Cumartesi Nisan 27, 2024

İslami görünümlü faşist yapılanma: TC

“Yeni Türkiye”nin bir özelliği de uzun toplantılar yapılması oldu.Milli Güvenlik Kurulu'nun 10 saat 20 dakika süreyle tarihinin en uzun toplantısını yaptığı, Bakanlar Kurulu toplantısının 8.5 saat sürdüğü açıklanıyor. Ancak işin ilginci AKP'nin “yeni Türkiyesi”nde bu toplantıların uzun sürmesi de (artık iyice kanıksandığı üzere) bir propaganda malzemesi olarak sunuluyor! Gerçekte toplantıların bu kadar uzun sürmesi iktidar partisinin içinde bulunduğu sıkışmışlığın ürünü olmakla birlikte, “havuz medyası” bu durumu bir başarı hikayesi olarak sunuyor! Ama öte yandan, bu ifadelerle muhaliflere, devrimci ve demokratlara yeni saldırı kararları alındığının da net bir mesajı veriliyor. Psikolojik saldırının daniskası yapılıyor. Tıpkı bir dönem, “Genelkurmay'ın ışıkları sabaha kadar yandı” haberleriyle yapılan darbe imalarında olduğu gibi! Bu açıdan hakim sınıfların temsilcisi olarak hükümet ve medyasının son dönemde sıklıkla kullandıkları “algı operasyonları”nda “usta”laştığı iyice ortada.

Yani sadece katliamcılıkta ve hırsızlıkta, yağma ve talanda değil aynı zamanda bunların üstünü örtmede ve halka yalan söylemede de ustalaşmışlardır. Bu durumu iktidar partisinin hemen hemen

her icraatında görmek mümkündür. Gezi'den 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına, Soma ve Ermenek'teki maden katliamlarına kadar hemen her gelişmede, büyük bir propaganda makinesi devreye girmiştir. Böylelikle doğru ile yanlış, ak ile kara, zalimle mazlum, iktidarla muhalefet yer değiştirmiştir. AKP iktidar partisi olarak sorumlu olduğu her gelişmeyi mağdur olmanın vesilesi yapmış, devlet aygıtında güçlerini tahkim ettikçe, rakip kliklerle dalaşını “mağduriyet” gerekçesi olarak göstermiştir.

Önce Kemalist faşistlerle yürüttüğü iktidar dalaşında Ergenekon ve “derin devlet”, şimdilerde ise “İslamcı” faşist Cemaat’le girilen iktidar dalaşı ve ortalıkta dolaşan “paralel yapı” bu pragmatizmin somut ifadeleri olarak ortaya çıkmıştır. Oysa bizzat R. T. Erdoğan bir dönem beraber yürüdüğü

Gülen Cemaati'ne yönelik “ne istediler de vermedik” diyordu. Yani “Kemalist-Türkçü” faşizme karşı “İslamcı-Türkçü” faşizmin devlet aygıtında mevzilerini tahkim ederken “beraber yürüdüğü” Cemaat’le olan dalaşını, devlette “paralel yapı” adı altında “mağduriyetinin” gerekçesi olarak propaganda ediyor, hırsızlıklarının ve yolsuzluklarının üzerini örtüyordu. Sanki beraber çalıp, yolsuzluk yapmamışlar, işçi sınıfı ve halkı katledip zulüm uygulamamışlar gibi bütün suç “paralel yapı” adı altında Cemaat’e atılmaktadır.

AKP'nin ve dolayısıyla devlet aygıtını elinde tutan hakim sınıfların bu politikasında değişmeyen tek olgunun, kendi aralarındaki dalaş da dahil olmak üzere her gelişmeyi işçi sınıfına ve halka saldırının bir aracı olarak kullanmaları olduğunu ifade etmemiz gerekir. Hakim sınıflar siyaseti zaten kendi sınıf çıkarlarını gözetmenin ve işçi sınıfı ve halkı yönetmenin bir aracı olarak kullanmaktadırlar.

Bu açıdan temel yönelimlerinin kendi sınıf çıkarlarını gözetmek olduğunu vurgulamalıyız. Dönem dönem kendi aralarında yaşanan iktidar dalaşı ise temsil ettikleri kliklerin paylarını artırmak içindir ve talidir. Söz konusu işçi sınıfı ve halk olduğunda bütün hakim sınıf klikleri birleşmektedir. Hatta rahatlıkla iddia edilebilir ki, hakim sınıflar kendi aralarındaki iktidar dalaşında bile esas olarak işçi sınıfına ve halka saldırmaktadırlar.

Bu durum yaşananlarla net olarak ortaya konulabilir. Örneğin MGK'nın “en uzun toplantısı”nın yapılmasının akabinde, işçi sınıfına ve halka saldırılar artmıştır. MGK'nın bir önceki “en uzun toplantısı” olan ve 28 Şubat kararlarının alındığı toplantıdan sonra, işçi sınıfına, halka ve özellikle de Kürt halkına yönelik artan devlet terörü ve faşist saldırganlık bilinmektedir. Benzer bir durum MGK'nın son “en uzun toplantısı”ndan sonra da yaşanmıştır. Hatırlanırsa toplantı sonrasında yapılan açıklamada “legal görünümlü illegal yapılanmalar” ifadesi kullanılarak faşist devlet aygıtının önüne mücadele edeceği bir hedef konulmuş ve bütün “havuz medyası” bunun “paralel yapı” olduğunu propaganda etmişti. Ama yaşananlar bir kez daha gösterdi ki asıl hedef Cemaat değil, başta Kürt Ulusal Hareketi olmak üzere; ilerici, demokrat, devrimcilerdi; Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden Türkiye işçi sınıfı idi.

 

“Üst akıl”dan Sevr paranoyasına: Vur halka!

TC devletinin ve AKP iktidarın varlık gerekçesinin işçi sınıfı ve halka saldırı olduğu “en uzun sürdüğü” açıklanan MGK toplantısından sonra yaşananlarla ortaya konulabilir. Geride bıraktığımız hafta başta R. T. Erdoğan'ın “sabrımızın bir sınırı var” deyip Kürt hareketini tehdit etmesi olmak üzere, sıraya giren bütün devlet erkanı açıklamalarda bulundu!

Hemen ardından da HDP'nin kapatılması söylemleri ortalıkta dolaştı. Bu gelişmeler, Selahattin Demirtaş'a yönelik sözlü ve HDP Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen bıçaklı saldırıyla birlikte düşünüldüğünde “legal görünümlü illegal yapılanmalar”la mücadeleden ne kastedildiği daha net anlaşılmaktadır.

Aslında son süreçte yaşanan bütün gelişmeler TC devletinin ve AKP hükümetinin “çözüm süreci”nden ne anladığını fazlasıyla göstermektedir. Ancak Kürt hareketinin bir kesiminde ve kimi ilerici çevrelerde hükümetin “çözüm süreci”ni bozmaya çalıştığı, iktidarın kurduğu dil ve üslubun seçim sürecine yönelik olduğu değerlendirmeleri yapılmaktadır. Bu doğru ama eksik bir değerlendirmedir. Bu tür değerlendirmelerin yapılmasında “çözüm süreci” ne yüklenen “olumlu anlam” vardır. Diğer bir ifadeyle; Kürt hareketi TC devletinin Kürt sorununu demokratik temelde çözeceğine dair bir ön kabulle meseleye yaklaşmaktır. Oysa başından itibaren böyle bir hedefin olmadığı ortadadır.

Asıl amacın Kürt sorununu değil, Kürt hareketini çözmek olduğu, “çözüm süreci” denilen politikanın da bu amaçla ortaya konulduğu anlaşılmalıdır. Meseleye bu açıdan bakılmadığından, TC devletinin olağan/normal açıklamaları, süreci bozmaya yönelik açıklamalar olarak değerlendirilmekte, kullanılan faşist dil kaygıyla ve esefle karşılanarak kınanmaktadır! Oysa TC açısından asıl duruş budur. Üslup ve dilin yumuşak olması tali, taktik; saldırgan ve aşağılayıcı olması esas ve stratejiktir. Mesele böyle kavrandığında hakim sınıfların sözcülerinin son dönem açıklamaları ve yaşanan saldırılar daha iyi anlaşılır.

TC devleti Ortadoğu'da uğradığı dış politika hezimeti ve özellikle Kürt Ulusal Hareketi'nin Rojava’daki kazanımları karşısında yaşadığı paniği, bir “ulusal güvenlik sorunu” olarak algılamaktadır. Üstelik ABD öncülüğünde emperyalist koalisyonun, Kobane direnişine askeri yardımda bulunması, Türk hakim sınıflarını daha da panikletmiş ve Kürt meselesinde hem içeride hem de dışarıda manevra yapmalarını getirmiştir. Kobane'yi dışarıdan IŞİD'le düşüremeyen TC, bu kez koridora izin vererek KDP ve ÖSO kartlarıyla içten düşürme planını devreye sokmak zorunda kalmıştır.

Aynı anda da bizzat R. T. Erdoğan'ın ağzından bölgeyi düzenleyen “bir üst akıldan” ve bir dönemin Kemalist faşistlerinin ağzından duymaya alışık olduğumuz, “Sevr'i diriltmeye çalışıyorlar” söyleminden bahsetmeye başlamışlardır. Anlaşılan bu söylemlerle TC devleti bir yandan Kürt hareketinin “kendi aklının olmadığını” propaganda ederek yaşadığı mevzi kaybının nedenini emperyalistler olarak göstermekte ve “antiemperyalist bir duruş” sergilemektedir.

Tam bir zavallılık, çaresizlik içinde bir dönemin Kemalist faşistlerinin söylemi güncellenmektedir.

“Çözüm süreci” denilen politikanın gerçekte, Kürt hareketini çözme amaçlı olduğu, bu başarılamadığı oranda da AKP'nin politikasının yaldızlarının döküldüğü ve başta Kürt halkı olmak üzere, işçi sınıfına ve halka saldırılar için hazırlıklar yapıldığı anlaşılmaktadır.

Nitekim aynı günlerde gazetelerde yer alan “Askere MİT tipi izin” (5 Kasım, Milliyet) taleplerinden anlaşılmaktadır ki, faşizm sadece kara/kalekollar, barajlar, askeri amaçlı yol yapımlarıyla güçlerini tahkim etmemekte, aynı zamanda “yasal” olarak da kendini güvenceye almaktadır. Hatırlanırsa MİT görevlilerinin “işledikleri suçlardan ötürü yargılanmalarının başbakanlığın iznine tabi olması” yasalaştırılmıştı. Şimdi aynı talebin Genelkurmay tarafından Başbakana verilen brifingde kendileri için de gündeme getirildiğini öğrenmekteyiz.

Brifinginde sadece açıklandığı gibi “Genelkurmay'ın 2033 vizyonu”nun anlatılmadığı, aynı zamanda başta Ortadoğu olmak üzere bölgedeki gelişmeler ve Kürt Ulusal Hareketi’nin değerlendirildiği açıktır. Ve bir o kadar da açık olan askerin işleyeceği suçlar için “başbakanlığın idari zırhını” talep etmektedir.

Bu durum en uzun toplantılar ve diğer gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde Kürt halkına yönelik yeni Roboskilerin hazırlıklarının yapıldığı anlamına gelmektedir. Önümüzdeki sürecin özellikle de 2015 Haziran seçimlerine kadar oldukça yoğun geçeceği; Türk hakim sınıfları açısından meselenin Cemaat değil, işçi sınıfı ve halk olduğu, Kürt halkı olduğu anlaşılmalı, buna uygun konumlanılmalıdır.

75003

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar