Cumartesi Nisan 27, 2024

ÖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRASİ[*]

“Ben kimseye hiçbir şey öğretemem,

sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.”[1]

Sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışma zemini, biçime mündemiç “teknik” bir “soru(n)” olarak ele alınamaz.

Sosyalist örgüt/veya örgütlenme; ideolojik bir “soru(n)”dur. Yani bugünden geleceği nasıl tahayyül ve tasavvur ettiğimizin siyasal pratiğidir. Böyle de olmalıdır.

Bu çerçevede sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışmak, aynı zamanda sosyalist demokrasiden ne anladığımızı da ortaya koymaktır.

Örgüt/veya örgütlenme “eski dünya”yı değiştirme/ aşma faaliyeti olduğu kadar, yeniyi kurmadır da…

Bunun için de radikal sosyalistler için örgüt(lenme)ler kolektif bir varoluş hâli şahsında, topluma gelecek için verilmiş bir sözdür…

Çünkü bir değişim/ dönüşüm ekseni veya kaldıracı olan örgüt/veya örgütlenme, sosyalistlerin ne olup olmadığının da turnusol kağıdıdır. 

Bilinç + inandırıcılık + eylem ile = bir hegemonya ve kutup yıldızı özelliği kazanan (ya da kazanamayan) örgütlenme aynı zamanda yeni bir etik, ahlâk, vicdan ile eskiye meydan okuyan, her adım başında da alternatif yeniyi ören/ örmesi gerekendir… 

Bunu başaran bir örgüt için “güven sorunu” sözkonusu olmaz; yaratılan yeni değerler geleceğin önünü açar; sosyalist örgütlenmelerin toplumsallaşmasını, geniş yığınlara mal olmasını da beraberinde getirir.

Sosyalist siyaseti çoğullaştıran bir yapı, kaçınılmaz olarak çeşitlilik içinde birlik esprisini “es” geçmeyen bir sosyalist demokrasinin ne demek olduğuna yabancılaşmaz.

“Ben merkezi hotzotçuluk”lardan uzakta, çeşitliliğin kaçınılmaz ve bastrılamaz bir zenginlik olduğunu unutmaz/ unutturmaz. 

Bu böyle olunca da radikal sosyalistlerin örgüt içi ya da örgütler arası soru(n)ları, “şiddet yolu”yla, “liderlik baskısı”yla değil, tabanın katılımıyla çözüme kavuşturulur.

Tabii bunlar anlatıldığı kadar “kolay” değildir…

Bunun için sosyalist örgüt/veya örgütlenme, aynı zamanda da sosyalist demokrasi, öncelikle eylemli, hayatı değiştiren bir eleştiri hareketi olmakla mükelleftir.

ÖZ/ELEŞTİRİ

Eleştiri, hiç kuşkusuz aynı zamanda öncelikle özeleştiridir. Ama yaygın olan yanılgının aksine, özeleştiri, asla “günah çıkarma”, “pişmanlık”, saf değiştirme gerekçesi ya da koltuk kavgalarının aracı değildir, olmamalıdır. Özeleştiri, geçmişin yanılgılarını değerlendirip teori ve pratikte tashih edebilme yetisidir ve bu hâliyle sosyalistlerin dinamik ve süregen bir gerecidir. 

Bu saptama ışığında diyebiliriz ki, insan(lık)ın durumu ya da sosyalist hareketin bugünkü hâli, dünyayı değiştiren pratik eleştirinin çöküp, çürümeye kapı açmasından kaynaklanıyor.

Bu bağlamda “Türkiye’de eleştiri çökmüştür,”[2] diyen Aydın Çubukcu’nun vurgusu boşuna değildir…

Bir şeyin daha iyiye gitmesi veya bir yanlışın düzeltilmesi için yapılan değerlendirme, düzenleme eylemi olarak eleştiri yaratıcı/ yıkıcılığın iradesi, itirazıdır.

İtirazı yasaklayan, itiraz edenleri “ukala”, “bozguncu” olmakla suçlayanlar sosyalizmden söz etmesinler. Çünkü sosyalizm “tekçi”, “monolitik” bir dayatma değildir. Olamaz da…

Eleştiri: incelik, kavrama gücü ve de her şeyden önce derinlemesine bilgi gerektiren bir eylemdir.. 

“Hayır”; hiçbir şey yapmayanların yaptığı bir şey değildir eleştiri; çünkü onu var eden hayata dokunabilmesi, hayatı değiştirebilmesidir.

