Pazartesi Mayıs 20, 2024

Kaçkınlara döneklere ağzı iyi laf yapan kurusıkı lafazanlara

1- Kitabın bol cümleli yerinden ve damarından konuşarak abartma denemesi:

Süreç öyle bir hal aldı ki dönek olup içinde bir şeyler kıpraşanın sadece ben olduğumu zannedecek saflıkta bakıyorken hayata, dan dun sesleri eşliğinde gürültünün göründüğünden daha büyük olduğunu gözlemledim. Toparlanma nidaları eşliğinde, apoletlerini bırakmış, kenara çekilmiş, görev bekleyen Amerikan askerleri havasında dolanan geçmişin soytarıları(tüm mücadele kaçkınları yani bizler), meydanı boş bulup at koşturmak için eyerlerini eşeklerin sırtına yerleştirmek için hazırlanıyorken böyle bir yazının taraflar için kendine gelme yazısı olmasını dilerim.

Dönülmez akşamın ufkundayım. Maoistlerlerle dirsek ve kol temasındayım, Haberler uçuşuyor, etkinlikler piknikler vs. yapılıyor. Oh ne güzel haberler, ne gaddar güzel… Eski ilişkilere ulaşılıyor. Oh ne gaddar güzel… Döneklerde kitabın ve bilginin karanlık yüzünden başlıyorlar konuşmaya, ağızları iyi laf yapıyor. Of ne gaddar! ca değil mi? İkiyüzlüce değil mi?

Geçmişin hizip klik ve bilumum ayrık otları ilan edilip(böyle olabilir yâda olmayabilirler) bugün yeniden toparlanmak adına eski savaşçılar, eski tüfekler, eski devrimciler oluverdiler. Bunun tespitinin ve açıklamasının nedenlerinin ve dayanaklarının öncelikli olarak içerde baştan aşağı bir tartışmasını yapmadan böyle bir adım atmak, mayına basmakla eşdeğerdir diye düşünmekteyim.

Benimde ağzım iyi laf yapıyor? Küçük burjuva yaşamın esnekliği ve kaypaklığını ev iş ve çevremde gizleyip, illegalite oportünizmine bulayıp proleter halkımızın yaşam alanlarında çok da güzel ajitasyon ve propaganda yapabilirim, hatta ve hatta geceleri yazılamaya ve bildiriye ve hatta ev ziyaretlerine çıkabilirim. Ara sıra gelip o evlerde gönül almak babında kalabilirim. Ancak ne ev hayatımdan ne de iş hayatımdan nede beni şekillendiren o küçük burjuva yaşamdan vazgeçebilirim. Eskiden işler böyle yürüyordu sanırım. Sadece hamallar ve eşekler her şeyi sırtlıyor, yapıyor, ölüyor, tutsak düşüyordu.(O zamanın eşşek ve hamallarından biride bendim.)

Benim gibi kaçkınlarda teori ve pratik bilgilerini, hikâyelerini sermaye yapıp pazarda çok da güzel bir tezgâh yapabilir aslında. Nede olsa gelenekten biriyim. Buna hakkım var değil mi? Bir özeleştiri verdim mi? Olay tamam demektir.

Dönüp bir semt, mahalle, okul, ilçe, il komitesinde görev alabilirim. O kadar emek verdik bedel ödedik!? Değil mi?

Bilgimizde var Allaha Şükür

İl komitesinden aşağı kurtarmaz aslında

Ama haydi ilçe olsun kabulümdür.

Ne dediniz zaten örgütlü çocuklar mı var?

Başlarına mı vereceksiniz.

Tabii yoldaş!

Ne demek körün aradığı bir göz Allah’ın verdiği iki göz ooh ne güzel,

Ne gaddar güzel toparlanıyoruz!

Eğer toparlanma denen şey yukarıda yazdığım kurgusal süreçteki gibi ise size kocaman bir ‘NAH TOPARLANIYORUZ’ demek zorundayım. Toparlanma denen şey küskünleri bir araya toplamak olmamalıdır. Küskünler ve kaçkınlar ancak hurdacıların depolarındaki çürümeye yüz tutmuş parçalara benzerler, geri dönüşümden geçirip işlevsellik kazanmaları için; hiçbir tercih ve hakları olmaksızın en alt seviyede en kızgın ve önemsiz gibi görünen işlerde ellerinde fırça duvara afiş yapıştıracaklarsa, gece elinde boya ile yazılamaya çıkacaklarsa, gözcülük yapacaklarsa, en zor görev ve sorumlulukların yerinde yani en altta olacak ve her görevi yaşına ve bilgisine bakmadan sorumlusunun ve komitesinin kararlarına uyacaksa evet her dönek her kaçkın geleneğin aktif bir üyesi olabilmelidir. Ancak kaldığı bıraktığı ya da daha ileri bir konumdan başlayacaksa(yeteneği var ya) bu çürümenin, hizipleşmenin, eski kokuşmuş iş ve pratiklerin tekrarlanmasına sebep olacaktır. Çalışan akıl ve el olmadıkça sadece çalışan akıl hep patron ya da ağa olarak kalacaktır. Doğruyu yapmak için çok şey bilmeye ihtiyaç yoktur. Sadece yapılan her iş halkın içinde açık yüreklilikle yapılmalı yönü hep ona dönük olup ondan gelip ona gitmelidir. Yani Kadroların genç ve tecrübesiz olması sorun değildir. Eğitilebilirler. Örgütlenebilirler. Ancak kaçkınları gencecik yeni savaşçıların başına cellat olarak atamayın. O gençler 40 yıllık geleneği kendi ayakları üzerine dikecek kudrete ve güce bilinçlerinde zaten sahipler. Eski tüfekler, aslında bir tıkaç olmaktan başka hiçbir şey olmayacaklardır. Çünkü onların hastalıklarını temizleyecek aygıt ve mekanizmalar hala oluşmadı oluşturulmadı. Yazıp çizdikleri kadarına müsaade edilmeli bilgi birikimlerinden faydalanılmalıdır. Ancak ve ancak asla kadro haline gelmelerine izin verilmemelidir.

2- küçük burjuva özgürlükçülüğü, dar, kolaycı, yüzeysel, bir şey olmazcı yaklaşım denemesi:

Süreç öyle bir hal aldı ki, iyi anlamda söylüyorum. Yanlış anlamayın. Toparlanıyoruz farkında mısınız? Eskiler bile görüşmek istiyorlar.

Bakın kadrolar genç ve tecrübesizler, bunların birikimlerinden faydalanılabiliriz. Tecrübeleri çok, yürekleri de biraz kararlı ise cacık bile olabilirler. Hele eskileri bir anlatışları var roman gibi hikâye gibi. Bak kelli felli adamlar olmuşlar hala yılmamışlar. Sırtımızı dönecek halimiz yok. Böyle bir süreçte çok faydalı olacaklardır. Gelsin özeleştiri versinler. Geçmiş geçmişte kaldı. Ne olacak onlarda böyle olmasını istemezdi. Ufak tefek hatalar çok büyütüldü canım. Aslında söylemlerinin çoğu doğruydu. Biz hiç mi hata yapmadık. Yapmayın canım. Okumuş teorik yönleri güçlü kişiler, gelsinler başlasınlar bıraktıkları yerlerden. Hatta biz onların gönüllerini etmeliyiz. Biraz yağ, biraz fırça, biraz da alttan aldık mı devrimi bir ömür’e sığdırırız.

3- Bana ne var, sana ne var! yaklaşımı denemesi:

Süreç öyle bir hal aldı ki, ne oluyoruz demeye kalmadı. Aslında iyiler onca emekleri var ama böyle şeylere gerek yok. Biz bize yeteriz.

-Hem bana ne var, yukardakiler daha iyi bilir. Onlar bilmeyecek te kim bilecek. Neden büyütüyorsun Tanerciğim. Bunu sorun ve gündem haline getirerek ne yapmak istiyorsun. Hem Sana ne var! İşine baksana. Buluttan nem kapıyorsun, Bizi de kendini de üzüyorsun. Boş ver, bu dünya fani, her şey gelip geçici…

-Ama be.

-Boş ver dedik ya!

-Ama bizde düşülen hatalara, bizim yaptığımız hatalara kimse düşmesin diye…

-Ne laf anlamaz adamsın be, oğlum bak git!

4- Eskimeyen bahaneler, eskiyen dönekler

-Geçmişte çok hata yapıldı çok.

-Şuradan bir ciğara

-Hüüüüüüpss, ciğerlerim bayram etti kirve.

-Hangisinden başlayım bilmiyorum… OF oof!

-Ayağımızı kaydırdılar(Takunya giyseydiniz.)

-Adam kayırdılar.(Menfaatin mi vardı da sustun)

-Hemşericilik ve bölgecilik çoğalmıştı(Bence Siirt fıstığı Antep fıstığından daha iyi, yoksa pahalı olmazdı)

-Kötü işlere bulaşanların olduğu(sen ne yaptın peçetemi tuttun)

-Seks konusunda sapıtanların olduğu(arkanı dönüp dinleyeceğine, kalkıp su döksen ayrılırlardı)

-Ama programa karşı çıkıyorlardı, yasalcı olacaktı bunlar, maoyu ve mayoyu red ediyorlardı.

-E’eee

Ne e’si biz canımızı koyduk meydane, siz yaşamadınız, çocuksunuz, siz kimsiniz bize hesap soruyorsunuz! Ne yaptınız ha! Ha! Ha!

Biz dındını dındını dındını dındındın

Biz zındırı zındırı zındırı zınzınzın

-Siz bu kadar şey olurken ne yapıyordunuz???

-Bizmi? Iııım , Iıım ımm,Küümm Küüm Küm.

KAÇTIK İŞTE BAŞKA NE YAPACAKTIK. Bizde mi güme gitseydik. Bak ne güzel aile kurmuşum, Bak işim eşim aşım tam, bak her istediğimi söyleyip yapabiliyorum bak. Bak kitapta okudum entelektüel de oldum. Bak ….

Buradan yaptığınız saptamalar idealizmdir. Her insan bildiği kadarını değil yapabildiği kadarını yapabilir. Yapabilirliğini belirleyen şey zaman, konum, bilgi ve beceri ile sınırlıdır.

Dostlar gerçek her zaman çıplaktır. Görecek kadar cesursanız doğru yerden doğru bakın. Kaçkınsanız kaçkınsınızdır, Dönekseniz öylesinizdir.. Küskünseniz sadece naz edersiniz. Maoizm öyle bir kordur ki söndüremezsiniz. Kendinize de benzetemezsiniz. Sizde soyunup Ganj nehrinde bedeninizi ve ruhunuzu yıkayıp dara çekin. Çünkü çıplakların en büyük silahı örtüsüz kılıfsız Marksizm Leninizm Maoizmdir. Birde buradan bakın.

Taner Özcan 

33938

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Son Haberler

Taner özcan

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar