Salı Nisan 30, 2024

Gelme..!!Gelcem..!!

ABD'nin YPG'ye ağır silahlar vermesi, devlet başkanı Trump'ın onaylaması sonucunda Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de önümüzdeki süreçte kurulacak olan Kürt Bölgesel Yönetiminin tanındığını/temellerinin atılmış olduğunu görmek istemeyen gözlere ''parmağım kör gözüne'' dercesine batıyor artık.

ABD'nin BOP tıkır tıkır işliyor. Irak'ta bölünme sağlandıktan sonra Suriye'de de yaşama geçirilmeye başlandı. Bu arada Türkiye BOP'ta projenin dışına iteklendi. BOP'un eş başkanı RTE'de bu projede Kılıçdaroğlu'nun güncel değimiyle kapının önüne konulmuş oluyor.

ABD'nin YPG'ye ağır silahlar vermesiyle Rakka operasyonunda YPG'nin başat rol oynayacağı buna karşın tüm yalvar yakarmalara rağmen TC'nin bu işin dışında bırakılması... Bu RTE'yi alabildiğine feci şekilde sinirlendirmiş. İçeride ve dışarıda Kürt düşmanlığını tepe noktasına taşıyan, içeride Kürtlere yönelik imhayı çökertme politikasıyla yaşama geçirmeye çalıştığı bir dönemde hemen sınırımızın öteki tarafında Kürtleri silahlandırmak da neyin nesi! Özellikle de üyesi olduğu NATO'nun önde gelen bir devleti tarafından silahlandırılması/üstelik ağır silahlarla, zırhlı araçlarla donatılması... Ve üstüne üstlük Rojava'daki Kürtlerle, YPG'le Türk devleti hazır durumda beklerken Rakka'ya yürümek neyin nesi oluyor?

ABD'nin bu politikasının TC'yi içerideki kendi Kürtleriyle savaşta zayıf düşüreceği gibi dışarıda da Rojava kantonlarına uyguladığı politikayı da zora sokuyor.

YPG'e verilecek olan ağır silahların YPG vasıtasıyla PKK'nin eline geçeceğinden ciddi endişeler duyduğunu saklamayan RTE 16 Mayıs ta ABD'e yapacağı ziyarette bu durumu bizzat Trump'a kendisinin anlatmak istediğini söylüyor. Nedeniyse Amerikan silahlarının PKK ve YPG' verildiğinden yakınıyor, daha doğrusu YPG'e verilen silahların PKK'nin eline geçeceğinden. Hatta bunu fotoğraflarla belgelerinin olduğunu ve bu belgeleri görüşmede Trump'ın önüne koyacağını söylüyor, propagandasını yapıyor. Şimdiden Trump'ı köşeye sıkıştıracağını hesaplıyor. Buna daha fazla bir gerçeklik kazandırmak için de Kürdistan Bölgesel Yönetimi Barzani'nin yeğenini tanık olarak yanında götürmeye çabalıyor.

Peki bir de işin şöyle bir tersini düşünelim: RTE'nin talimatıyla MİT'in insani yardım adı altında taşıdığı tırlarla Suriye'deki muhaliflere silah taşıdığını, bu silahların, malzemelerin Suriye'de çatışmalarda ördürülen, yakalanan İŞİD militanlarının üzerinden çıktığına dair görüntülerin bu toplantıda RTE'nin önüne konulması durumunda ne olacak? RTE'nin yüzünün ne şekil alacağını herhalde kimse görmek istemez.

Neyse bu RTE'nin düşünmesi/hesaplaması gereken bir olgu...

RTE hileli anayasa referandumundan sonra ülke içerisinde meşrutiyetinin tartışılmasının hemen ardından yurt dışı gezilerine çıktı. Sırasıyla Hindistan ve Çin'e gitti. Yarın da ABD ziyaretini gerçekleştirecek. Yurt içinde kaybettiği prestiji/meşrutiyeti dışarıda devlet protokolleriyle karşılanmak, büyük devletlerin devlet başkanları tarafından kabul edilerek tamire çalışıyor.

Özellikle de BOP'ta elinden alınan eşbaşkanlığı yeniden kuşanabilirimin hesaplarını yapıyor. ABD ziyareti öncesi konuşmalarında Trump'a göndermeler yaparak ''ABD Türkiye el ele verelim, Rakka'ya birlikte girelim'' RTE'nin tüm bu yakarmalarına rağmen Trump'a ziyaretin hemen öncesinde YPG'ye ağır silahlar verilmesi ver Rakka operasyonunun YPG'le ortak yapılacağının açıklanmasının sonrasında Türkiye'de basın organlarına demeç veren bazı muhalif siyasiler bu gelişmelerden dolayı RTE'nin ABD ziyaretini en azından ertelemesine çağrı yapmalarına RTE'nin yanıtı ''bunlar siyaset yapmayı bilmiyorlar'' oldu. Doğrudur RTE şimdiye değin hep kendi mahallesi için siyaset yaptı. Bunda da başarılı oldun. Din maskeli ve kendi çevresinin ekonomik çıkarlarını koruma noktasında gerçekleştirdiği politikada başarılı oldu.

RTE'nin amacı ülkenin çıkarları doğrultusunda bir ABD ziyareti değil. Bu ziyaret RTE'nin kişisel çıkarları doğrultusundadır. ABD başkanı Trump kendisini Beyaz Saray'da kabul eder ve görüşürse anayasa referandumunda ülke içerisinde aldığı yenilgiyi bu görüşmeyle/kabul edilmeyle bertaraf etmeye çalışıyor. Yani içeride kaybettiği meşrutiyeti dışarıda emperyalistlere vereceği tavizlerle kapatmaya, onların güvenini kazandığının propagandasını yaparak kotarmaya çalışıyor. Bu ziyaret kendi meşrutiyetini sağlama ziyaretidir. Bu bir...

İkincisi de BOP'ta Suriye'de sıkıştığı durumdan kurtulmak için ABD'nin tüm isteklerine yanıt olacağına dair güvence vererek bir çıkış bulmaya çalışıyor. Güvenli bölge... Kürtlere yönelik askeri ve diğer yardımların askıya alınması... Suriye'de çözüm konusunda kendisine görev verilmesi v.b. gibi.

Bu ziyaretin en önemli yönü ise Reza Sarraf dosyasıdır. Çünkü Reza Sarraf dosyasının içerisinde RTE'de var, ailesi de var. Halk Bankası genel müdür yardımcısının ABD'de tutuklanması, Reza Sarraf'la birlikte yargılanması, RTE ve ailesinin durumunu daha da ağırlaştırdığını, içerisinden çıkılmaz bir duruma sokulduğunu gösteriyor.

RTE bu durumu Trump'la görüşerek birinci elden hukuksal değil siyasal bir yolla çözmek için çabalıyor. 16 Mayıs ta yapacağı ABD başkanıyla görüşmesinin esas nedeni bu.

Bu çabası boşuna mı?

Göreceğiz...

43807

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar