Cumartesi Mayıs 4, 2024

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Komünistler, çok basit bir gerçeği ortaya koymuşlardır: Kapitalizm var olduğu sürece, insanlar barış içinde yaşayamayacaklardır. Barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün bir numaralı düşmanı kapitalist sistemdir. Ve kapitalist sistem ne kadar uzarsa toplumsal çürüme ve kaos da bir o kadar artarak yaygınlaşır. İnsanın insana yabancılaşması, insanın insanı yok etmesine dönüşür. Bugün olduğu gibi...

Komünistlerin kapitalizme karşı sosyalizmi savunmaları, kapitalist savunucuları komünistlere karşı düşman etmiştir. En liberal burjuva demokratlarından küçük burjuva revizyonistlerine kadar ele ele vererek, komünistleri teşhir, tecrit ve yok etme ereğinde birleşmişlerdir.

Oysa, komünistlerin savundukları oldukça insani önermelerdir: Sömürü olmasın! Ezen ve ezilen olmasın! İnsanla insan arasında ne sınıf ne de sınır olsun! Ortaklaşa üretiklerimizi ortaklaşa tüketelim!

Bütün kavga, komünistlerin bu önermeleri üzerinde çıkmaktadır. Komünistler bu ilkeleri, 1848 yılında Komünist Manifesto’da ortaya koydular. Ve o günden beri bu ilkeler üzerinde kavga devam etmektedir. Bu kavga, sınıf kavgasıdır. 

Komünistler, burjuvaziyle işçi sınıf arasındaki tarihsel kavgada, işçi sınfının temsilcileri olarak burjuvazinin karşısında yer almışlardır.

Ülkemizde de en büyük zulmü komünistler görmüştür. Çünkü komünistler tüm haksızlıkların karşısında yer almıştır. Ezilen ulusların, ezilen sınıfların, ezilen etnik mezheplerin demokratik haklarının savunucuları olmuştur. 

Sermayenin tek kişi faşist diktatörlüğünün resmileştirilmesinin gündemde olduğu içinde bulunduğumuz günlerde, bunun sorumlusu elbette başta sermaye sınıfıdır. Onların buna bir itirazları yoktur. Sermaye sınıfı ekonomik ve siyasal krize girdikçe, kazanılmış toplumsal özgürlüklere daha fazla saldırır.

 

Sermaye sınıfı, işçi sınıfını ve emekçileri daha fazla sömürmek ve karlarını artırmak için, Erdoğan şahsındaki faşist tek kişi diktatatörlüğün savunucuları, koruyucuları ve gerçek sahipleridir.

Ancak, bugün islamcı faşist diktatörlükten zarar gören, ona muhalefet eden liberal aydınların, liberal entellektüellerin ve burjuva devletin ortaklarından sosyal demokratların payları da birincilerden az değildir. Birinciler planlayıp yönlendirmişler, ikincilerde toplumu adım adım sessizleştirmişlerdir.

Bunu, “yetmez ama evet”, diyerek yapmışlardır. ABD ve AB emperyalist haydutların “ılımlı İslam” modelini, topluma “demokrasi modeli” olarak sunmuşlar ve benimsetmek için yoğun bir çaba harcayarak, toplumun demokratik bilincini manipüle ederek, siyasi islamın gerici ideolojisinin güçlü bir şekilde yerleşmesinin koşullarını hazırlayarak yapmışlardır. 

İslamcı iktidara düşen ise, boşluğu hızla, iktidarda olma avantajını ve zorunu kullanarak doldurmak olmuştur. Komünizme karşı, her türlü gericiliği destekleyenler, siyasi islam cihadının kurbanları arasına katılmaktan kendilerini de alamamışlardır.

Bu kesimler, Türk sermaye devletinin ezelden beri ezilen ve azınlık ulusların, özellikle de Kürt ulusunu yok sayma, Türkleştirme politikalarına büyük ölçüde destek vermişlerdir. Bazıları ise, “Biz PKK teröristlerine karşıyız, Kürtlere karşı değiliz” diye sahtekarlık yaparak, bir ulusun hak alma mücadelesini yok saymanın teorisini yaparak topluma empoze etmişlerdir.

Bir ulusun, bir başka ulus tarafından ulusal haklarının gasp edilmesi, daha baştan burjuva demokrasinin en temel “politik özgürlük” önermelerinin yok edilmesi olduğunu göremeyecek denli, ezen ulus ırkçılığının şampiyonluğunu yapmışlardır. 

