Salı Mayıs 28, 2024

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

Gelinen aşamada, AKP hükümeti, siyasi geleceğini, ABD önderliğinde olası bir Suriye’ye karşı emperyalist yağma savaşına bağladığı bilinen bir gerçektir. Bu o kadar açık bir hale geldi ki, bütün siyasal yatırımlarını bu yağma savaşı üzerine kurmuş durumdalar. Başka da çıkar yolları ve kendilerini ayakta tutma çareleri kalmadı gibi. Bunlar için yolun sonu; “üç vakte kadar” gözükmüştü. Bu vakitlerden ilki ve en önemlisi devrimci-demokrat kamuoyuna boyun eğdirememesi. Bu, kitlelerin politik özgürlüklerini çiğnetmeyeceklerine karar verdikleri Haziran Ayaklanması ile burjuvazinin elinden çekilip  alındı. İkincisi, Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarıydı. Mısır halkının ayaklanması ile bu sürece de son verildi. Esas olarak Geriye kaldı bir vakit. Bu da, Suriye’ye saldırarak ülkede, işçi ve emekçiler karşısında yeniden üstünlüğü ele geçirme hayalleri. Bu, onların son çırpınışlarıdır dersek, pek de yanılmış olmayız. Buna, Küçük uçurumdan kurtulmak için daha büyük uçurumdan atlama siyasetiyle yeniden başa dönme taktiği denebilir. Küçük uçurumları atlayamayanların büyük uçurumları atladığı ise toplumsal mücadeleler tarihinde görülmüş bir şey değildir.

 

2020 Olimpiyatlarına dahi bu denli sarılmaları ve büyük önem vermeleri ise, yabancı sermayenin yanında ülkede rant sermayesini daha da artırma uğraşlarıydı. Bu da hüsranla sona erdi. Eğer alabilselerdi, bu olay özgülünde, siyasi bir kazanım da elde etmeyi umuyorlardı.

 

Batı’nın Avrupa ile Asya arasında bir İsrail’i olmaya çalışan AKP siyasetçileri, ne yazık ki, emperyalistler arasındaki dengeleri ve egemenlik savaşlarını iyi okuyabilmiş değillerdir. Uşak burjuvaziye, görevi olarak; büyük güçler arasındaki çatışmada, her zaman, piyonluk rolü düşmüştür. ABD’nin gönüllü piyonu’da AKP olmuştur. Ama, İsrail olmayı kabullendiremediği için kızgınlığını gizleyememektedir.

 

Türk devletinin ekonomisinin trendi ise giderek dibe doğru hızlı bir eğilim içine girmiş durumdadır. Emperyalist sermayenin, AKP ve arkasındaki sermaye güçlerini kurtarabilecek bir durumda olmadığı görülüyor. Bütün ekonomik göstergeler, birikmiş iç ve dış borç stokları, cari açıklar bunu gösteriyor ve en ‘sol’undan en sağına kadar ekonomistlerin birleştiği noktalardan birisi de bu. Yani, AKP ve avenası, ekonomide de “üç vakti” doldurmuş durumdadır.

 

Eylül ile birlikte kitlelerin siyasal talepleri daha da artmaya başladı. Beklenildiği gibi, öncelikle öğrenciler cephesinde bir hareketlenme başladı. Kitleler sokakları yeniden hareketlendireceğe benziyor ve bazılarının düşlediği gibi “bir atımlık” değil, uzun vadeli olacağının da sinyallerini veriyor. Bunun siyasal ve ekonomik koşulları oluşmuş durumdadır. Kitleler açısından, Haziran’daki çatışma, kendini tanıma, gücünün bilincine varmaydı. Şimdi ise, kazanımlar ve başladığını bitirme sürecine girilmiştir. AKP’yi bitirenler de ne Mısır ne de Suriye’dir. Bunlar sadece yan etkenlerdir. Esas olarak, ülkedeki kitlelerin politik istemler için ayağa kalkması ve bunda ısrarlı olmasıdır.

 

Bu, devrimci ve komünüstler için iyi bir gelişmedir. Kitlelerin sokakları zaptetmesi, mücadelenin daha da boyutlanacağının habercisidir. Haziran tecrübesinin desteği ve moraliyle, daha güçlü sokak mücadeleleri kapıyı çalabilir ve çalmalıdır da.

 

Bunların yanısıra, eğer Suriye’ye saldırı gündeme gelirse, köşeye sıkılmış olan AKP arkasındaki sermaye güçleri, “savaş” bahanesiyle daha güçlü bir şekilde kitlelere saldıracaklardır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bütün ilerici ve devrimci kitle muhalefetini ağır bir şekilde ezmeyi ve dağıtmayı deneyecektir ve kontrolü altındaki medya aracılığıyla “savaş tamtamları” propagandasını yoğun şekilde yaparak, geri kitleleri “vatan-millet-bayrak-ümmet davası” ile savaş kışkırtıcısı çemberinin içine çekmeye çalışacaktır. Bu çirkefliğe daha şimdiden başlamıştır.

 

Buna karşı devrimci mücadelenin daha şimdiden örgütlenmesi, kitlelerin buna hazırlanması da Türk egemen sınıfların saldırı siyasetini boşa çıkarmak için bir o kadar önemlidir.

 

Buna bağlı olarak, anti-emperyalist savaş cephesi oluşturmak komünist ve devrimcilerin birinci görevi olsa gerek. Bir taraftan emperyalist yağma savaşların iç savaşa çevrilmesi prensibiyle örgütlenmek ve hazırlanmak sorunu ciddiyetini korurken, diğer yandan ise daha geniş bir anti-emperyalist savaş çephesinin oluşturulması da kendini dayatmaktadır. Haziran Ayaklanması bunun ayağını kısmen oluşturmasına karşın, İP vb. karşı-devrimci provakatör güçlerin “savaş karşıtı gözükmeleri” ve anti-emperyalist savaş cephesinin içinde yer alamaya çalışmaları, demokratik güçleri zor durumda bırakmaktadır. Bu tür güçlerin böyle bir cephe içine alınmaması, teşhir edilmesi önemlidir. TKP[1][1] gibi zaaflı ilerici güçlerin ise, İP ve ulusalcı güçlere “kardeş” siyasetiyle yanaşmaları, başka bir zaaflı yanı oluşturmaktadır. Ancak, tutarlı anti-emperyalist güçlerin birlikte hareket etmesine öncelik verilmesi ve diğer ilerici güçlerin ise buna bağlı olarak ele alınması siyaseti, daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

 

Devrimci ve komünist örgütler, kitleler içinde etkinliklerini anti-emperyalist savaş cephesiyle de aratırabileceklerdir ve bu, en önemli mücadele araçlardan birisi haline gelebilir ve savaşa karşı çıkan kitleleri örgütlemenin ve mücadele içine çekmenin iyi bir aracı haline dönüşebilir. Devrimci-demokrat ve komünistlerin eylem birliklerinin önünde, elbette, bir çok, örgütsel, siyasal ve ideolojik engeller mevcuttur. Ancak, dostlar arasındaki var olan zorları başarmak, daha büyük karşı zorların üstesinden gelmenin ön hazırlığıdır. Sınıf mücadeleleri tarihi, ilkeler de katı, taktiklerde ise alabildiğine esnek olmayı öğretmiştir. 

 

Kürt ulusal hareketi’de böylesi bir anti-emperyalist savaş cephesi içinde yer alabilecek ya da en azından yakın bir ittifak içinde olabilecektir. Türk devletinin de içinde olduğu böyle bir savaşta, en büyük zararı, başta Rojava olmak üzere Kürtler görecektir. Türk devleti, güney sınırlarının bir Kürdistan ile çevrilmesine kolayca göz yummayacaktır. “Savaşı” fırsat bilerek, Kürtlere yönelik saldırısını yoğunlaştıracaktır. Kürt ulusal hareketi de bunu görmüş olmalı ki, son aylarda söylemlerini radikalleştirmeye başladılar.

 

Kısacası, AKP içeride kaybetti, dışarıda kazanarak içeride yeniden üstünlüğü ele geçirmeye çalışıyor. Ancak, elinde tek bu “Suriye kozu” kaldı. Bunun ömürü de uzun sürmeyecektir. Böylece “vakit”lerini doldurmuş olarak, yeni bir toplumsal siyaset evresine girecektir. 

 

Toplumlar, bağrında taşıdığı karşıt temel sınıfları arasında ki savaşım da, bu evrilmelerin birikimi ve devrimci zorun devreye girmesiyle kendini nitlel bir sıçramaya/dönüşüme bırakmak zorunda kalıyor. 08.09.2013


[1] TKP’nin bu “zaafı”, tarihi boyunca sopası sırtından eksik olmayan “kemalizm hayranlığı”ndan ve egemen ulus ulusalcığı zaafından kaynaklanmaktadır.

 

102480

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Sayfalar