Cumartesi Mayıs 11, 2024

Mirabal kardeşler üç kelebektiler

ONBİNLERCE KELEBEKTE ÖLÜMSÜZLEŞTİLER…

En güzel şiirler, en güzel şarkılar, en güzel romanlar; sevgi sözcükleri olmadan yazılmaz.

İster savaşa ait olsun bunlar, isterse en karanlık çağlara; içerisinde mutlaka, kadın-erkek cinsleri arasındaki sevgi yerini alır.

Cinsler arasındaki sevgi; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkansız yaşam kaynağıdır.

Ve bu yüzden cinsler arasındaki iktidarı, 21.yüzyılda dahi koruma ısrarı; bütün iktidarların omurgasının sağlam kalmasının garantisidir.

1960’ın Latin Amerika’sında Dominik Cumhuriyeti, “üç kadın ve bir şöfor, kazada öldüler” haberleriyle çalkalanır. Patria Mercedes(24), Minerva Argentina(34) ve Maria Teresa(36): Mirabal Kardeşler.

Trujillo Diktatörlüğü’ne karşı Clandestina Hareketi tarafından yükseltilen mücadele içerisinde “Kelebek”tir, Minerva’nın adı. Ve “Kelebek” olarak sembolleşen bu üç genç kadın; hapishanedeki eşlerini görüşe giderken katledilirler.

Nasıl katledilir kadınlar? Önce tecavüz edilerek!!!! Nasıl katledilir kadınlar?

Ekin Wan gibi, ölü bedeni çırılçıplak sokağa atılarak. Nasıl işkence yapılır kadınlara?

Gözaltında tecavüz edilerek. Nasıl direnebilir kadınlar? Hapishanelerde dahi; “bedenimiz namusumuz değildir” diyerek, çıplak aramaya karşı iç çamaşırlarıyla haykırmak zorunda kalarak.

Nasıl pazarlanır kadınlar?

Fuhuş sektörüne dur denilmeyerek. Başka nasıl kar edilir kadınlardan? Makyaj-estetik-giysi sektörü çılgınca geliştirilerek. Nasıl kadın kadına düşman edilir? Cinsel ‘özgürlük’ sadece erkeğe bahşedilip, kadın-kadına rakip edilerek.

Nasıl tutsak edilir kadınlar? Annelik kutsallaştırılarak. Nasıl afyon gibi uyuşturulur insanlık bunlarla?

Din politikanın bel kemiği olarak örülerek.

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü”; der Minerva Argentina Mirabal.

Ancak; onlar katledildikten 45 yıl sonra haklarında “Kelebeklerin Zamanı” adlı bir roman yazılabilir.

Ancak onlar katledildikten tam 21 yıl sonra, 1981’de Kolombiya’da toplanan birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultayı’nda katledildikleri gün, 25 Kasım; “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kararlaştırılabilir.

25 Kasım, katledilişlerinden neredeyse 40 yıl sonra; 1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak kararlaştırılabilir.

Tıpkı 8 Martlarımız’ın, 1 Mayıslarımız’ın “evrenselleştirilmesi” gibi! Ve şimdi Onlar’ın, Mirabal Kardeşler’in fotoğrafları; Dominik Cumhuriyeti paralarının üzerinde basılı. Adlarına ithaf edilmiş müze; “kakaonun kaynağını merak ediyor musunuz, iyi çikolata nereden gelir?” reklamlarıyla internet sitelerinde! İsimleri; “Kadına Yönelik Şiddete Hayır Etkinlikleri” broşürlerinde ya en altta yer almakta, ya da hiç yazılmamakta.

Olsun! Biz biliyoruz ki, Avrupa topraklarında bile her üç dakikada bir kadın ev içi şiddete uğramakta.

Biz biliyoruz ki, savaştan kaçıp gelen kadınların %85’i yolculukları sırasında tecavüze uğramakta.

Biz biliyoruz ki, özgürlük mücadelesi veren her kadın ‘cins olarak aşağılanma’ şiddetine maruz bırakılmakta.

Olsun! Biz 25 Kasım’da; 3 kelebeğin ne için uçtuklarını, neden katledildiklerini unutmadan yürüyeceğiz.

Biz yine o 3 kelebek gibi onbinlerce kelebeğin cinslerine yönelik saldırılarla engellenişlerini unutmadan yürüyeceğiz.

25 Kasım’da biz; zindanıyla-sokağıyla, köyüyle-kentiyle uçan tüm kelebeklerle beraber olacağız.

Bütün iktidarların omurgasına; cinsin cinse karşı iktidarına, şiddetine hayır diyeceğiz! Ve ısrarla; bütün kelebeklere olan sevgimizle beslenmeye devam edeceğiz!

63756

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

Sayfalar