Salı Mart 19, 2024

Rahat uyu ey ihtilalin oğlu, halkların kardeşliğinin komünist yoldaşı!

2005 yılında Ermeni Soykırımı’nın 90. yılında Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) heyeti olarak Nubar yoldaşın Ermenistan’daki evinde yaklaşık 2 hafta konaklama şansına sahip oldum. Her ne kadar Ermenistan devlet bakanları bizleri Ararat Hoteli’nde ağırlamak için bu oteli tahsis etmek etseler de, bizler heyet olarak Nubar yoldaşın evinde kalmaktan yana tercihimizi kullandık. Kaldığımız bu iki hafta içinde kendisiyle birçok konuda kapsamlı sohbet etme şansına sahip olduk ve orada yürüteceğimiz faaliyetler noktasında birlikte plan yapma imkanı bulduk. Bizde çok derin bir etki bıraktı, olaylara bakış açısı, çalışkanlığı, öz disiplini ve mütevazılığı örnek alınması gereken yönlerdendi.  Mesela büyük yürüyüş için ATİK konseyimizin hazırladığı kitapçığın Ermenice çevirisini birkaç gün içinde yaptı ve basımında yardımcı oldu. Orada bulunduğumuz o dönem Nubar yoldaş, Transkafkasların Lenin'i olarak bilinen Stepan Sahumyan yoldaşın hayatını anlatan kitabın Türkçe'ye çevirisini yapmaktaydı. 

Kendisinin günlük yaşantısından hatıralarıma kazınmış ve beni etkilemiş olan en önemli nokta ise 10 kilometrelik günlük  koşusunu bitirdikten sonra 1 veya 2 soğan soyup ekmeksiz yiyor olmasıydı. Bu durum çok dikkatimi çekmişti. Bir gün bunu kendisine sordum ‘neden her gün soğan yiyorsun’ diye? Ve bunun yaşadığı yoksulluktan kaynaklı olduğunu anlamam çok zor olmadı. Bilen yoldaşlar bilirler Ermenistan verimli topraklar sahip değil ve o topraklarda en fazla soğan ve patates yetişir. Aynı zamanda diğer meyve sebze türleri Avrupa'dan bile daha pahalıdır. Çünkü büyük bir kısmı dışarıdan ithal ediliyordu. Yine o dönemi yasayanlar ve heyet olarak bizimle giden yoldaşlar bilirler Ermenistan'ın bağımsızlığına 1990 yılında kavuştuğunu ve bu yeni devletin halkının yüzde 85'ine yakınının işsiz, geri kalan yüzde 15 olan çalışan oranının ise aylarca maaş alamadığını. Dolaysıyla yaşanan onca acının üstüne  bir de yoksulluk eklenince bu ağır yaşamın tarifini yapmaya sözcükler yetmiyordu. Bu yüzden Ermenistan'da yaşayan halkın neredeyse tamamı diasporada yaşayan Ermeni gurbetçilere ekonomik olarak bel bağlamıştı. Ben pratik olarak tanık olduğum 2005 yılından bahsediyorum, tabi şimdi durum nasıl çok da fazla bilemiyorum. Bu yoldaşımın ve yoldaşlarımızın yaşadığı süreçler o kadar acı verici ki bazen onları tarif etmekte bile zorlanıyorum.  Hatta hatırlarken bile gözyaşlarımın akmasın diye kendimi zor tutarım. 

24 Nisan 2005'te ATİK olarak katıldığımız bu büyük yürüyüşte Nubar yoldaşın Ermenice çevirisini yaptığı kitapçıktan yürüyüşte dağıtmak için 20 bin adet basmıştık. Ben ve içinde bulunduğum heyet için o gün çok ama çok etkileyici bir şey oldu o gün. 20 bin bastırdığımız kitapçık birkaç dakikada tükendi hem de kimseye sunmadan. Hatta bu kitapçığı alanlardan geri gelip ellerimizi sıktılar, hatta sarılanlar bile oldu. Aynı gün olan başka büyüleyici bir şey ise, yaklaşık Ermenistan nüfusunun yarısının katıldığı yürüyüş -ki tahminen 1.5 milyon insan  Ermenistan özgürlük anıtına yürüdü- boyunca 1.5 milyon insandan duyduğum tek ses ayak ve kalp atış sesleri idi. Bu nasıl bir acıydı ki, doksan yıl sonra dipdiri taptaze tarifsiz idi.  Sanki 1915, 24 Nisanındaymışız ve soykırım için dağlara sürülen Ermeni halkının çektiği acıları bir kez daha Nubar yoldaşımızla yaşadık. Artık sözün bittiği, yürek acılarının tarif edilemediği bir an… 

Saraylar saltanatlar çöker 

kan susar bir gün 

zulüm biter. 

Menekşeler de açılır üstümüzde 

Leylaklar da güler. 

bugünlerden geriye, 

bir yarına gidenler kalır 

bir de yarınlar için direnenler... 

Şiirler doğacak kıvamda yine 

duygular yeniden yağacak kıvamda. 

ve yürek, 

imgelerin en ulaşılmaz doruğunda. 

ey her şey bitti diyenler 

korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. 

ne kırlarda direnen çiçekler 

ne kentlerde devleşen öfkeler 

henüz elveda demediler. 

bitmedi daha sürüyor o kavga 

ve sürecek 

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…

Rahat uyu ey ihtilalin oğlu! Bıraktığın bayrak şimdi daha da yükseklerde dalgalanacak! Rojava'da başlattığın "savaşı yayma" tutkunu daha da geliştirecek halkların kardeşliğine yoldaş olanlar. Ve bize öğrettiğin 40 yıllık devrimci yaşamın rehber olacak kalanlara! 

Komutan Nubar Ozanyan ölümsüzdür!

(Londra’dan bir Partizan)

39827

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Sayfalar