Cuma Mayıs 17, 2024

Nerede Mücadele Varsa Kaypakkaya Oradadır!

 

Bugün coğrafyamızda devrim ve demokrasiye dair bir söz söylemenin Ortadoğu topraklarının bütününden bağımsız olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu topraklar propaganda edildiğinin aksine Ortadoğu’ya aittir. Diğer bir ifadeyle Türkiye toplumu, bütün başlıca çelişmeleriyle bir Ortadoğu toplumudur. Kemalist faşizmin “Batılılaşma” hedefiyle yarattığı sanal gerçeklik beraberinde kendisine ilericiyim diyenlerde bile topluma yabancı bir şekilleniş yaratmış durumdadır.

Bu şekilleniş köksüzdür, tarihi kendinden başlatır ve “efendiler biz bize benzeriz”de somutlanan -suigenesis (kendine özgü)- bir durum olduğunu ileriye sürer.

Bu ise Türkiye toplumunda ve bu toplumun “aydın”larında, kendi “doğu”sunda olan toplumlardan (Ortadoğu halklarından) daha “ileri”de olduğu yanılsamalı bakış açısının ortaya çıkmasına yol açar. Bu “üstün”lük düşüncesi beraberinde kendisi dışındakilerin ilerici, devrimci bir “şey” yapamayacağı ön kabulüne varır. Yani Ortadoğu halkları ilerici hamleler yapamazlar! Devrim onların ne haddine!

Bu bakış açısı, bu topraklarda TC devletinin hem kendi hem de DAİŞ ve artıkları aracılığıyla yürüttüğü savaş politikalarına karşın Kürt halkının kazanımlarının da dar bir bakış açısıyla değerlendirilmesine neden olur. Oysa yaşanan süreç, TC devletinin izlediği işgal ve ilhak saldırıları, bunun karşılığında başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarının direnişi böylesi dar bir bakış açısıyla değerlendirilebilecek bir durum değildir.

Yaşanan süreci, TC devletinin saldırganlığını ve bölge halklarının direnişini hem tarihsel hem de güncel bir bütünlük içinde okuyabilmek için bu noktalara dokunmak gerekir. Bu başlıklara değinirken sübjektivizmden uzak durmak, dogmalara düşmemek bir hayli zordur. Çünkü “baktığımız yerden okumak” ve “dar kalıplarımızı bir bariyer ve savunma aracı haline getirmek”, genetik bir “hastalık” gibidir.

Örneğin Rojava’da yaşanan ulusal demokratik devrim sürecini, “devrim” olarak tanımlamaktan uzak durmak, dahası bu süreci “emperyalizmle işbirliği” olarak görüp küçümsemek ve uzak durmak bu bakış açısının ürünüdür. Bunun en başta gelen nedeni yukarıda işaret ettiğimiz üzere ezen ulus milliyetçiliğinden kopamayan sosyal şoven bakış açısıdır.

 Devrimci Dayanışma ve Mayıs

Mayıs’ın bu topraklarda ölümsüzleşenlerle kazandığı anlama ve 71 devrimci çıkışına değinmek için 1960’lardan 68 kuşağına kadar dünyada dalgalanan isyan ve direniş gerçekliğini görmek gerekiyor. Paris’ten Rojava’ya bir akışın olduğunu göz ardı etmemek ve -süreçlerdeki hata ve eksikliklerimizle beraber- bütünlüklü bir yaklaşım sergilemek gerekiyor. Çünkü gün, tarihin birikiminden şekilleniyor.

Kaypakkaya yoldaşı dönemdaşlarından ayıran en önemli özelliği tarihi kendisine rehber edinmesidir. Kürtleri, Ermenileri, ezilen kimlik ve inançları, Kemalizm’i berrak bir şekilde değerlendirmesinin ve devrimin yolunu-yöntemini belirlemesinin temel etkeni; tarihin arka planına olan hakimiyetidir. Bu nedenledir ki 71 çıkışında diğer devrimci önderlerin kaçırdığı ve göremediği noktaları açıkça ortaya koymaktadır.

31 Mayıs 1971’de katledilen Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan; 6 Mayıs 1972’de idam edilen 71 devrimci çıkışı önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan; 18 Mayıs 1973’te Amed zindanlarında işkencelerle katledilen TKP-ML’nin kurucusu ve 71 çıkışının güncel aynası İbrahim Kaypakkaya; 1977’nin 18 Mayıs’ında katledilen PKK kurucu kadrolarından Haki Karer; tarihe “Dörtler” olarak geçen ve 1982’de Amed zindanlarında yaşanan işkenceye karşı bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık; 9 Mayıs 2017’de bu tarihsel mirası yüklenerek yolunu berraklaştıran Ulaş Bayraktaroğlu…

Onlar Mayıs’ın birer simgeleridirler. Mayıs şahadetlerinde hesap sorma bilinciyle şekillenen dayanışma pratikleri, bugün Ortadoğu topraklarında her alanda devrimin ve demokrasi mücadelesinin dayanışmanın ötesinde bir pratiksel anlam kazandığını vurgulamaktadır.

Burada yaratılan her değer, tarihin farklı dönemlerinin özgünlüklerini ortaya koymanın yanında bir bütünselliği de vurgulamaktadır.

Kaypakkaya; Kürt, Ermeni, Rum… Öteki Olabilmenin Adıdır!

71 kopuşunun özgünlüğü; elbette bütünlüklü bir devrim programı olarak Kaypakkaya’nın pratiğinde var olmuştur. Ama asıl soru, Kaypakkaya’nın bu özgünlüğünün ne kadarının Kaypakkaya’ya atfedildiği ya da daha önemlisi biz ardılları da dahil; Kaypakkaya’nın özgünlüğünün pratiksel anlamda ne kadar var edilebildiğidir.

Yıllardır her dönemde tartıştığımız, belki son on yıldır Türkiye devrimci hareketinin bir bölümünün pratiğinde somutluk kazanan ve turnusol kâğıdı görevi gören Kürt ulusal sorunu mesela. Açıkça ifade edebiliriz ki; Kaypakkaya, tarihin arka yüzünü gören ve güncelleyen bir metottur.

Bu nedenle o, başlıca çelişkiler olarak ifade ettiğimiz bir dizi toplumsal sorununun arka perdesini görmenin ötesinde sistematik bir biçimde ortaya koymuştur. Ve bu bilinç netliği Kaypakkaya’yı bir yanıyla Kürt yapan olgudur.

Yukarıda da belirttiğimiz ifadelerden yola çıkarak denilebilir ki, süreçleri bir bütün okumak ve yönelim belirlemek Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan temel taştır. Bu nedenle, devrimi ülke sınırlarına hapsetmek, tarihsel noktaları sadece bir değer biçimiyle ele almak, Paris’ten Rojava’ya diyalektik bir bağ kurmamak …  Kaypakkaya’yı anlamamakla eşdeğerdir.

Özcesi nerede bir direniş, nerede bir mücadele varsa Kaypakkaya oradadır. Orada olmak zorundadır. Bu çizginin en somut ifadesi Nubar Ozanyan’dır. Ozanyan, Türkiye’de, Paris’te, Filistin’de, Karabağ’da ve Rojava’dadır.

Nerede baskı ve zulüm varsa orada, devrimci direniş saflarındadır. Filistin’de Arap, Karabağ’da Ermeni, Rojava’da Kürt’tür! Kaypakkaya’nın ve mayıs şehitlerinin mirası Nubar Ozanyan’ın pratiğinde yaşatılmıştır/yaşatılmaktadır.

2016

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Sayfalar