Pazartesi Mayıs 20, 2024

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Bu çağrıya Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht tereddütsüz bir şekilde uydular.  1914 yılında “Ana Vatan Savunması” adı altında Alman parlamentosunda yapılan savaş bütçesi oylamasında Karl Liebknecht ret oyu kullanarak emperyalist savaşa karşı çıktı. Savaş patlak verdiğinde Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht anti-emperyalist eylemleri örgütleyerek savaşa karşı en önde mücadele ettiler.

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaş sona erdiğinde Almanya savaştan yenilmiş olarak çıktı. Savaş sonrası yapılan genel seçimde SPD diğer burjuva partileriyle ortak hükümet kurdu. SPD iş başına geldiğinde ilk icraatı patlak veren Kasım Devrimine saldırmak oldu. Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Ocak 1919 yılında tutuklanıp Berlin'de kurşuna dizilerek katledildiler.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht'in kararlı anti-emperyalist duruşları, devrimde ısrarları dün olduğu gibi bugünde Alman işçi sınıfı başta olmak üzere tüm anti-emperyalistlere yol göstermeye devam ediyor.

Almanya'nın bölgesel savaşların bir tarafı olması, işgallerde yer alması ve tıpkı Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşında olduğu gibi yayılmacı emelleri bugünde devam ediyor. SDP'nin başını çektiği Kırmızı, Yeşil ve Sarı ortak koalisyon hükümeti silahlanmaya yüz milyar Euro ayırarak, olası bir paylaşım savaşına hazırlanıyor.

Ukrayna savaşının patlak vermesinden sonra yatırımlardaki durgunluk, silahlanmaya ayrılan bütçeyle işsizliğin ve yoksulluğun giderek artması, ırkçı partilerin oy oranlarını her seçimde artırmaları, polise daha fazla yetki verilmesi, devrimci ve ilerici örgütler üzerinde artan baskılar, Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht'in devlet konusundaki görüşlerinin tarihsel önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bundan öğrenmeye devam etmeliyiz.

ÖLÜMÜNÜN YÜZÜNCÜ YILINDA LENİN YOL GÖSTERMEYE DEVAM EDİYOR

Dünya proletaryasının ve ezilen mazlum ulusların önderi Lenin, 24 Ocak 1924 yılında aramızdan ayrıldı.

Lenin, Marksizm ikinci aşamasının hem teorik, hemde pratik önderiydi. Lenin, bütün ömrünü Marksizmi geliştirmeye verdi. Emperyalizm, komünist partisin öncü rolü, ulusal sorun, devlet ve devrim, proletarya diktatörlüğü, sosyalizm, sosyalist ekonomi, strateji ve taktik konularında Marksizme yaptığı katkılarla, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Leninizmini yarattı.

Lenin, emperyalist savaşların çıkmasından sonra komünist partiler eğer iyi bir strateji izlerlerse bunun iç savaşla devrime yol açacağı tezi tarihsel önemini hala korumaktadır.

Lenin, Rusya'da 17 Ekim Devrimine önderlik ederek, Paris Komününden sonra dünya'da ilk proletarya diktatörlüğünü geçekleştiren önder oldu.

Ekim Devrimi sadece Rusya açısından değil, evrensel olarak da bir referans oldu. Büyük Ekim Sosyalist Devriminden sonra dünya çapında sosyalizme karşı büyük bir sempati gelişmeye başladı; Avrupa'da birçok kapitalist emperyalist devlet Ekim Devrimin yarattığı coşkuyla kendi ülkelerinde bir devrim olasılığının önüne geçmek için istemeyerek de olsa sosyal devlet olmayı kabul ettiler.

Ekim Devrimi sonrasında   birçok komünist partisi kuruldu. Ekim Devrimin etkisi ile 1919 yılında Lenin'in önderiliğinde Üçüncü Enternasyonal kuruldu. Ve böylece Lenin, emperyalizm ve proleter devrimler çağının önderi olmaya hak kazandı.