 “Eleştiri bilinci dediğimiz, nihayetinde, alternatiflerden yana olma yönünde karşı konulmaz bir eğilim değil midir?” Edward Said’in ifade ettiği gibi…

Evet eleştiri ciddi olduğunda, siyaset olur, politikada silah olur, güç olur, kendine güven olur, isyan olur. (Eleştiri olmaktan çıkan eleştiri ise, hakarete dönüşür…)

İncelenen, irdelenen konunun, nesnenin, yazının, eleştirilen şey neyse onun eksiğini, açığını kapatma ihtiyacının ifadesidir eleştiri. 

O anda var olanın etki gücünü, ifadesini güçlendirecek ve onu zenginleştirecek bir pozitif etkidir. 

“Olumsuz” sanılan eleştiriler bile eleştirilene bir anlam katar. Bu bağlamda eleştiri eleştiren ile eleştirilenin iletişimini, bütünleşmesini sağlayan bir yöntemdir.

“Çağımızdaki gibi insanların bilgelikle bilgiyi, bilgi ile malûmatı, mümkün ile zorunlu, geçici ile kalıcı olanı birbirine karıştırdığı ve hayatın meselelerini mühendisliğin tabirleriyle çözmeye kalkıştığı bir zamanda dünya, tarihin kaydetmediği yeni bir darkafalılık ve bağnazlık tipine sahne olmaktadır. 

Bu, mekânla değil zamanla ilgili bir taşralılıktır; çünkü onlar için tarih, zamanlarını tamamlayıp kullanımdan kaldırılmış insani tekniklerin bir çetelesinden ibarettir; çünkü onlar için dünya, içinde ölülerin hiçbir payının bulunmadığı, sadece yaşayanların mülküdür. Bu tür taşralılığın arz ettiği tehlike hepimizin, yeryüzündeki bütün halkların, hep birlikte taşralı olabileceğidir; ve taşralı olmakla yetinmeyenler sadece birer münzevi olabilirler. 

Eğer bu tür taşralılık tahammül anlamında, daha büyük bir hoşgörüye yol açmış olsaydı, bunun için söylenecek daha fazla şey olabilirdi; fakat bu öyle görünüyor ki ayırt edici bir dogma yahut standardı muhafaza etmemiz gereken meselelerde bizim kayıtsız kalmamıza; mahallî ya da kişisel tercihe bırakılabilecek meselelerde ise hoşgörüsüz olmamıza meydan verecektir muhtemelen… 

Eleştiri böyle bir zamanda sesini her zamankinden daha gür ve yüksek perdeden çıkarmalıdır.”[3]

Çünkü eleştiri, herkesin hakkıdır; iyileştirme, değiştirme sanatıdır.

Eleştiri verilmiş olan değil, herkesin kendiliğinden sahip olduğu bir haktır, eylemdir.

Elbette eleştirinin de bir de estetiği vardır; yani kadife eldivenle yapılamayan bir şeydir eleştiri…

“Ama”sız, “Fakat”sız, “Had”siz, “Sınır”sızca ucunun dokunacağı şeylere aldırmayan bir çocuğun “Kral çıplak” diye haykıran insanî hâlidir, müdahaledir eleştiri.

İşte tam da bunun için “Eleştiri yeteneğini körletmesine izin verme,” der Cengiz Gündoğdu. Çünkü fikri ve eylemi yenileme, geliştirme olanağı sağlar eleştiri.

Eleştiriden kaçmamalıyız, çünkü bir düşünceyi düşünce, eylemi de eylem yapan kendisi kadar ona getirilen eleştirilerdir. Çünkü bir dayanışma ve aşmadır eleştiri.

Bu yanıyla da eleştirmek, toplumla çatışmamak anlamına gelir. 

Evet “tekamülü tetikleyici”dir eleştiri…

Türkiye’de pek fazla yapıl(a)mayandır. Coğrafyamızda sadece ayar vermek olarak algılanan şeydir.

Eleştiri olmazsa sosyalist örgüt/veya örgütlenme, aynı zamanda da sosyalist demokrasi de olmaz…

ÖRGÜT

Örgüt: “Ortak bir siyasal/ ideolojik amaç uğruna, bu amacı gerçekleştirmek için eylemde bulunmak üzere bir araya gelmiş kişi ve kurumlardan oluşmuş topluluk,” diye tanımlansa da bu eksiktir; hatta bir galat-ı meşhurdur… Çünkü nihayetinde örgüt; ya örgütlü özgürlüktür ya da “köleliktir”.

