Cumartesi Haziran 1, 2024

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Yüz yıllık TC tarihini Kaypakkaya’nın ortaya koymuş olduğu görüşler çerçevesinde ele almak, eskiyi atıp, yeniyi kuşanmak onun izlemiş olduğu bilimsel tutumla mümkündür. Bunun ilk adımı da yetersizliklerimizle hesaplaşmakla, inceleme- araştırmada derinleşmeyi içermeyen, tutucu düşünüş ve hareket tarzından uzak durmakla başlar. Eğer Kaypakkaya, bu bilimsel yolu izlememiş olsaydı söz konusu tarihi süreçte ilk hesaplaşmayı geleneksel “sol” düşünüş tarzıyla yapmazdı.

Onun, Kemalizm’in önüne çekilen “sol” perdeyi çekip, faşist niteliğine ışık tutması, Kürt ulusal sorununda hakim ulus ırkçılığına, sosyal şovenizme karşı yol açıcı, tavizsiz bir mücadele içine girmesi, olayları ele alışta izlemiş olduğu bilimsel tutumdan kaynaklıdır.

Bu düşünüş tarzıyla hareket eden Kaypakkaya, kitle hareketlerine katılarak pratikten öğrenmeyi oldukça önemsemiştir. Yine tarihi tecrübelerden öğrenme, bu tecrübelerle, güncel siyasal gelişmeler arasında doğru bir tarzda bağ kurma çabasını tüm analizlerinde rahatlıkla görebiliriz.

Cumhuriyetin kuruluş sürecine, Kemalizm’e bugün de övgüler dizen her türlü anti- MLM anlayışa karşı Kaypakkaya’nın, uzlaşmaz tutumunu sürdürmek zorundayız. Çünkü yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin özlü ifadesi “Tek vatan, tek millet, tek bayrak”tır. Dolayısıyla “tekçilik” üzerine kurulan Cumhuriyetin faşist tabutuna çivi çakma yerine “sol” adına, kırmızı şal örtmeye çalışanlar, objektif olarak kanlı bir tarihe hizmet etmiş olurlar. Oysa bu yüz yıllık tarih, askeri darbelerle, göstermelik parlamentolarla, Kürt ulusunu ve diğer azınlık milliyetleri imha ve inkar etmekle geçmiştir.

Keza, Kemalizm anti-komünizm niteliğiyle yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin en kanlı sayfalarından biridir. M.Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle başlayan bu tarihin her sayfasında devrimci ve komünist güçlerin, Kürt halkının ve azınlık milliyetlerin kanı vardır. Cumhuriyetin kuruluş döneminde M.Kemal’in elinde bir oyuncak işlevi gören Kemalist devlet, bugün de AKP-MHP koalisyon iktidarının oyuncağı durumuna gelmiştir.

Dolayısıyla Kaypakkaya’nın, Kemalist iktidarın niteliğine dair yaptığı değerlendirmeler bir yüz yıllık tarihi kapsar niteliktedir. Soruna bu bakış açısıyla yaklaştığımızda, Kemalizm’in kanlı sopasının el değiştirerek günümüze kadar geldiğini göreceğiz. Ama ne yazık ki, kendini “sol”da tanımlayan kitlelerin önemli bir bölümünün üzerindeki Kemalizm etkisi sürüyor. Özellikle siyasal İslamcı anlayışa karşı Kemalizm bir seçenek olarak sunulmakta. Bu anti-komünist düşünüş tarzına karşı Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda kararlı bir mücadele yürütme görevi de karşımızda durmaktadır. Bu gericiliğin alternatifi Kemalizm değildir. Çünkü Kemalizm tekçidir, Kürt ulusunu, azınlık milliyetleri yok sayma, yok etmenin ideolojisidir. Emperyalizme bağımlılık, komünizme düşmanlıktır.

Kemalist Cumhuriyete “devrimci tarihsel bir rol” biçenler, her zaman Kaypakkaya’nın fikirlerine karşı mesafeli durmuşlardır. Hatta bu düşüncelerin karanlıkta kalmasını istemişlerdir. Çünkü Kaypakkaya’nın düşünceleri Kemalist Cumhuriyetin reddi üzerine kurulmuştur. Keza Kürt ulusal sorununda da sosyal şovenizmin derin etkisi altında olan anlayışların Kaypakkaya yoldaşın görüşlerine hürmet etmeleri beklenemez. Bu gerçeğin bir yönü; diğer yönü ise bu fikirlerin karanlıkta kalmasını sağlamaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğidir.

Son günlerde Bursa’da Amedspor oyuncularına karşı yapılan faşist saldırıları selamlayan iktidar ortağı Bahçeli de bu kanlı tarihin sürdürücüsüdür. İdeolojik gıdasını bu çöplükten almaktadır. “Amedspor yoktur” söylemi özünde Kürt ulusunun varlığına, diline, kültürüne duyulan düşmanlığın, inkarcılığın itirafıdır. Hiç kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de bu saldırılar sökmeyecektir. Kürt inkarcılığı başta Kürt halkı olmak üzere devrimci ve komünist güçlerin mücadelesiyle tarihin çöplüğüne gömüldü.

2577

Pusula

Pusula

Pusula

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Sayfalar