Cumartesi Mayıs 11, 2024

PARTİMİZ TKP-ML 1. KONGRE’SİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ! PARTİYLE DEVRİME ŞAN OLSUN 1. KONGREMİZE!

Partimiz TKP-ML, kuruluşundan 47 yıl sonra 1. Kongre’sini gerçekleştirmiş bulunuyor. Kongremiz sınıf düşmanlarımızın ve Partimizi içten darbelemek isteyen sol görünümlü sağ oportünist çizgi sahiplerinin saldırıları altında gerçekleştirildi. Kongremizin tarihsel önemi, Partimize yönelik gerçekleştirilen düşman saldırılarıyla birlikte Partimizi darbeleyip tasfiye ederek, militanlarımızda, taraftarlarımızda ve halkımızda “umut kırımı” ve “güven bunalımı” yaratmak isteyenlere dur demesidir. Bununla yetinmeyip kuruluşundan itibaren resmi bir programa sahip olmayan Partimizi bir programa kavuşturmasıdır.

1.Kongre’mizin önemi gerek düşmanın yoğun saldırıları ve gerekse de darbeci tasfiyeci çizgi sahiplerinin uyguladığı deşifrasyon ve ihbar furyası altında son derece yoğun bir gündem ve temsili değil doğrudan demokrasiyi işleterek gerçekleştirmesinden kaynaklıdır. Partimiz, bir yandan gücü ve gerçekliği oranında sınıf mücadelesinin gündemlerinden kopmamış, diğer yandan ise kendi içinde sorunlarını tartışmış ve kongresinde de bu sonuçları sentezlemiş durumdadır.

Partimiz, Alman emperyalizmi ve TC faşizminin ortaklaşa gerçekleştirdiği merkezi saldırı sonrasında, birliğine yönelen görünürde “sol” oportünist gerçekte sağ oportünist darbeci tasfiyeci çizgi sahiplerini, kongre ya da konferansa taşımak istemiş, bu yönlü bir iki çizgi mücadelesi içinde olmuş, ne var ki bu çizgi sahipleri “hizip” ilan ettikleri Partimizle bu platformda hesaplaşmaktan özellikle kaçmışlardır. Partimiz, bu çizgi sahipleriyle merkezi platformlarda mücadeleyi zorlamış ancak bu çizgi sahipleri kendilerini ısrarla Parti iradesine dayatmış, varolan krizi değil Partiyi çözmeyi ve böylece kendi iktidarlarını korumayı ve Partiyi bölmeyi tercih etmişlerdir. Ardından da Partiyi sahiplenen kadrolarımıza, üyelerimize, militanlarımıza ve taraftarlarımıza yönelmişlerdir. Bu koşullar altında Partimizi sahiplenen MLM’ler bir Örgütlenme Komitesi kurmuşlardır.

Örgütlenme Komitesi bir yandan sınıf mücadelesinin gündemlerine müdahale ederken diğer yandan Partinin yeniden örgütlenmesini önüne koymuş, Parti iradesinin merkezileşmesi için çalışmalarına başlamıştır. Bu sürecin başlangıcında Parti üyemiz Nubar Ozanyan yoldaş Rojava’da şehit düşmüştür. Partili kimliğimizin özü ve özeti olan Nubar Ozanyan yoldaşın kaybı, Partimiz açısından ağır bir darbe olmuştur. ÖK bu süreç içinde Parti güçlerimizin korunmasında, faaliyetimizin kesintisiz devamında, gerilla güçlerimizin sevk ve idare edilmesinde ve en önemlisi de merkezi platformumuzun örgütlenmesinde çalışmalarına devam etmiş, önüne çıkan kimi engellemelere karşı uluslararası düzeyde etki yaratan bir kampanya yürütmüştür. Bu pratik, Partimizin iddia ve cüretini dosta da düşmana da göstermiştir.

Son On Yıl: Sağ Oportünist Bir Çizgi Ve Hesap Vermemek İçin Partiyi Bölmek!

8.Konferans’ımızdan on yıl sonra toplanan Kongre irademiz, Konferans’tan günümüze kadar geçen süreyi incelemiş, başta 8. Konferans’ımızın iradesini devrettiği 8. PMK olmak üzere Partimizin bütün faaliyet alanlarını değerlendirmiş ve kimi sonuçlar çıkarmıştır.

On yıl gibi Parti tarihimiz açısından oldukça uzun ve tüzüğümüz açısından kabul edilemez bir süre boyunca 8. PMK’nın en önemli başarısızlığını Partiyi merkezi bir iradeye taşıyamaması olarak tespit eden Kongremiz, Partiyi bu kaostan çıkarmak amacıyla kurulan ÖK’nın faaliyetini de değerlendirmiş, kimi eksikliklerine rağmen kuruluş amacını yerine getirmesinden dolayı başarılı bulmuştur.

Kongremiz 8. PMK önderliğini ideolojik, politik, örgütsel ve askeri olarak değerlendirmiş, 8. Konferans’ın 8. PMK’ya ve Partinin önüne koyduğu ve dört ana yönelim olarak tanımladığı görevleri, kimi dönemlerde atılan ileri adımlara rağmen esasta yerine getirmede başarısız kaldığını tespit etmiştir.

Önderlik demek her şeyden önce ideolojik önderliktir. 8. PMK bırakalım Partiye ideolojik önderlik etmeyi, kendisi ideolojik bir sorun olarak Partinin karşısına çıkmış ve nihayetinde iradesini yitiren bir organa dönüşmüştür. Politik alanda yaşanan kimi gelişmeleri tahlil etme ve Partinin önüne görev olarak koymasına rağmen, bu adımları süreklileştirmediği ve denetlemediği için başarısız kalmıştır. Örgütsel alanda kadro ve halef yetiştirme politikası olmasına rağmen, bırakalım Partiyi örgütsel olarak ileriye taşımayı, daha geri bir pozisyona savurmuştur. Parti çevresinde sayısız ileri militan olmasına ve faaliyetin önemli bir kısmı bu yoldaşlarca omuzlanmasına rağmen, bu yoldaşları partilileştirmek üzere bir yönelim izlenmemiştir. Askeri olarak ise Dersim’de gerilla savaşının ilk adımları atılmasına rağmen, ortaya çıkan gelişmeye doğru müdahale edilmemiş, gerilla savaşının yaşadığı tıkanmanın ve kendini tekrar etmesinin önüne geçilememiştir. Rojava’da atılan adımlar ise Partinin darbeci tasfiyeci saldırıya maruz kalması nedeniyle gerektiği gibi değerlendirilememiştir.

Bu noktada Kongremiz yaşanan sürecin sorumluluğunu sadece 8. PMK olarak değerlendirmemiş, Partinin bu süreçteki rolü ve oportünist tavrı üzerinde de durmuştur. Önderliğin belirleyici olduğu yerde, haklar ve görevler paylaşımında, bir bütün olarak Partinin önderlik üzerinde denetim, sorgulama ve hesap sorma görevini yerine getirmediği üzerinde durmuş ve bu tavrı mahkum etmiştir.

Partimizin Güvenliği Her Şeyin Üstündedir!

Kongremiz Partimizin son süreçte yaşamış olduğu düşman operasyonlarını (2015 Merkezi operasyonu, 24-28 Kasım Aliboğazı vd.) değerlendirmiş ve çeşitli sonuçlara ulaşmıştır. Bir kısmını kamuoyuna açmayacağımız bu kararlarda Kongremiz; “sol” görünümlü sağ oportünist darbeci tasfiyeci çizgiye önderlik edenlerin niteliği üzerinde durmuş ve belli bir netliğe kavuşmuş durumdadır.

Kongremiz, Nisan 2015 karşı devrimci saldırısı öncesi ve sonrası üzerinde durmuş, ardından Partimize yönelik gerçekleştirilen darbeci tasfiyeci saldırıyla birlikte tartışmaya açılan “düşman uzantısı” iddialarına son noktayı koymuş ve tüzüğümüzden hareketle darbeci tasfiyeciliğin değerlendirmesini yapmış bulunmaktadır. Kongremiz toplamda bu süreçte Partinin duruşunu sorgulamış ve çeşitli sonuçlara ulaşmıştır.

Kongremiz, Partimizin yaşamak zorunda bırakıldığı bu süreçte özellikle halk kitleleri nezdinde güvenirliliğinin hedeflendiğini, sadece Partimizi değil genel olarak halk kitlelerinde devrime olan umutların kırılmak istendiğini tespit etmiş ve doğru sorular sormanın doğru yanıtlara ulaşmamızı sağlayacağı sonucuna varmıştır. Bu anlamda meselenin dışımızda değil içimizde olduğu, Partimizin ideolojik olarak sağlamlaşmadığı, stratejisi doğrultusunda davranmadığı, devrimci çalışma tarzını uygulamadığı koşullarda bu türden gelişmelerle karşılaşmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla asıl sorunu Partimizde aramak doğru olandır. Devrimci olandır.

