Pazar Mayıs 5, 2024

İBO'nun TKP Tahlilleri-I

1971, ateşli bir idealle doğruların izini sürdüğümüz bir yıldı. Doğruların insana yansıyan cesaretini, insanın cesareti olarak algılıyorduk. Doğrularımız arttıkça, cesaretimiz ve zorunluluğa yüklenme azmimiz de artacaktı. Ruhumuzda, daha önceki yılların, Çapalı felsefe öğrencileriyle yaptığımız felsefi tartışmalarından kalma bir ateş vardı. Parmanides'in değişmez, donmuş 'BİR'ine karşı parlayan Heraklit ateşi. Bu antik ateş, okuduğumuz Marksist eserlerle daha bir harlanmıştı.
1971' de' İbrahim, Bora Gözen ve ben, TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) kongresi öncesinde, DABK ( Doğu Anadolu Bölge Komitesi) olarak, program taslağını Siverek bağ evlerinde üç gün boyunca bu ruhla tartışmıştık. 1971'in sonlarında, Dersim'e geldiğimde, tartışmalardan çıkan sonuçların, İbo'nun kafasında, dört başlık halinde belirginleştiğini anladım. Bunlar, 1- Genel eleştiriler, 2- Kurtuluş Savaşı ve sonrasının değerlendirilmesi, 3- Milli mesele, 4-TKP tarihinin değerlendirilmesi.
Son iki ay içinde, TKP üzerinde yoğunlaşmış, Şefik Hüsnü'nün seçme yazılarını, Mete Tuncay'ın Türkiyede Sol Akımlar'ını, Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin kurucusu Fethi Tevetoğlu'nun, devlet arşivlerinden yararlanarak ciddi bir şekilde hazırladığı Türkiye'de Sosyalist ve Komünist Faaliyetleri adlı kalın kitabını, Tekin Erer'in Kızıl tehlikesi'ni ve birkaç kitabı daha okumuş, notlar almış, tahliller yapmış defterini doldurmuştu.
Dağ evinde, toprak zeminli, minnacık bir odadaydık. "TKP'ye ciddi bir şekilde kafa yordum, yazıyı taslak halinde çıkardım," dedi.
Çenesindeki kiremit renkli kıllar uzamış, eti kemiğine doğru incelmiş, gözleri kadim mağara dervişlerininkini andırırcasına alametli bir hal almıştı. Ters çevrilmiş domates kasasının üzerindeki ekmeğe uzandı elim. Kopardım, sana yağına bandırıp ağzıma attım, bir fırt çektim çayımdan.
"Uzun bir dönem, " dedim. "Mustafa Suphi'den mi başladın?"
Burnu akıyordu. Cebinden çıkardığı mendiline sümkürdü, "evet," dedi. "Üç döneme ayırdım, okurken daha iyi anlarsın. Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü ve Yakup Demir dönemi."
"Mustafa Suphi dönemine ilişkin belge bulabildin mi?"
Sol gözünü hafif yumdu. Talihsiz zor anlarda, çelişkiler yumağının ilmiğini bulamadığında veya birini ikna edemediğinde sol gözü hafif yamulurdu.
"Kendisine ait birkaç bildirinin dışında, teorik dünyasına ilişkin bir belge yok. Geçmişine dair bilgi edindim biraz. İttihatçılara muhalif olduğu için tutuklanıp Sinop cezaevine atılmış, ordan Rusyaya kaçmış. 1916'da bolşeviklerle ilişkiye geçmiş. Dört yıllık bir tecrübeden sonra da kurulan TKP'nin başkanlığına seçilmiş."
Diyarbakır sıkıyönetim güçlerinin ve Siverek polisinin baskınları sonucunda tüm kadroları kaybedip bölgeyi terketmek zorunda kaldığım için dalgındım. Kalbimi örseleyen kara uğultunun ağlarına yakalanmış bir örümcek gibi hissediyordum kendimi.
"Bu bilgilerle onu değerlendirmek zor," dedim.
Kaynaklarını ve olanaklarını zorlayan, aşan bir belagatla, "Mustafa Suphi'nin Bolşevizm ekolünden geçtiği ve komünist olduğu açık," diye sürdürdü. " Ciddi hataları var ama. Türkiye için kafasındaki model, bana öyle geliyor ki Ekim Devrimi modelidir. Ama bunun nasıl gerçekleşeceğine dair kafası açık değil. Çerkez Ethem ve Halk İştirakyun Fırkası gibi muhalif güçlere dayanabileceğini sanıyor. Kemalistleri müttefik olarak görüyor. Düşman olarak görse, davet beklemez, merkez komitesini yanına alıp açıktan girmez ülkeye."
"Devrimi kime karşı yapacak o zaman?" dedim. "İşgal güçlerine ve onların Sultancı işbirlikçilerine karşı mı? Bu noktayı düşünmek lazım. Ekim Devrimi, itilaf emperyalistlerinin ağır tehditi altındadır o zamanlar. Devrimin, mütteffiklerine en çok ihtiyaç duyduğu bir andır. Bolşevikler, 'gidin Kemalistlere destek olun,' diye telkinde de bulunabilirler TKP'ye. Onlar da, destekçiyiz diye korkmadan girebilirler ülkeye."
Gülümsedi. "Sınıf uyanıklığı konusunda zaaf içinde oldukları açık," dedi. "Kemalist burjuvazinin çağrısını ve davetini bekliyorlar Anadolu'ya girmek için."
Parti program taslağının tartışıldığı dönemde, çok yoğun tartışmalara girdiğini, okuduğunu, düşündüğünü ve kendisini temel bir teorik çıkışa, tarihsel bir yol ayrımına doğru taşıdığını düşündüm. Mustafa Suphi dönemini çocuksu bir saflıkla savunuyordu. O döneme Ekim Devrimi coşkusunun damgasını vurduğu inancındaydı. Mustafa Suphi'nin teorik görüşlerine ait, birkaç bildirinin dışında hiçbir metin yoktu. Tekin Erer'in kitabına dayanıyordu.
Kış, pencere camını buzlandırmıştı. Kapının önünde, kara gömülüp donan serçeden kurtaramıyordum kendimi. İbo konuşuyor, ben ise dinler görünüyordum. İçimde, kendi gölgelerine mezar kazan aç serçeler dolaşıyordu.

91547

Muzaffer Oruçoğlu

Muzaffer Oruçoğlu, 20 şubat 1948’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için İlkokulun ilk üç yılını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda, bir yılını kendi köyünde, son yılını da Kars’ta okudu. Kars Orta Okulu’nu bitirdikten sonra, Öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Rize Öğretmen okuluna, iki yıl sonra da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yılsonra, Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 67’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, mayıs 1986’da firar edip Yunanistan’a geçti. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Siyaset ve edebiyat dergilerinde makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı. Şimdiye kadar toplam 6 ülkede altmışa yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 7’si şiir, 2’si masal olmak üzere 30 kitabı yayınlandı. 2011’de Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü ,Grizu romanına verildi. Halen Avusturalya'da yaşamaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Muzaffer Oruçoğlu

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Sayfalar