Pazar Nisan 28, 2024

Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ne yaklaşımımız!

Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) 12 Mart tarihinde ilan edildi. Bu gelişme Türkiye işçi sınıfı ve halkının demokrasi, özgürlük ve devrim mücadelesine sempati duyan, yanında yer alan ve mücadele içinde olan geniş kitleler tarafından ilgiyle karşılandı. Aynı “ilgi”nin hakim sınıflar cephesinde ve onların sözcüleri tarafından da gösterildiğini ifade etmeliyiz. Başta iktidar medyası olmak üzere bütün hakim sınıf kliklerinin sözcüleriHBDH’nin ilanını “terörle mücadele”de dönüm noktası olarak gördüler ve devletlerinin bundan sonraki süreçte çok zor günler geçireceğini propaganda ettiler. Bizzat Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan yaptığı konuşmada bu tehlikeye işaret etti. (18 Mart)

HBDH’nin ilanı kuşkusuz ki Türkiye Devrimci Hareketi ve Kürt Ulusal Hareketi’nin mücadelelerini eylem birliği temelinde birleştirmeleri ve TC faşizmine karşı özellikle silahlı mücadeleyi ön plana çıkartan yaklaşımı nedeniyle son derece önemlidir. Tarihsel değerde bir adımdır. Bununla birlikte HBDH’ne katılım gösteren her örgütün kendi sınıfsal temsiliyetine uygun olarak Birleşik Devrimci Harekete yaklaştığını vurgulamak gerekir. Bu durumun beraberinde Birleşik Devrimci Harekete katılım sağlayan her örgütlenmenin kendi ideolojik duruşu ve siyasetiyle meseleye yaklaştığını, bu somut gerçekliğin de kendi içerisinde kimi sıkıntıları yaratacağını, “birlik” meselesini ön plana çıkarmak için kimi tavizleri içinde barındıracağını öngörmek gerekir.

Nitekim bu gerçeklik beraberinde örneğin eylem birliğinin isimlendirmesinde “halkların” ifadesinde kendisini göstermektedir. Bilineceği üzere halk isimlendirmesi sınıfsal bir kavrama işaret eder ve kısaca“Türkiye’de devrimden çıkarı olan kesimleri” kapsar. Bu ise Türkiye zemininde Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden oluşan ve Demokratik Halk Devrimi’nden çıkarı olan tek bir halk gerçekliğine işaret eder. Dolayısıyla halk dendiğinde bu kavramın içerisine, Türk ve Kürt halkı ya da azınlık milliyetler de girmekte, Aleviler ya da kadınlar, gençler,  kısacası Türkiye toplumunun bütün ezilen, ötekileştirilen kesimleri girmektedir. Benzer şekilde Birleşik Devrimci Hareket’in “Temel Amaç ve İlkeler”inde kullanılan kimi ifadeler de sıkıntılı yanlar olsa da aslolan tali noktaları değil birlikteliği öne çıkarmaktır. Bu yaklaşım “birlik-mücadele-daha üst birlik” anlayışına uygundur. Tali noktaları değil esas noktaları ön plana çıkarmak ve faşizme karşı savaşmak isteyen, mücadele edenleri eylem birliği temelinde birleştirmek aslolandır.

Bunun en önemli nedeni, TC faşizminin içinden geçtiği süreçte, işçi sınıfı ve halka yönelik saldırısını yoğunlaştırmış olmasıdır. Emperyalist sermayeye her anlamda bağımlı olan Türk hakim sınıfları, hem kendi aralarındaki klik dalaşları hem de bölgede uygulamaya koyduğu politikalar nedeniyle, başta Türkiye halkı olmak üzere bölge halkı üzerinde büyük bir saldırıya girişmiş durumdadır. T. Kürdistanı’nda Kürt ulusu; kitlesel ambargo, sokağa çıkma yasakları ve katliamlarla karşı karşıyadır. Kürt ulusunun en demokratik, haklı ve talepleri, faşist katliamlarla yanıtlanmakta, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gasp edilmektedir. Kürt ulusunun mücadelesiyle dayanışma içinde olan, Türkiyeli devrimci-demokrat örgütlenmelere yönelik infaz, tutuklama saldırısı devreye sokulmuş durumdadır. Kısacası Kürdüyle Türküyle, Arabıyla, Alevisiyle, kadınlarıyla bütün Türkiye’de halk faşizmin topyekün saldırısı altındadır.

Bu saldırı sadece Türkiye’de değil örneğin Suriye Kürdistanı’nda ortaya çıkan halkçı demokratik alternatife, Rojava Devrimi’ne de yöneliktir. TC faşizmi, Suriye’de Cihatçı çeteleri destekleyerek, bu çetelere lojistik destek sağlayarak, kitlesel katliamlarda suç ortaklığı yapmıştır. Ancak Suriye halkının, Suriye Kürtleri öncülüğünde geliştirdikleri mücadele ve kazanımları, ortaya çıkardıkları halkçı ilerici mevziler, TC faşizmini daha da saldırganlaştırmış, bu saldırılarını T. Kürdistanı şehirlerinde yaşayan halkı da kapsayacak biçimde yürütmesine ve genişletmesine yol açmıştır. Şehirler tank toplarıyla dövülmekte, direnişçiler tank paletleriyle ezilmektedir.

Gerek Suriye Kürdistanı ve gerekse de T. Kürdistanı’nda Kürt ulusunun son derece haklı ve meşru mücadelesi, demokratik talepleri, faşist zorla, kitlesel katliamlarla bastırılmak istenmekte ve bu faşist saldırganlık “terörle mücadele” adı altında şovenist bir histeriye büründürülmüş durumdadır. Sadece Kürt ulusunun değil, Türkiye işçi sınıfı ve halkının, kadınların, gençlerin en ufak demokratik hak talepli eylemleri ya da mücadeleleri faşist zor ile bastırılmakta; başta Türk milletine mensup halk üzerinde olmak üzere çeşitli milliyet ve mezheplerden Türkiye halkının üzerinde şovenizmin ve her türden gericiliğin hakimiyeti tesis edilmek istenmektedir.

“Birlik” stratejik, “eylem birliği” taktik bir meseledir

Faşizmin bu topyekûn saldırısına karşı Türkiye Devrimci Hareketi’nin çeşitli örgüt ve partileriyle Kürt Ulusal Hareketi’nin eylem birliği temelinde mücadelesinin ortaklaştırılması anın devrimci görevi olarak ortaya çıkmış durumdadır. Proletarya Partisi açısından halk saflarında gördüğü örgütlerle eylem birlikleri yapma anlayışı yeni bir olgu değildir. Bu meseleyi çok önemli gördüğünü ve kuruluşunun ilk yıllarında konuya dair belli bir yaklaşım sergilediğini ifade etmek gerekir. Nitekim bu yaklaşımı temelinde geçmişte eylem birlikleri içinde yer almıştır. Bu eylem birliklerinin en bilineni 1982 yılında ilan edilen Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC)’dir.

Birlik meselesi her ülkede devrim mücadelesi içerisinde ikili bir görevle/süreçle ortaya çıkar. Birlik sorununun birinci yönünü oluşturan proletaryanın bilinçli unsurlarının birliği, ikinci yönünü oluşturan ise halk saflarında olan parti ve örgütlerin birliğidir. Birlik sorununun birinci yönü stratejik, ikinci yönünü oluşturan ve eylem birliğini olarak tanımlanan yön ise taktiktir. Ki bunlar birbirlerinden farklı şeylerdir. Konumuz proletaryanın bilinçli unsurlarını birliği olmadığı için geçiyoruz. Ancak şu rahatlıkla söylenebilir. Amaçları ve çerçevesi doğru belirlenmiş eylem birlikleri, doğru ele alınırsa ülkemizde komünist partisinin inşasına yani proletaryanın bilinçli unsurlarının birliğine ve gelişimine dolaylı da olsa katkı sunar. Ancak önemle belirtmek gerekir ki; bu eylem birliklerinde proletarya partisi kendi inisiyatif ve bağımsızlığını titizlikle korumak; eylem birliğinin doğru içeriğini korumak için kendi siyasetini diğer bileşenlerden kalın çizgilerle ayırmak ve elbette ki sınıfsal temsiliyetine uygun olarak tavizsiz bir ideolojik mücadele yürütmekle karşı karşıyadır. Bu görev gerçekleştirildiği oranda bu türden eylem birlikleri partinin inşasına katkıda bulunabilir, komünist hareketi ve mücadelesini geliştirebilir.

Bu arada şu çok önemli konunun da altını çizelim: Birlik meselesinden bahsederken, bu birliğin işçi sınıfının ve onun öncülerinin birliğinin sağlanması sorunu olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bahsini ettiğimiz birlik sorunu, işçi sınıfı hareketine özgüdür ve devrim saflarında olan sınıfların ittifak meselesi ile asla karıştırılmamalıdır. Yarı-sömürge, yarı-feodal toplumsal formasyona sahip ülkemizde sınıfsal ittifaklar sorunu, Birleşik Halk Cephesi’nin gerçekleştirilmesi sorunudur.  Halkın Devrimci Birleşik Cephesi (HDBC) işçi-köylü temel ittifakının üzerinde yükselir. Parti, ordu dışında halkın üç silahından biri olan birleşik cephe, esas olarak kırsal alandaki silahlı mücadele yoluyla inşa edilecek olan işçi-köylü temel ittifakı üzerinde yükselir.

Yukarıda birlik meselesinin ikinci yönü olarak bahsini ettiğimiz eylem birlikleri yani, işçi sınıfının ve halkın birliğini sağlamak yolunda girişilecek geçici birlikler; adı üstünde geçici birliklerdir ve öz itibariyle faşizme karşı mücadelede eylem birliğini ifade eder. Proletaryanın öğretmeni Lenin;“Anlaşmaktan, partili olmayanlar ‘bir taktik karar’ ya da çizgi ‘saptama’yı anlarlar. Partililer için anlaşma parti çizgisini sürdürme işine başkalarını katan girişimdir” demektedir. Bu Leninist tez, eylem birliğinin içeriği sorununa da yanıt olmaktadır. Bu durumda eylem birliğinin platformu (yani muhtevası) Marksist-Leninist-Maoist çizginin asgari programına uyan güncel hedef ve taktikleri içerir, siyasi hedef ve stratejilerini yansıtır.

Devrimci Eylem Birliği’nin somutlanması

Günümüzde Kürt Ulusal Hareketi önderliğinde Kürt ulusunun mücadelesi çok önemli bir aşamaya ulaşmış durumdadır. Kürt Ulusal Hareketi ayrılma talebinden vazgeçmiş ancak “demokratik özerklik”olarak tanımladığı bir “statü” talebi içindedir. Kürt ulusunun bu talebi; demokratik, son derece haklı ve meşru bir taleptir. Demokratik Devrim mücadelesi içerisinde desteklenmeli ve sahiplenilmelidir. Proletaryanın ülkemizdeki Kürt ulusal sorununun çözümü için, UKKTH’nın kayıtsız şartsız kabulü; yaygın bölgesel özerklik ve tamamen demokratik yerel kendi kendini yönetim olduğu ve bu özerk ve kendi kendini yöneten bölgelerin sınırları, ekonomik ve sosyal şartlar, nüfusun ulusal bileşimi vb. temeli üzerinde, bizzat mahalli nüfus tarafından tayin edilmesi gerektiği yaklaşımı bilinmektedir. Bu açıdan halihazırda Kürt Ulusal Hareketi’nin talepleri, Marksist-Leninist-Maoist çizginin asgari programıyla çakışan yönler içermektedir. Bu anlamıyla çerçevesi belirlenmiş bir eylem birliği Türk ve Kürt ulusları arasında oluşturulmaya çalışan şovenizme ve her türden gericiliğe darbe vuracak, milliyeti ne olursa olsun halkın ve devrimcilerin faşizme karşı mücadelesinde ortaya çıkan güvensizliklere darbe vuracaktır.

Birleşik Devrim Hareketi’nin kuruluşunda ilan ettiği “Temel Amaç ve İlkeler”de sadece Kürt Ulusal Sorunu’na yönelik bir yaklaşım yoktur. İşçi sınıfının mücadelesinden kadın hareketine, gençliğin mücadelesinden çevre mücadelesine kadar bir dizi alanda yürütülen mücadeleyi sahiplenmekte, desteklenmekte ve daha ileriye sıçratılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu gerçeklik beraberinde oluşturulan eylem birliğinin ülkemizde demokratik devrimden çıkarı olan bütün halk kesimlerinin sınıfsal çıkarlarını savunan bir özellik arz etmesi anlamına gelmektedir. Bu durum Demokratik Devrim mücadelesi içerisinde olanlar açısından savunulması ve pratik olarak hayata geçirilmesi gerektiğini koşullamaktadır. Yani oluşturulan eylem birliği Demokratik Devrim çizgisini izleyenler açısından son derece uygun bir zemin sunmaktadır.

Eylem Birliği’nin pratik hayatta nasıl somutlanması gerektiği meselesi önemlidir. Bu ihtiyaç zaten birliğin “Temel Amaç ve İlkeler” kısmında; “Fiili meşru mücadele temelinde, silahlı veya silahsız miting, yürüyüş, protesto, grev ve boykottan en kapsamlı kitle direnişleri ve yerel ayaklanmalara kadar zengin kitle eylemliliklerinin geliştirilmesi. En dar bireysel eylemden milise ve gerillaya varan, devrimci şiddet eylemlerini içeren çok yönlü ve zengin bir eylem çizgisinin uygulanması” şeklinde ifade edilmektedir.

Zaten halihazırda Dersim ve Rojava gibi gerilla alanlarında ya da emekçi halkın yoğun olarak oturduğu mahallelerde devrimci gençlerin faşizmin saldırılarına karşı geliştirdikleri ortak direnişler vardır. Ya da demokratik alanlarda birlikte hareket etmenin imkanları ve örgütlenmeleri vardır. Uzunca bir süredir bu kapsamda çalışmalar sürmektedir. Şimdi oluşturulan bu eylem birliğiyle bu çalışmaları daha sistemli ele almak, belli hedefler ve programla hareket etmek gerekir. Unutmamak gerekir; faşizme karşı mücadelede gücümüz birliğimizden gelir. Tali sorunları değil, sınıfın ve halkın çıkarlarına, demokratik devrime hizmet eden noktaları ön plana çıkarmak anın devrimci görevidir.

44439

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

UYU EY „YİǦİT“ HALK ;Hasan Hayri Aslan

UYU EY YIGIT HALK

UYRUKEN ÖLÜM ACI VERMEZ İNSANA
UYU SEN!...

Atlar ve katırlar kişniyerek tepişiyorlar… Zavallı, yoksul çaresiz halklar ayaklar altında. Onları peygamber belleyen katiller gariban erlerden birinin kellesini kesiyor kameralar önünde. Katiller karanlık yüzlü, kara sakallı pis birer mahluk, öteki kellesiz gariban cesedin başında kurt işareti yapıyor, ağzı kulaklarında. Kurtların, çakalların, yılanların işgali altında memleket!

Durum iyidir !Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

15 Temmuz akşamı faşist klikler arasında iktidara hâkim olma kavgası yeni bir boyut kazandı. Hâkim sınıflar arasında süregelen çelişkinin özü uzlaşmaz bir çelişkidir. Bu uluslar arası emperyalist devletlerin sermaye egemenlik savaşının bir parçasıdır. Faşist klikler arası darbe girişimleri, çatışmalar, öldürmeler, idamlar vb. yeni bir şey değildir. Bu yüzyıllık TC tarihine bakıldığında çokça görülür. Tarih, Ermenilere, Kürtlere, Araplara, Alevilere vb. yapılan soykırımla, katliam ve akıl almaz işkence, zulümle doludur. İttihat ve Terakki’den günümüze bu böyle oldu.

Darbe'nin imitasyon ve fason hali...

Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum;  ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!

Soralım!

Kendi öz savunmamızı güçlendirmeliyiz!! Mahircan

Darbenin her türlüsüne karşı olduğumuz açık. Yıllardır yaşadığımız hukuksuzluğa, sivil darbe örgütlenmelerine, faşizme, gericiliğe, radikal İslamcı katliamcı zihniyete karşı olduğumuz gibi..

Bu tiyatrodan kim yarar sağladıysa, kotaranı da odur.

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

TKP/ML Merkez Komitesi;“Faşist kliklerin dalaşına değil, halk savaşına taraf ol!”