Kongremiz hem ülke dışında hem de ülke içinde Partimize yönelik saldırı tehlikesinin devam ettiğini, emperyalistlerin partimizi bir tehlike olarak görmeyi sürdürdüklerini ve yeni saldırılar gerçekleştirebileceklerini, darbeci tasfiyeciliğin yarattığı deşifrasyon ve ihbar etme pratiklerinin ise Partimizin güvenliğini tehdit etmeyi sürdürdüğünü tespit etmiştir. Bu yönlü önlem alma çabalarımız ve attığımız adımlar dahi darbeci tasfiyeci grup tarafından yeni deşifrasyonlar ve ihbarcılıkla karşılanmaktadır.

Bu noktada yapılması gereken, yılların deneyimi üzerinden elde edilen ilkelerimizle hareket etmek, doğru bir çalışma tarzını hayata geçirmek, devrimci uyanıklığı bir an olsun elden bırakmamaktır. Söz konusu olan iktidar iddiası olan Partimizin güvenliği, yoldaşların ve halkımızın kanı, canı ve emeğidir. Gerisi elbette teferruattır.

 

On Yıllık Değişim: Emperyalist Kapitalist Sistemin Krizi ve Faşizmin Yükselişi

Parti Kongremiz, 8. Konferans’ımızdan günümüze geçen 10 yıllık sürede ülkede ve dünyada yaşanan gelişmeler ve değişimler üzerinde durmuş ve belli sonuçlara ulaşmıştır. Bu sonuçlar önümüzdeki süreçte uygun biçim ve yöntemlerle kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Kongremiz uluslararası alanda emperyalist kapitalist sistemin ekonomik krizinin halen devam ettiği, buna rağmen emperyalist kapitalist sistemin kendini yeniden üretmeyi başardığını, başta vekalet savaşları olmak üzere dünya çapında emperyalistler arası krizin ve çelişkilerin şiddetlendiği, emperyalist klikler arasında dengelerin değiştiği vb. tespitlerde bulunmuştur.

Bu sürecin Afrika, Güney Asya, Latin Amerika ve Ortadoğu üzerinde doğrudan doğruya yansımaları olduğu, devrimin fırtına merkezlerin halen ezilen bağımlı uluslar ve ülkeler olmaya devam ettiğini vurgulamıştır. Bu noktada özellikle Partimizin Ortadoğu yöneliminin devrimci sonuçlar üretmeye uygun bir zemin sunduğu üzerinde durulmuştur.

Enternasyonal proletaryanın ve ezilen dünya halklarının emperyalist kapitalist sistemin uygulamaya koyduğu politikalara ve bunların yaratmış olduğu sonuçlara yönelik itirazlarının, isyanlarının, eylem ve protestolarının çeşitli biçim ve içeriklerde sürdüğü ancak komünist bir önderlikten yoksunluğun önemli sorun olduğu tespitini yapmıştır. Bu bağlamda Kongremiz uluslararası komünist hareketin içinde bulunduğu durumu tartışmış, “komünistlerin birliği geleceğin değil bugünün sorunudur ve proletaryanın enternasyonal bir örgüte ihtiyacı vardır” görüşünü ileriye sürmüştür. Aynı zamanda kongremiz Partimizin anti-emperyalist, anti-faşist kitle örgütleri, devrimci ve ilerici örgütlerle ilişkileri üzerinde durmuş, Partimizin yönelimi ile birlikte ele alınmasını kararlaştırmıştır.

Kongremiz son on yıllık süreçte ülkemizde yaşanan ekonomik ve sosyal gelişmeler üzerinde durmuş, ekonomik krizin siyasal krize yol açtığı, Türk hakim sınıflarının yönetememe krizi içinde olduğu, başta ekonomik kriz olmak üzere hakim sınıflar arasındaki çelişkilerin keskinleşmesiyle darbe girişimlerinin vb. dönüp, ilerici devrimci örgütlere ve halk hareketine yönelmesini doğurduğu, krizin her alanda faşist saldırganlığı artırdığı üzerinde durulmuştur.

Kongremiz, Türkiye devrimci komünist hareketinin önderlik meselesinin tayin ediciliği üzerinde durmuş, Partimiz de dahil olmak üzere, Türkiye devrimci hareketi işçi sınıfı ve halkın mücadelesine önderlik etmede sınıfta kaldığını vurgulamıştır. Kongremiz bu noktada özeleştirel bir tutum içinde olmayı doğru bulmaktadır. Partimiz de dahil olmak üzere devrimci örgütler, işçi sınıfıyla, halk kitleleriyle, onların kendiliğinden de olsa hareketleriyle ilişkilenmede, sınıfla ve halkla temasta ve örgütlenmede sorunlar yaşamaktadır. Bu nedenledir ki başta Partimizde yaşanan darbeci tasfiyeci saldırıda olduğu gibi, devrimci komünist hareketler örgütsel sorunlarla karşı karşıya kalmış, içten darbelenerek güç kaybetmiştir.

Sürecin ağırlığı ve faşizmin saldırganlığının üst boyutta olması, beraberinde devrimci komünist hareketlerin birlikte hareket etmesini ikili ya da çoklu eylem birlikleri içinde süreci karşılaması gerektiğini dayatmaktadır. Bu noktada HBDH önemli bir olanak olmakla birlikte Partimizin bu eylem birliği içinde rolünü oynayamadığını vurgulamak gerekir.

Kitle hareketinin dibe çekildiği, dipte güç biriktirdiği ve koşulları oluştuğunda dalgalar halinde yüzeye vuracağı durumda, en dipte kitlelerle temas etmek, stratejik yönelimimiz doğrultusunda çalışmayı sürdürmek doğru olan devrimci tutumdur.

Yenilenmeyen Yenilmeye Mahkumdur!

Partimizin 8. Konferans’ından günümüze yaşanan gelişmeleri inceleyen Kongremiz, Türkiye toplumunda yaşanan değişimleri ve ortaya çıkan çelişkileri tahlil etmiş ve kimi devrimci sonuçlara ulaşmıştır. Bu noktada önemli olan husus, kendi öznel subjektif dünyamızı, nesnel dünyanın yerine geçirmemektir. Kendi öznel düşüncelerini nesnel dünyanın yerine geçirenler oportünizme düşmekten kaçamazlar. Nesnel dünyada yaşanan değişimleri inceleyip, dünya görüşü doğrultusunda yeniden üretmeyenler yani bayatı atıp tazeyi almayanların, kirli gömleği çıkarıp temiz gömleği giymeyenlerin sınıftan ve halk kitlelerinden kopması kaçınılmazdır.

Partimizin son on yıllık süreçte izlediği çizgi bu olmuştur. Kongremiz, Partimizin kuruluşundan itibaren ertelediği program tartışmasında bu noktanın üzerinde durmuş ve günümüzde Türkiye toplumunun içinde bulunduğu durumdan hareketle yeni başlıca çelişmeler tespit etmiştir. Kongremiz bu çelişmeleri, “ezen ulusla ezilen ulus ve milliyetler arasında çelişme”, “ezen inançla ezilen inançlar arasında çelişme”, “ataerkil sistemle ezilen cins arasında çelişme” ve “sistemle ekolojik sistem arasındaki çelişme” olarak belirlemiş ve programını zenginleştirmiştir.

Kongre irademiz ayrıca ülkemizde başlıca çelişmeler içinde değerlendirdiği “ezen ulusla ezilen ulus ve milliyetler arasında çelişme” içerisinde Kürt ulusal sorununu tartışmış ve UKKTH yerine Özgürce Ayrılma Hakkı kavramının kullanılmasını kararlaştırmıştır. Yine bu gündem içinde Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi kavramının kullanılması ve Kürt ulusal hareketinin, ulusal devrimci bir hareket olarak tanımlanmasını kabul etmiştir.

Kongre irademiz ayrıca Partimizin yaşadığı “sol” görünümlü sağ oportünist darbeci tasfiyeci çizgi sahiplerinin pratiklerinin değerlendirilmesiyle tüzük maddelerini yeniden ele alıp düzenlemiş, Parti isminin yazımını ise bu çizgi sahiplerinin de aynı ismi kullanmaları nedeniyle TKP-ML olarak değiştirmiştir.

Şan Olsun Komünist Kadın Örgütümüze!

Kongre irademiz, Partimizin kuruluşundan itibaren ihmal edilen, bu anlamıyla bir özeleştiri konusu olan ezilen cins ve mücadelesine yaklaşımını da değerlendirdi ve özerk bir komünist kadın örgütlenmesi olarak Komünist Kadınlar Birliği’nin kurulmasını kararlaştırıldı.

Partimizin kuruluşunda değinilen ancak daha sonraki yıllarda kurulması yönlü bir adım atılmayan aksine Parti içinde dahi tüzüksel anlamda daha geri bir noktaya savrulan ezilen cins ve mücadelesine yaklaşım; 8. Konferans’ımızla birlikte daha sistemli ele alınmış, esas olarak Partili kadın yoldaşlarımızın emeği ve mücadelesi sonucunda nitel bir sıçramayla önemli bir düzeye ulaşmış durumdadır. Gerisi örgütsel inşa sorunudur ve başta kadın yoldaşlarımız olmak üzere Partimiz bu görevi, Kongre iradesinden aldığı güçle yerine getirecektir.