Örgüt özgürlük ise her şeyimizdir. Onunla var oluruz. Kendimizi ona katarak büyür, özgürleşir, gelişiriz. 

Devrimci özgürlükçü bir yapıda örgüt-birey çelişkisi olmaz. Çünkü örgüt çoğulcu/ özgürlükçü bir çeşitliliğin bütündür; örgütlülük ise bütünün parçası olmaktır.

Örgüt özgürlükçü kolektivizmdir; bir arada olmanın gücüdür. 

1980 sonrası Türkiye’sinin insanlarının algısına lanetli bir kelime olarak yerleştirilen “örgüt” Türkçe’deki ve Türkiye’deki yasaklı sözcüklerin belki de en başında gelmektedir. 

Fakat yasalarla başlamış da olsa yasak, onlarla sınırlı kalmamış, bir süre sonra hukuki düzlemi aşıp insanların bilincine de sirayet ederek nüfuz alanını genişletip derinleştirmiştir. 

Yani bırakın örgütlü olmayı, sempatizan olmanın bile suç sayıldığı Türkiye’de “örgüt” kelimesine negatif bir anlam yüklenmiştir. 

Oysa insan ve özgürlük ile örülmüş bir kolektivizasyon ağı olarak örgüt/ veya örgütlenme toplumsal yapılanmanın kaldıracıdır.

Veya Ece Ayhan’ın, “Aşk örgütlenmektir,” ifadesindeki kadar insanî ve insan(lık)a özgüdür…

Asla “yüceltme”, “kutsallaştırma” bağlamında ele alınmaması gereken örgütlenme; “Özgürlük yolunda her yürek devrimci bir örgüttür,” diyebilecek kadar bizim olmalı ve bu eksende toplumsallaştırılmalıdır…

 

ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ

 

“Azınlık”ı ve “hakları”nı çoğunluğa ve merkeze karşı kayıtsız koşulsuz garanti altına alan sosyalist örgüt/veya örgütlenme ile sosyalist demokrasi bir özgürlük ile eylem birliği sorumluluğudur.

Örgütlenme özgürlüğü; fikirlerin yansıtılması, buna ambargo konmamasıdır. Çünkü ‘1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde “Düşünce ve kanaatlerin başkalarına iletilmesi en değerli haklardan biridir,” denirken; fikirler kendini yaymak ister ve bu amaçla haklarını kullanma gereksinimi duyar… 

O hâlde sosyalist örgütlenmenin de bu genellerden muaf olması mümkün değildir; olmamalıdır; olamaz da…

Söz konusu çerçevede ikna ve ideolojik hegemonyanın örgütlü özgürlüğü üzerine inşa edilmesi gereken Leninist tarz-ı siyaset 3. Enternasyonal’de benimsenen “Komünist Partilerin Örgütlenmesi Üzerine Tez”deki şu uyarıları bir an dahi “es” geçmez/ geçemez:

“... komünist partilerin mutlak, hatasız ve değiştirilemez bir örgütlenme biçimi olamaz. Proleter sınıf savaşının koşulları sürekli, bir evrim sürecindeki değişmelere maruzdur ve proleter öncü bu değişmelerle ahenk içinde daima bunlara karşılık düşen yeni biçimler aramak zorundadır. Aynı şekilde her ülkenin kendine özgü koşulları o ülkelerdeki partinin örgütlenme biçiminin özel uyumunu belirler...”

“... komünist parti örgütlenmesindeki organik bütünlük demokratik merkeziyetçilik yolu ile sağlanmalıdır...” 

“... proleter sınıf mücadelesini yöneten ve komünist önderliği merkezileştiren komünist parti’nin devrimci proletaryaya hükmetmeye çalıştığını, yalnızca komünistlerin düşmanları iddia edebilirler...” 

Elbette her sosyalist örgütlenme biçimi Leninist değildir; olmamalıdır da…

Aslolan tüm sosyalist örgütlenme biçimleri için çizgi meselesidir; yani sosyalist iktidar kurma yolunda mücadele eden örgütlerin günlük kazanımları asla reddetmemekle birlikte, bunların getireceği uzlaşmacı pratikten uzak durmaları gibi…

Bu çizgi şiddeti doğası gereği yüceltmez, ama inkâr da etmeyip, gerekliliğini kabul eder. Çünkü “sınıf savaşımı”nın, karşılıklı gül ve karanfil atışları ile gerçekleşmeyeceğini, olmayacağını bilir. 

