Cuma Mayıs 17, 2024

"Gitmekten Korkmayana; Mücadelenin Kızılını Hep Yanında Taşıyana…"Aslı Ceren Aslan

Toprağa dikenli bir tel koydular. Etrafını mayınlara bezediler. Yetmedi duvar diktiler. İnsanların acısını, sevincini, kederini, keyfini dilimlediler. En çok da düşmanlaştırmaya çalıştılar. Parçaladılar, böldüler ve böylece yönetmeye çalıştılar. Değişmeyen şey katliam, zulüm ve sömürü oldu.

Her bir toprak parçası ise katliam, zulüm ve sömürüye karşı ayrı bir renk kazandı. Kimi menekşenin moru (Hayastan), kimi toprağın kahvesi (T. Kürdistanı), kimi sarının en sıcağı (Rojava) ve daha fazlası… Hepsi yan yana gelse gökkuşağı! Renkten renge atlayarak gökkuşağını oluşturmaya çalışanlar çıkmadı mı peki? Çıktı elbette ve çıkmaya da devam ediyor. O da menekşenin morundan, toprağın kahvesine ve sarının en sıcağına atlayanlardandı. Tel örgüleri ve duvarları tanımıyordu; yeter ki gökkuşağı oluşsun; her yaşananın öfkesi birleşsin ve başkaldırıya dönüşsün. Mücadelenin en kızılını benimsedi. Renklerden ve toprakların rengine bunu katmayı düşledi. Sadece düşlemekle kalmadı, sıyrıldı her şeyden bir çırpıda her seferinde ve gitmeyi bildi her zaman. Gitmekten korkmadı, ardında bırakacaklarını düşündüyse de gitmek onda önemliydi. Belki de ardındakileri düşünmekten dahi sıyrılmıştı artık, gökkuşağı için kim bilir.

“Kısa” ömür mücadelenin kızılı ile boyandıkça büyür. Yaş kaç olursa olsun… İster 20, ister 40, ister 60… Gökkuşağına adanan yaşam, kendi yaşamını ve diğer yaşamları büyütür. Oda yaşamını ve yaşantıları büyütmeyi seçti. Dört dubar ve bir çatının anahtarına sahip olmadı hiçbir zaman ama daha önemli bir anahtarı ezilenlerin ezenlere karşı zaferini oluşturacak mücadelenin kapısını açmak üzere sahiplenenlerdendi. Tek bir evi olmadı bu yüzden. Gittiği her ev ona evdi.

Dedik ya gitmekten korkmadı diye. Duyduğu özlemdendi en çok bu. Gidemediği her yer; özellikle de mücadelenin kızılı o yere düşmüşse bir defa en büyük özlemiydi. Arkasında aynı özlemi duyacak nicelerini bıraktı, son “gidişinde”. “Özlemek alışkanlıktan mıdır?” diye soruyor yazarın biri, bir öyküsünde. Oysaki o her özlemine doğru yol alışında alışkanlıklarını da geride bırakıyordu. Bilineni, yaşamında tekerrür edeni, yeniye yol almasını engelleyecek her şeyi bırakıyor; renkleri aşıyordu her seferinde.

Deli gibi çarpar yüreği insanın heyecandan bir renkten diğerine ilerlerken. Korkar amacına ulaşamamaktan. Saf bir korkudur bu. Bir an önce olsun ister. Alıştığına uzaklaştıkça zihnindeki çatışmalar azalır, azaldıkça özgürleştiğini hissedersin. Yola her çıkışta yaşanır mı bu bilemeyiz ama ilkinde yaşamış mıdır acaba? Öğrenme şansımız yok, yaşadığını varsayarsak zihnindeki çatışma ortamından alışkanlıkları yenerek galip çıktığı, özgürleştiği açık.

Kendisini özgürleştirmekten alıkoyan her şeyi reddediyordu aslında. “Sahip olmak” mesela... Ona verilen her şeyin en iyisini yoldaşlarına verirken kendisini özgürleştirdiği kadar yoldaşlarına ve dostlarına da özgürleşmenin yolunu gösteriyordu. Ne statü ne de “rütbe”! Gökkuşağını oluşturmanın önünde engel teşkil eden hiçbir şeyi kabul etmiyor, renklere kara çalmaya çalışan zihniyeti böylece mahkûm ediyordu.

Yıldızlara, gökyüzünün mavisine, gecenin lacivertine yolcularken onu; gökkuşağını yaratma yolu bizlerde en çok! Öğrettikleriyle, ardında bıraktığı değerler bütünüyle. “Nasıl bir yaşam?” sorusunu cevaplandırma arzumuzu pekiştirerek ve ardında önemli yanıtlar bırakarak. Mücadelenin kızılının her “yangın” yerine taşınmasının önemini göstererek.

***

Nubar Ozanyan’a yazılmıştır bu yazı. Diğer ismiyle Orhan Bakırcıyan. Nubar yoldaş, ardından bıraktığı saydığımız her şey ve daha fazlası kadar bir parça-bütünü daha gözler önüne seriyor aslında. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” isimli eserini bilen bilir. Gözler önüne serileni “İnce Memed” eşliğinde anlatalım-anlayalım bir kez daha.

İnce Memed yönünü dağlara çevirir ağaların zulmüne karşı. Önce köyüne ve kendisine eza çektiren Abdi Ağa’yı öldürür. Sonra başkaca ağaları… Köylüler kimi zaman “şahinim” der yüreğine basar onu, kimi zamansa ağaların peşine takılır. Ancak İnce Memed’in destansı direnişi büyüdükçe “şahinim” diyenler çoğalır. İnce Memedler de çoğalır. İnce Memed bir şahıs olmaktan çıkar, Çukurova’da ağalara karşı direnişin adı olur.

İnce Memed ağaları öldürdükçe yerlerini yenileri alır. Bir gidenin yerini bir alır. Kara kara düşünürken bu işin sonunu fark eder ki bir gidip bir gelen ağaya karşı, bir Memed gitse on, yüz, bin, milyon Memed alacaktır yerini.

Orhan Bakırcıyan gitti yerin Nubar gibi onlar, yüzler aldı.

Ve Nubar gitti, yerine binler gelecek!

O anılarda değil, mücadelede yaşayanlardan olacak. Çünkü “Nasıl bir yaşam?” sorusunun cevabını kolaylaştıranlardan Nubar yoldaş…

Tutsak gazeteci Aslı Ceren Aslan 

41815

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Duyulmak istenmeyen büyük çığlık: Mültecilik!

Savaş denince insanın aklına gelen ilk şey ölümdür, vahşettir, işkencedir, tecavüzdür, açlıktır, yoksulluk ve açlıktır. Ölümlerden kaçma adına, umutsuzluk içerisinde ölüme umut diye koşmaktır, Savaşlar yalnızca insanları öldürmekle kalmazlar.  Kendi dışında evrende yaşayan tüm canlıları da yok eder, yakar - yıkar.  Atılan bombalar, toplar, füzeler, kimyasal silahlarla evrende yaşayan bütün canlıların doğal yaşam alanları, hakları yok edilir, ortadan kalkar.

    Peki savaşı kimler çıkarmakta, kimler savaşlarda zarar görmekte ve savaşlar kimlere yaramaktadır?

Kartal Bürosu Düştü

Her teslim olmuş ruha baktığınızda onda muhakkak sistemi yücelten sözler... davranışlar... bulursunuz.

Örgütlülerin örgütlüğü örgütsüzlerin çenesini yorarmış derler. Varsın gene de olsun.

Büronu aç ki yüzünü görem. Büronu aç ki yüzünü görem. Sana bir mendil verem. Sana bir mendil verem.

Hava sıcak, toplum gergin,  siyaset çatışmada...

Biraz saygı. Biraz.

Nelere razı edilir hale getirilmedik ki.

Öcalan müdahil olmalı

Sayın Öcalan Türkiye’yi: Sorunu kendi aramızda çözmezsek hegemonik devletler çözer, diye çok kereler uyarmıştı.

Ne Yapacağını Bilen ve Kararlı Erdoğan, CHP ve HDP ile Kedinin Fare ile Oynadığı Gibi Oynuyor

Erdoğan ne yapacağını biliyor: hiçbir şekilde; ne olursa olsun açıkça el koyduğunu söylediği fiili başkanlık mevkiini-mevzisini terk etmemek.

Çünkü bir tek geri adımı; en küçük bir zaaf belirtisi bile, hem uluslar arası mahkemelere hem de Türkiye’deki mahkemelere sanık olarak çıkmakla sonuçlanacak bir düşüşün ve gerileyişin yolunu açacaktır.

Bu akıbeti engellemek için HER ŞEYİ yapmaya hazırdır.

Bu tespiti yapmayan, bugün Türkiye’de politika yapamaz.