Komünist Kadınlar Birliği’nin kuruluşu ve mücadelesi sadece emperyalizme, faşizme değil başta ataerki olmak üzere her türden gericiliğe karşı partinin kendi içindeki mücadelesini geliştirecek, onun devrimci yanını da güçlendirecektir.

Partimiz Türkiye Devrimine Önderlik Etmeye Muktedirdir!

1.Kongremiz; dünyada ve Türkiye’de yaşanan değişimlerle birlikte, Partinin kendisini ve faaliyet alanlarını değerlendirerek, önüne gerçekçi olmayı, yakına ancak ileriye doğru adımlar atarak, ideolojide derinleşmeyi, politikada yetkinleşmeyi, örgütsel anlamda sağlamlaşmayı ve askeri olarak kararlılık vurgusu yaptı.

Kongremiz, Başkan Mao’nun; “Devrimci savaşa önderlik etme yeteneğimizden kuşku duyan herkes oportünizm batağına saplanacaktır” (Mao Zedung, Japon Emperyalizmine Karşı Taktikler Üzerine, 27 Aralık 1935, Cilt 1, Kaynak Yayınları, sayfa, 206) ifadelerinden hareketle Partimizin Halk Savaşı’na önderlik etme yeteneği, bilgisi ve tecrübesi olduğundan hareket etti ve Halk Ordusu’nun önüne çeşitli görevler koydu.

Kongremiz faşizmin, emperyalizmin, feodalizmin, ataerkinin ve her türden gericiliğin saldırılarına karşı esas olarak ideolojik bir duruş sergilenmesi gerektiği, bu anlamıyla Marksizm Leninizm Maoizm biliminin Partimizin, enternasyonal proletaryanın ve halkımızın elinde en önemli silah olduğunu teyit etti.

Kongre irademiz, ideolojik meselelerde taviz vermeden politik alanda yaşanan gelişmeleri doğru tahlil edip müdahale etmenin, belirlenmiş biçim ve içeriklere saplanıp kalmadan yeni açılımlar yapma cüretinin ideolojik derinleşmenin üzerinden yükselecek politik yetkinlikle olabileceğinin altını çizdi.

Kongremiz, başta emperyalizmin, faşizmin partimize yönelik saldırıları olmak üzere, Partimizi tasfiyeye yönelen darbeci tasfiyeci oportünizmin her türlü deşifrasyon, ihbarcılık, tehdit ve taciz politikalarına karşı örgütsel olarak sağlamlaşmanın son derece önemli olduğunu ifade etti ve bu alanda izlenecek yol haritasını belirledi.

Kongremiz, askerileşme alanında 8. Konferans’tan günümüze yaşanan tecrübeleri özetledi ve başta Halk Ordusu olmak üzere partinin bütününün ve özerk örgütlenmelerinin önüne önemli ve planlı görevler koydu.

Toplamda Kongremiz, önceki tarihsel tecrübeler de dahil olmak üzere son on yıllık süreyi değerlendirdiğinde kavranması gereken temel halkanın Partimizin doğru çizgisinin (ve askeri çizgisinin) ancak ve ancak mücadele içinde gelişip güçlenebileceğinin altını çizdi. Partimiz kendi içindeki sol ve sağ oportünizmle amansız bir mücadele vermeden kendi komünist çizgisini geliştiremeyecek ve güçlendiremeyecektir.

Kongre irademiz, Partimizin kendi ilkelerine, tarihsel tecrübesine dayandığı ve kitlelerin mücadelesi içinde olduğu ve kitlelerin hareketleriyle doğru temelde ilişkilendiği müddetçe gelişip güçlenebileceği, iktidara aday olan, Halk Savaşı’nı basitten karmaşığa büyüten bir pratik izleyebileceğini güçlü bir şekilde vurguladı. Kongremiz bu noktada temel meselenin Partiye ve kitlelere güven olduğunun, parti ve kitleler olduğu müddetçe her türlü mucizenin yaratılabileceğinin altını çizdi.

YAŞASIN 1. KONGRE’MİZ!

YAŞASIN PARTİMİZ TKP-ML, HALK ORDUMUZ TİKKO, GENÇLİK ÖRGÜTÜMÜZ TMLGB, KADIN ÖRGÜTÜMÜZ KKB!

YAŞASIN HALK SAVAŞI!

YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZM-MAOİZM!

YAŞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ!

TKP-ML Merkez Komite Siyasi Büro

Nisan 2019

14766

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar