Cuma Mayıs 3, 2024

İktidar, Pandemi ve Aşı: Yunanistan’la “yaz aşkı”…

Tarih boyunca insanların kitlesel olarak hastalanmasına ve ölümlere neden olan bulaşıcı hastalık ve salgınları, mevcut sistemlerden bağımsız değerlendirmek, “doğal”mış yaklaşımı sergilemek yanlıştır.

Her ne kadar hastalıklar veya salgınlar “kader”, “olası” vb. gibi görünse de esasta sömürücü sistemlerin doğal döngüde yarattığı tahribat ve bu tahribatın birikiminden kaynaklanmaktadırlar. İşin ilginç yanı egemenlerin bir taraftan bu tahribatı derinleştiren politikalarda ısrar ederken diğer taraftan da “sağduyu”, “fedakarlık”, “dikkat” vb. çağrılarla topluma duyar kasmalarıdır.

Buradaki temel meseleleri “suçluluk” ve “sorumluluk” kavramlarını toplumsallaştırarak suçluyu, sorumluyu yani kendilerini aklamaya çalışmalarıdır. Örneğin, bütün belgesel, reklam, seminer, kamu spotu vb. alanlarda halka “duyarlılık” çağrıları yapmalarının bir anlamı da kendileri dışındakini yani toplumu “suçlu” konumuna düşürmektir.

Bu kampanyalarda esas vurgu ve dil; kitleleri suçlayan, onları sorumlu tutan bir algı üzerinden “duyarlılık” ve “fedakarlık” kılıfıyla örtülmeye çalışılmaktadır.

Örneğin, kitle iletişim araçlarında bu denli sorumluluk ve fedakarlık çağrıları yapan sistem ve iktidarlarının, doğa tahribatına dönük maden, enerji, sanayi vb. şirketlerine çağrı yaptığını gördünüz mü hiç? Ama orman kıyımlarına karşı çıkanların gözaltına alındığına, asker ve polis saldırısına maruz kaldığına, bilim insanlarının Marmara Denizi ile ilgili uyarı ve önerilerine kulakların kapatıldığına vb. çokça tanık olduk ve olmaya devam ediyoruz.

Kısacası hastalık ve salgınlar, sömürücü sistemler ve iktidarlardan bağımsız olarak ortaya çıkmamaktadır. Bu sistemlerin doğaya müdahalesi, ekolojik dengenin, ekosistemlerin bozulmasına, eşitsizliğin derinleşmesine yol açmanın ötesinde giderek daha büyük yıkım ve salgınlara neden olmaktadır. Buna son örnek Covid-19 salgınıdır.

Pandemi; “Rejimi Fırsatı”

Toplumların gündelik yaşam alışkanlıklarından siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal yapılarına kadar uzanan bir yelpazede köklü değişikliklere neden olan Covid-19’un en çok etkilediği kesim işçi ve emekçiler, yoksullar oldu.

Yoksulun açlık sınırının da altına gerilediği, emekçinin can güvenliğinin hiçe sayılarak çalıştırıldığı, kadınların çığlıklarının dört duvar arasına hapsedildiği, en demokratik hakkını kullanmak için sokaklara çıkanların polis otolarına tıka basa doldurulduğu … bir Covid-19 ve iktidar gerçekliğini yaşadık.

Pandemiyi bir fırsat ve saldırı aracı olarak kullanan iktidarın her şeye yanıtı bastırmak üzerinden şekillendi. Çevre eylemlerinden İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı direnen kadın ve LGBTİ+’lara, işçilere dönük hak gasplarından, Deniz Poyraz’ı sahiplenenlere vb. tüm bu başlıklarda devletin tek refleksi saldırı oldu. Apaçık bir şekilde Deniz’i ananlara, haklarına sahip çıkan işçilere, gökkuşağı bayrağı taşıyanlara, İşkencedere’de doğayı savunanlara vb. saldırlar gerçekleşti ve halen gerçekleşmektedir.

Bu yoğun gündemlerin bir alt başlığı da pandemi ve aşı tartışmalarıdır. Adalet, güvenlik vb. kavramların hüsrana uğradığı günümüz koşullarında bu tartışmalar, düzenli olarak sürekli önümüzde olacak gündemler arasında yer alacaktır.

Türk Tabipler Birliği, Covid-19’un ilk evrelerinden beri önlem almaktan kaçınan Türkiye’nin pandemi politikasını, “Türkiye’de ilk doğrulanmış olgunun duyurulduğu günden bu yana salgın eğrisi incelendiğinde, başlangıçta salgını baskılama stratejisi uygulanacakmış gibi gözlenirken, sonrasında İran’da salgın ortaya çıktığında sınırın etkin şekilde kapatılmaması ve gelenlere karantina uygulanmaması, salgının var olduğunun bilindiği dönemde sınır kapılarının açılarak mültecilerin sınıra gitmesine izin verilmesi, sonra da geri götürülmeleri, Umre’den dönenlerin karantinaya alınmaması gibi yaklaşımlar nedeniyle, Türkiye’nin göz göre göre enfekte hale getirildiği kaydedildi” sözleriyle ifade etmektedir.

Aynı zamanda “Covid-19 Pandemisi 1. Yıl Değerlendirme Raporu” adı altında bütün süreci değerlendiren TTB raporda “Türkiye’de salgınla ilişkili veriler sorunludur. Bu sorunlar, verilerin açıklanma biçiminden başlayarak verilerin içeriğine, hatta güvenirliğine kadar uzanmaktadır” demektedir.

Çok açık ve net bir şekilde pandemiye dair bütün raporların ilk değindiği ve vurguladığı temel nokta Türkiye’nin pandemi politikasının adaletsizlik temelinde ilerlediği, güven vermediği, tereddüt ve kaygı verici olduğudur.

Aşı krizinden sonra gelen aşı güvenilirliği ise meselenin başka bir boyutta dallanıp budaklanmasına işaret etmektedir. Aşılanmanın da toplum içinde bir korku yaratığını ve güvensizlik oluşturduğunu belirten TTB, bu meseleyi “Tereddütler, Kaygılar, Karşıtlıklar” başlıkları üzerinden incelemeye tabi tutmaktadır.

TTB’nin aşı temalı panelinde konuşan Prof. Dr. Murat Civaner tedirginliği ve aşı karşıtlığı sorununun ön plana çıktığını söylemektedir. Civaner, “Eğer geride kimseyi bırakmayacağız diyorsak, umudumuz buysa; tereddütleri ve karşıtlıkları gidermek zorundayız” vurgusunu yapmaktadır. Bu online panele katılan birçok bilim insanının temel vurguları; tereddüt, kaygı, karşıtlık ve eşitsizliğin ortadan kaldırılması üzerine olmuştur. Katılımcılar bu temelli izlenilecek bir sağlık politikasına ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadırlar.

Bu noktada iktidarın derdinin hiçbir zaman toplumun sağlığı olmadığını ve toplumsal sorun, kaygılardan öte cebini düşündüğü ortadadır. Kış aylarından beri Yunanistan’la çeşitli gündemlerle gerginlik yaşayan TC egemenlerinin yaz mevsimi ile birlikte gerginlikleri erteleyerek turizme dönük yatırımlara yönelmesi bunun bariz örneğidir. Yani Yunanistan’la bir çeşit “yaz aşkı” planlayan TC’nin güven vermeye ve kaygılarını gidermeye çalıştığı esas kitle turistlerdir. “Rahat ol, aşılandım” türünden reklam yaparak aslında maskesini de düşüren iktidar Euro’ya olan sevdasını da tescillemiş oldu.

1926

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar