Çarşamba Mayıs 15, 2024

Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ne yaklaşımımız!

Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) 12 Mart tarihinde ilan edildi. Bu gelişme Türkiye işçi sınıfı ve halkının demokrasi, özgürlük ve devrim mücadelesine sempati duyan, yanında yer alan ve mücadele içinde olan geniş kitleler tarafından ilgiyle karşılandı. Aynı “ilgi”nin hakim sınıflar cephesinde ve onların sözcüleri tarafından da gösterildiğini ifade etmeliyiz. Başta iktidar medyası olmak üzere bütün hakim sınıf kliklerinin sözcüleriHBDH’nin ilanını “terörle mücadele”de dönüm noktası olarak gördüler ve devletlerinin bundan sonraki süreçte çok zor günler geçireceğini propaganda ettiler. Bizzat Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan yaptığı konuşmada bu tehlikeye işaret etti. (18 Mart)

HBDH’nin ilanı kuşkusuz ki Türkiye Devrimci Hareketi ve Kürt Ulusal Hareketi’nin mücadelelerini eylem birliği temelinde birleştirmeleri ve TC faşizmine karşı özellikle silahlı mücadeleyi ön plana çıkartan yaklaşımı nedeniyle son derece önemlidir. Tarihsel değerde bir adımdır. Bununla birlikte HBDH’ne katılım gösteren her örgütün kendi sınıfsal temsiliyetine uygun olarak Birleşik Devrimci Harekete yaklaştığını vurgulamak gerekir. Bu durumun beraberinde Birleşik Devrimci Harekete katılım sağlayan her örgütlenmenin kendi ideolojik duruşu ve siyasetiyle meseleye yaklaştığını, bu somut gerçekliğin de kendi içerisinde kimi sıkıntıları yaratacağını, “birlik” meselesini ön plana çıkarmak için kimi tavizleri içinde barındıracağını öngörmek gerekir.

Nitekim bu gerçeklik beraberinde örneğin eylem birliğinin isimlendirmesinde “halkların” ifadesinde kendisini göstermektedir. Bilineceği üzere halk isimlendirmesi sınıfsal bir kavrama işaret eder ve kısaca“Türkiye’de devrimden çıkarı olan kesimleri” kapsar. Bu ise Türkiye zemininde Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden oluşan ve Demokratik Halk Devrimi’nden çıkarı olan tek bir halk gerçekliğine işaret eder. Dolayısıyla halk dendiğinde bu kavramın içerisine, Türk ve Kürt halkı ya da azınlık milliyetler de girmekte, Aleviler ya da kadınlar, gençler,  kısacası Türkiye toplumunun bütün ezilen, ötekileştirilen kesimleri girmektedir. Benzer şekilde Birleşik Devrimci Hareket’in “Temel Amaç ve İlkeler”inde kullanılan kimi ifadeler de sıkıntılı yanlar olsa da aslolan tali noktaları değil birlikteliği öne çıkarmaktır. Bu yaklaşım “birlik-mücadele-daha üst birlik” anlayışına uygundur. Tali noktaları değil esas noktaları ön plana çıkarmak ve faşizme karşı savaşmak isteyen, mücadele edenleri eylem birliği temelinde birleştirmek aslolandır.

Bunun en önemli nedeni, TC faşizminin içinden geçtiği süreçte, işçi sınıfı ve halka yönelik saldırısını yoğunlaştırmış olmasıdır. Emperyalist sermayeye her anlamda bağımlı olan Türk hakim sınıfları, hem kendi aralarındaki klik dalaşları hem de bölgede uygulamaya koyduğu politikalar nedeniyle, başta Türkiye halkı olmak üzere bölge halkı üzerinde büyük bir saldırıya girişmiş durumdadır. T. Kürdistanı’nda Kürt ulusu; kitlesel ambargo, sokağa çıkma yasakları ve katliamlarla karşı karşıyadır. Kürt ulusunun en demokratik, haklı ve talepleri, faşist katliamlarla yanıtlanmakta, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gasp edilmektedir. Kürt ulusunun mücadelesiyle dayanışma içinde olan, Türkiyeli devrimci-demokrat örgütlenmelere yönelik infaz, tutuklama saldırısı devreye sokulmuş durumdadır. Kısacası Kürdüyle Türküyle, Arabıyla, Alevisiyle, kadınlarıyla bütün Türkiye’de halk faşizmin topyekün saldırısı altındadır.

Bu saldırı sadece Türkiye’de değil örneğin Suriye Kürdistanı’nda ortaya çıkan halkçı demokratik alternatife, Rojava Devrimi’ne de yöneliktir. TC faşizmi, Suriye’de Cihatçı çeteleri destekleyerek, bu çetelere lojistik destek sağlayarak, kitlesel katliamlarda suç ortaklığı yapmıştır. Ancak Suriye halkının, Suriye Kürtleri öncülüğünde geliştirdikleri mücadele ve kazanımları, ortaya çıkardıkları halkçı ilerici mevziler, TC faşizmini daha da saldırganlaştırmış, bu saldırılarını T. Kürdistanı şehirlerinde yaşayan halkı da kapsayacak biçimde yürütmesine ve genişletmesine yol açmıştır. Şehirler tank toplarıyla dövülmekte, direnişçiler tank paletleriyle ezilmektedir.

Gerek Suriye Kürdistanı ve gerekse de T. Kürdistanı’nda Kürt ulusunun son derece haklı ve meşru mücadelesi, demokratik talepleri, faşist zorla, kitlesel katliamlarla bastırılmak istenmekte ve bu faşist saldırganlık “terörle mücadele” adı altında şovenist bir histeriye büründürülmüş durumdadır. Sadece Kürt ulusunun değil, Türkiye işçi sınıfı ve halkının, kadınların, gençlerin en ufak demokratik hak talepli eylemleri ya da mücadeleleri faşist zor ile bastırılmakta; başta Türk milletine mensup halk üzerinde olmak üzere çeşitli milliyet ve mezheplerden Türkiye halkının üzerinde şovenizmin ve her türden gericiliğin hakimiyeti tesis edilmek istenmektedir.

“Birlik” stratejik, “eylem birliği” taktik bir meseledir

Faşizmin bu topyekûn saldırısına karşı Türkiye Devrimci Hareketi’nin çeşitli örgüt ve partileriyle Kürt Ulusal Hareketi’nin eylem birliği temelinde mücadelesinin ortaklaştırılması anın devrimci görevi olarak ortaya çıkmış durumdadır. Proletarya Partisi açısından halk saflarında gördüğü örgütlerle eylem birlikleri yapma anlayışı yeni bir olgu değildir. Bu meseleyi çok önemli gördüğünü ve kuruluşunun ilk yıllarında konuya dair belli bir yaklaşım sergilediğini ifade etmek gerekir. Nitekim bu yaklaşımı temelinde geçmişte eylem birlikleri içinde yer almıştır. Bu eylem birliklerinin en bilineni 1982 yılında ilan edilen Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC)’dir.

Birlik meselesi her ülkede devrim mücadelesi içerisinde ikili bir görevle/süreçle ortaya çıkar. Birlik sorununun birinci yönünü oluşturan proletaryanın bilinçli unsurlarının birliği, ikinci yönünü oluşturan ise halk saflarında olan parti ve örgütlerin birliğidir. Birlik sorununun birinci yönü stratejik, ikinci yönünü oluşturan ve eylem birliğini olarak tanımlanan yön ise taktiktir. Ki bunlar birbirlerinden farklı şeylerdir. Konumuz proletaryanın bilinçli unsurlarını birliği olmadığı için geçiyoruz. Ancak şu rahatlıkla söylenebilir. Amaçları ve çerçevesi doğru belirlenmiş eylem birlikleri, doğru ele alınırsa ülkemizde komünist partisinin inşasına yani proletaryanın bilinçli unsurlarının birliğine ve gelişimine dolaylı da olsa katkı sunar. Ancak önemle belirtmek gerekir ki; bu eylem birliklerinde proletarya partisi kendi inisiyatif ve bağımsızlığını titizlikle korumak; eylem birliğinin doğru içeriğini korumak için kendi siyasetini diğer bileşenlerden kalın çizgilerle ayırmak ve elbette ki sınıfsal temsiliyetine uygun olarak tavizsiz bir ideolojik mücadele yürütmekle karşı karşıyadır. Bu görev gerçekleştirildiği oranda bu türden eylem birlikleri partinin inşasına katkıda bulunabilir, komünist hareketi ve mücadelesini geliştirebilir.

Bu arada şu çok önemli konunun da altını çizelim: Birlik meselesinden bahsederken, bu birliğin işçi sınıfının ve onun öncülerinin birliğinin sağlanması sorunu olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bahsini ettiğimiz birlik sorunu, işçi sınıfı hareketine özgüdür ve devrim saflarında olan sınıfların ittifak meselesi ile asla karıştırılmamalıdır. Yarı-sömürge, yarı-feodal toplumsal formasyona sahip ülkemizde sınıfsal ittifaklar sorunu, Birleşik Halk Cephesi’nin gerçekleştirilmesi sorunudur.  Halkın Devrimci Birleşik Cephesi (HDBC) işçi-köylü temel ittifakının üzerinde yükselir. Parti, ordu dışında halkın üç silahından biri olan birleşik cephe, esas olarak kırsal alandaki silahlı mücadele yoluyla inşa edilecek olan işçi-köylü temel ittifakı üzerinde yükselir.

Yukarıda birlik meselesinin ikinci yönü olarak bahsini ettiğimiz eylem birlikleri yani, işçi sınıfının ve halkın birliğini sağlamak yolunda girişilecek geçici birlikler; adı üstünde geçici birliklerdir ve öz itibariyle faşizme karşı mücadelede eylem birliğini ifade eder. Proletaryanın öğretmeni Lenin;“Anlaşmaktan, partili olmayanlar ‘bir taktik karar’ ya da çizgi ‘saptama’yı anlarlar. Partililer için anlaşma parti çizgisini sürdürme işine başkalarını katan girişimdir” demektedir. Bu Leninist tez, eylem birliğinin içeriği sorununa da yanıt olmaktadır. Bu durumda eylem birliğinin platformu (yani muhtevası) Marksist-Leninist-Maoist çizginin asgari programına uyan güncel hedef ve taktikleri içerir, siyasi hedef ve stratejilerini yansıtır.

Devrimci Eylem Birliği’nin somutlanması

Günümüzde Kürt Ulusal Hareketi önderliğinde Kürt ulusunun mücadelesi çok önemli bir aşamaya ulaşmış durumdadır. Kürt Ulusal Hareketi ayrılma talebinden vazgeçmiş ancak “demokratik özerklik”olarak tanımladığı bir “statü” talebi içindedir. Kürt ulusunun bu talebi; demokratik, son derece haklı ve meşru bir taleptir. Demokratik Devrim mücadelesi içerisinde desteklenmeli ve sahiplenilmelidir. Proletaryanın ülkemizdeki Kürt ulusal sorununun çözümü için, UKKTH’nın kayıtsız şartsız kabulü; yaygın bölgesel özerklik ve tamamen demokratik yerel kendi kendini yönetim olduğu ve bu özerk ve kendi kendini yöneten bölgelerin sınırları, ekonomik ve sosyal şartlar, nüfusun ulusal bileşimi vb. temeli üzerinde, bizzat mahalli nüfus tarafından tayin edilmesi gerektiği yaklaşımı bilinmektedir. Bu açıdan halihazırda Kürt Ulusal Hareketi’nin talepleri, Marksist-Leninist-Maoist çizginin asgari programıyla çakışan yönler içermektedir. Bu anlamıyla çerçevesi belirlenmiş bir eylem birliği Türk ve Kürt ulusları arasında oluşturulmaya çalışan şovenizme ve her türden gericiliğe darbe vuracak, milliyeti ne olursa olsun halkın ve devrimcilerin faşizme karşı mücadelesinde ortaya çıkan güvensizliklere darbe vuracaktır.

Birleşik Devrim Hareketi’nin kuruluşunda ilan ettiği “Temel Amaç ve İlkeler”de sadece Kürt Ulusal Sorunu’na yönelik bir yaklaşım yoktur. İşçi sınıfının mücadelesinden kadın hareketine, gençliğin mücadelesinden çevre mücadelesine kadar bir dizi alanda yürütülen mücadeleyi sahiplenmekte, desteklenmekte ve daha ileriye sıçratılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu gerçeklik beraberinde oluşturulan eylem birliğinin ülkemizde demokratik devrimden çıkarı olan bütün halk kesimlerinin sınıfsal çıkarlarını savunan bir özellik arz etmesi anlamına gelmektedir. Bu durum Demokratik Devrim mücadelesi içerisinde olanlar açısından savunulması ve pratik olarak hayata geçirilmesi gerektiğini koşullamaktadır. Yani oluşturulan eylem birliği Demokratik Devrim çizgisini izleyenler açısından son derece uygun bir zemin sunmaktadır.

Eylem Birliği’nin pratik hayatta nasıl somutlanması gerektiği meselesi önemlidir. Bu ihtiyaç zaten birliğin “Temel Amaç ve İlkeler” kısmında; “Fiili meşru mücadele temelinde, silahlı veya silahsız miting, yürüyüş, protesto, grev ve boykottan en kapsamlı kitle direnişleri ve yerel ayaklanmalara kadar zengin kitle eylemliliklerinin geliştirilmesi. En dar bireysel eylemden milise ve gerillaya varan, devrimci şiddet eylemlerini içeren çok yönlü ve zengin bir eylem çizgisinin uygulanması” şeklinde ifade edilmektedir.

Zaten halihazırda Dersim ve Rojava gibi gerilla alanlarında ya da emekçi halkın yoğun olarak oturduğu mahallelerde devrimci gençlerin faşizmin saldırılarına karşı geliştirdikleri ortak direnişler vardır. Ya da demokratik alanlarda birlikte hareket etmenin imkanları ve örgütlenmeleri vardır. Uzunca bir süredir bu kapsamda çalışmalar sürmektedir. Şimdi oluşturulan bu eylem birliğiyle bu çalışmaları daha sistemli ele almak, belli hedefler ve programla hareket etmek gerekir. Unutmamak gerekir; faşizme karşı mücadelede gücümüz birliğimizden gelir. Tali sorunları değil, sınıfın ve halkın çıkarlarına, demokratik devrime hizmet eden noktaları ön plana çıkarmak anın devrimci görevidir.

44786

Irak Kürdistanı’nda “bağımsızlık kararı”na karşı politik tavır ne olmalı?

Ezilen bağımlı tüm ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı tartışmasız bir haktır. Bu hakkı hiç kimse bir ulusun elinden alamaz. Ulusun ayrılırken, önderliğinin gerici ya da ilerici olması da kaderini tayin etmede belirleyici değildir. Lenin ve Stalin ulusal meselenin bu can alıcı konusunda; “ulusların kendi kaderlerini tayin etmeleri ilkesi, tarihi-iktisadi bakımdan, siyasi kaderini tayin etme, siyasi bağımsızlık, ulusal bir devletin kurulmasından başka bir anlama gelemez” diyerek soruna tartışmasız bir çözüm getirmişlerdir.

ABD hakemliğinde “boğa güreşi” Katar gerçeği ve devrimci tavır

Arap yarımadasının doğusunda yer alan 2.5 milyon nüfusa sahip Katar, Suudi Arabistan’ın bir anda tüm dünyaya açıkladığı; “Katar, terör örgütlerini barındırıyor, yayın organlarında terör örgütlerinin propagandasını yapıyor, Suudi Arabistan ve Bahrenyn’de İran bağlantılı ‘terör’ eylemlerini finanse ediyor, Yemen’deki Hutsi militanlarını destekliyor” açıklamasının ardından 6 ülke ardarda açıklama yaparak Katar’la ilişkilerini kestiklerini, ülkelerindeki Katar elçiliklerini kapacaklarını ve Katar vatandaşlarının 14 gün içinde ülkelerini terk etmelerini istedi.

„Sosyal Medya“ paylaşımları ve ‘kişilik’ (1.Bölüm)

“Sosyal medya” paylaşımları denilen, özünde “sanal alem” olan bu alandaki hastalıklara, yozlaşmaya, kişilik ve ahlaki tükenişe dikkat çekmek gerekiyor. Bunun için yazı boyunca ifadelendirmeyi “sanal alem” olarak kullanmayı doğru buluyorum. Zira, “sosyal medya” olarak ifade edilmesini ise kısmen bir manipülasyon olarak görürken, ifade anlamını tam karşılığıyla bulmadığını düşünüyorum. Sosyalleşmek orada olmak, direkt yaşamak, temas etmektir!

Adalet yürüyüşü

MİT tırları davasında CHP milletvekili Enis Berberoğlu’na 25 yıl ceza verilerek tutuklanması karşısında CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu ''adalet'' talebi ile Ankara’dan İstanbul a bir yürüyüş başlattı. Bugün yürüyüşün 5. günü.

 

      HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılınca ve tutuklanırken, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ''anayasaya aykırı olmasına rağmen oy vereceğiz'' diyen CHP bugün tutuklanmalarla ilgili sıra kendilerine gelince feryadı figan etmeye başladılar.

 

2017 Fransa parlamento seçimleri sistemin tıkanması mı?

Fransa Cumhurbaşkanlığı ile 11 ve 18 Haziran 2017 tarihlerinde 2 tur şeklinde olmak üzere gerçekleştirilen parlamento seçimleri, sonuçları ve etkileri ile ortaya ilginç bir panorama çıkartmıştır. İlk dikkat çeken olay katılım oranının giderek düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Öyle ki, 11 Haziran’da gerçekleştirilen ilk turda 5. Cumhuriyet seçimlerini tarihinin en düşük katılımı % 49 olarak ortaya çıkarken, bir hafta sonra gerçekleştirilen 2. Tur da bu oran % 42’lere kadar gerilemiştir.

Oğlum(uz) ölümsüzdür (*)

“ve hiç istemedim seni unutmak.”[1]

“ve biz pimi çekilmiş yürekle/ dalmıştık karanlığın ortasına/ dilimizde kurtuluş türküleri mataramızda ab-ı hayat/ ve düşerken/ özgürlük renginde bir gülüş vardı yanağımızda,”[2] haykırışını anımsatıyor bize hep…

Dal gibi, civan mert bir delikanlıydı; bakmaya kıyamadığım(ız), gözümüzden esirgediğim(iz) oğlum(uz)du

Ve birgün, bize “Öldü” dediler.

Elimizin ayağımızın canı çekildi; donduk kaldık, kaskatı.

Tek bir kıvılcım tüm bozkırı tutuşturabilir!

Türkiye'nin içinde bulunduğu mevcut durum düzenin yarattığı sorunları çözemediği gibi daha zorlu bir sürece giriliyor. Devletin yönetici kademelerindeki iktidar kavgası ve ezilen sınıflar üzerindeki baskı ve sömürü mekanizması egemen güçleri daha saldırgan kılıyor. Bunun sonucu devlet erki emekçi kitlelere, Kürt ulusuna ve tüm ezilen kesimlere yönelik baskı ve tahakkümünü giderek daha üst boyutlara tırmandırıyor. Devlet bu saldırılarıyla toplumu sindirmeyi hedefliyor. Onlar üzerindeki egemenliğini pekiştirmeyi amaçlıyor.

CHP'de mi Adalet arıyor? Davut Kurun

CHP istanbul milletvekili Enis Berberoğlu tutuklanınca,CHP bütün illerde adalet yürüşüsu başlattı. Adalet arıyor. Kılıçdaroğlu, “adalet herkese lazımdır. Adalet için bir bedel ödenmesi gerekirse, bu bedeli ödemeye hazırım” diyor. Kılıçdaroğlu hala anlamamış, Adalet için bugüne kadar bedel ödiyen, Kürteler, Ermeniler, Rumlar, komünistler ,1970 sonrası da demokrasi güçleri, kürdistan halkıdır, dün CHP bugünde AKP diktatörlügüne karşı adaleti savunup bedel ödediler. Adaletin sahipleri bedel ödeliyen bu güçlerdir. AKP ve CHP ancak adaletsizliğin temsilcisi olabilirler.

“İktidar savaşında, proletaryanın, örgütten başka bir seçeneği yoktur!”*

"1980’li yıllara göre “sol muhalifler” olarak isimlendirilebilecek kesimler içerisinde örgüt ve örgütlenme meselelerine yaklaşımda çok ciddi değişimler yaşanmıştır. Aslında bu değişimler birden bire ortaya çıkmadı. Avrupa’da gelişen Batı Marksizm’inin yanısıra Latin Amerika’nın bilinen anarşist ve Troçkist etkilerinin ideolojik/politik alandan sonra doğal bir sonuç olarak örgütsel alana da yansımasıydı yaşanan. Türkiye özgülünde elbette ki hesaba katılması gereken etmenlerin sayısı az değildir.

15-16 Haziran'dan Gezi'ye

Her toplumsal olayları hazırlayan ekonomik ve siyasal koşular vardır. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin hazırlayan da koşullar vardı. Her şeyden önce kapitalist sanayide önemli bir gelişme olmuştu. Ve bu alanda çalışan işçi sınıfı sayısı nicelik ve nitelik olarak bir gelişme göstermişti.

Devrimci'ler ölür ama devrimler sürer ;

İttihat ve Terakki Partisi'nin,'' Yeni Türkiye '' versiyonu olan AKP Erdoğan iktidarı,15 yıllık icraatları ile hem Türkiye,hem de ortadoğu coğrafyasında tehlikeli ve savaş kışkırtıcısı olarak tehlikeli olmaya devam ediyor.Osmanlı'nın son döneminde Talat,Enver,Cemal üçlüsünün çılgın politikaları ülkeyi savaşa sokmuş,Ermeni soykırımı'nı planlayarak yeni bir yüz yılın başlangıcında insanlığa karşı suçlar işlemişlerdir.İ ve T Partisi'nin yüz yıl önceki politikalarının bir ve aynısını bugün hayata geçirmeye çalışan Erdoğan kliğinin bölge ülkeleri ile barışık olmayıp savaş içinde olması kaygıland

Sayfalar