Türk egemen sınıflarının yaşadığı siyasal kriz derinleşerek devam ediyor. Faşist diktatörlük içindeki klik çatışması 15-16 Temmuz 2016’da ordu içinde örgütlenmiş bir cuntanın askeri darbe girişimiyle yeni bir evreye geçmiştir. Türk egemen sınıflarının tarihinde pek tanık olunmadık bir darbe girişimi olmuştur. Darbe girişiminin başladığı saatten (15 Temmuz saat 21.30), örgütlenme biçimine ve kısa sürede yelkenleri indirmesine kadar fiyasko niteliğinde bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu darbe girişimi TC tarihi açısından bir ilktir.

Partizan “Darbenin her türlüsüne karşı direnişe, mücadeleye!”

15 Temmuz akşamından başlayarak 16 Temmuz gecesi boyunca devam eden askeri darbe girişimine karşı bir açıklama yayınlayan Partizan “Bugün “Allah’ın bir lütfu olarak” ifade edilen darbe girişimiyle daha güçlenen ve halka yönelik saldırılarına artıracak olan resmi ve resmi olmayan sistem güçlerine karşı, emekçi halkın kendisini korumak için tedbirler alması, darbeleri üreten ve kendisi de bir darbe ürünü olan AKP şahsında sisteme karşı mücadeleyi yükseltmesi “darbe-darbe karşıtlığı” üzerinden yapılmaya çalışılan bölünmeye karşı çıkması varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir.

Parti inşası; ve sürekliligi saglanmış önderlik ;Halil Ahmet

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Her birimiz bunun farkındayız kulaklar sağır gözler kör uykuda ölü taklidi yapmanın bir anlamı yoktur.

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Parti ve önderliğin inşası,doğru bir siyasal hattın MLM temelde sürekliğinin sağlanması her geçen gün daha da hissedilir bir durum olarak kendini dayatmaktadır.

Parti ve önderliğin inşası sürekliliği sağlanmış önderlik olgusu ve bunun la berabar doğru temelde çizginin sürekliliği nin sağlanması dediğimiz olgudan ne anlamalıyız

ÇÖZÜLME, PARÇALANMA VE KUTUPLAŞMA GÜZERGÂHINDA[*]

“Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı,İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.”[1]

III. Büyük Bunalım’ın yerküresinde, Sykes-Picot’un miadını doldurduğu Ortadoğu’da, nihayet coğrafyamızda devasa bir dissolution (çözülme) fragmantasyon (parçalanma) ve polarizasyon (kutuplaşma) yaşanıyor.

Bunu hâlâ görmeyen, bilmeyen, kavramayan varsa ne yazık.

Çünkü gelecek(imiz) “Fortis imaginatio generat casum/ Zengin hayalgücü, olacakları (önceden) tahmin eder,” kaydı düşülmesi gereken söz konusu gerçeğin biçimleneceği güzergâhtaki çatışmalarla karara bağlanacak.

Gündem'e, düne ve bugüne dair…[1]

“halkımın damlayan kanını gördüm ve ateş gibi tutuşuyordu her damla!”[2]

Bu benim Gündem’e ilk gelişim değil. Yıllar önce, “kirli savaş” döneminde daha çok -orada yaşadığım için- Ankara’da, ama aynı zamanda İstanbul’daki merkez ile Diyarbakır büroda gözüpek genç gazetecilerle yanyana olmanın onurunu yaşamıştım. O zamanlar, gazeteyi yanılmıyorsam Gültan yönetiyordu… Yurdusev haber müdürüydü. Hüseyin dış haberlerde, Ali ve Emine Kültür-Sanat servisindeydiler… Koordinatör yanılmıyorsam Sanlı’ydı…

Neden suriyeli savaş mağdurları istenmez

Dünyamız küresel  emperyalist  semayenin yaşadığı ekonomik kriz sonucu büyük sarsıntılar yaşıyor. Ortadoğu’da başta Amerikan  emperyalizmi olmak üzere,empryalist haydutlar kendi çıkarları,sömürü ve rahatları için insan kanına doymuyor. Daha fazlasını istiyor,kan , katliam kâr, kâr, kâr …Onları kendi çıkar ve menfaatleri ilgilendiriyor. Biz bunları yüzyılın tarihinde çokca yaşadık. Alman emperyalizmi birinci emperyalist savaşta Ermeni soykırımını  İttihat-Terraki paşalarıyla birlikte  gerçekleştirmedimi?

Sayfalar