Pazartesi Mayıs 20, 2024

Güvenli alanları terk edelim

İçerde ve dışarıda Türk devletinin yaşadığı kriz her geçen gün farklı bir boyut kazanarak devam ediyor. Türk devletinin esas olarak Kürt sorunu merkezli yön verdiği politikaları, ezilenlere yönelik baskı, saldırı ve şiddet oldu. Özellikle Suriye ve Irak Kürdistanı’ndaki Kürt halkının ulusal hak kazanımlarına yönelik tehditler devam ederken, Türkiye sahasında farklı toplumsal kesimlerin öfkesini dizginlemek ve bir araya gelişleri engellemek için baskı sürekli diri tutuldu. Önümüzdeki süreçte gelebilecek olan daha büyük isyan ve direniş dalgalarına kitlelerin dağınık ve hazırlıksız girmesini başarabilmek için Türk Devleti OHAL koşulları ile ülkeyi yönetmektedir. Nitekim kısa süre önce OHAL’in 5. kez uzatılacağının bilgisi medyaya servis edildi.
Ezilenler açısından zorlu, parçalı ancak bir o kadar da direniş dolu günler yaşanırken Rojava’da komünist bir savaşçı Nubar Ozanyan’ı, Kaypakkaya geleneğinin önemli temsilcilerinden Serdar Can’ı ve kimsesizlerin anası olmayı başarmış Güzel Anamızı ölümsüzler arasına uğurladık. Nubar, Serdar, Güzel yoldaşlarımız ve onlardan önce ölümsüzleşenlerimiz hiç şüphesiz geleceği değiştirme, eşitlik ve özgürlük mücadelemizde hep yanı başımızda olacaklardır.

Geleceği değiştirme ve kazanma mücadelemizde; Nubar Ozanyan, Serdar Can ve Güzel Şahin yoldaşlarımızın yaşamları, devrimci bir örgütün nasıl olacağının da izlerini taşımaktadır. Ölümsüzleşen üç yoldaşımızın yaşamları ve onlar için vurgulanan; sınırsızlık, hesapsızlık, kimsesizlerin kimsesi olma gibi nitelemeler aslında onların kişilikleri ile birlikte devrimci bir örgütü tariflemektedir.

Devrimci bir örgüt; Nubar Ozanyan gibi sınırsız, Güzel Ana gibi zulüm gören herkesin acısını acısı bilen ve Serdar Can gibi hiç kimsenin dokunmaya cesaret edemediği konuları gün yüzüne çıkarabilendir. Bu yüzden örgütümüz var oldukça onların yaşamlarından öğrenmeye devam edecektir.

Nitekim geleceği değiştirmemiz için en az ölümsüzleşenlerimiz kadar güçlü olan bir örgüte ihtiyacımızın olduğu bilinmektedir. Her örgütün en önemli kaynağı onun içerisinde yer alan insanlarıdır. Geleceği değiştirme iddiası olan bir örgütün içerisinde bulunan kadro, militan ve faaliyetçilerinin doğal olarak önce kendisini değiştirmesi gerekmektedir. Değişimin nereden ve hangi maddi zeminden doğacağı ise geleceğe yön verecek olan ana etmendir. Bu yüzden her şeyden önce değişime güvenli alanları yok ederek, buraları terk ederek başlamamız gerekir. Sistemle olan bağımızda, yaşam pratiğimizde ve zihinlerindeki “sınırları ve sığınakları” yok etmeyi başarmış bir güç mutlaka ve mutlaka gelişecektir. Gelişimin temel dinamiği de zaten güvenli alanları terk ederek, sınıf mücadelesinin zorluklarının üstesinden gelme çabası ve iradesiyle sağlanacaktır.

İşte tam da burada Güzel, Serdar ve Nubar yoldaşlarımızın yaşamı öğretici olmaktadır. Yaşamlarının hiçbir döneminde dalgasız, sığ limanlarda demirlemeyen, kendisi için yaşamayı kelimenin gerçek anlamıyla yok eden bu devrimci kişilikler Yeni Demokrat Gençlik Hareketimizin de kendini gerçekleştirmesi için örnek alacağı kişiliklerdir.
Bir örgütü oluşturan kişiler yaşamları ve devrimci pratiklerinin niteliği ile öne çıkarlar, bu yaşamın doğal bir gerçekliğidir. Hareketin gövdesi düşünüldüğünde az sayıda kişiye denk gelecek olan bu kişiliklerin bazıları ileri olanı bazıları ise geriyi temsil ederler. Hareketin gövdesini oluşturan yerin örnek alacağı kişilikler ise doğrudan bu hareketin geleceğini tayin edecektir. Çünkü hareketin önünde engel olarak duran şeylere ilk darbeler gerçek önderler, liderler tarafından vurulur ve örgüt açılan bu yerden kendisine ilerleyecek bir yol bulur.

“Yaşam Direnişte Büyüyor”

Türkiye devrimci hareketlerinin yeni yollar bulduğu, yeni yollar aradığı böylesi dönemeçler, krizlerin ve çelişkilerin de yoğunlaştığı dönemlere denk düşmektedir. Böylesi dönemlerde yaşanılan kriz ve çelişkiler ise gelişimin ve ilerleyişin temel dinamiklerini içerisinde barındırmaktadır. Gelinen süreçte daha güçlü bir çıkış için şüphesiz gençlik örgütümüze görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Mevcut nesnel gerçeklik üzerinden düşündüğümüzde ciddi bir kopuşun yaşandığı görülecektir. Bu kopuş bir taraftan geçmişle yaşanırken bir taraftan da sistemle olan bağlar üzerinden gerçekleşmektedir.

Sistemin bize vaat ettikleri, daha doğrusu karşımıza çıkarttığı seçenekler nelerdir? Kof, kimliksiz ve birilerinin boyunduruğu altında yaşam “sunulurken” buna uymayanlara hapishaneler dahası ölüm gösterilmektedir. Türk devletinin ve hâkim sınıfların gençlik için sunduğu güvencesiz ve her yanı çürümüş bir yaşamdır. O halde ya bu her yanı çürümüş ve kokuşmuş yaşam kabul edilecek ya da buna karşı geleceği kazanma mücadelesi yükseltilecektir. Bu bir tercihten ziyade kabul edilmesi gerekilen bir gerçekliktir.

Zulüm ve baskının, açlık ve yoksulluğun yeterince katmerli yaşandığı topraklarımızda tam da saydığımız nedenlerden kaynaklı, direniş ve yaşam birlikte ilerlemektedir. Yaşamın olduğu her yerde direniş, direnişin olduğu her yerde sahici yaşamlar iç içedir. Gençlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, Alevilere ve Kürtlere gerçek manada savaşın açıldığı bu dönemde, biz de Yeni Demokrat Gençlik olarak yaşamı kazanma mücadelesinde kendi direniş mevziimizden doğru Yaşam Direnişte Büyüyor şiarlı kampanyamızla karşı koyacağız.

Eylül ayında gerçekleştirdiğimiz divan toplantımızda duyurusunu yaparak startını verdiğimiz kampanyamız üç aylık bir zaman dilimini içerisine alacaktır. Bilinmektedir ki çözüm sürecinin bozulmasının ardından gençlik ve gençliğin örgütlü güçleri devletin özel hedefi oldu. Geçtiğimiz iki yıllık süreçte binlerce öğrenci üniversitelerden uzaklaştırıldı. Hapishanelerdeki öğrenci sayısı ise 4 yıl içerisinde 25 kat artarak 2 bin 776’dan 69 bin 301’e yükseldi. Üniversitelerde akademik-demokratik mücadele kapsamında gerçekleştirilen her türlü çalışma ve eylem kolluk güçlerinin fiili yasaklamalarına ve saldırılarına maruz kaldı. Bunların yanı sıra eğitimde yapılan yeni düzenlemeler ve müfredat değişiklikleri ile Sünni-dinci temelli bir eğitim tüm derslerin merkezine oturtuldu. İmam hatip liseleri önce yaygınlaştırıldı ardından ise emekçi-yoksul ve muhafazakâr binlerce ailenin çocukları bu liselere zorunlu olarak kaydedildi. Ötesi devlet okullarının kalitesi gittikçe düşürüldü ve bilinçli olarak özel okullarla rekabet ettirilemez hale getirildi. Bunun sonucunda ise öğrenciler özel okulların müşterileri olmak zorunda bırakıldı. Böylelikle parası olan ve olmayanlar arasındaki eşitsizlik hiç olmadığı kadar arttı. Yani devlet aradan geçen 2-3 yıllık süreçte gençliğin yaşamını hiç olmadığı kadar karartırken bunlara karşı direnişin yükseltilmesini de faşizan uygulamaları ile baskı altında tutmaya çalıştı.

İşte tam da böylesi süreçlerde yaşamın yalnızca ve yalnızca direnerek kazanılacağı daha yalın hali ile görünmektedir. Bu çerçevede önümüzdeki 3 aya yakın zaman diliminde, gençliğin yaşamına gözünü dikenlere karşı bulunduğumuz her alanı direniş odakları haline getirerek yanıt olacağız. 6 Kasım YÖK’ün kuruluş yıldönümü ve 25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kampanya sürecimizde üzerinde duracağımız iki önemli dönemeç olacaktır. Bu dönemlerde her faaliyet alanımızda, alanlarımızın kendi özgünlükleri çerçevesinde eylem ve etkinlikler örgütlenecekken, faaliyetlerimizin diğer gençlik kurum ve örgütlenmeleri ile ortaklaştırılması ekseninde bir mücadele yöntemi izlenmesi sürecin beklentilerine uygun olacaktır. Bu sürecin ‘yaşamın için diren, yaşamın için örgütlen’ diyeceğimiz, çeşitli araç ve materyallerle desteklenecek bir kitle faaliyeti ile devam etmesi, YDG’nin yürütmüş olacağı kitle faaliyetinin örgütlülüğe dönüşmesi bakımından da önemli bir yerde durmaktadır.

Kampanya sürecimizin son kısmı ise YDG örgütümüzün konferans dönemine denk gelmektedir. Bu bakımdan aralıklarla yapacağımız divan toplantılarıyla birlikte kampanya faaliyetimizin son dönemi ve konferans çalışmalarımız gençliğe yönelik bir örgütlenme faaliyeti olarak ele alınması bizi güçlendirecektir.

Devletin eşi ve benzerine az rastlanır türden faşizan uygulamaları ile gençliği teslim alma saldırıları hiç şüphesiz sonuçsuz kalacaktır. Gençlik olarak bir kez daha ilan ediyoruz ki, yaşamlarımızı çalmak, bizi açlık ve yoksulluğa mahkûm etmek isteyenlere karşı yanıtımız yaşamımızı direnişle bütünleştirmek olacaktır!

YDG 11. sayısı, Kolektifin Sesi köşesi 

44305

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

DİSİPLİN ANLAYIŞIMIZA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ - I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Sayfalar