Cuma Mayıs 3, 2024

Oh.. Hayat Partililere Güzel -İroni

Hayel parayla değil ya..

Biz proletarya köylüler için hayat çok zor.

Yaşantımız her gün mücadeleyle geçiyor.

Tamam efendim.

Nasıl isterseniz efendim.

Elbetteki sizin istediğiniz gibi olacak efendim.

Sıkıldıysanız.......

Gerçekten mücadele çok zor.

Yok ki bir tanıdığımda her hangi bir gazeteye . .....  sözcü olam. 

Ne güzelde gazete ulaşabildiğiniz her yere ulaşın demişken.

Benim ulaşabileceğim yer ne kadarki.

İstirahat saatlerimi, hafta sonlarını, yıllık iznimi. resmi resmi olmayan tatilleri... çıktın mı ne kadar zaman kalır ki çalışmak için

Birde haftanın son üç, dört günü açıktır diye kapıya yazı astım mı millet haftanın son üç, dört günün hangileri olduğunu bulana kadar....

Geriye kalan zamanda da ne kadar yer dolaşabilirim ki.

Dolaşabileceğim yer dışında da ulaşan oldu mu.

Ula.. sende nereden çıktın.

Köye yeni adet mi getiriyorsun.

Ne cinsin.

Herkese ulaşmamız isteniyorken sen niye ulaşılmak isteniyorsun.

Senin maksadın ne der çıkarım.

Sonra da sandalyeye rastlanır yapacağım etkinliklerin, toplantıların, ne kadar zamanda ne kadar yer dolaşıp ne kadar kitleyi çağırabileceğimin hesabını yaparım.

Zaten matematiğim de zayıf.,

Her halde bir kaç hafta sürer.

Eee. bu kadar zorluğa da katlanılmalı değil mi.

Zaten gazetecilikte bunda başka zor olanda ne ki.

Cezaevi deseniz .

Zaten yatabilmenin yollarını arıyorum.

Sorgu esnası derseniz de.

Zaten patronlarda.... alışığım.

Tamam efendim.

Nasıl isterseniz efendim.

Elbetteki sizin istediğiniz gibi olacak efendim.

Sıkıldıysanız.......

Geriye ne kaldı ki.

Her şey gözüktüğü gibi değil derseniz 

O yaşı da tecrübeyi de geçtim.

Zaten bu sözde çok okuyup,  okuduğunu hayata uygulamak isteyenlerin kullandığı bir söz.

Pratik okunduğu gibi değil.

Paylaşımlar dayanışmalar yok.

Kendileri gibi düşünmüyorsun, pratiklerine de iştirak etmiyorsun diye kitaplarını dahil paylaşmayan kimselerin olduğu dönemleri de gördüm.

Gençtim.

Hava soğuk kitaplarda pahalıydı.

Bu seferde  kürtlerin yanına gidem dediydim. Gittim.

Kitap beleş, sıcak oda, her şeyden öte çay beleş.

Bir kaç zaman sonra oraya gidip gelen öğretmen yanıma yaklaştı.

Eşeğin taşıdığı kitabın eşeğe faydası yok dediydi.

Güldüydüm.

Hocam etme eyleme dediysem de.

Dinletemedi.

Tamam dedim. Zaten benimde pratiğim eksik ama kısa bir süreliğine dedim.

O zamanlar da parti kapanacak yeni parti kurma çalışmaları var. Ona yazdı.

Simdi ben bekliyorum ki bizleri toplasınlar bilgilendirsinler....

Yok öyle bir şey.

Hemen partin il kuruluş toplantısını yaptılar.

Yüksek seçim kurulumu nedir oradan da gözetmen getirttiler.

Maddeler okundu eller kalktı indi, kalktı indi, kalktı indi....

On, on beş dakikada Partinin il temsilciği kuruldu.

Hayata zor, koşullar zor hayatın zorlaması koşulların zorlamasıyla ne gerekiyorsa en doğru şekilde yaptılar.

İşte bu kadar hayat basit ve kolayı. 

Şimdi öyle mi.

En basitinden bakın bir seçim çalışması yapanların yaptıkları toplantılar, seçim çalışmaları seçime ayırdıkları zamandan da çok.

Tam benlik.

Zaten hayatta işçiyim.

Yatanın kim olduğunu zannediyorsun.

Tabi ki şimdi diyeceksiniz ki niye bir yerlerde olamadın.

Kanka yok ki bir dayım.

Bir zamanlar adana da otururken  yaklaşmak istedim olmadı.

Daha ben ne yapayım değil mi kanka.

Kolayı ekmeği biz fakirlere yedirmiyorlar.

Fakirlere yedirirlerse yapıda fakirlerin sayısı artar. Yatanların da.

Buda yapıyı marksit yapar. Marks ne diyor yapıda proletarya köylü ağırlıklı olmalı.

Yapı ne diyor

Yapı yapısında toplumun tüm kesimlerine önderlik edebilecek kadar proletarya köylü var olup olmadığına bakmadan toplumun tüm kesimlerine çağırıyor. Gel... gel... gel..

Yani siz gelin yatın diyor.

Siz gelmesiniz fakirler gelir yatar diyor.

Gördüğünüz gibi yatanlar biz fakirler değil onlar.

Ama bir gün toplumun proletarya köylü kesimi dışı bende olacam,

 Gidecem ben  geldim, benim yatacağım ranzam nerede diyecem.

 

50536

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar