Pazartesi Mayıs 20, 2024

Hat Değişikliği-Ragıp Zarakolu

Osmanlı Türkiye’si 1914 yılında geleneksel Batı raylarından, geleneksel Batının yeni hırslı çocuğu Almanya’nın hattına kaydı. Bedel çok ağır oldu.

Bu nedenle genç cumhuriyetin temel politikası, bir yandan yeni dünya gücü Sovyetleri kollarken, ülkeyi yeniden geleneksel Batı ittifakı raylarına çekmek oldu. Ki bunun sonucu ise, Sovyetlerle Ankara Antlaşmasının yenilenmesi sağlanamazken, Büyük Britanya ve Fransa ile tam 2. Dünya Savaşı öncesi imzalanan (elbette “Hatay” rüşvetinden sonra) ittifak antlaşması oldu.

Ancak müttefiklerden Fransa’nın Nazi Almanya’sına teslim olması Ankara’ya kıvırtma olanağı sağladı. Öte yandan 1. Dünya Savaşının ağır sonuçları, yeni Başkan İnönü’yü çok ihtiyatlı bir politikaya itti. İki kamptan hangisinin kazanacağından emin olmak istedi.

Ve Kars-Ardahan- Boğazlar meselesinin gündeme gelmesinden sonraki bir yıl Türkiye kendini Okyanus’ta yalnız hissetti. Türk ordusu, Erzurum’a çekildi, her gün Sovyet ordusunun Kars/Ardahan bölgesine girmesi beklenerek. Nereden bilsinler, Stalin’in daha Yalta sonrasında bu sevdadan vazgeçtiğini. Ama Türkiye solunun ödediği bedel ağır oldu. !945 Aralık sol basın ve kitapevleri pogromu, 1946 bütün sol partilerin ve sendikaların kapatılması…

İnönü kadar ihtiyatlı bir politikacı olan Stalin, Atom bombasının bir uluslararası denge faktörü haline gelmesinden sonra İran’da desteği ile oluşan Kürt ve Azeri Cumhuriyetlerini kendi kaderine terk etti. Yunanistan’daki ulusal kurtuluş hareketini de İngilizlerin tasfiyeye girişmesi sırasında yalnız bıraktı. (Daha sonraki Yunan İç Savaş, iki kamp arasındaki yeni dönemin ilk pazu güreşi olacaktı.) Zaten Orta ve Doğu Avrupa’da oluşan Halk Cumhuriyetlerini oturtma gibi başında yeterince dert vardı. Churchill, Mart 1946’da “Demir Perde”nin indiğini ilan edişi, aynı zamanda Soğuk Savaşın başlangıcını ve 2. Dünya Savaşı Anti Nazi ittifakının çöküşünü  simgeliyordu. İnönü, Almanlar Sovyetlere saldırdığında, “ilk kez bu gece rahat uyudum” diyecekti. Herhalde ikinci rahat uykusunu ise, Churchill’in “Demir Perde”yi ilan etmesinden bir ay sonra Nisan ayında Amerikan Missouri zırhlısı İstanbul’u ziyaret ettiğinde uyuyacaktı.

Yunanistan ve Türkiye birlikte, Batının kollarına dönecekti yeniden.

Geçmişte de hat değiştirme çabaları olmuştu. Bunun ilk örneği Mahmut Nedim Paşadır. Rus Çarlığına yönelerek, Bosna/Hersek, Bulgar isyanlarını halledeceğini sanmıştı. Bu Sultan Aziz’in hal’olmasını getirdi. Anayasal sistemin ilanı ile yırtacaklarını sandılar ama artık çok geçti. Sonraki hat değiştirme örneği İttihat Cuntasıdır. Almanya doğrultusunda bir hat değişikliği yaşanmıştır. Sonra ana hatta döneceğiz diye iflahları gevremiştir. Ki bu dönebilmeyi de Sovyet Devrimi sayesinde sağlamışlardır.

Şimdi Soçi de görülen o ki, Kürt sorununu halledeceğiz diye, yeniden bir hat değişikliği ilan olunmaktadır.

Aslında bunda şaşırtıcı bir yan yok. Suriye’nin şu andaki haritasına baktığımız da, Türkiye’nin Afrin’den Mahabat’a kadar uzanan bin kilometreyi aşkın sınırında, Türkiye’nin denetleyebildiği hat ancak 50 km dolayındadır. Orada küçük bir koridor açana, Afrin’in Rojava ile birleşmesini engelleyene kadar iflahları gevredi. Nasıl uykuları kaçmasın? Mesele PKK ya da Barzani sorunu değil, Kürt sorunudur. Ve bu sorun Osmanlıdan devralınmıştır. Bu 1000 kilometrelik sınırın güneyindeki büyük bir alan şu anda ABD’nin dost olarak, Türkiye’nin ise tehdit olarak algıladığı güçlerin elindedir. Afrin’de ise Suriye devleti adına Rus askeri bulunmaktadır.

Bu bakımdan Ankara’nın Bağdat ile de masaya oturmasında, Tahran ile de masaya oturmasında şaşırtıcı bir yan yok. Hatta Esad’ın hemen aynı gün Putin’in ardında belirmesinde de şaşırtıcı bir şey yok. Kürtler ciddi biçimde mevzubahis olunca, Arap, Fars ve Arap milliyetçiliği aralarındaki ciddi çatışmalara karşın her zaman bir araya gelmişlerdir.

“Talat Paşa Komitesi” ruhu Ankara’ya yeniden döndü. Aslında hiçbir zaman terk etmedi ki. Kılıçdaroğlu da, Soçi buluşmasını alkışlarken, kendisiyle son derece tutarlı. Kürt mevzu bahis olunca gerisi teferruat!

Nasıl, Obama başkan olmadan Ermeni soykırımını tanıyıp, İsrail başkanı Rivlin gibi, başkan olduktan sonra Devlet’in genel çizgisine uygun davranıyor ve soykırımı tanımıyor ise, Erdoğan da Kürt meselesinde Başbakan olduğu dönemden daha farklıdır.  DEVLET’in ruhu onda tabahhur etmiş, onun Sözcüsü olmuştur.

Ancak şu anda ciddi bir hat değiştirme krizi yaşanıyor. Aynı 1914 gibi.  O günkü Almanya gibi, Rusya (ve uzaktan sessizce Çin) bugün yükselen dünya gücü.  Amerikalıların hali ise, 20 yüzyılın yorulan hegomonik dünya gücü İngiliz imparatorluğunu andırıyor. Ve şimdi Türkiye 1914 gibi hat değiştiriyor. Hat değişikliğinin 1870’lerin başında, 1914’te ağır bedelleri olmuşu. Şmdikinin bedelleri de ağır olacağa benzer.

1919 yılında ilk Kürt devleti, Kürdistan Krallığı Süleymaniye’de ilan olundu. Dünya dengesi, Büyük Suriye Krallığı gibi onun da yaşamasına izin vermedi. 2. Dünya savaşı sonrasındaki dünya dengesi ise Mahabat Cumhuriyetinin yaşamasına izin vermedi. Rus katkısı

1975 yılında Irak Kürtleri önemli kazanımlar sağladı. Ancak Bağdat ve Tahran’ın anlaşması ve Şam ile Ankara’nın örtülü desteği sonucu, Kürtler yine kendi kaderlerine terkedildi ve Anfal Soykırımı yaşandı. Amerikan katkısı!

Dört başkent halen, Kürtlerin hiçbir parçada siyasal konum kazanmaması konusunda hem fikir… Bakalım bu kez tarih Kürtlerin yüzüne gülecek mi? Yoksa Kürtler yeniden terk mi olunacak? Ve kim kimi erk edecek? Ruslar mı, Amerikalılar mı? Her ikisi birden mi?

Çok zaman geçmeden zaman gösterecek. 

44123

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

DİSİPLİN ANLAYIŞIMIZA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ - I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Sayfalar