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

 AKP bugün devletin yönetsel organları olan yürütme, yasama ve yargıya hâkim durumda, ancak devletin önemli mevzilerinde hâlâ CHP, MHP ve diğer hâkim sınıf kanatlarında etkinliği var. Devlet denince, çıkarlar birleşince egemenlerde akan sular durur, devreye ordu, polis yargı girer.   Devleti 'koruma 'adına katliamda, zulümde, işkencede,  sokak ortalarında yargısız infazda sınır tanınmaz.  Kadınlarımızın öldürülmüş bedenlerine insanlığa sığmayan alçak bir şekilde tecavüz edilir, meydanlarda 'korku salma ' adına bedenleri teşhir edilir.  Faşizm bir devleti tüm kurumlarıyla yönetme şeklidir.

Sürekli faşizm ve devrimci hazırlık -Umut Munzur

Suruç’ta yeni kontra örgütü İŞİD eliyle gerçekleştirilen bombalı saldırıyla 32 devrimci-demokrat yaşamını yitirdi. Adana ve Amed’de gerçekleştirdiği saldırılarla istediği amaca ulaşamayan AKP hükümeti, Suruç’ta gerçekleştirdiği intihar saldırısıyla önümüzdeki sürece ilişkin önüne koyduğu politikaları hayata geçirecek zemini yakalamış oldu.

Devlet Kürtleri Öldürürken 'KCK 'yı Uysallaşmaya Çağırmak’ ne anlama geliyor?

  Geçmişten günümüze  demokrasi güçleri arasında  iki yol , iki bakış açısı , iki çizgi ,, iki ayrı ideolojik dünya görüşü  arasında mücadele kıyasıya devam etmektedir. Stratejik  ve taktik mücadele biçimleri üzerinde  belirlemeler yapılır, politik hat  hatlar belirlenir. Ona uygun  döneme uygun çağrılar yapılır. Buraya kadar her şey normal. Çünkü her grup ve birey  kendi dünya görüşünü açıklamakta özgürdür.  Farklılıklar anlamında bunda bir sakınca yoktur, olmaması da gerekiyor. Demokrasi ve sosyalizm güçlerini diğer gerici -faşist güçlerden ayıran en temel özelliklerden  birisidir.

TC BUNU HEP YAPTI

Türk devletinin PKK’ye yönelik askeri saldırı başlatmasını, salt Erdoğan’ın "başkanlık ihtirasına" bağlayanlar çoğaldı. Özellikle bir çok demokrat aydın ve yazar, bu saldırıların Erdoğan’ın tek başına iktidarda kalması için yaptığını yazmaya başladılar.

Bu bir yanı ile doğru iken, esas yanıyla da doğru değildir. Kürtlere yönelik saldırı bir devlet politikasıdır. AKP ve Erdoğan yok iken de Kürtler baskı ve kırımlara uğramışlardır. Geçmiş bir yana, sadece Demirel ve Çiller döneminde en büyük katliam ve baskılara maruz kalmışlardır.

KUZEY KÜRDİSTAN (BAKUR) ROJAVA’YLA BİRLEŞMELİDİR

7 Haziran Genel Seçimleri’nden sonra Türk devletinin Kürtlere yönelik saldırılarını artıracağı biliniyordu. Akp’nin tek başına seçimleri kazanması halinde bile bu saldırının olacağı aşikardı. Çünkü devlet, Suriye Kürtlerinin başarısının ve özerk bir yapı haline gelmelerini istemedi. Bunu çeşitli şekillerde önlemeye çalışmış olmasına karşın, önleyemedi ve PYD önderliğindeki güçler İŞİD’i Kürt bölgelerinden temizleyerek büyük başarı elde ettiler.

"Devlet Her şey yapar; Meşrudur!

Ülkemizde devlet demek baskı demektir. Devlet demek, devlete egemen olanların sömürü çarkını sürdürmesi demektir. Devlet demek azınlığın çoğunluk üzerindeki tahakkümü demektir. Devlet demek eşitsizlik demektir. Devlet demek, devlete egemen olan ırkın diğer azınlık ulus ve milliyetlere baskı, yasak, işkence, zorla asimile ederek dilini, kültürünü, gelenek  - göreneklerini, tarihi şekillenmesini yok etmek demektir. Devlet demek Cinsiyetçilik ayrımı yapmak demektir.  Devlet demek, kadınlara, çocuk yaştaki kızlara tacizi  -tecavüz ü meşru görmektir.

“Ya Savaşlar Devrime Yol Açar Ya da Devrimler Savaşı Önler” Mao

Emperyalist sermaye sistemi sömürü ağını devam ettirmek için ülkesel, bölgesel ve dünya genelinde savaşlar çıkararak egemenliğini sürdürmek ister. Sermayenin bu egemenlik stratejisi insanlık adına kural, hukuk, adalet, özgürlük gibi ne varsa hepsini ayaklar altına almakta milyonlarca insanımızın kanını akıtmaktan bir sakınca görmemektedir.

 

Sayfalar