete o da kayıtsız kalamamış ve Tanrı’ya “Dayanamıyorum, istifa etmek istiyorum” demiş. Tanrı nedenini sormuş, cevap çok da yabancısı olmayacağımız türdenmiş: “Efendim ben usul-erkan ile can alırım ve sebepsiz, zamansız asla bir cana kıymam. Fakat bu faşist insanlar öyle mi? Zamansız geliyor, nedensiz ölüm kusuyor, sebepsiz can alıyor. Buna yürek mi dayanır? Dayanmaz! Dayanmıyor benim Azrail yüreğim, madem benim işimi sabırsızlık ve zevkle bunlar topluca yapıyor, o vakit bana ne gerek var? Boş boşuna her yaptığı münessibliği bana ve şeytan kardeşe yıkıyorlar” demiş ve bundan dolayı istifasını yenilemiş.

Tanrı “Şeytan ile ne alakası var?” diye sorunca, “Efendim” demiş, “Bu faşist insanlar bir halt ettiğinde bunu ya din adına ya da insanlık adına yaptıklarını söylerler. Ne zaman ki diğer insanlar yapılana tepki duyduğunda ‘Şeytana uyduk’ diye söylüyor. Öldürüyor, tecavüz ediyor vs. saymakla bitmez yaptıkları kötülükler. Şeytan kardeşin haberi bile yok yapılandan ama hep ona mal edilir. Zaten o da biliyorsunuz şeytanlığı insanoğlu iyi becerdiği için bıraktı, insanın şeytanlaşması gerçekten insana doğaya çok büyük tehdit. Ben Azrail’im ama Azrailliği benden iyi beceriyorlar. O vakit ben ne diye Azrail olarak görev yapayım?” deyiverince Tanrı düşünmüş ve yaşananları izmiş- izlemeye devam ederken hak vermiş Azrail’e. İnsanın şeytanı Azrail insanın insana en büyük kötülüğüdür” demiş.

Eyy insanlar, eyy müminler!

Siz “şeytan”ı Mekke’de arayıp taşlama derdine boşuna girmeyin, “şeytan” bugün her yerde. Arabistan’dan Kudüs’e, Şengal’den Ukrayna’ya, Somali’den ABD’ye… Bunu görmek için Mekke’ye gitmeye ne çare? Gözünüzü açın Türkiye’de ne “şeytan”lar var hem de takım elbiseliler, lüks araçlarla Ankara’nın göbeğindeler.

Azrail’i arasan Gazze’de, Şengal’de, Kobanê’de ara bulursun IŞİD-Boko Haram İsrail’in içinde. Yani çok uzakta değil, bir adımlık yol uzakta, özgürlüğün kalesi ABD’nin beyaz binasının içinde.

Bir de timsah gözyaşları dökenler vardır hani bizim koro halinde ağlayan bakanlar kafilesi içindekiler gibi. Arınç’tan Davutoğlu’na cemi cümlesi salya sümük Gazze için acı içinde ağlarlar her kameranın önünde! Bunu bir ay boyunca seçim meydanlarında koro halinde avaz avaz bağırdılar “Kahrolsun İsrail” diye, tanırsınız onlar tanırsınız, siz bizden daha iyi…

Bu kendinden menkul kişiliklerin son icraati sanırız 2014-5 yılı yatırımıdır. Kapitalizmin altın temel kuralıdır kazanmak için her yolun mübah anlayışı. Bu anlayış Gazze’de vardır. Bir uçak gitti, 23 tane Gazzeli yaralı getirdi ve “Kahraman Türk Devleti” olarak anıldı. Bu tamamen “insani”dir. Yatırım asla! Duy da inanma! Her şey insanlık için yaşasın! Gerçekten bu devlet ve hükümetinin zeki aklı takdiri hak ediyor. Kolay değil faşist bir devletin, faşist bir devletin elinden yaralı alması, öyle kolay mı bu işlerin yapılması!

Pardon! Duyamadım bir şey mi dediniz?

Haa evet şu bizim, devletin sınırlarında sığınan Suriyeli Êzidîler için neden bu denli “insancıl” yaklaşmadığını soruyorsunuz…

Evet onlar da aç, yaralı ve mazlum sığındılar ülkemize. “Yüze” devlet hemen kamplar kurmadı mı, kol kanat gerip gelenlere imamlar gönderip İslam dinine davet edilmedi mi? Ayıp bunlar sanki yaşanmamış gibi yapmayın! Sınırdan geçemeyen aç, yaralı bekleyenlerin perişan olmalarına elbette güzide devletin hükümeti de “razı” değil ama ne yaparsınız gelenlerin pasaportu yok. Onların da içi ısınmamış pasaporta o yüzden çıkarmamışlar, devlet neylesin anam babam! Al pasaportunu gel, gelme mi demişler sanki! Al pasaportu kampa yerleştirsinler seni, sonra birkaç faşist güruh saldın öldüremeyenlere nazire gibi taşlasınlar sizi sokaklarda. Nöbetçi kulübelerinde soyup sonra tecavüz etsinler ne olmuş sanki IŞİD yakalasa daha mı iyi olacak? Hem yaşıyorsunuz ya tövbe tövbe… Ölürsen eğer organların alınır ve “hayır” için kullanılır, fena mı bir sevap işlersin ölümünle! IŞİD’in eline geçseniz bu sevaptan mahrum kalır canlı gömülürsünüz be!

Herkes sarılsın a dostlar birbirine, duyan, duymaya çığırsın lütfen. Bugün devletimiz Gazze’den 23 yaralı getirdi, hem de Teyyarisiyle! (Biz Türkçe yazalım anlamayan olur belki) Van münit!

Gazze’de bebekler, çocuklar katlediliyor…

Şengal’de susuzluktan çoluk çocuk birer birer ölüyor.

Çatlayan dudaklar bir damla su ister Gazze’de- Şengal’de. Eller kanlı, gözlerin içinde aydınlık ve umut. Kadınlar aç ama kuruyan memelerinden bir damla süt için saatlerce bebeklerini kucakta dolaştırır, erim erim erirken bedenleri. Taciz rutin, tecavüz artık her gün, katledilme bugün yarın kapılarında. Yaşlılar canını kurtaramaz bekler ölümü Gazze’de-Şengal’de. İşte acıların kardeşliği gözyaşının aynı nedenle akışı.

Birbirini hiç tanımadan, ayrı ayrı yaşamlar, ayrı dinlerin-dillerin ve kültürlerin kardeşliği. Bunun adı onuruyla, direnişle inanmaktır hep birlikte Gazze’de Şengal’de.

Hiç tanımadan ne gariptir insanın yaşamı…

(Bir Partizan)


82186

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Sayfalar