Lenin'in ömrü İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Doğru Avrupa başta olmak üzere; Çin, Arnavutluk, Vietnam ve daha bir dizi ülkede gerçekleşen devrimleri görmeye yetmediyse de, tüm bu devrimler Lenin'in teorik görüşlerine yaslanarak gerçekleşti.

Lenin'in teorik yol göstericiliği 21. Yüzyılda da proletarya ve ezilen mazlum halklara yol göstermeye devam ediyor.

Lenin'in emperyalizm tahlilini anlamadan, bugünkü savaşları tahlil etmek, çözümlemek ve tavır geliştirmek eksik kalır. Dünyanın her yerinde bölgesel savaşlar yaşanıyor. Bu savaşların her birinde emperyalist devletler ya dolaysız ya da dolaylı olarak bu savaşların bir tarafında yer alıyorlar.

Ukrayna ve Rusya arasında çıkan savaşta, savaşın işgalci gücü Rus emperyalistlerine karşı NATO'nun devreye girmesi ile savaş, bir anda Ukrayna ve Rusya arasındaki savaştan emperyalistler arası rekabet savaşına döndü. Keza, Suriye iç savaşının çıkmasından sonra, tüm emperyalist devletler buraya üşüşerek savaşın bir tarafı oldular.

Filistin ve İsrail savaşında her bir emperyalist devlet savaşın bir cephesinde yer aldı. Keza Afrika kıtasında devam eden iç savaş ve işgallerde emperyalist devletler savaşın bir tarafı oldular. Tüm bunlar Lenin'in emperyalizm tahlilin de dile getirdiği; emperyalist paylaşım savaşları ve işgaller pazarların yeniden ve yeniden paylaşımından başka bir şey değildir.

Dünya yeni bir emperyalist paylaşım savaşına doğru hızla elverilmektedir. Bölgesel savaşlar, silahlanmaya ayrılan milyarlarca dolar, göreceli burjuva demokrasilerinden adım adım uzaklaşılarak iç fasistleşmelerin hızla artması, emperyalistleri yeni bir paylaşım savaşına doğru sürüklemektedir.

Tamda bu evrede Lenin'in emperyalizm tahlili ve emperyalist savaşlara karşı proletaryanın tavrı oldukça önem kazanmaktadır. Bu, Lenin'in oldukça önem verdiği proletarya enternasyonalizmin önemini bir kez daha önümüze koymaktadır.

Dünyamız, emperyalist sitemin doymak bilmez kar hırsından dolayı hızla yok olmaya doğru gidiyor. Dünya'da ekolojik sorunlar her geçen gün daha da artmaktadır. Gıda ve su krizi önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır.  Günümüzde 60 milyon olan göçmen hareketliliği, devam eden savaşlar, işsizlik, yoksulluk ve açlığın giderek artmasıyla daha da büyük rakamlara varacaktır.

Dünya, tüm insanlara yetecek kadar cömert olmasına karşın, bir avuç tekelci grup kendi kar hırları uğruna dünyayı yok etmeye doğru sürüklemektedirler. Hiçbir devlet, halkın geleceği için çalışmıyor. Tüm iş başındaki hükümetler sadece ve sadece tekellerin istem ve talepleri için çalışıyorlar. Yasalar çıkartıp önlerini açıyorlar.

Dünyanın yaşanır bir yer olması, savaşlara son verilmesi, baskı ve sömürünün yok edilmesi, insanların eşit ve özgür olarak yaşadığı bir dünya sadece devrimlerle mümkündür. Lenin, bunun için tüm dünya proletaryasına ve ezilen mazlum uluslara eşsiz bir teorik hazine sunuyor.

LENİN ÖLÜMSÜZDÜR!

LENİN YOL GÖSTERMEYE DEVAM EDİYOR!

ROZA LUXSEMBURG VE KARL LİEBKNECHT ÖLÜMSÜZDÜR!

Ocak 2024

    PARTİZAN- SINIF TEORİSİ

1143

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar