Cuma Mayıs 17, 2024

Ilımlı İslam projesi ve İhvan mesajı

İslam dininin iktidar, devlet ve siyasetle ilişkisi dini, siyasi ve sosyal çevrelerin, egemen güçlerin sürekli gündeminde olmuştur. Bu ilgi “yakın tarih” diyebileceğimiz zaman dilimi içinde oldukça artmıştır. Siyasal İslam olgusu toplumsal yaşam içerisinde daha çok yer almaya başladıkça ilginin dozajı da yükselmiştir. Son olarak Mısır’da İhvan hareketinin darbeyle dağıtılması, üyeleri hakkında alınan idam kararları bu gerçekliğin bir yansımasıdır. “Siyasal İslam”ın yani siyaset ve din/İslam kavramlarının biraradalığını bu dinin ortaya çıkış yıllarına kadar götürmek mümkündür. Mekke aristokrasisinin kendi iktidarlarını ve kurdukları toplumsal düzene yönelik bir tehlike olarak aldığı İslam’ın yayılışına karşı tutumu, Muhammed ve takipçilerinin İslam’ın çağrısına uyanların Mekke’de barınamaması ve Medine’ye hicret süreci bu açıdan örnektir. Burada, İslam’ın toplumsal, sosyal, kültürel temelleri atılmıştır. İslam coğrafyasında böylesi bir gerçeklik vardır.

İslam, dinsel ve siyasal sorumluluklar arasında ayrımın yapılmadığı bir inanç yapısında gelişmiş, özellikleri böyle biçimlenmiştir. Halifelik makamı, din ve siyasetin birleştiği bir makamdır, halife hem din hem siyaset işlerinden sorumludur. Öte yandan din toplumsal-sosyal yaşamda sürekli ve canlı bir olgu olarak yaşamaktadır. İslam yalnızca öte dünyacı değil bu dünya yaşamının neye göre nasıl yaşanması gerektiği üzerinde duran ve ölçütler koyan bir dindir. Bu açıdan İslam’ın maddi ve sosyal yaşamı düzenleme ve yürütme aygıtı olarak siyaset dışı kalması, siyasetten bağımsız olması mümkün değildir. Ve asıl mesele de buradadır; nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşma? Egemenler açısından bu sorunun cevabı çok önemlidir. Bu noktada genel olarak iki ayrım noktası belirmiştir; inanç yapısının bireysel mi toplumsal formda mı gelişeceği üzerinde durulmuştur. Egemenlerin İslam’ın siyasallaşması sürecinin birinci anlayış temelinde gelişmesini hedeflediği bilinmektedir. Toplumsal form tehlikeli görülmüş ve gelişmesi sürekli önlenmiştir. Genel olarak inançlar konusunda egemenlerin tutumu böyle olmuştur.

Ortadoğu İslam coğrafyasının merkezinde bulunmaktadır. Bu coğrafya insanlık tarihi boyunca dünyanın en önemli bölgeleri arasında yer almıştır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliğinin yanısıra coğrafi özellikleri emperyalist güçlerin iştahını kabartmıştır. Ortadoğu; üç kıta Asya, Avrupa ve Afrika arasında geçiş güzergahıdır. Basra Körfezi, Kızıldeniz ve tarihi İpek Yolu dünyanın en önemli ticaret yollarıdır. Emperyalist saldırganlığın esas sebebi bölgenin bu özellikleri olmuştur. Basra Körfezi, dünya petrol transferlerinin yaklaşık yarısının gerçekleştiği bir yerdir. Güney ve Doğu Asya ve Avrupa-Amerika üslerine giden petrollerin ana geçiş güzergahı burasıdır. Hürmüz Boğazı nedeniyle İran, Basra Körfezi’nin hemen girişinde yer alması sebebiyle Pakistan, ABD’nin sürekli hedefinde olmuştur. Kızıldeniz, Basra Körfezi’nden daha önemli görülmüştür. Asya-Avrupa deniz ticaretinin ana güzergahı olması Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeleri hegemonya mücadelesinin zorunlu bir nesnesi haline getirmiştir. Dorfur, Somali’deki çatışmalar, Eritre-Etiyopya arasındaki çatışmalar Kızıldeniz’e hakim olma savaşlarının yansımalarıdır. Ulaşım ve ticaret yollarının ele geçirilmezi tarih boyunca sömürgeci güçlerin hareket noktası olmuş, bu uğurda pek çok stratejik-politik hamleler (BOP, GOP, vs) yapılmıştır.

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalistler bölgenin içerdiği zenginliklerle yine bölgenin emperyalistler açısından içerdiği riskleri, tehditleri birarada değerlendirmekte, zenginliklere erişmek için tehdit olgusunu elimine etmeye yönelmektedirler. Bunun yollarından biri fiziki saldırı ve imha ise diğer bir yolu da tehdit unsurunu kendi içinde etkisiz kılmaktır. İnancın bireysel ve toplumsal formları arasında yapılan tercih de bu noktayla ilgilidir. Emperyalistler için İslami radikalizm önemli bir tehdit unsurudur. Her şeyden önce belli koşullarla buluştuğunda dinin kendisi, bizzat egemenler için tehlike olabilmektedir. Bunu en fazla tecrübe eden de (Alman köylü isyanları ve Thomas Münzer’i hatırlayalım) yine emperyalistler olmuştur. Bu nedenle çeşitli programlar, projeler düzenliyor, İslam inanç ve yaşam biçimi yeniden yapılandırılmak isteniyor. Emperyalistler ve uşaklarına göre müslümanlar farklı kategorilere ayrılmıştır: fundamentalistler, gelenekselciler, modernistler ve laikler. Fundamentalistler, radikaller olarak görülüp yok etme hedefi ile hareket edilmiştir. Gelenekselciler ve laikler sosyalizme, halk demokrasilerine yakın olarak değerlendirilip “güvenilmez” olarak tanımlanmış, modernistler ise bu projenin esas dayanakları olarak alınmış ve desteklenmiştir. Nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşan sorularının karşılıkları bu kesimde görülmüştür. İslam mezhepleri arasında bu kategorilere göre hareket edilmiştir. Şii ve Sünniler arasında ılımlı olanlar, daha kontrol edilebilir olanlar desteklenmiştir. Selefi ve Vahabi gruplar içerisinde de aynı yaklaşım izlenmiştir. Türkiye, Mısır, Filistin, Pakistan, Afganistan, Irak, İran, Suriye gibi ülkelerde durum böyle olmuş. AKP gibi ılımlı İslam modelleri yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak şurası çok önemlidir ABD açısından, her şeyden önemlisi kontrol edilebilir olmaktır. Mısır’ın, Mısır’da İhvan hareketinin akibeti bu noktayı kanıtlamış bulunmaktadır, ılımlı İslam projesini uygulayamayan İhvan hareketi idamlarla cezalandırılmaktadır.

Mısır’da ılımlı İslam projesinin hayata geçirilmesinde farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Müslüman Kardeşleri İhvan Hareketi’nin kurulduğu yıllarda İslam’ın ilk yıllarına dönüşü savunmuş, anti-emperyalist bir çizgide gelişimini sürdürmüş, bu temelde silahlı mücadele de vermiş, sadece Mısır’da değil Ortadoğu’nun genelinde örgütlenmiş bir harekettir. Fakat sonraki zamanlarda bu çizgisi değişime uğramış; silahlı mücadeleyi bırakarak daha ılımlı bir çizgiye oturmuştur. Bu dönüşümüyle birlikte ABD emperyalizmi açısından Müslüman Kardeşler’in önemi artmış, Mısır’daki halk ayaklanması ve Mübarek’in devrilmesinin ardından işbaşına getirilmiştir.

İhvan hareketi, Ortadoğu genelinde örgütlü bir hareket olduğu için başarılı olması halinde ılımlı İslam projesinin Ortadoğu genelinde sonuç vereceği düşünülerek desteklenmiştir. Ancak beklentiler tutmamış, İhvan hareketi kontrol edilebilir olmaktan çıkma sinyalleri vermiş, kendi gündemine yoğunlaşmıştır. İkinci halk ayaklanmasının başlaması ve hedefinde İhvan’ın olması emperyalistlerin hesaplarıyla da uyuştuğu için Mısır ordusu devreye sokulmuş, Müslüman Kardeşler hükümeti darbeyle devrilerek Mursi tutuklanmış, yüzlerce İhvan mensubuyla birlikte hapsedilmiştir. Mursi halkına ekonomik refah, demokrasi, özgürlük sözleri vermiştir. Bunlar yerine getirilmedi ve halk bir kez daha ayaklandı ancak Mısır’daki devrimci süreç bu sefer El Sisi cuntasının devreye girmesiyle kesintiye uğratıldı. İhvan projesi de rafa kaldırılmış oldu.

Ilımlı İslam projesi Mısır’da tutmamıştır. Ancak bu projenin hepten bittiği anlamına gelmemektedir. İslam, Ortadoğu coğrafyasının en temel gerçeğidir. Bu gerçek, emperyalizmin bölgesel stratejilerinin merkezinde olmaya devam etmektedir. Ilımlı İslam projesiyle daha kontrol edilebilir, işbirlikçi devlet-hükümetler yaratarak bölgeyi yönetme yaklaşımı bugün form değiştirerek uygulanmasına devam edilecektir. ‘Ilımlı İslam’ yerine ‘Modern İslam’ söylemi kullanılmaya başlanmıştır bile. Bu süreçte gelenekçiler ve uygun, uyumlu laik kesimler de modernistlere yaklaştırılacak, bu temelde buluşturulmaya çalışılacaktır. Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkarılan ‘çatı aday’ Ekmeleddin İhsanoğlu, bu anlayışın tam bir prototipini sunuyor. İhvan hareketinin kontrolden çıkmasının ne anlama geleceğinin mesajı olmuştur. Bu mesajı Erdoğan da almıştır.

(Tekirdağ 1 Nolu F Tipinden Bir Tutsak Partizan)

92785

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Sayfalar