Pazartesi Mayıs 20, 2024

İnanlar unutulmasın! (İsmail Cem Özkan)

12 Eylül öncesi devrimcileri gerçekten devrim olacağına inanıyordu, inandığı için hayatını ortaya koymuş, bulunduğu mahallelerin dışına gidip, dayanışmayı canıyla ortaya koyardı. Sabahlara kadar yazılan kuşlamalar, belirlenen meydanlarda havaya atılır ya da otobüsün havalandırılmasına bırakılır, otobüs hareket edince durak ve yol kuşlama kağıdı ile dolardı. Mesaj halka verilmiş olurdu bu suretle. Bugün ki gibi teknoloji ilerlememişti, elde kalem, okunaklı ve büyük harfler ile yazılırdı… Keçeli kalemi olan şanslıydı, daha rahat yazıyı yazar bitirdi… Duvar yazıları gecenin karanlığında oluşurdu, güvenlik en önemli şeydi, gece sokağa çıkılması aslında bir anlamda eğitim sayılırdı, sokakların sessizliği pusuya müsaitti, her an bir pusunun ortasında kalıp, kurşun seslerinin içinde kalabilirdiniz…

Bizim medyamız 12 Eylül öncesi sokaklardı, duvarlardı, yollardı…

İnanmış insanların önemli bir bölümü 12 Eylül yenilgisi öncesinden de mücadelenin karmaşık zamanında da unutmaya başlamıştık. Bir kaç liderin ölüm tarihleri asla unutulmaz, bir kaç katliam artık gelenekselleşmiş anma günleri ya da korsan gösterilerin tarihi olmuştu... Yere düşen için cenaze töreni ve sonrasında bir pankartın üzerinde adı ve resmi çizilirdi. Sonrası ne oldu o afişlere? Hepsi unutulmaya bırakılmıştı sanki, bir çoğuna polis el koymuş ama sakladığına dair hiç bir kanıt mahkemelerde de çıkmamıştı, kısaca imha ediliyordu büyük olasılıkla... İmha edilenler devrimcilerin adları, anıları, mücadelesiydi bir anlamda. Unutuluyordu. Unutulmasın diye dergilere ilan veriliyordu ama onlarında yetersizliği bugün o dergilere bakınca daha net ortaya çıkıyor, çünkü ilanlarda doğum ve yere düştüğü tarihlerde de çelişkiler söz konusuydu.

Unutulmanın en acısı 12 Eylül sonrası yaşanan tarihsel bir kopmadan kaynaklandığına inandık, fakat o karanlık günlerinde yapılmayan arşiv çalışması mahkemelerde siyasi savunma adı altında derlenip toplanabilirdi, kaybettiğimiz arkadaşlarımızı bir rakam değil, gerçek kimlikleri ile ortaya koyabilecek ortam da yaratılabilinirdi, olmadı... Cezaevi koşulları ileri sürülebilir, kaynaklar kıttı, fakat yaşayanlar oradaydı, bir arada, birlikte olanlar geçmişin bir çalışmasını yapamadılar, koşullar yoktu belki de… Yurtdışında yaşanan aslında 12 Eylül öncesi ve sonrası üzerine bir gerçek anlamda çalışma yapılamadığının kanıtıydı, el yordamı ile olaylara bakılmış ve acil çözümler aranmıştı, belki bu yüzden ülkede panzer altında kalan solun dağılma süreci yurtdışında ki olayların iteklemesi ile oldu… Derleme toparlanma yerine dağılma, dağılmayı da birlik yaparak gerçekleştirmişlerdi…

Unutmak, acı bir gerçeği ortaya çıkardı; 90'lı yıllarda da tekrarlanan kaybedilenler, faili meçhul cinayetler bu unutulmanın eseri olarak karşımıza çıkacaktı...

Devrimci yapıların arşivi olmayınca, devrimcileri düşman görenlerin elinde büyük bir güç olmuş oldu, denenmiş ve başarılı olmuş uygulamalar tekrar tekrar denendi... Sonuç; acılar bıraktı anaların yüreğine…

Mücadele bilgi birikimi demektir, bilgi iyi kullananlar başarıya ulaşır, bilgiyi önemsiz görüp, yaşadığı ana çözüm arayanların başarısı tamamı ile tesadüflere kalır ve illüzyon arayışı içinde olur...

Toplumsal olaylarda tesadüfler olabilir ama o tesadüf gibi gözükenlerin de arkasında yer alan tarih ve birikim incelenirse tesadüf olmadığını görürüz...

Tarihi birikimi, geçmişi olmayan hiç bir hareket başarıya ulaşamaz...

Toprağa her düşen arkadaşımız boşuna düşmedi, onların kanları ile büyük bir birikim yaratıldı ama o birikimi doğru ve amacına uygun kullanıldığında bir anlamı vardır, toprağı düşenleri bir kaç göstermelik anmalar ile onurlandıramayız, onları eğer mücadele alanında yaşatırsak, onlar aramızda olur ve onların eksik bıraktığını tamamlayarak adımlar atabiliriz...

Solun arşivi konusunda birikim sağlayan anı kitapları yayınlandı, fakat büyük bir çoğunluğu ne yazık ki piyasa koşullarına göre yeniden düzenlenmiş ve sübjektif olan anıların daha da fluğlaşmasına ve inandırıcılığının ortadan kalmasına neden olmaktadır... Önemli işlevi olan anılarda bu koşullar altında ne yazık ki amacına hizmet etmekten uzaklaşmaktadır...

Bugün yaşadığımız sorun geçmişin destanı yazılması değil, önemli olan gerçeğe en yakın olanın resmi tarih söylemin dışında geleceğe bir şeyler bırakan anıların kitap haline gelmesidir... Büyük olduğunu kanıtlamak için büyük olayların sahibi olmak ne yazanı büyütür ne de hareketine katkı sunar, çünkü gözlerde büyütülen ne varsa gerçek ile çatıştığında yaratacağı hayal kırıklığı daha keskin ve daha derinden bir travma yaratacaktır...

Devrimcilerin geçmişindeki o saf, inançlı günleri hiç bir zaman gelmeyecek, bugün farklı bir dünya ve kültür var. Bugünü kucaklayamayan her söylem sadece nostaljik bir araya gelmelerin dışında fazla bir günlük hayata katkı bırakmayacaktır...

İsmail Cem Özkan

2118

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar