Pazartesi Haziran 3, 2024

Koşulları ve an’ı değerlendirmek olarak POLİTİKA -4-

Ortak düşmana karşı ortak mücadele verebilmek olarak politika

Bu son bölümünde ortak düşmana karşı birlikte hareket edebilme, ittifaklar oluşturma olarak politika ve doğru, etkili politika üretiminin örgüt üzerindeki etkisi üzerinde kısa bir şekilde duracağız. Bu iki başlık özellikle kolektifimizde son yaşanan kriz dolayısıyla ayrı bir yazı dizisinin konusu olarak ele alınmalıdır. Bu bölüm, buna giriş olarak değerlendirilebilir.

Uzlaşmalar, ittifaklar, ortak eylemlilikler politik bir öznenin savaşın her aşamasında karşısına çıkan ve ustaca değerlendirilmesi gereken pratik politik meselelerdir. Bu konularda soyut formüllerden hareket etmek, güç dengelerini göz ardı etmek, evrensel ilkelerden vs. söz etmek en büyük yanlıştır. Lenin “Ne Yapmalı?” eserinde burjuva demokrasisinden çeşitli akımlarla yapılan ittifaklar eleştirilince, geçici ittifakları yapmak için kendisine güvenmeyen ve bu ittifakları yapamayan bir siyasi partinin var olamayacağını belirtmiştir. (age, s. 23, 1998, Sol Yayınları) Hatırlanacağı üzere 1901-1902 yıllarında “burjuva liberalizminin siyasi önderi Struve” ile “uzun süreli olmasa da” resmi bir politik ittifak kurulmuştu. Lenin, uzlaşma, ittifak, ortak eylemlilik gibi meseleleri ortak düşmana karşı birlikte hareket etmek üzerinden değerlendirir: “Daha güçlü bir düşman, ancak bütün güçler harekete geçirilerek ve ancak, gerek düşmanlar arasındaki en küçük ‘çatlak’tan, çeşitli ülkelerin burjuvazileri arasındaki ve tek tek ülkelerin burjuvazisinin çeşitli grupları ve kesimleri arasındaki çıkar çelişkilerinden, gerekse de, geçici, yalpalayan, kararsız, güvenilmez ve koşullu bir müttefik de olsa (abç) kitleleri bir müttefik olarak kazanma olanağından mutlaka büyük bir özen, uyanıklık, ustalık ve akıllılıkla yararlanıldığında yenilgiye uğratılabilir. Bunu kavramayan Marksizm’den ve bir bütün olarak bilimsel, modern sosyalizmden de hiçbir şey anlamamıştır. Oldukça önemli bir zaman dilimi içinde, oldukça farklı siyasal durumlarda bu gerçeği hayata geçirebileceğini pratikte kanıtlamamış olan biri, tüm emekçi insanlığı sömürücülerden kurtarmak uğruna savaşında devrimci sınıfa yardımcı olmayı henüz öğrenememiş demektir.” (Lenin, S.E., c. 10, s. 127-128, İnter Yayınları)

İttifaklarda, uzlaşmalarda kesintisiz bir ideolojik/politik mücadele şarttır. Bununla birlikte eğer bunların sonucunda ortak düşmana karşı mücadelede başarı elde edilecekse, kitlelerle olan bağı güçlendirecek, yeni mevzilerin kazanılmasını sağlayacaksa bu adımların atılması doğrudur. Elbette ki bunları yapabilmek, “an”ı ve “koşulları” bu düzlemde değerlendirip, pratiğe geçmek büyük bir “özen, uyanıklık, ustalık ve akıllılık” gerektirmektedir. Yani iyi bir politik önderlik zorunludur. Politik önderlik, kendi görüş ve dileklerini gerçeğe dayatmasıyla değil, objektif koşulları en ince ayrıntısına kadar hesaplayabilmesiyle, her koşulda kitlelere ulaşabilmesiyle, sübjektif gücünü artırabilmesi ve düşmanı zayıflatmasıyla (ve en sonunda iktidarı elde edebilmesiyle) kendini gösterir. Siyasal yaşam, her dönem karmaşıktır ve pek çok çelişkiyi içerir. Dolayısıyla, olayların karmaşıklığı ve çok sayıda çelişkinin varlığı politika üretememeye ve bunun sonucunda bilinen limanlar olarak dogmatikleşmeye bahane olamaz. Böyle bir bahaneyi ancak politikayı, düz bir hatta ilerleyen, her şeye bir zamanlar belirlenmiş formüllerle hakim olabileceğini düşünenler haklı ve makul bulur.

(Doğru politika üretimi, KP’nin örgütsel olarak da sağlamlaşmasının temel koşullarındandır.)

Devrimci teori ve pratik, disiplinin teminatıdır

“Proletaryanın devrimci partisinin disiplini nasıl korunur? Nasıl denetlenir? Nasıl güçlendirilir? Birincisi, proleter öncünün sınıf bilinci ve devrime bağlılığı, dayanıklılığı, özverisi, kahramanlığıyla. İkincisi, en geniş emekçi kesimlerle, öncelikle proleter kitlelerle, ama proleter olmayan kitlelerle de bağ kurma, onlara ulaşma ve –dilerseniz- onlarla belli ölçüde kaynaşma becerisiyle.

Üçüncüsü, bu öncü tarafından hayata geçirilen politik önderliğin doğruluğuyla; geniş kitlelerin doğruluğundan kendi deneyimiyle emin olması koşuluyla politik strateji ve taktiğinin doğruluğuyla. Bu koşullar olmadan, görevi burjuvaziyi devirmek ve tüm toplumu yeniden biçimlendirmek olan gerçekten ileri sınıfın partisi olma yeteneğindeki bir devrimci partide disiplin sağlamak olanaksızdır. Bu koşullar olmadan, disiplin sağlama yönündeki bütün girişimler kaçınılmaz olarak bir hayal, bir safsata ve soytarılık olacaktır. Öte yandan bu koşullar birden ortaya çıkamaz. Ancak uzun çalışmalar ve çetin deneyimler sonucunda yaratılırlar; bu koşulların yaratılması, bir dogma olmayan, tersine gerçekten kitleleri içine alan ve gerçekten devrimci bir hareketin pratiğiyle sıkı bir bağ içinde son şeklini alan doğru devrimci teori tarafından kolaylaştırılır.” (Lenin, S.E. c. 10, s. 76)

Komünist parti, iktidar mücadelesi vermekte ve Demokratik Halk Devrimi hedeflemektedir. Böyle bir amaç, ancak sistemin bütün silahlarını alt edecek ideolojik, politik, askeri, kültürel, örgütsel yetkinlikte bir örgüt tarafından sağlanır. Bu örgüt de kendini merkeziyetçiliğin ifadesi olarak disipliniyle, kararlılığıyla, ortaklığıyla, kitlelerle bağını sürekli güçlendirmesi ve düşmanı zayıflatmasıyla ortaya koyar. Lenin’in ifadesine bakıldığında devrim amacı için bir araya gelmiş kadro ve militanları birbirine bağlayan disiplinin, burjuva partilerin ve askeriyenin “emir demiri keser” disiplininden ziyade, somut bir olguya amaç doğrultusunda yürüme kabiliyetini gösterebilmeye yani yoldaşlığa dayandığını görürüz. Yukarıda işlediğimiz gibi politika, kitlelere kendini inandırma ve kendi öncülüğünde savaştırabilmedir. Bunu yapamayan, “politik strateji ve taktiğin” doğruluğunu bırakalım, politikada donuklaşıp, an’a, koşullara, kitlelere kör olan bir KP’nin buna itiraz edilmeye başlandığında disiplini öne çıkarması, bunu bürokrasi ve yaptırımlarla yapabileceğini sanması, çeşitli tasfiyeleri geliştirerek örgütsel birliği sağlayacağına inanması –Lenin’in açık ifadeleriyle- “bir hayal, bir safsata ve soytarılık” olacaktır.

Kolektifimizin sadece bu süreci değil aslında Kaypakkaya’dan hemen sonra başlayarak defalarca bölünmesi, tasfiyelerin yaşanması, gelişen her itirazın “hizip”le yaftalanması artık “partimizin tarihi hizipler tarihidir” şeklinde ifadelendirilmeye varmasının bu yazdıklarımızla birebir ilgisi vardır. Aynı şey tekrar yaşanmıştır ve parti disiplini, parti anlayışı Leninist tarzda gerçekten oturmadığı müddetçe yani soyut, kutsallaştırılan, bürokratik bir disiplin anlayışından ziyade politik önderliğin görevlerini yerine getirmesinin getirdiği gönüllü bir sarsılmaz disiplin anlayışı oturmadıkça tekrar yaşanacaktır. Dolayısıyla an’da yoğunlaşılması gereken devrimci disiplinin yaşam bulması için gerekli koşulları oluşturmaktır. Tekrar pahasına yazarsak:

“bu koşulların yaratılması, bir dogma olmayan, tersine gerçekten kitleleri içine alan ve gerçekten devrimci bir hareketin pratiğiyle sıkı bir bağ içinde son şeklini alan doğru bir devrimci teori tarafından kolaylaştırılır.”

Yanlışlardan koparak ileri atılalım

Sadece kolektifimizin değil tüm TDH’nin, politik devrimciliği üretmesini engelleyen Marksizm’in tarihsel ilerlemeci anlayışından kopuşması ve “doğru bir devrimci teori”yi oluşturması zorunluluğu mevcuttur. Bunu yapamamak, sorunların yaratıldığı, ortaya çıktığı düzlemden kopuşamamak demektir.

Kolektifimiz, yaşadığı tıkanıklıklara çözümü hep “hizip” ilanları, tasfiyelerle bulmaya çalışmıştır. Fakat ne teorisine, ne politikasına, ne de örgütsel disiplinin işletiliş tarzına yoğunlaşmış ve bunların “doğru” olduğu üzerinden hareket etmiştir. Gelinen nokta bellidir. Karşılaşılan sorunların, eskinin tekrarı yöntemlerle, teoriyle vs. çözülemeyeceğini kabul etmek, atılacak olan en önemli adımlardan biri olacaktır.

Devrimci teoriye yoğunlaşmak, devrimci pratikle sıkı bir bağ içerisinde olmak demektir. Bizlerin ideolojik/teorik/ politik ve örgütsel olarak geri tutulan, kangrenleşen tüm yanlarımızla acımasızca hesaplaşmamız, KP’nin bu topraklarda ona yüklenen misyonunu yerine getirebilmesine olanak sağlayacaktır.

Üzerimizde düşen sorumlulukları yerine getirmek ve sağlam adımlarla yürümek zorundayız. Kadro ve militanlarımızın bu sorumlulukla, görevlerine, üretimlerine yüklenmeleri gereklidir. Kaypakkaya’nın mirası ancak böyle büyütülecek ve zafere ulaştırılacaktır. (Bitti)

43959

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Sayfalar