Pazartesi Nisan 29, 2024

Hangi “erkekliğe sığar”, “kadın dövmek”!

Seks işçilerine şiddet uygulayan Halk Cephesi'ne Yeni Demokrat kadın’dan (anlarsa!) bir soru:

Sıklıkla kullanılan bir deyim vardır: “Kadın dövmek, erkekliğe sığmaz!”

Erkek; eğer ki “kendisini aldatmamış”, “eline erkek eli değmemiş”, “kendisine karşı gelmemiş”, “ağzı var dili yok” bir kadına “durduk yere” şiddet uygulamışsa isyan edilir:

“Hangi erkekliğe sığar kadın dövmek?” (Hoş, kadın ne kadar bu toplumsal mağduriyet vasıflarına uysa da, kadına uygulanan erkek şiddetinin hep “haklı bir nedeni” var görülür.)

Her ne kadar görünürde, “güçlü”nün “güçsüz”e şiddet uygulamasını kınayan, insancıl ve insana hoş gelen bir söz gibi görünse de; aslında görülecektir ki; bu “şefkat” dolu sözlerle “erkekliğe” yeni bir övgü daha dizilmekte, bu kez “güçsüz” ilan edilerek zavallı görülen kadına şiddet uygulamaması gereken güçte bir kutsallık atfedilmekte!

Oysa erkeklik, erkek egemenliği tam da bu demek değil midir? Yani kendi dışındaki tüm cinsel kimlikleri, yönelimleri aşağılamak, yok saymak, ayrımcılık uğratmak, kendi iktidarı için her türden şiddeti meşru görmek ve toplumun tüm kesimlerine meşru göstermek değil midir ataerkil sistemin temel dayanağı?

O halde “kadın dövmek” tam da bu erkekliğe, bu erkek egemen sistemi güçlendirenlere, koruyanlara yakışır! İster devlet eliyle, ister devlet kurumları, ister polis, ister jandarma, ister işçi, ister işsiz, mahalle bakkalı vs… İsterse de devrimci eliyle!

 

Halk Cephesi, erkek egemenliğini pekiştiriyor!

Halk Cephesi, ilk olmamakla (ve ne yazık ki son da değil) birlikte, 17 Temmuz günü Sarıgazi-Demokrasi Caddesi’nde “fuhuş yapanları cezalandırma eylemi” gerçekleştirdi. “Seks işçiliği” yapan bir kadına sokak ortasında şiddet uygulayarak diz çöktüren ve çevredekileri de bu şiddete dahil eden Halk Cephesi, bu “eylemi” ve bundan önce Gazi’de, Sarıgazi’de, Gülsuyu’nda ve 20 Temmuz günü de Aydın’da yaptığı benzeri “eylemleri” ile neyi hedeflemektedir?

LGBTİ’leri hasta, sapkın ilan ederek, “seks işçisi” kadınlara şiddet uygulayarak, sokak ortasında, yalnızca erkeklerin müdavimi olduğu mahalle kahvelerinde kadınları ve yaşadıkları evleri teşhir ederek ne yapmaya çalışıyor?

“Fuhuşa geçit vermemeyi” mi?

“Mahallelerimizin yozlaşmasına set kurmayı” mı?

Şiddet uyguladığı kadınlara diz çöktürerek “oligarşiyi titretmeyi” mi?

Amacı ne olursa olsun, neyi hedeflerse hedeflesin; yaptığı bu “eylemler”; teşhir edilen kadına yönelik yeni tacizlerin, yeni tecavüzlerin yaşanmasına ve hatta kadının katledilmesine yol açmak anlamına gelmektedir!

Amacı ne olursa olsun, neyi hedeflerse hedeflesin; yaptığı bu “eylemler”; erkek egemenliğini bu kez devrimcilik, “devrimci” ahlak adı altında beslemek, pekiştirmek, toplumun cinsiyetçi kodlarını kökleştirmek anlamına gelmektedir!

 

İkiyüzlü ahlakınız batsın!

Biz de; emperyalist-kapitalist sistemin; kadın, LGBTİ ve çocuk bedenini çeşitli kurumları aracılığıyla örgütlü bir şekilde metalaştırmasına, bunu bir sektör haline getirerek buradan hem kesesini dolduran hem de kendine erkekliği yücelten bir sektör sağlamasına sonuna kadar karşıyız.

Ancak biz aynı zamanda bu sistemin “erkeklik” adı altında kadını “namus” kıskacına almasına, genelevlerini vergi kalemlerine bağlayıp ardından da ahlak bekçiliğine soyunmasına da karşıyız! “İffetli-iffetsiz” ayrımı yaparak hem “iffetli” olanların babasının, kocasının, erkek yakınlarının her türlü şiddetini, ayrımcılığını, yok saymasını meşrulaştırmasına ve “iffetsiz” olanları ise “toplumun çöplüğüne” hapsetmesine de karşıyız!

Yani biz insan bedeninin dünya genelinde bir sektör haline getirilerek milyonlarca kadın, LGBTİ ve çocuğun “seks işçiliğine” zorlanmasına karşı olduğumuz kadar; ahlak adı altında egemenlerin, devletin, devletin kurumlarının, toplumun ve hatta devrim yapma iddiası ile yola çıkanların ikiyüzlülüğüne de karşıyız.

“Fuhuşa karşı mücadele” “kadın dövülerek” verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele” kadını kadına “dövdürerek” verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele” kadın teşhir edilerek verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele”, “seks işçilerini” yok sayarak, yaşam koşullarını görmezden gelerek de verilmez!

Devrimci bir deyimle; “fuhuşa karşı mücadele” devrimsel değişimleri savunarak halk için mücadele ettiği iddiasını taşıyanların kendilerinden başlayarak erkek egemenliğine karşı ezilen cinslerin bilincini kuşanması, sorgulama, yüzleşme sürecine girmesi, erkeklikten kopuş sağlaması, ahlakçılıktan sıyrılması ile başlar. Çünkü hala kadınlara şiddet uygulayarak bu mücadeleyi verebileceğini zannedenlerin olduğu bir coğrafyada bu adımı atmak bile büyük bir devrim olacaktır.

Halk Cephesi, bu şiddetine son vermediği sürece kadın ve LGBTİ kurumların hedefine oturacağını ve devrimci kesimler arasında yer alamayacağını fark etmek zorundadır. Bulunduğumuz alanlarda erkek şiddetinin bu devrimci maskeli haline karşı da mücadele edecek ve bu şiddeti sokak ayağı dahil olmak üzere çeşitli mücadele yöntemleriyle teşhir edeceğiz!

Çünkü bizler, aynı zamanda devrimciliğin kadınların sömürülmesinin, şiddete uğramasının, katledilmesinin gerekçesi olan “ahlak bekçiliğine” paravan yapılmasına da karşıyız ve buna izin vermeyeceğiz!

 

Yeni Demokrat Kadın

25.07.2014 

92020

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Sayfalar