Perşembe Mayıs 16, 2024

Mevzubahis Kürtlerse ‘devrimcilik’ teferruattır! Celal Başlangıç

Küba’da Che, Vietnam’da Le Duan, Meksika’da Marcos enternasyonalizmine varıp da… Kobanê’de IŞİD çetelerine karşı Kürtlerin zaferini görüp dumura uğramış, neredeyse “Türk-İslam sentezcileri”yle benzeşenler için yazılmıştır bu yazı. Başkalarının alınmasına gerek yoktur.

Şeyh Bedrettin müridi Börklüce Mustafa‘ydın Karaburun’da.

Mustafa Suphi oldun, Ethem Nejat oldun Karadeniz’de.

Bursa Mapushanesinde yatan Nazım‘dın.

Che‘ydin, Fidel Castro‘ydun Sierra Maestra Dağlarına çıkan.

Le Duan‘dın Vietnam’da.

Bayılırdın bağırmaya:

“Ho ho Ho Şi Min

Daha fazla Vietnam

Ernesto’ya bin  selam!”

Lübnan’dan haber veren “radyo ajanslarında” duydukça “Sağcı Hıristiyanlarla” çarpışan “Dürzi Milisler”i….

Beyrut varyantlarında, bilimin aydınlığı için savaşmanın hayaliyle yanıp tutuştun.

Ergenlik düşlerindi Ortadoğu’da bir El Fetih gerillası olmak.

Nikaragua’da Sandinist Ortega‘ydın.

Meksika’da Zapatista, Sri Lanka’da Tamil  Kaplanı…

Şili’de “Venseramos”tun, “Kıralım zincirlerimizi…”

Venezuela’da Chavez bile oldun.

Mahir‘din, Deniz‘din, Hüseyin‘din, Yusuf‘tun.

Ama bir türlü yüreğinde buluşamadı onlar Kaypakkaya‘yla.

Ahmet Taner Kışlalı için tuttuğun yasta yarım santim yer açmadın Musa Anter için.

Sen de karşıydın din savaşlarına.

Gericiliğe karşı tek kutsalındı “aydınlanma”.

Çağ dışı bir anlayışın, yobaz bir gericiliğin düşmanıydın hep.

Ama bir türlü yüreğin yetmedi, “Ya Kobanê ya barbarlık!” demeye.

Gençlik düşlerini süslemişti Filistin gerillaları.

Hayallerinde kaç kez göğüs göğüse çarpışmıştın El Karamek’de.

Şartlar denk gelmedi bir türlü… Hayat işte!

Pörsüdü inançların, devrimciğini evirdi konformizm.

Boşluktaydın yıllarca.

Yine de yüreğini bir tel olsun kıpırdatmadı Suruç kadar yakın Kobanê’nin özgürlük savaşçıları.

Hayatlarını koymuşlardı oysa düşlerinin önüne.

Ölümleri bile bir işe yarasın istiyorlardı.

Halkı özgür, insanları eşit bir ülkenin peşine düşmüşlerdi.

17’den 77 yaşına kadar hepsi gencecik savaşçıydılar.

İnançlıydılar hem de nasıl.

“Ağız dolusu gülmenin” de, yanık bir türkü tutturmanın da, “gelecek güzel günleri” anlatan bir devrim marşı söylemenin de ustasıydılar.

Kör inançlarla afyonlanmış, ortaçağdan bugüne kan içe içe yürüyen düşmana karşı bir adanmışlıktı ölüme karşı çektikleri kılıç.

Bilgiyle bilemişlerdi hayatlarını.

İlk gençliğinden beri kadın özgürlüğünün de, cinsiyetsiz bir direnişçinin de simgesiydi sende Leyla Halid.

Ama bir türlü göremedin, neredeyse Batı’nın moda dergilerine kapak olacak güzellikteki kadınların vücudunu bomba yapıp tankların üzerine yürümesini.

Batista diktatörlüğüne karşı Küba dağlarına çıkan Che ile Fidel’le yan yana, omuz omuzaydın da…

Yanlarına bile yaklaşmak istemedin Miştenur tepesini ele geçiren Kobanê savaşçılarının.

Vietnam’daydın, Kamboçya’daydın, Nikaragua’daydın da…

Bir türlü gidememiştin Şengal’e, Mahmur’a, Kobane’ye.

Dinin siyasete alet edilmesine karşıydın hep.

Bırak siyaseti, dini savaşa alet edenlere karşı dövüşenlerin bile yanında olmayı beceremedin “Aman Kürtler kazanmasın” diye.

Mümkünse görmemeye çalıştın, kendisi gibi olmayan herkesin kafasını kesen, kadınları köle olarak pazara süren canileri.

Bayılırdın “Yaşasın Halkların Kardeşliği” diye bağırmaya 1 Mayıs alanlarında.

Ama, Paramaz kadar Ermeni, Kızılbaş kadar Alevi olmaya korktun.

Ne Mustafa’nın Suphi’siydin Kobanê’de, ne de  Ethem’in Nejat’ı…

Che’nin kızıl yıldızlı beresine, Fidel’in Havana purosuna, Subcomandante Marcos’un piposuna yetti de yüreğin…

Arin’in yeşil, kırmızı, sarı fuları, Azad’ın poşusu olamadın Kobanê’de.

Bağımsızlık, özgürlük senin karakterindi oysa.

İşte tam da onu yaptılar Kobanê’de.

Ülkelerini ve insanlarını savunmak için sarıldılar silaha.

Ne başkalarının toprağına göz diktiler, ne de tek mermi attılar hayat alanlarının dışına.

Yıllardır savunduğun “haklı savaş” teorine  bile “Elveda” dedin, hayallerindeki savaşı verenler Kürt olduğu için.

Birden bire, hiç olmayı düşünmediğin bir gericiğe savruldun.

“Tanrı Dağı kadar Türk” oluverdin, neredeyse “Hira Dağı gibi Müslüman” kesilecektin.

İyi ki bu ülkenin devrimcileri senin gibilerden ibaret değildi.

Şairin dediğince aynen:

“Kızlarım,

Oğullarım var gelecekte,

Her biri vazgeçilmez cihan parçası.”

Mahir’in, Deniz’in posterlerini bayrak yapıp aştılar dikenli terleri, mayınlı tarlaları.

İspanya’daki Enternasyonal Tugaylar gibi daldılar Kobanê’ye.

Barikatlarda can verdiler yoldaşlarıyla birlikte Türkiyeli devrimciler.

Sınırda etten duvar ördüler Kürt kardeşleriyle omuz omuza, el ele…

Halaya durdular Türkiye’deki kentlerin alanlarında Kobanê’nin zaferi için.

Kürt olmadığı halde, Kürtlerin kentinde, Kürtleri savunmak için gitmedi sadece Kobanê’ye Suphi Nejat Ağırnaslı; bütün insanlar adına, bütün hayatları savunmak için almıştı Peremez Kızılbaş adını.

Tam da onun gibiler için söylemişti şair:

“Gözlerinden,

Gözlerinden öperim,

Bir umudum sende,

 

Anlıyor musun?”

Kobanê’de bozguna uğratılan sadece  IŞİD çeteleri değildi.

Bir sınır kasabası, bu ülkede “içinde küçük bir Kürt düşmanlığı taşıyan” herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya yetti.

Ne de olsa senin için mevzubahis Kürtler olunca, “devrimcilik” teferruattı.

Aslında Kobanê, geçmişteki başkaldırıların simgeleriyle maskelenmiş sahte devrimciliğin de tabutuna son çiviyi çaktı!


67202

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Sayfalar