Kapitalizme, emperyalizme, ırkçılığa, ezen ulus milliyetçiliğine, şovenizme, karşı çıkmayanların faşizmin kurbanı olmaktan kurtulamayacaklarını bilmeleri gerekir.

“Laiklik bizim yaşam biçimimiz” diyenlerin başında CHP gibi burjuva partileri gelmesine karşı, laik Kürt Ulusal Hareketi’nin bastırılması ve yok edilmesi için, İŞİD gibi düşünen ve uygulamalara sahip olan AKP’ye destek olmuştur.

“Demokrasiden yanayız”, “Hukukun üstünlüğü temel prensizbimiz” diyen sosyal demokratlar, HDP milletvekillerin zindanlara tıkılması için oy vermişler ve devletin demokratik kamuoyuna yönelik sürek avına destek olmuşlardır. Deyim yerindeyse, kılını bile kıpırdatmamıştır. Sadece, başkanlık yasalarının onaylandığı gün, göstermelik olarak meclisin önünde kısmi bir protesto yapılmasıyla yetinmiştir.

CHP, “AKP PKK gibidir” diyerek, siysal sorununun, burjuva demokrasisi değil, esas olarak, Kürt ulusunun ulusal hak mücadelesinin bastırılması olduğunu her fırsatta tekrarlamıştır. Aynı, 1930 seçimlerinde SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), Hitler’in partisini değil, Alman Komünist Partisi’nin teşhir ve tecrit etmeyi esas alması gibi... Çünkü büyük sermaye böyle istemiştir.

Komünistler, burjuvazinin tüm teşhir, tecrit, yok etme, her türlü zulmü uygulama pahasına mücadelelerine devam etmişlerdir. Her zaman ve her yerde bütün gericiliğin ve gericiliği yaratan kapitalist sitemin karşısında durmuşlardır.

Burjuva "aydınlanmacıları", ne zaman ki, burjuvazinin toplumu aydınlatacak ne bilgisi, ne kültürü ne de toplumsal sistemi kalmadığını gördüklerinde, işçi sınıfı ve emekçiler, burjuvaziyi toplumun sırtından daha erken bir zamanda atarak, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya inşa edeceklerdir. 

Kimse komünistleri suçlamasın. Komünistler, işçi sınıfını hala kazanamadıkları için kendilerini suçluyorlar. 

46389

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

UYU EY „YİǦİT“ HALK ;Hasan Hayri Aslan

UYU EY YIGIT HALK

UYRUKEN ÖLÜM ACI VERMEZ İNSANA
UYU SEN!...

Atlar ve katırlar kişniyerek tepişiyorlar… Zavallı, yoksul çaresiz halklar ayaklar altında. Onları peygamber belleyen katiller gariban erlerden birinin kellesini kesiyor kameralar önünde. Katiller karanlık yüzlü, kara sakallı pis birer mahluk, öteki kellesiz gariban cesedin başında kurt işareti yapıyor, ağzı kulaklarında. Kurtların, çakalların, yılanların işgali altında memleket!

Durum iyidir !Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

15 Temmuz akşamı faşist klikler arasında iktidara hâkim olma kavgası yeni bir boyut kazandı. Hâkim sınıflar arasında süregelen çelişkinin özü uzlaşmaz bir çelişkidir. Bu uluslar arası emperyalist devletlerin sermaye egemenlik savaşının bir parçasıdır. Faşist klikler arası darbe girişimleri, çatışmalar, öldürmeler, idamlar vb. yeni bir şey değildir. Bu yüzyıllık TC tarihine bakıldığında çokça görülür. Tarih, Ermenilere, Kürtlere, Araplara, Alevilere vb. yapılan soykırımla, katliam ve akıl almaz işkence, zulümle doludur. İttihat ve Terakki’den günümüze bu böyle oldu.

Darbe'nin imitasyon ve fason hali...

Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum;  ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!

Soralım!

Kendi öz savunmamızı güçlendirmeliyiz!! Mahircan

Darbenin her türlüsüne karşı olduğumuz açık. Yıllardır yaşadığımız hukuksuzluğa, sivil darbe örgütlenmelerine, faşizme, gericiliğe, radikal İslamcı katliamcı zihniyete karşı olduğumuz gibi..

Bu tiyatrodan kim yarar sağladıysa, kotaranı da odur.

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

TKP/ML Merkez Komitesi;“Faşist kliklerin dalaşına değil, halk savaşına taraf ol!”

Türk egemen sınıflarının yaşadığı siyasal kriz derinleşerek devam ediyor. Faşist diktatörlük içindeki klik çatışması 15-16 Temmuz 2016’da ordu içinde örgütlenmiş bir cuntanın askeri darbe girişimiyle yeni bir evreye geçmiştir. Türk egemen sınıflarının tarihinde pek tanık olunmadık bir darbe girişimi olmuştur. Darbe girişiminin başladığı saatten (15 Temmuz saat 21.30), örgütlenme biçimine ve kısa sürede yelkenleri indirmesine kadar fiyasko niteliğinde bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu darbe girişimi TC tarihi açısından bir ilktir.

Partizan “Darbenin her türlüsüne karşı direnişe, mücadeleye!”

15 Temmuz akşamından başlayarak 16 Temmuz gecesi boyunca devam eden askeri darbe girişimine karşı bir açıklama yayınlayan Partizan “Bugün “Allah’ın bir lütfu olarak” ifade edilen darbe girişimiyle daha güçlenen ve halka yönelik saldırılarına artıracak olan resmi ve resmi olmayan sistem güçlerine karşı, emekçi halkın kendisini korumak için tedbirler alması, darbeleri üreten ve kendisi de bir darbe ürünü olan AKP şahsında sisteme karşı mücadeleyi yükseltmesi “darbe-darbe karşıtlığı” üzerinden yapılmaya çalışılan bölünmeye karşı çıkması varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir.

Parti inşası; ve sürekliligi saglanmış önderlik ;Halil Ahmet

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Her birimiz bunun farkındayız kulaklar sağır gözler kör uykuda ölü taklidi yapmanın bir anlamı yoktur.

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Parti ve önderliğin inşası,doğru bir siyasal hattın MLM temelde sürekliğinin sağlanması her geçen gün daha da hissedilir bir durum olarak kendini dayatmaktadır.

Parti ve önderliğin inşası sürekliliği sağlanmış önderlik olgusu ve bunun la berabar doğru temelde çizginin sürekliliği nin sağlanması dediğimiz olgudan ne anlamalıyız

ÇÖZÜLME, PARÇALANMA VE KUTUPLAŞMA GÜZERGÂHINDA[*]

“Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı,İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.”[1]

III. Büyük Bunalım’ın yerküresinde, Sykes-Picot’un miadını doldurduğu Ortadoğu’da, nihayet coğrafyamızda devasa bir dissolution (çözülme) fragmantasyon (parçalanma) ve polarizasyon (kutuplaşma) yaşanıyor.

Bunu hâlâ görmeyen, bilmeyen, kavramayan varsa ne yazık.

Çünkü gelecek(imiz) “Fortis imaginatio generat casum/ Zengin hayalgücü, olacakları (önceden) tahmin eder,” kaydı düşülmesi gereken söz konusu gerçeğin biçimleneceği güzergâhtaki çatışmalarla karara bağlanacak.

Gündem'e, düne ve bugüne dair…[1]

“halkımın damlayan kanını gördüm ve ateş gibi tutuşuyordu her damla!”[2]

Bu benim Gündem’e ilk gelişim değil. Yıllar önce, “kirli savaş” döneminde daha çok -orada yaşadığım için- Ankara’da, ama aynı zamanda İstanbul’daki merkez ile Diyarbakır büroda gözüpek genç gazetecilerle yanyana olmanın onurunu yaşamıştım. O zamanlar, gazeteyi yanılmıyorsam Gültan yönetiyordu… Yurdusev haber müdürüydü. Hüseyin dış haberlerde, Ali ve Emine Kültür-Sanat servisindeydiler… Koordinatör yanılmıyorsam Sanlı’ydı…

Neden suriyeli savaş mağdurları istenmez

Dünyamız küresel  emperyalist  semayenin yaşadığı ekonomik kriz sonucu büyük sarsıntılar yaşıyor. Ortadoğu’da başta Amerikan  emperyalizmi olmak üzere,empryalist haydutlar kendi çıkarları,sömürü ve rahatları için insan kanına doymuyor. Daha fazlasını istiyor,kan , katliam kâr, kâr, kâr …Onları kendi çıkar ve menfaatleri ilgilendiriyor. Biz bunları yüzyılın tarihinde çokca yaşadık. Alman emperyalizmi birinci emperyalist savaşta Ermeni soykırımını  İttihat-Terraki paşalarıyla birlikte  gerçekleştirmedimi?

Sayfalar