Yani sosyalist örgütlü özgürlük gereğine göre silahı ve siyaseti örgütleyen tarz-ı siyasettir; koşullar neyi gerektirirse, çoğulculuğu gözeten bir yerden sınıf mücadelesinin önünü açmak için onu yapar…

 

SOSYALİST DEMOKRASİ

 

Çoğulculuğu gözetmek sosyalist demokrasidir.

Çünkü çoğulculuk (öz)eleştirinin zeminini her zaman diri tutan farklılığın kabulü ve olumlanmasıdır. Farklılığın geliştiriciliğine ya da zenginleştiriciliğine dair önkabul, sosyalizm tasavvuru için bir “olmazsa olmaz”dır. Sosyalistler açısından farklılık salt bir “hoşgörü” sorunu değildir; onlar hayatı var edenin farklılık olduğunun bilincindedirler.

“Bir insanın hakkı her insanın hakkıdır; her insanın hakkı birdir,” diyen sosyalist demokrasi: Komün’den Ekim’e, Ekim’den bugüne uzanan inşa hâlindeki tarihin süreklilik içindeki radikal kopuşlarının toplamıdır.

Yaşamın rekabet değil, dayanışma ve enternasyonalizm esasına göre kurulması güzergâhındaki devrimi doğrudan organları olan konseylerle -aşağıdan yukarıya- doğru işleyen bir yönetime katılım mekanizması oluşturan sosyalist demokrasi toplumsal özgürlükler için (onların yararına) “sömürme”, “sınırsız tüketme”, “daha fazla kâr için doğayı, insan hayatini hiçe sayma özgürlüğü”nü ilga eder… 

Ki bu da mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi ya da yadsınmanın yadsınmasıdır.

Bu çerçevede Karl Marx’ın sosyalist demokrasi kavramı, özel ile evrenselin birleşimidir. 

Mesela Karl Marx’ın “insan haklarının özüne” itirazı yoktu. İtirazı, bu hakların sadece burjuvanın kullanabileceği şekilde inşasınaydı. 

O hâlde toplumsalı inkâr etmeyen tüm hakları güvence altına alan sosyalist demokrasi; elini dokunduğu her şeyi metalaştıran kapitalizmin “özgürlük” kavramını da metalaştırmasının karşısında dururken; bireyi toplumsala, toplumsalı da bireye feda etmeden farklılıkların meşruluğunu pekiştiren kolektivizme sarılır; Konseylerde/ Şuralarda hayata geçirdiği gibi… 

Bu da nihai kertede büyük insan(lık)dan yana saf bağlayan vicdanın toplumsallaştırılmasını “olmazsa olmaz” kılar…

 

VİCDAN

 

Sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi niteleyen esaslardan birisi de sınıfsal vicdandır; olmalıdır.

Vicdan, bir sınıfsal mücadelenin “insanî” vasıfları kaybetmemesi için elzemdir. Çünkü cellatların ilk öldürdükleri şey olan vicdan bir yargıçtır…

Aristoteles’in, “İradene hâkim, vicdanına esir ol”; Mahatma Gandhi’nin, “Her sabah kalktığım zaman kendime şöyle bir söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka bir kimseden korkmayacağım”; Publilius Cyrus’un, “Kapanmayan tek yara vicdan yarasıdır”; Sezen Aksu’nun, “Bütün büyük dönüşümler, hayata vicdan gözüyle bakan vicdanlı insanların gücüyle gerçekleşir”; Hrant Dink’in, “Sağduyunun vicdanın sesi suskunluğa mahkûm edildi. Şimdi o vicdan çıkış yolu arıyor,” notunu düştükleri vicdan asla susmayan, susturulamayan çığlıktır.

Vicdanın, ileriye doğru ikaz-edici, geriye doğru ayıplayıcı niteliklerinden bahseden Heidegger’in haksız olmadığı çok açıktır. Çünkü vicdan somut bir şeydir. Sadece kalpte ağrı, alında ter, gözde yaş değil; sıkılı bir yumruk, kendinden emin bir itirazdır, asla geri adım atmayan… 

Sınıfsal iyinin ve iyiliğin doğru olduğuna inanan; iyi ve kötüyü ayıran olgu hakkında Herman Hesse, “Vicdan dediğimiz şeyin ahlâkla, yasalarla hiçbir ilintisi yoktur, onlarla en korkunç, en öldürücü karşıtlıklar içersine girebilir, ama öte yandan sonsuz denecek kadar güçlüdür, bencillikten, gururdan daha güçlüdür,”[4] der…

“Benlik mahkemesinde savcı”; “Var olma bilincini, ağırlığını kaldıran hamal” olarak da tanımlanması mümkün olan vicdan insanı insan yapan en önemli özelliktir. Vicdanınız yoksa insanlığınız da yoktur. İnsan vicdanıyla insandır…

O hâlde insanları örgütleyip, harekete geçiren örgütlerin de kolektif vicdanları olmalıdır. Çünkü size (ve örgütünüze) yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmamak, yaptırmamak, yapılmasını onaylamayıp, karşı çıkmaktır vicdan; böyle bir hakikâttir…

Örgütlü mücadelede yoksunluğu en fazla hissedilen vicdan konusunda bakın ne der Ahmet Telli: 

“… ‘Kendi kavramlarımı geri istiyorum’. Vicdan da bunlardan biridir. İçi boşaltılınca metafizik bir kavram hâline dönüşür vicdan. Oysa kendi hayatınıza çağırdığınızda somut bir şeydir. Somut bir şeyden soyut bir şey olmaya başlayınca iktidarın malzemesi oluyor. Oysa iktidarın bu kelimeyi hiç kullanmaması gerekiyor. biz bu kavramı mutlaka geri almalıyız. Şiirimizle, romanımızla ve hayatımızla…”[5]

Çünkü vicdan birinin erdemini, iyiliğini, diğerkamlığını değerlendirmenin kısa yoludur; insanî (ve örgütsel) hakkaniyettir; iyiyi kötüden ayırmadır; adalet duygusudur. 

Kişiyi kendi eylemleri hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi iyileri ve değerleri üzerine doğrudan doğruya ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güçtür. 

Nihayet bilinç, duygu, hafıza, sınıfsal konumlanış, karar verme gibi süreçler vicdanı oluşturan unsurlardır.

Bu yanıyla da vicdan insanlığın umududur.

Tam da bunun için “Vicdan, kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil midir?” der Nazan Bekiroğlu

Özetle kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamaktır vicdan ve öyle görünse de yalnızca kişisel değildir; toplumsallaşabilir; zaten toplumsallığa değgindir. Çünkü vicdanımız, ötekine karşı davranışlarımızın ölçütlerine havidir! 

 

ETİK VE AHLÂK

 

Nihayet bir etiği olmalıdır örgütün…

Felsefenin temel disiplinlerinden birisi olan Etik, Yunanca da “ethos”dan gelir. “Ethos” da “Bir yerde bulunma, ikamet etme, birlikte yaşama” anlamına gelmektedir.

Aristo’ya göre de “Karakter bilimi”dir; insanların yaptığı her hareketin, her davranışın ahlâka uygun olup olmadığını inceler. Felsefenin ahlâk anlayış(lar)ını sorgulayan etik ahlâk bilimidir de…

Özetle insan (ve örgüt) davranışlarını ahlâki kurallar çerçevesinde araştırıp; insanlar arası (ve elbette örgütler arası) ilişkilerin düzenlenmesi, yönlendirilmesiyle de ilgilenir etik …

Aristo’nun ‘Ahlâk’ başlıklı yapıtında belirttiği üzere, ahlâk alışkanlık ve tekrar yoluyla öğrenilir/ öğretilir…

Her sınıfı, kendi hayatının/ kimliğinin ahlâkı tanımlarken; ahlâkın sınıfsallığı konusunu F. Engels, ‘Anti-Dühring’ de şöyle ifade eder: “Toplum şimdiye dek sınıfsal çelişkiler içinde gelişmiştir, ahlâk da daima sınıfsal olmuştur: Bu ahlâk ya egemenliği ya egemen sınıfların çıkarlarını haklı göstermiş ya da baskı altında

bulunan artık bu egemenliğe karşı yeterli derecede sağlamlaşmış olan sınıfın nefretini ifade etmiş ve baskı altındakilerin ilerideki çıkarlarını savunmuştur…”[6]

Bir radikal sosyalist için toplumsal sorumluluk olarak formüle edilmesi gereken sosyalist ahlâkın ancak politik/ ideolojik mücadele içerisinde anlamı olabilir. Soyut olarak söylenecek sözlerin fazla bir anlamı olamaz.

