Cuma Mayıs 24, 2024

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın “milliyetçi Ermeni ve Rum lobilerini paralel devlet olmakla” ve dolaylı olarak da Türkiye’nin demokratikleşmesini engellemekle suçlayan açıklamaları büyük yankı buldu, çok tartışıldı.

Tartışma öyle bir boyuta ulaştı ki, 11 Ocak günü İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşen BDP heyeti, Öcalan’a bu konudan da söz etti. Aldığımız bilgilere göre, milletvekilleri Öcalan’a Agos’un son sayısındaki başyazısını okudu, Öcalan da buna karşılık olarak yanlış anlaşıldıklarını, meseleyi açıklığa kavuşturmak için Ermenilere yönelik bir mektup yazacağını ifade etti.

Hozat’ın açıklamaları ve sonrasında yaşanan tartışmaları birkaç farklı boyutuyla inceleyebiliriz. Ancak öncelikle, ona tepki gösteren Ermenilere yönelik hakaret ve suçlamalara dikkat çekmek gerekiyor.

Eleştiriye karşı nefret

Hozat’ın açıklamaları yayımlandıktan sonra, Agos yazarları Yetvart Danzikyan, Ohannes Kılıçdağı ve yayın yönetmeni olarak ben, internet sitemizde yayımlanmak üzere eleştirilerimizi dile getiren kısa birer not yazdık ve bu notlar bir haber metni olarak yayımlandı. Ardından, Taraf’ta Hayko Bağdat, Bese Hozat’a yönelik eleştirilerini açık bir mektupla duyurdu. 

Yani açıklamalara ilk tepkiyi gösterenler, Türkiye basınında zaten bir elin parmaklarını geçmeyen Ermeniler oldu. Dile getirilen eleştiriler ise bağcı dövmeyi değil üzüm yemeyi amaçlayan, yapıcı bir tona sahip, Hozat’ın dile getirdiği görüşlerin KCK’nın çoğulculuk iddiasıyla çeliştiğini vurgulayan dostane eleştirilerdi.

Buna rağmen, özellikle sosyal medyada, bizleri ırkçılıkla, milliyetçilikle, Kürt düşmanlığıyla, birilerinin maşası olmakla suçlayan ifadeler yayımlandı. Elbette ki bu hakaret ve suçlamaları Kürt kimliğine veya Kürtlere veya PKK-KCK-BDP-HDP çizgisindeki bütün Kürtlere mal etmek doğru olmaz. Ancak yine de, gözü dönmüş ideolojik bir tavrın sonucu olarak hiçbir eleştiriye tahammül edemediği gibi, diğer etnik gruplara karşı amansız bir öfkeyle davrananların Kürt hareketi çevresinde de hiç az olmadığını bu vesileyle görmüş olduk.

Bu, işin polemik yönü. İşin fikirsel yönüne baktığımızda ise çok katmanlı bir manzara göreceğiz.

1915: Bir tutukluk

Şahsen, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda, Kürt illerinde gördüğüm, özellikle Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, 30 yıllık iç savaşın etkisiyle de geçmişte Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Kürtlerin önemli bir kesimi, Türklerden farklı olarak, 1915’te Ermenilerin neler yaşadıklarını biliyor, kabul ediyor ve bundan dolayı büyük bir üzüntü duyuyor. Bu tutumu Türkiye şartlarında ne kadar değerli bulduğumu söylememe gerek dahi yok. 

Buna karşın, toplumsal tabandaki bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin kurumsal temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığını söylenebilir. Kültürel anlamda çoğulcu bir Türkiye’yi ve farklı halkların, dillerin bir arada yaşamını savunan Kürt hareketi, iş geçmişe, özellikle 1915’e geldiğinde çok daha düşük profilli bir siyaseti tercih etti bugüne dek.

Bu tercihin nedenleri çoğunlukla doğrudan 1915-1922 dönemine uzanıyor. Kürtler arasında bazı kesimlerin Ermeni soykırımına yoğun katılım göstermiş olması, Ermeni mülklerinin üzerine konan aşiret ve gruplar; ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu vilayetlerinde bir Ermenistan kurulmasın diye örgütlenen silahlı mücadele, Kürt siyasi hareketinin Ermenilerle ilgili geçmiş konusunda nispeten suskun kalmasına yol açtı.

Nedenler derinde

Daha önce Öcalan’ın, şimdi Bese Hozat’ın, ardından KCK’li Rıza Altun’un ve HDP’nin Adana adayı olarak adı geçen Ayhan Bilgen’in sözleri, bu tarihsel arkaplan üzerine oturuyor. Bu arkaplanda Kürt siyasileri, hem Ermenistan ile Kürdistan tahayyüllerinin coğrafi çakışmasıyla ilgili rahatsızlıklarını, hem de bazı Kürtlerin 1915’te İttihatçılarla yaptığı, cana ve mala ilişkin suç ortaklığının dile getirilmesine yönelik kaygılarını ifade etmiş oluyorlar.

Öcalan’ın daha önceki açıklamalarındaki “Ermeni milliyetçiliği” eleştirilerini de bu çerçevede okumak gerekiyor. Öcalan’ın buradaki hatası –geçmişte Ermeni milliyetçiliğinin yaptığı hataları sıralarken haklı olduğunu kabul etsek bile– bu hataları soykırımın nedeni olarak göstermesi. Çünkü hiçbir siyasi hareketin hataları, milyonu bulan sayıda insanın öldürülmesini ve yerinden edilmesini haklı gösteremez, bunun gerekçesi olamaz.   

Bese Hozat’ın açıklamaları ise, geçmişle değil bugünle ilgiliydi ve ‘milliyetçi Ermeni ve Rum’ lobilerinin paralel devlet olduğunu iddia ediyordu. Bu iddiaların iler tutar yanı yok, çünkü Ermeni ve Rum lobi gruplarının milliyetçi olduğunu kabul etsek bile, bunların Türkiye devleti, bürokrasisi veya toplumu üzerinde en ufak bir etkisi olduğunu iddia etmek saflık olacaktır.

Bu açıklamanın tehlikesi ise, tıpkı devletin ve resmi ideolojinin yaptığı gibi, Ermeni ve Rumları hedef göstermesi. Çünkü Türkiye’de özellikle gayrimüslim azınlıklar, zaten sürekli şüpheli, ikinci sınıf kabul edilirler, çoğunlukla yabancı güçlerin uzantıları olarak algılanırlar. Dolayısıyla bu açıklamasıyla KCK, siyasi iddiasından farklı olarak, bütün etnik ve dini grupların eşitliğine ve kültürel var oluşlarını sürdürmelerini savunmaya yönelik tutumunda hasar yaratacak bir açıklama yapmış oldu. HDP Eşbaşkanları Sabahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü ise yaptıkları açıklama ile bu hasarın farkında olduklarını ve giderilmesi için hal çaresi aranması gerektiğini gösterdiler.

Lobiler ne ister?

Hozat’ın sözlerinin zamanlaması, tıpkı Başbakan Erdoğan gibi ‘paralel devlet’ kavramına vurgu yapması, şüphesiz ki Kürt sorununda çözüm sürecini tehlikelerden sakınma çabasının bir dışavurumu. Kürtlerin, son bir yıldır yürütülen süreç sonucunda silahlar susmuşken, müzakereleri yürüten iktidarın abandone olmasını istememesi son derece anlaşılır. Ancak bu tutumu pekiştirmek için kullanılan yöntemler ve bunların içeriği ayrımcılık yaratan türden olunca, kaş yapayım derken göz çıkarmış oluyorsunuz. Bu da, her şeyden önce, ağır bedeller ödeyerek barış ihtimalini yoktan var eden bir siyasi hareket için nahoş bir durum.

Neticede, ‘Ermeni ve Rum lobileri’, beğenelim beğenmeyelim, Türkiye’ye dair en temel talepleri adaletin sağlanması olan, haksızlığa uğramış, yerlerinden yurtlarından edilmiş insanların temsilcileri. Bu kurumların pek çoğu, talep ettikleri adaletin ancak daha demokratik bir Türkiye’de mümkün olabileceğini de çok iyi biliyor.

Görünen o ki, PKK-KCK-BDP çizgisinin, Türkiye tarihine bakışında Anadolu’nun gayrimüslim halkları konusunda ciddi bir revizyona gitmesi gerekiyor. Bakalım Abdullah Öcalan’ın beklenen mektubu bu yönde ileri bir adım olacak mı?

ROBER KOPTAŞ

91059

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

Sayfalar