Cuma Nisan 26, 2024

Mahmut Özkan'a Verilen Merkezi Görev: ''Karıştır, Güvensizlik Yay, Payına Düşeni Alacaksın''!

Mahmut Özkan'ı bu saflarda olan herkes tanır. Herkesin bildiği ve tanıdığı bu şahsiyeti uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yapılması gereken, sadece bazı şeylerin bu haddini bilmeze hatırlatılmasıdır.

Yapıda yaşanan gelişmelerle birlikte, saflarımızı en çok karıştıran ve ortalığı gerenlerden biri de bu kişi olmuştur. Öyle ki, kendi facebook sayfasında yazdığı her yazı ve açıklama, arkasından birçok tartışmayı tetiklemiş, bazı iyi niyetli yoldaşların amaç ve hedefini bilmediği bu tartışmalara katılmasıyla gerilen ilişkiler, istenmeyerek de olsa, karşılıklı 'düşmanlıklar' yaratmıştır. Öyle ki, yıllarca aynı saflarda birlikte mücadele eden yoldaşlar, bilinçli olarak yaratılan tartışmaların içine çekilerek, birbirlerine selam vermeyecek duruma getirildiler. Bu ortamı hazırlayanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bundan bir yıl önce kendi facebook sayfasını takip edenler bunu rahatlıkla göreceklerdir.

Bahsini ettiğim tartışmaların hedefine ulaşmasıyla birlikte, Mahmut Özkan, yaptığı bir açıklamayla; 'sosyal medya da yaşanan tartışmalara daha fazla ortak olmak istemediğini ve bu yüzden facebook sayfasını kapattığını' açıklamıştı.

Bunun bir ara vermeden öteye gitmediği kısa bir süre sonra anlaşıldı. Mahmut Özakan, anlaşılıyor ki, ''ben ne yapabilirim, ne katabilirim'' diyerek yeniden göreve hazır olduğunu talep etmiş ve yine o'nun kendi tabiriyle: '' .... tek merkezden idare edildiği çok açık olan'' Mahmut Özkan yeniden görevinin başına dönmüş bulunuyor. Bu seferki görevi daha ileri boyutta olup, gerçekleri inkar, şiddeti meşrulaştıran bir görevle donatıldığı anlaşılmaktadır. Bunu da, 27 Temmuz 2017 tarihinde kendi sosyal medya sayfasında yaptığı açıklamayla yerine getirmiş bulunuyor.

Mahmut Özkan, bir yandan, ''Son günlerde sanal ortamda yapılan yazışmaları, tartışmaları sanırım birçok dost ve yoldaş izlemektedir. (..) bunlardan uzak durmak gerektiğini ben de önemli ölçüde kabul etmekteyim.'' diyerek, bir yandan gayet babacan bir tavırla; hiç kimsenin karşı çıkmayacağı ve hak vereceği bir cümlenin hemen arkasından söyleyeceklerini bir güzel sıralayıp saldırmaktadır. Bunu da birilerinin görmezden geleceğini ve yutacağını beklemektedir!.. Bu olsa olsa bir Mahmut Özkan tarzıdır.... her şeyi söyle, ortalığı karıştır, emeline ulaş, sonra da, ''ben bu ortamdan çekiliyorum'' açıklamasıyla, kendisine olan tepkiyi biraz bertaraf ettikten sonra, tekrar sosyal medyaya dön ve bu seferde üstlendiği görevle gerçekleri çarpıtmaya soyun! Sen bu tiyatroyu çok oynadın Mahmut efendi!.. Ne kadar rol yapsan da artık seni tanıyoruz.

Mahmut Özkan'a söyleyecek birkaç sözümüz var.

Öncelikle, kraldan daha fazla kralcı kesilen Mahmut Özkan'ın 27 Temmuz 2017 tarihli yazısı bilinçli ve hedef gözeterek yazdığı bilinmelidir. Bu, ona verilen görevle doğrudan ilintilidir.

Mahmut Özkan, bunu o kadar ustaca yapıyor ki, belli ki, bu konuda dersine iyi çalışmış. Özgür Gelecek Gazetesini işgal edenler, bir çalışanını dövenler ''MLM Yolunda Partizan'' sitesinde ''bir Partizan okuru'' ismiyle yayınladıkları yazıda: ''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' açıklamasıyla uygulanan şiddeti savunurken, Mahmut Özkan, yaşanmış gerçekleri çarpıtarak şöyle diyor: ''Son günlerde yeniden bir ÖG (Özgür Gelecek) muhabirlerine yönelik şiddet baskı vb... gibi olduğu iddiasıyla açıklamalar, pes peşe planlı ve tek merkezden idare edildiği çok açık olan ''kınamalar'' yapılmakta ve pp saflarında ve çeperinde, uçlaştırılan bölücülüğü derinleştiren yaklaşımlar sergilenmektedir.'' diyerek suç üstü yakalanmıştır. Görevi, yaşananları inkar üzerine olduğu için, bu görevini ustalıkla yapmaya çalışan Mahmut Özkan'ı ne yazı ki, ''MLM Partizan''ın yayınladığı yazı zor durumda bırakmıştır.

Yaratmak istediği şaibeyle alçakça bir tutum sergileyen bu şahsın, her yerde ve ortamda teşhir edilmesi devrimci bir görevdir. Bunca yaşanan olaylardan sonra, yapılanların gerçek olmadığını yüzü kızarmadan söyleyen biri, olsa olsa görevlendirilmiş bir provokatör olabilir. Gazete Bürolarının işgali ve son olarak bir çalışanın dövülmesine tavır alan bir kesim devrimci basın ve onlarca kurum ve bölgenin tepkileri orta yerde dururken, kendisine verilen görevle tersini yayanlara provokatör demenin dışında bir niteleme bulunamaz.

Mahmut Özkan'ın bu tutumu yeni de değildir. Saflarımızdaki tartışmaların başlamasından bu yana hem sosyal medya üzerinden, hem de ATİK'te Denetim görevinde bulunduğu süre içinde en büyük karışkırtıcılık ve bölücük yapanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bu şahısın verdiği zararı hep birlikte yaşadık. ATİK Konsey üyelerini kışkırtarak, onları Federasyon ve derneklerle nasıl karşı karşıya getirdiğini, kurumlarımıza verdiği zararları hep birlikte yaşadık. Yetkisi olmadığı halde, Konsey Toplantı Sonuçlarını yazarak, ATİK kitlesini ''İç Düşman'' ilan edenlerden biri olarak kitle örgütüne verdiği zararlar hala tam olarak bertaraf edilmiş değildir. Kongrede hiç sıkılmadan, ''ne yapayım onlar söyledi ben de yaptım'' diyen biri olarak bu görevini yapmaya devam ediyor.

Yazısında, Hasan Aksu'nun Hiciv bir tarzda eleştirilmesini 'lümpen bir dil' kullanılması olarak eleştiren sen Mahmut Özkan, bu camiada senden daha lümpen, ikinci bir kişi var mı? Bu saflarda koptuğunda yaşamının nasıl lümpence olduğunu bilen onlarca arkadaş var. Sana sadece Doğu Almanya'dayken yaşadığın lümpence hayatını hatırlatmak yeter sanırım. Seni tanımayanlara bu yazdıklarını belki yutturabilirsin de, seni tanıyanlara bunları yutturamasın!

Bu saflarda en çok teşhir olan biri sensin. Öyle ki içimizde hep bir ''Rasputin'' gibi anıldın! Hiçbir zaman iyi bir örnek olarak görülmedin, Mahmut Özkan mı, 'ayak oyuncu ve düzenbaz' biri olarak insanların zihinlerinde kalmış birisin. Hatırlıyor musun, bundan 15-20 sene önce yaptıklarından dolayı kitle seni derneklere sokmama kararı almıştı. Bu bile senin bu saflarda bittiğinin ispatıydı. Fakat, ne yazı ki, sen her defasında bir açık bulup bu saflara geri geldin. Bu da, bu yapının bir eksiği olarak bir yere not edilmelidir.

Yazında: ''Rol yapan, senaryo yazan herkes devrimciliğin çıtası yükseltilerek sınanır!'' diyerek yine zirvelere oynamaya çalışman hiç inandırıcı değil. Yd alanında bulunduğun müddetçe çıtayı sürekli olarak yükseltiğin doğru. Buna diyecek bir şey yok. En keskin lafları etmeyi hiç bir zaman kimseye bırakmadın. Gitmek istemediğin yere altlardan birilerine ajitasyon çekerek, 'yoldaş gitmeliyiz, mücadele bizden bunu bekliyor' diyerek, büyük laflar edip, sıra sana geldiğinde gidip iki ay bile dayanamadan, kaçıp, soluğu yd alan biri olarak, bence fazla üfürme!.. ''Dönem, herkesin devrimciliğini ve adanmışlığını test ediyor ve sınıyor'' gibi boyunu aşan laflar etmesen iyi olur. Senin ne yaman ''Devrim'ci'' olduğunu pratiğinden biliyoruz. Sana önerim, yapamadığın yapamayacağın, yapmaya da hiç gönlünün olmadığı konularda büyük laflar etme!

Yazında: '''yol yöntem ve tartışma kültüründe ortaya çıkan farklı yaklaşım ve algı yaratma girişimlerine iki örnek... Kaostan var olan, nemalanan, yaklaşımın türevleri ile kaosu nasıl çözebiliriz?. Tek yanlı yaklaşmayın, her bilgiyi gerçek sanmayın, gaza gelmeyin, manipülasyon yaratarak, puslu havalarda av peşinde olanlara karşı da uyanık olun!'' diyorsun da, bu saflarda puslu havayı en iyi sevenlerden bir de sensin. Ha keza, yine bu yapının olanaklarından bu güne kadar en iyi nemalanan da sensin. Bu yapının olanaklarından yaralanarak, en lüks arabalara binen, en son teknolojik araç ve gereçleri kullanan, cebinden hiç parası eksik olmayan, evinde bir gün bile yemek pişirmeyerek nerede en iyi kebapçı varsa, orada har vurup harman savuran biri olarak bu lafları ederken hiç mi bir dk'da olsa düşünme ihtiyacı duymuyorsun? Bu saflardan gidip her döndüğünde nere de bir bal kovanı varsa, bir arı gibi yönün hep bu bal kovanlarına doğru uçmak oldu. Hiçbir zaman, eksik ve zaaflarına karşın, düzelmek için, en alttan, şu dernekten başlayayım dediğin olmadı. Nere de nemalanacağın bir yer varsa, hep oradan başlamayı tercih ettin. Onun için ''Müslüman mahallesinde'' kimseye salyangoz satmaya kalkma! Dürüst ol! Birilerini savunacaksan savun. Ancak, bunu saray soytarıları gibi yapma! 

53115

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

Sayfalar