 “Toplumsal ahlâk ancak özgürlükle mümkündür ve özgürlük ancak ahlâki normlarla donatılmış toplumda kanıtsanabilir”ken;[7] yaşama kasteden, bitiren, yaşamı riske atan her şey ahlâksızdır.

Ve nihayet isyan da, örgüt de başkaldırdığınız toplumun dayattığı ahlâka ve normlarına karşıysa; alternatifini fiili olarak yaratıyorsa gerçektir...

 

NİHAYET

 

O zaman toparlayalım buraya kadar söylediklerimizi.

Bir sosyalist hareket hem kazanımları hem de yenilgilerinden ders çıkartabildiği ölçüde kendini diri tutabilir. “Ders” çıkartabilme, kendini sürekli olarak yenileyebilme kapasitesi, (öz)eleştirelliği yitirmemeye içkindir.

(Öz)eleştirellik, sosyalist harekette iki değeri önvarsayar: özgürlük ve çoğulculuk.

Sosyalist hareket için özgürlük örgütlenmenin zorunluluğunun bilincinde olmak ve/fakat örgüt fetişizmine düşmemektir. Bir başka deyişle, örgüt, sosyalistler için hedefe, yani devrime yönelen aygıttır; insanlardan oluşur; başarısının sırrı ise bir yandan oluşturucu unsurlarını “herkesin yeteneğinden, herkesin ihtiyacına göre”lik ilkesi doğrultusunda istihdam edebilmesi, ikincisi ise kendini günün siyasal gereklerine uyarlayabilme yetisidir. 

Sosyalist demokraside tezahür eden çoğulculuk ise, farklılığın bilinci ve olumlanmasıdır. Bir sosyalist hareket, bir siyasal geçerliliğe denk düşmek istiyorsa eğer, hem kendisinin, hem de dönüştürmeyi hedeflediği toplumun çoğul ve çok-veçheli yapılanışını dikkate alarak örgütlenmek durumundadır. 

Sosyalist örgüt, “apparatchik”lerden ya da “emir kullarından” değil de, özgür bireylerden oluştuğu ölçüde, vicdanı güdücü ilke kabul etmelidir. Çünkü her türlü insanî/isyancı çıkışın ilksel ilkesi ve dinamosu olarak vicdan, çeşitliliği vazgeçilmez sayan sosyalist örgütlenmenin birliğinin güvencesidir. Neyin “adaletli/hakkaniyetli” olup neyin olmadığına ilişkin seçimler, sosyalistler için birleşme zeminidir.

Ne ki “vicdan” öznel bir kurgu olarak ele alınamaz. Sosyalist hareketin sınıfsal yönelimi doğrultusunda bir “etik”in aslî unsuru olarak değer kazanır ancak. Bir başka deyişle, vicdan, toplumun bütününü her türlü sınıfsal tahakkümün tarihin çöplüğüne atılacağı bir “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” mekânına dönüştürme mücadelesi ile biçimlenmiş bir “Etik” ile bağlantılandığında soyut bir güdü olmaktan çıkarak dönüştürücü bir kuvvet hâline gelecektir.

 

24 Haziran 2013 12:11:06, Ankara.

 

N O T L A R

[*] Gelecek Dergisi (Kıbrıs), Yıl:3, No:83, Ocak-Şubat 2014…

[1] Sokrates.

[2] Aydın Çubukcu, “Türkiye’de Eleştiri Çökmüştür: Eleştirinin Yeri, Rolü, Önemi - 1”, Evrensel, 1 Mart 2013, s.7. [3] Matthew Arnold-Thomas Ernest Hulme-T.S. Eliot- Walter Horatio Pater, Eleştiri; Anlamı ve İşlevi, Yayına Hazırlayan ve Çeviri: Ahmet Aydoğan, İz Yay., 2002.

[4] Herman Hesse, “Dostoyevski Nasıl Okunmalı”, Kitap-lık, Çeviren: Ahmet Cemal, 1994.

[5] Ahmet Telli, http://www.radikal.com.tr/…14.12.2011&categoryid=82

[6] F. Engels, Anti-Dühring, Çev: Kenan Somer, Sol Yay., 2003.

[7] Turan Okalin, “Toplumun Kolektif Vicdanı Olarak Ahlâk”, Gündem, 17 Nisan 2013, s.11.

91347

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Sayfalar

Temel Demirer

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar