Pazartesi Mayıs 20, 2024

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Bu tür katliamların falinin belirsiz olması mümkün değildir. Fali, bu cumhuriyetin kuruluş felsefesinde saklıdır. Fali, Mustafa Suphi ve 15 yoldaşının kalleşce katliamında saklıdır. M. Suphi ve yoldaşlarının katliamı hangi sınıfın çıkarları için yapılmışsa, İstiklal Cadesi'nin katliamı da o sınıfın „âli“ çıkarlarına hizmet etmesi için yapılmıştır. Bu, Türk tekelci burjuvazisinin, özellikle 1970'lerden bu yana, „toplumsal düzeni sağlama“ yöntemlerinin belli başlı taktiklerinden birsi haline gelmiştir.

Bombayı koyan değil, koyduranın hangi sınıfın çıkarları için kitlelerin sindirilmek istendiği, sorunun sınıfsal özünün belirler. Ayrıca, gelinen süreçte dinci-faşist çetelerin TC devletiyle içli dışlı hareket ettiği ve TC devletinin bunları kullandığı ve hatta bunlar üzerinden emperyalist işgallere girştiği, kendi adına savaştırdığı bilinen bir gerçektir. Yani, bu tür olgular, tekelci devletin sınıfsal yapısı dışında değildir.

TC'nin bir burjuva cumhuriyeti olduğu aşikar, ama, kendine ilerici diyen bazı kesimlerin öne sürdüğü gibi, işçi sınıfı ve emekçilerin lehine kurulan bir cumhuriyet değil, daha baştan bir avuç burjuvazi, toprak ağaları ve orta düzeyde burjuva esnaf ve ticaret erbabın sınıfsal çıkarı için kurulan bir cumhuriyettir. Bu nedenle, daha ayağa dikilmeden, işçi sınıfı ve emekçilerin umudu ve iktidar alternatifi komünistler, Karadeniz'de boğdurulmuştur. Bugün ise bu cumhuriyet, bir avuç tekelci burjuvazinin emperyalist çıkarları için işçi sınıfı üzerinde faşist bir diktatörlük haline dönüşmüştür.

Kürt ulusuna yönelik katliamları sayısı ise bu sayfalara sığmaz. Koçgiri, Şeyh Sait, Zilan, Dersim ve daha nice Kürt katliamı ise, bu cumhuriyetin ırkçı faşist yüzünü net olarak ortaya koymaktadır. Türk devleti tarafından doğrudan, Kürtlere ve azınlıklara yönelik katliamları burada sıralamak bile, bu cumhuriyetin sınıfsal olarak çok kanlı bir burjuva diktatörlüğü olduğunu ortaya koymaya yeter.

1937-38'de dersim'de M. Kemal'in emriyle[1] yapılan katliam bile, çoluk-çocuk demeden masum insanların burjuva devleti tarfından acımasızca nasıl katledildiğinin en yalın göstergesidir.

İrili ufaklı katliamlar bir yana, bizzat devlet eliyle azınlıklara yönelik 6-7 Eylül 1955 katliamı ise, TC devletinin, Osmanlı'dan devr alınan soykırımcı geleneğinin devamı olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.

2011'de Roboski, 2015 yılı Cizre, Diyarbakır ve daha bir çok Kürt ilinde yapılan katliamlar ise, burjuva devletin vahşetinin 21.yızyılda da daha şiddetli olarak devam ettirdiğinin ilanı oldu.

„Faili meçhul“ adı verilen cinayetler ise, TC devletinina sınıf tavrı olarak olağan günlük işleri arasında olan cinayetlerdir. Bu, burjuva cumhuriyetlerinin her yönüyle iyice çürüdüğünün resmidir.

Bu cumhuriyet, işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde bir burjuva diktatörlüğü olarak kurulmuş ve yüzyıldır da aynı şekilde devam etmektedir.

TC cumhuriyeti, sadece Kürtleri ve azınlıkları katletmiyor, işçi sınıfını da katlediyor. İşçi sınıfının öncülerinin katletmesi bir yana, işçileri doğrudan hedef alıyor. En açık örneği 1 Mayıs 1977 katliamıdır. Bu doğrudan işçi sınıfını hedef alan bir katliamdı. Bu katliamda, 34 işçi katledildi, 130'dan fazlası yaralandı. Madenlerde topluca katledilenler ise, sömürü çarkının çok sert olarak emekçilerin sırtına bindirildiğini göstergesidir.

TC Cumhuriyeti'ni, AKP-MHP hükümetine "karşı bir alternatif" gibi savunmaya çalışanlar, gerçekte, başta Kürt ulusu olamak üzere işçi sınıfı ve emekçilere karşı burjuva cumhuriyetinin katlimalarını açıktan savunanlardır. Bunun masumane bir yanı yoktur. Yanı başında işçi sınıfının soyalist bir devleti (SSCB) kurulurken, buna karşı burjuva cumhuriyetini „ilerici“ görmek, olsa olsa bir burjuva yalakalığı ve işçi sınıfı düşmanlığıdır. İşçi sınıfı cephesinden bu yalakalığın başka türlü bir adlandırması olamaz.

AKP-MHP faşist hükümeti, iktidarını korumak ve sürdürmek için, önümüzdeki süreçte başta işçi sınıfı olmak üzere, kitlelere yönelik katliamlarını daha da sıklaştıracağa benzemektedir. Ülkenin şu an içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum bunu göstermektedir. Çünkü tekelci burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçilere ekonomik ve demokratik haklar olarak vereceği hiç bir şey kalmamıştır. Tersine, varolanları zorla gasp ettiği gibi, yüksek enflasyon ve aşırı işsizlikle doğrudan yaşamlarına kastetmektedir. Tekelci burjuva iktidarı ülkeyi yönetemez duruma gelmiştir. Devlet terörü ile devrimci durumun yükselmesini daha fazla engeleyemeyeceklerdir. İşçi sınıfının tek tek hareketi, kenidini birleştirecek bir mezra mutlaka bulacaktır.

Ayrıca, emperyalistler arası çelişmenin keskinleşmesi ve hızla yeni bir emperyalist paylaşım savaşının hazırlanmasına bağlı olarak; dünya çapında yoğun bir gericileşme ve faşistleşmenin ivme kazandığı bir süreçte, Türk tekelci burjuvazisi, „toplumsal düzeni sağlamak“ adına kitle katliamlarından çekinmeyecektir.

[1]    Bkz. Ayşe Hür, https://kisadalga.net/yazar/seyit-rizanin-idamindan-kim-sorumlu-inonu-mu-bayar-mi-ataturk-mu_46935 15 Kasım 2022

 

1820

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

Sayfalar